Seyyid Fehîm hazretlerinin Van'dan ayrılmasından sonra Mustafa Efendi onun hasret ateşiyle sararıp soldu. Bir kış günü annesinin hazırladığı heybesini sırtlayarak Arvas yollarına düştü... Hediye olarak da o günlerde Van'da büyük ihtiyaç duyulan bir küp kandil yağı aldı. Hocası buna çok sevinecekti...
Soğuk dondururken, etrafta aç kurtlar dolaşırken dağ dere demeyip gece gündüz yoluna devâm etti. Bitkin bir hâldeyken dağın tepesinde karşısına nur yüzlü bir zat çıktı ve;
-Oğlum! Aç isen sıcak yemek vereyim. Nereye gidiyorsan ben götüreyim, dedi. Genç âşık onunla oturup konuşmadı. Yoluna devâm etti...
Akşam olmuş, Arvas Câmiinde ezân okunmuştu. Seyyid Fehîm hazretleri mihrâba geçmeyip biraz durdu. Talebeleri ve cemâat; "Bunda bir hikmet vardır" düşüncesindeyken Seyyid hazretleri;
-Bir yolcumuz geliyor. Nerede ise donacak, buyurdu. Hakîkaten biraz sonra kapıdan içeri Sofu Mustafa Efendi girdi. Görüntüsü bir kardan adamı andırıyordu. Hemen sobanın ateşini çoğalttılar... Genç âşık kendine gelince hocasının o mübârek ellerini muhabbet ve eşsiz aşkı ile defalarca öptü, ağladı; ağladı öptü...
Seyyid Fehîm hazretleri bu âşık talebesine;
-Yolda karşına çıkıp, sana yardım etmek isteyen hazreti Hızır'dı. Niçin yardımını istemedin? diye sordu. Genç Mustafa;
-Efendim! Onu tanıdım ancak, o anda sizinle öyle bir huzura ermiştim ki, Hızır aleyhisselâmla konuşmakta bir fayda görmedim. Ben ona güvenerek değil, aşkınıza tutunarak geliyordum. Her adımda size biraz daha yaklaşıyor ve himmetinizi her zerremde hissediyordum. Zaten siz de beni bana bırakmıyordunuz ki, dedi... Sohbetten sonra hemen namaza durdular...
Sofu Baba'nın o târihte Van'dan getirdiği küp hâlâ Arvas'taki medresede bulunmakta ve görenlere "Bu küp içindeki yağıyla ancak aşk ateşiyle taşınabilir" dedirtmektedir...
İş bu Mustafa Efendi nam gence Sofu Baba da denir.
Not:
Fotoğrafta, duvardaki muhafaza içinde görülen küp o kandil küpüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder