Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Âhiretde, *Günâhkâr* lar, *Suçlu* lar ve *Kabâhatli* ler, bu günahlarının cezâsını çekecekler. Doğru, ama bâzısı da var ki, hiç *Suçu* ve *Kabâhati* yok. Onlar da *Cezâ* çekecek. 


Hadi anladık, bunlar *Günâhkâr*, bunlar *Suçlu*. Peki ya ötekiler niye? Cevâbı şu kardeşim: Onlar da, *Emr-i mârufu* terk etdikleri için cezâ çekecek. 


Yâni onlar da *Suçlu*, onlar da *Günahkâr*. Niçin? Allahü teâlânın emrettiği *Emr-i mârufu* yapmadıkları için. Elinde imkânı varken, bu *Emri* dinlemedikleri için. 


Yâni Allahü teâlânın *Emir* ve *Yasakları* nı, Onun kullarına bildirmediklerini için, söylemedikleri için, üzülmedikleri için. 

● ● ● 

Afrikadaki, çöldeki ülkelere, bizim kitaplardan gönderiyoruz kardeşim. *Seviniyor* lar, bize mektupla *Teşekkür* ediyorlar ve ayrıca diyorlar ki:


Eskiden, *Mezhep* sizler bize geliyorlardı, onlarla *Münâkaşa* ediyorduk. Fakat onların çeneleri kuvvetli, biz onlara *Cevap* veremiyorduk. 


Fakat sizin *Kitap* lar gelince, bu defâ onlar bize *Cevap* veremiyorlar, dayanamıyor, *Kaçıyor* lar. Sizin kitapların karşısında duramıyorlar. *Böyle* anlatıyorlar mektuplarda. 


*Mezheb* sizler, bizim kitaplara *Cevap* veremiyorlar, dayanamıyor, kaçıyorlar. Peki niçin *Kaçıyor* lar? Çünkü bizim kitaplar çok *Kıymetli* de onun için. Niçin kıymetli? 


Çünkü bu kitapların içinde, bizim *Yazı* mız hiç *Yok*. Eğer bize âit tek bir *Satır* yazı olsaydı, o zaman hiç *Kıymeti* olmazdı bu kitapların. Hep büyük âlimlerin sözleri bunlar. 


Ehl-i sünnet *Âlimleri* nin yazıları. *Türkçeleri* de öyle efendim. Şimdi bizim *Türkçe* olan hiçbir kitâbımıza da kimse *Îtiraz* edemez. Neden? Çünkü bu kitapların içinde de benim *Yazım* hiç yok da onun için. 


Hep yüksek *Âlim* lerin yazılarını topladım, tercüme etdim elhamdülillah. *Arabî* kitaplar da öyle, *Türkçe* kitaplar da öyle. Alnımız *Ak* olarak kitapları yayıyoruz kardeşim elhamdülillah. 

● ● ● 

Efendi hazretlerine her gitdiğimde, bana; *Ezberlediklerini oku bakalım!* derdi. Ben okuyunca da; *Âferin!* derdi, çok sevinirdi. Hoşuna giderdi ve *Hadi bir daha oku!* derdi. 


Bir daha okurdum. Böylece birkaç senede bana *Arabî* yi öğretdi. Sonra *Fârisî* yi de öğretdi Mübârek. Hem *Arabî*, hem de *Fârisî* öğretdi. 


Ondan işitdiklerim *Hiç* aklımdan çıkmıyor. Başka şeyleri unutabiliyorum, fakat *Efendi* den işitdiklerimi *Hiç* unutmuyorum kardeşim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder