Zimem Defteri


Hiç tanımadığınız bir mahallenin hiç tanımadığınız bir bakkalına gidip hiç tanımadığınız birinin borcunu ödemek!.. "Zimem Defterleri"

Seyyid Emin Garbi Arvas


Seyyid Emin Garbi Arvas: Seyyid Fehîm efendinin torunu ve Efendi hazretlerinin talebesinden Van müftisi Seyyid Ma’sum efendinin oğludur. Annesi Ayşe hanım Seyyid Hamid paşanın kızıdır. Şeyh Said isyanını müteakib, 1928 senesinde ailece sürgüne tâbi tutuldukları bir sırada, Konya’da dünyaya geldiği için Garbî ismiyle mevsumdur. Babaları Marmaris’e gönderilmişti. Bunun üzerine dayısı Van meb’usu İbrâhim Arvas annesiyle kendisini alıp yanına götürdü. Yazları İstanbul Emirgan’daki bir evde kalırlardı. Müteaddid defalar Seyyid Abdülhakîm Arvasi kuddise sirruhu hazretlerini görmüş, kıymetli teveccühlerine kavuşmuş idi. Bebek iken Seyyid Abdülhakîm Efendi’nin yanına getirmişler ve Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri, hanımına: "Bu çocuk kimin torunudur bilir misin?" diye sordular. Hanımı, “Seyyid Fehîm hazretlerinin torunudur” cevâbını verince, Efendi hazretleri; "Yalnız o kadar mı? Bu öyle bir zâtın torunudur ki, salıncağının bir ipini annesi boynuna taksa, bir ipini de sen boynuna taksan ve ben de sabahlara kadar sallasam, hakkını edâ edemeyeceğim bir büyüğümün torunudur" buyurdu. Efendi hazretleri vefatlarından az evvel İzmir’den Ankara’ya geldiklerinde kendilerini istasyonda karşılayarak Fâruk Işık beyin evine getirmişlerdi. Bu zaman zarfında da kendilerini çok ziyâret ettiler. Heybetli, ma’lûmâtlı, neş’eli, hoş sohbet, edib, cömert bir Osmanlı beyefendisi idi. Âilesi içinde sıfatı da zâtı gibi kıymetli olanlardandı. Garbî bey Ziraî Donatım Kurumunda idareci olarak çalışmış; tekâüde ayrılmış; ömrünün son zamanlarını İstanbul’da geçirmiştir. Hac dönüşü bıraktığı sakalı ile görenler, muhterem babalarına en çok benzeyen oğulları olduğunu teslim ederdi. 2000 senesinde kalb rahatsızlığından vefat etti. Bağlumdadır. Efendi hazretlerinin torunu ve dayızâdesi Seyyide Ümmü Gülsüm hanım ile evlidir. Ümmü Gülsüm hanım, emsâline az rastlanır kıymette, asil, afife, fedâkâr bir hanımefendidir. Murad Ma’sum ve Abdülhamid isminde iki oğulları vardır.

Bu su içilmez mi?

Hâbil efendi anlattı: Menemen’de sonraları Bâyezîd câmii imamı ve reisü’l kurrâ olarak şöhret kazanan hâfız Abdurrahman Gürses de vardı. Seyyid Abdülhakim Efendi hazretleri, kıraatini beğendiği bu on sekiz yaşındaki genci namazda imam yaparak kendisine iktidâ etmişti. Oradaki imamlar, hocalar taaccüb ettiler. Babam Mustafa Kaptan da bunu Efendi hazretlerine haber verince, “Kaptan! Boru temiz, içinden akan su da temiz, bu su içilmez mi?” buyurdu.

Çekdiğim cevr ü sitem senden midir benden midir

Çekdiğim cevr ü sitem senden midir benden midir 
Nâr-ı hicrandan mıdır yâ âlî ihsandan mıdır 

Bî-vefâ olmuş kamu işbu cihanın dilberi 
Tab'-ı tohmundan mıdır yâ hükm-i sultândan mıdır

Sûre-i Seb'ul-Mesânî dilberin vechindedir 
Nakşı insandan mıdır yâ sun'-ı Rahmân'dan mıdır 

Mâh cemâlin arz edip âşıkların canın alır 
Hüsnü me'vâdan mıdır yâ şâh-ı Ken'ân'dan mıdır

Bir güzel tahtını kurmuş mülk-i hüsne hükm eder 
Taht-ı zîverden midir yâ kuvvet-i kândan mıdır 

Ruhlerinin revnakı aklım perîşân eyledi 
Nûr-ı esvedden midir yâ küfr ü îmândan mıdır 

Pîr-i Sâmi'nin kelâmı bizlere verir hayât 
Sohbeti candan mıdır yâ gizli canandan mıdır

Kaşlarıyla kipriği zülfü beni mest eyledi
Verd-i ahmerden midir yâ dürr ü mercandan mıdır 

İlm ü hikmet sözlerinden dem urursun 
Salihâ Bilmezem senden midir yâ bahr-i irfandan mıdır

(Salih Baba)

Cevr = Ezâ, cefa, eziyet.

Nâr-ı hicran = Ayrılık ateşi.

Âlİ ihsan = Yüce ihsan.

Bî-vefâ = Vefasız.

Kamu = Herkes.

Dilber = Sevgili.

Tab-ı tohum = Parlak, halis tohum.

Sûre-i Seb'ul-Mesânî dilberin vechindedir = Fatiha sûresi güzelin yüzündedir.

Sun'-u Rahman = Allah'ın işi

Mâh = Ay.

Hüsnü me'va = Güzellik makamı.

Şah-ı Ken'an = Hz. Yusuf.

Mülk-i hüsn = Güzellik mülkü, ülkesi.

Taht-ı ziver = Süslü taht.

Kuvvet-i kân = Madenin kuvveti, halisiyeti.

Ruh = Yanak, yüz, çehre.

Revnak = Parlaklık.

Nur-ı esved = Siyah nûr.

Verd-iAhmer = Kızmızı gül.

Dürr ü mercan = İnci ve mercan.


Bahr-i irfan = İrfan denizi.

SÜLEYMAN KUKU EFENDİNİN BİR HATIRASI

Her gece yatmadan yedi Ayet-el kürsi okurdum. Bir gece yorgundum, üç defa okuyabildim. Hem az okudum, diye üzüldüm, hem de öyle üzüntülü uyudum. O gece ilk defa Efendi hazretlerini rüyada gördüm: Yanına gittim. Elini öpmek istedim. El öpmek yok, buyurdular. Efendim, ben Hüseyin Hilmi beyin talebesiyim, dedim. Öyleyse, öp buyurup elini uzattılar. Ben de öptüm ve o heyecanla uyandım ve tekrar uyudum. Baktım, kalkıp bir yere doğru gidiyorlar. Yürüyüp yetiştim. Beraber bir caminin şadırvanına geldik. Buyurdular ki: "Evladım, ben şimdi abdest hazırlığı yapacağım. Sen de kalk sabah namazını kıl. Pijamaların temizdir, pijamalarınla kıl." Uyandım, sevinçten gözümden yaşlar aktı. Kalktım, baktım ki, tan yeri yeni ağarıyor. Efendi hazretleri beni namaza uyandırdı, ne kadar sevinsem değer, dedim ve abdest alıp, pijamalarımla namaz kıldım.
KAYNAK: Gün batarken gördüğüm son ışık, sahife no:232