*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir gün, *Kaşgârî* dergâhına soluk soluğa çıkdım, kapıdan içeri girdim. Efendi hazretleri beni görünce; *Hoş geldin!* dediler.
O anda *Sohbet* vardı ve devâm etdi. Nihâyet akşam oldu. Efendi hazretleri bana; *Nerede kalacaksın?* dediler.
Ne cevap vereceğimi şaşırdım. Çünkü bunu hiç düşünmemiştim. Onun için; Bilmiyorum efendim, dedim. Efendi hazretleri; *Burada kal*, buyurdular.
O gece, aynı evde, salondaki Efendi hazretlerinin *Kaylûle* için kullandığı yatağında yatdım efendim. Ne güzel günlerdi yâ Rabbî.
********
İnsanın, mutlaka birşeyler *Öğrenmesi* ve bunu, başkalarına da *Öğretmesi* lâzımdır efendim. Öğrenmek neyse de, *Öğretmek* hassas bir mevzû.
Öğretmek için, çok iyi *Bilmek* lâzım. Çünkü yanlış bir şey söylerseniz, *Mes’ul* olursunuz. Öyleyse en iyisi *Kitap* vermek. Verin kitâbı, geri çekilin.
Anlatmaya kalkmayın, *Kitap* verin. En *Doğru* su bu. *Kitâbı* verin, siz aradan *Çekilin*, işi büyüklere havâle edin.
Niçin böyle söylüyorum? Çünkü biz araya girersek, belki *Yanlış* bir şey söyleriz. Böylece ya kendimizi veyâ karşımızdakini *Yakarız*, Allah korusun.
********
Bir kitapda okudum. Allahü teâlânın en *Sevdiği*, en çok *Râzı* olduğu ibâdet, onun dînini, Onun kullarına *Yaymak* dır.
Her mü’min, elinde ne *İmkân* varsa, ilmiyle, parasıyla, mevkîsiyle, mutlaka bir şekilde *Teblîğ* etmek zorundadır. Bunu yapmazsa, çok büyük *Günaha* girer.
Çünkü bu teblîğ *Farz* dır. Yâni, Allahın *Emri* dir. Bu teblîği yapmıyan, bir *Farzı*, yâni Allahın emrini terk etmiş olur Allah muhâfaza.
İşte, bizim arkadaşların *Kıymeti* bundan ileri geliyor kardeşim. Çünkü *Cihâd* yapıyorlar, Allahın dînini *Yayıyor* lar. Ne mutlu bu hizmete iştirak edenlere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder