Ahmet Mekkî efendi rahmetullahi aleyh, *(Âhir zamanda geleceği müjdelenen ve İslâmiyyeti bütün dünyâya yayacak ve bu dîni kuvvetlendirecek olan cemâat, Hilmi bey’in talebeleridir. Çünki onlar, İslâm’ı doğru olarak bütün dünyâya yayıyorlar)* buyururdu.
İslamiyet insanlık sıfatlarının yok edilmesini emretmiyor
İslamiyet, gadabın,insanlık sıfatlarının yok edilmesini emretmiyor. Emrediyor demek, İslamiyet’e iftira etmek olur.İslamiyet, böyle emretmiş olsaydı, dinin sahibi olan Muhammed aleyhisselamda bu sıfatlar bulunmazdı. Halbuki; (Ben insanım. Herkes gibi, ben de kızarım) buyururdu. Ara sıra kızdığı da görülürdü. Ama Onun kızması, hep Allahü teâlâ için olurdu.İslamiyet ,kızmamayı değil, kızdığı zaman yumuşak davranmayı emrediyor. Kur’an-ı kerim de, gadap etmeyenleri değil, (Gadaplarını yenen) kimseleri methediyor.
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)
Dünya nedir?
Yavrum! Bu, pek kötü olduğu bildirilen dünya, nedir biliyor musun? Dünya, seni, Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler demektir.Mesela kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi, Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa, dünya olur.Çalgılar, oyunlar, faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek, kumarlar, kötü arkadaş, kötü ve zararlı kitap, mecmua ve romanlar, bunun için hep dünya demektir.
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)
İtikadı ve ameli bozuk olan kimse ile görüşmemeli
İtikadı ve ameli bozuk olan kimse ile görüşmemeli, bid’at sahibi ile sohbet, arkadaşlık yapmamalıdır.Üç sınıf kimse ile sohbet etmeyin. Bunlar, gafil olan âlimler, hep dünya kazancını düşünen hafızlar ve din cahili olan şeyhlerdir. Bunların en tehlikelisi cahil şeyhlerdir ki, böyle tanınan bir kimsenin sözleri, işleri ve hareketleri, İslamiyet’e uygun değilse, sakın ona yaklaşmayın!Hatta böyle kimselerin bulunduğu şehirden, köyden kaçın! Çünkü o, gizli ve sinsi bir hırsızdır. İnsanın dinini, imanını çalar ve insanı şeytanın tuzağına düşürür.Dünyaya bağlı değilmiş gibi görünse de, aslandan kaçar gibi, kaçın ondan!
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)
Mürted kimlere denir?
Evlatlarım, bu gün Müslüman olmayanlara, yani Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiği İslam dinini beğenmeyenlere, zamana, asra ve fenne uymuyor diyenlere ve mürtedlere aldanmayın.Çünkü bunlar,Müslümanlarla ve Müslümanlıkla, açıkça ve alçakça alay ediyor, Müslümanları aşağı görüyorlar. Müslümanlığın dışında kalmak, keyiflerine, şehvetlerine ve içlerindeki kötü isteklerine uygun geldiğinden, Müslümanlığa gericilik, dinsizliğe ise asrilik ve münevverlik diyorlar.Mürted demek, Müslüman evladı oldukları halde, Müslümanlıktan haberleri olmadığından ve hiçbir din âliminin kitabını okumadıklarından, yalnız bir lutfe, teveccühe ve dünyalığa kavuşmak için Müslümanlığı beğenmeyenler ve “İslamiyet, terakkiye manidir” diyenlerdir.
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri)
Alim kitapdan söyler
Hüseyin Bin said hazretleri Buyurdular ki:
Seyyid Ahmet Mekki hazretleri "rahmetullahi aleyh" vazederken 5-6 kişi dinlerdi.Aynı camide başka biri kürsüde vazederken ise yüzlerce kişi dinler.Hop oturur,hop kalkardı.Zira İcazetli bir alim olan;Seyyid Ahmet Mekki Efendi Hazretleri kitaba bakarak,naklederek söyler,kaynaklı söylerdi.hoca ise ezberden,kafadan konuşurdu.Biz bile çantalar dolusu kitabı vefa’dan camiye taşırdık. Mübareklerde “Alim kitapdan söyler” buyurdular.
Bilmeden Müslümanlık olmaz
***"İman" ve "ibadet" bilgilerini öğrenmeden önce, roman, hikaye ve benzeri kitapları okumak lüzumsuz ve çok zararlıdır.Emri yapmakta gecikmek, inatçılık ve edepsizlik olur.İslamiyet’i öğren evladım. Bilmeden Müslümanlık olmaz çünkü.Ehl-i sünnet alimlerinin yazdığı "ilmihal kitapları”nı okursan öğrenirsin oğlum.Din, ancak hakiki İslam alimlerinin kitaplarından öğrenilir. Olur olmaz kimselerin, para kazanmak için yazdığı kitapları okursan, zehirlenirsin. Onun için din kitabı alırken, yalnız kitabın ismine değil, kitabı yazanın ismine de bakmayı ihmal etme!
(Seyyid Ahmet Mekki Efendi hazretleri ”rahmetullahi aleyh“)
Hanımların işi kolay
İstanbul Evliyasından Seyyid Ahmet Mekki Efendi hazretleri “rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- Ahirette Müslüman hanımların işi kolay, buyurdu.
- Neden efendim? dediler.
- Çünkü onların hesabı, beylerinden sorulacak ahirette.
- Her hanımın mı efendim?
- Hayır. Sadece beş vakit namazını kılan, orucunu tutan, kocasına itaat eden ve tesettüre riayet eden hanımların hesabını kocaları verecek.
- Hikmeti ne acaba efendim?
- Çünkü erkekler, hanımlarından mesuldür. Ama hanımlar, erkeğin günahından sorumlu değildir.
Ahirette iltimas var mı?
Bir gün de bazı sevdikleri;
- Efendim, ahirette iltimas olacak mı? diye sordular bu zata.
Cevaben;
- Evet, ahirette iltimas vardır, buyurdu.
Sordular:
- Nasıl iltimas eder efendim?
- Allahü teâlânın sevdiği bir kulun üzerinde “kul hakkı” var diyelim. Bu hakları ödemeden Cennete giremez. Allahü teâlâ, o hak sahiplerine;
- “Hakkınızı mı istersiniz, yoksa Cenneti mi?” diye sorar.
Onlar;
- Cenneti isteriz, derler.
- “Öyleyse hakkınızdan vazgeçin!” buyurur.
- Vazgeçtik ya Rabbi! Derler.
Ve hep birlikte Cennete girerler.
Üç şeyi yaparsanız...
Bir gün de nasihat istediler bu zattan.
- Size, hazret-i Ömer’in “radıyallahü teâlâ anh” bir nasihatını nakledeyim mi? buyurdu.
- Seviniriz efendim, dediler.
Şöyle anlattı:
- O büyük zat, bir gün bazı sahabilere: “Üç şeyi yaparsanız, mahvolursunuz” buyurmuş.
O sahabiler;
- Onlar nedir ya Ömer? demişler.
Buyurmuş ki;
- Eshab olmak şerefinden daha üstün bir şeref ararsanız. Dini, dünya menfaatlerine alet ederseniz. Bir de dünyalığı, dünya için isterseniz.
Tarîkâtte hilâfet rüyâda verilmez
Yatsı vakti Ahmed Mekkî efendi ile hocamızı ziyârete gittik. Evden, kapıyı açıp, namazdadır, siz içeri buyurun, dediler. Girip oturduk. Biraz sonra hocamız geldi. Merhum Mekkî efendi, namazınızı bitirseydiniz, buyurdu. Sünneti kıldım, salât-i vitri sonra kılarım, sizi bir dakika bekletmek bana girân [ağır] gelir, cevâbını verdi. İsterseniz o gece konuşulanlardan bir hikâyeyi arz edeyim.
Mekkî efendi anlattı:
Babam İstanbul'a geldikten bir müddet sonra, Erbil'li Es'ad efendiyi ziyârete gitti. Tanıdığı halde, gereken hürmeti göstermedi. Kendisi divanda oturduğu halde, babamı kapının yanında, yerde oturttu. Başının üstünde (yâ Seyyidem Tâhâ) yazılı bir levha asılı idi. Babam, bu Seyyidim Tâhâ dediğiniz, bizim bildiğimiz Seyyid Tâhâ hazretleri midir? diye sûâl edince, hayır, o Tâhâ-i Harîrî'dir, Seyyîd Tâhâ hazretlerinin halîfesidir, dedi. Babam, bendeniz, Seyyîd Tâhâ hazretlerinin bütün halîfelerini, menkıbeleri ile bilirim, içlerinde bu isimde bir zât yoktur, buyurunca, Es'âd efendi, o, Seyyid Tâhâ'dan rüyâda hilâfet almıştır, cevâbını verdi. Biraz sonra kalktılar ve Efendi babam: "O kadar câhil ki, hilâfetin rüyâda değil, ayıkken, uyanıkken, yazılıp verileceğini dahi bilmiyor. Kusuruna bakılmaz. Sultan Abdülhamîd Hân tahta geçince, bu, sarayın etrafında dolaşıp, hizmetçi kadınlara fal bakardı. Bunun için Sultan onu İstanbul'dan çıkardı ve Abdülhamîd Hân tahttan indirilince tekrâr İstanbul'a geldi, ama şeyh olarak. Eh, zaman değişti. Bize muâmelesine gelince, kaba bir Kürd hocaya yapılsa dahî, ayıb sayılacak harekette bulundu" buyurdu.
[Gün batarken gördüğüm son ışık, sf: 110-111]
Not: Burada dikkat edilmesi gereken asıl mevzu, tarikatte rüyada hilafet verilemeyeceği hususudur. Çünkü rüyada hilafet verileceği hususu meşru kabul edilirse, o zaman kötü niyetli kimselerin de yalan bir rüya uydurarak hilafet almasının önü açılmış olur. Bu durumda tarikatte sahte şeyhler çıkmasının yolunu açar. Onun için tarikatte hilafet uyanık iken ve şahitler huzurunda yazılı olarak verilir.