Kadın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kadının yalnız seyahat etmesi

 Kadının yalnız seyahat etmesi

Kâdîhânda deniyor ki: “Kadın, salih cemaat ile sefere gidebilir.” Bu kavil, zaruret hâlinde caiz olur.


Sual: Müslüman bir hanım, yalnız başına dinen sefer mesafesinde olan bir yere gidebilir mi?


Cevap: Bu konuda Berîka ve Hadîka kitaplarında deniyor ki:


“Hür kadının, zevci veya ebedî mahrem akrabasından biri yanında bulunmadan, yalnız veya başka kadınlarla yahut akıl, baliğ ve salih olmayan mahremi ile üç günlük yola gitmesi üç mezhebde haramdır. Şâfii mezhebinde, kadınlar ile mahremsiz olarak, farz olan hacca gidebilir. Bir veya iki erkeğin sefere gitmesi mekruhtur. Üç erkeğin gitmesi mekruh olmaz. Dört erkeğin gitmesi ve içlerinden birini emir, başkan seçmeleri sünnettir.”


Hindiyyede, Tahtâvî, Dürr-ül-muhtâr ve Dürr-ül-müntekâda deniyor ki:


“Kadın, mürâhık olan, yani büluğa yaklaşmış, oniki yaşındaki mahremi ile sefere gidebilir.”


Oniki ve dokuz yaşlarını doldurup da, baliğ olmamış çocuğa Mürâhık denir.


Kâdîhânda deniyor ki:


“Kadın, salih cemaat ile sefere gidebilir.” Bu iki kavil, zaruret hâlinde caiz olur.

Kadınların erkeklerin bulunduğu câmilere gelmeleri günâhdır

 ***Kadınların erkeklerin bulunduğu câmilere gelmeleri günâhdır.Kızların, genç ve yaşlı kadınların beş vakit namaz, teravih ile Cuma ve Bayram namazları için ve vaaz dinlemek için camiye gitmeleri caiz değildir. Eskiden, yalnız çok yaşlı kadınların, akşam ve yatsı namazına gitmesine izin verilmişse de, şimdi bunların da gitmesi caiz değildir. 

(İbni Âbidîn c.1, s.380) (Redd-ül-muhtar)

Hangisi kârlı?

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir mü’min, *Nuh* aleyhisselâmın ömrü kadar yaşasa, yâni 950 sene hep ibâdet etse, elbette ki çok *Sevap* kazanır. 


Fakat bir mü’mine, dînimizden bir *Sünneti* öğretse, bir *Vâcibi* öğretse, bundan daha çok sevap kazanır. İllâ kendisi öğretmesi şart değil, öğretilmesine sebep olmak da yeter. 


Çünkü âhiretde insanlara, tarafını soracaklar. Az verdin çok verdin, az yapdın çok yapdın demiyecekler. *Hangi tarafdaydın?* diyecekler. 


*Hallâc-ı Mansûr*, eğer Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretlerinin talebelerinden birine rastlasaydı, başına o sıkıntılar gelmezdi efendim. 


Bakın, *Kendisine* demiyorum. O zâtın bir *Talebesine* rastlasaydı, bu sıkıntıları çekmezdi. İşte bizim arkadaşlarımızın herbiri de öyledir efendim. 


Çünkü onlar da hakkı bâtıldan ayırabiliyorlar. Bu zamanda, bizim arkadaşlardan biriyle berâber olan, o âbiyi seven, muhabbetle görüşen, konuşan kimse de, *Îmân’ını* kurtarır. 


Bu zamanda *Küfr*, sel gibi akıyor kardeşim. Müslümân ise, o sele kapılmış bir *Saman çöpü* gibi. Nasıl kurtulacak? Bir yere sığınması lâzım. 


Bir kaya kovuğuna, bir ağaç oyuğuna girerse, yâhut bir kütüğe yapışırsa, kurtulabilir. İşte bu kaya kovuğu, bu ağaç oyuğu, bu kütük, bizim *Âbiler*’dir. Yâhut bizim *Kitaplar*’dır. 


Yâni o saman çöpü, bizim âbilerden birine rastlarsa veyâ bizim kitaplardan birini okursa, kurtulur efendim. Yoksa mümkün değil, *Sel* alır götürür. 


Bir kız, *Ben okuyayım, bir meslek sâhibi olayım, ayaklarımın üstünde durayım*, derse, rızkını buradan alır. Ama bu günkü şartlarda ömrü günahla geçer. Çekeceği sıkıntılar da cabası olur. 


Ama o kız; *Hayır, ben Rabbimin emretdiği gibi yaşıyacağım, erkeklerin arasında çalışmıyacağım*, derse, Rabbimiz ona ehl-i sünnet bir genç ile evlenmeyi nasîb eder. 


Allahü teâlâ, onun rızkını erkeğine verir, o da onun ayağına getirir. Ne oldu şimdi? 


Biri, ömrü boyunca *Haram* işledi, ömrü sıkıntılarla geçdi. Öbürüyse, hiç sıkıntı çekmedi, günâha da girmedi. *Rızkı* da ayağına geldi. Hangisi kârlı?

Kadın sadece kocasına süslenmelidir

 Allahü teâlâdan korkan kadınların, kocasından başkasına, erkek ve kadın, kim olursa olsun yabancıya süslenmeleri câiz değildir. 

(İmâm-ı Rabbânî hazretleri “kuddise sirruh” )

Kadın şeytanın tuzağıdır

 *Buyurdular ki: "Kadın, şeytanın tuzağıdır. Peygamber efendimiz buyurdu ki, "Kadın avrettir. Açık olarak çıkarsa, şeytan gözlerini çok açarak ona bakar." [Halebî-i Kebîr] Herkesin yanında bir, kadının yanında iki şeytan bulunur." [Fetava-i Hayriyye]

(Hüseyn Hilmi Işık Efendi rahmetullahi aleyh)

[Hatıralar, 1cild, sf: 824]

BİR BABANIN KIZINA NASİHATİ

 "Kızım! Belki babanın ömrü, seni korumaya kifayet etmeyecektir. Annen, belki seni her yerde, her zaman takip edemeyecektir. Bu takdirde, sen sâhipsiz, tehlikeler karşısında âciz bir mahluk olarak, ahlâksızların elinde bir oyuncak mı olacaksın?

Kızım, öyle bir zamanda yaşayacaksın ki, herkesten sana zarar gelebilir. Bu zarar, senin iffet, şeref ve haysiyetinedir. Paraya olan zarar telafi edilebilir. Mânevî zarar, yerine konamaz. Cemiyet içinde öyle ahlâksızlar vardır ki, bunların içinde genç kadın ve kız için şerefi ile yaşamak cidden güç olur. Bunun güçlüğü, yalnız başkalarından değil, bizzat kendi varlığından gelmektedir. Eğer sen de, kadınlık duygusunun tesiri altında kalır ve kendine hakîm olamazsan, iffetsizliğin ve ahlâksızlığın çukuruna düşersin. Evlenmeden evvel, birçok kızların yaptığı gibi, flört yapmaya asla heves etme! Bu tecrübe mutlak tehlikelidir. İffeti zedeleyecek her yerden uzaklaşmalıdır. Meselâ kız ve erkek toplulukları, onlarla beraber gezintiler, danslar, plaja gitmek, erkekle beraber sinemaya gitmek, içki içmek, ahlâksız ve zayıf insanlarla arkadaşlık etmek vesâire gibi genç kız veya kadını baştan çıkarma yollarının her çeşidinden uzak durmak, tehlikeden uzaklaşmak demektir. 

Gençliğin hakkı veya eğlence ismi altındaki bu gibi davranışlar, genç kızı veya kadını elde etmek için birer tuzaktır. Bunun tuzak olduğuna inanmayan bir genç kız, tuzağın içine düşdükten sonra, aklı başına gelir. Fakat iş işten geçmiştir. Yukarıda saydığımız eğlence veya tuzağın zâhiri güzelliğine ve câzibesine kapılan kızlar, erkeklerin elinde birer oyuncak hâline gelir. En kendine güvenen bir kız bile, onların karşısında sonuna kadar dayanamaz. 

Hâlbuki, o tuzak dediğimiz eğlence yerlerine gitmemek daha kolaydır. Giderse, kurtulmak kolay değildir. Bunu nasihat olsun diye değil tecrübelere güvenerek söylüyorum..."

Emekli Tümgeneral Hayri Aytepe 

[Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (713)]

Dinimiz kadına çok kıymet vermiştir

 Dinimiz kadına çok kıymet vermiş, erkeğe de çok mes’ uliyet yüklemiştir.Kadın ev işlerini yapmağa mecbur değildir. Yapmazsa günaha girmez. Kocası, bunları zorla yaptırmaz. Hizmetçi tutup yaptırması lâzımdır. Müslüman kadınları, ev işlerini kocalarına teberru ve ihsân olarak yapıyorlar ve çok sevap kazanıyorlar. Erkek de hanımının mecbur olmayarak, bir ihsân olarak yaptığı bu hizmetlere karşı ona nafakasından fazla ihsânda bulunur.Kadın,ev içinde ve ev dışında çalışmağa, para kazanmağa mecbur değildir. Evli ise kocası, evli değilse babası, kadına lâzım olan şeyi getirmeğe mecburdur. Babası da yoksa yakın akrabaları bakmağa mecburdur. Kimsesi olmayan kadına devletin yardım sandığı bakar.Dinimizde para kazanmada hayat müşterek değildir. Erkek kadını tarlada, fabrikada, şurada, burada çahştırmağa zorlayamaz. Eğer kadın isterse, kocası da razı olursa, yapabileceği münasip işlerde çalışır. Fakat kazandığı kadının olur. Erkek ondan, rızasız olarak bir şey alamaz. Kadının kendi ihtiyaçlarını kendisinin alması için zorlayamaz. Ya’ni para kazanıyorsun, kendi ihtiyacını kendin al diyemez.


Bir erkek, nafaka bırakmamışsa, hanımından izinsiz hacca gitmesi harâm olur. Nafakasını bıraksa da izinsiz nafile hacca gidemez ve izinsiz sefere çıkamaz. Altını süs olarak kullanmak erkeğe harâm kadına caizdir.Hanımı zengin olsa bile, bunun nafakasını vermek kocasına farzdır.İslâm dini kadını en yüksek dereceye çıkarmıştır. 


İslâmiyetin kadına verdiği kıymeti, hiç bir din, hiç bir düşünce vermemiştir. Komünistler, erkeğin kadınla bedenen eşit olduğunu ve erkeğin bütün haklarına malik olduğunu söylüyorlar. Bunun için de, zayıf yaratılıştaki kadına ağır işler yaptırıyorlar. Demir fabrikalarında, yer altındaki maden kuyularında, taş ocaklarında, Sibirya’nın soğuk ormanlarında, beton dökmekte, toprak kazmakta, insafsızca boğaz topluğuna zorla çalıştırıyorlar. Hayatları zehir içinde sürünüp gidiyorlar. Fakat lslâm dininde kadına kocası veya yakın akrabaları bakmağa mecbur olduğu için islâm kadını geçim derdinden, düşüncesinden muaftır. Her şey onun ayağına gelir. Fakat kadının, dininin esaslarını iyice öğrenmesi farzdır. Babasının veya kocasının ona bu ilimleri öğretmesi lâzımdır. Öğretmezlerse büyük günaha girerler. 0 zaman kadının gidip dışarıdan öğrenmesi lazım olur. 


(Dürer c1,s.313; Rıyâd-un-nâsıhîn s.302; Cevhere c.2, s.108,109; Dâmâd c.1, s.492 Dürr-ül müntekâ c.1,s.492)

At, Araba, Kadın

 Hüseyin bin said hazretleri buyurdular ki:

Peygamber efendimiz aleyhisselamın, kadınları ata binmekten men ettiğine dair bazı hadis-i şerifler vardır. Bu sebeple fıkıh kitaplarında kadınların ata binmelerinin câiz olmadığı yazar.

 Nitekim İbni Abidin hazer ve ibâha bahsinde der ki: 

Bir müslüman kadın eğere binmemelidir. Çünkü hadîs-i şerif vardır. 

O da şudur: 

«Cenab-ı Hâk eğerler üzerindeki ferçlere lânet etmiştir.» 

Buhârî ve başka kitaplarda şu hadîs vardır: 

«Allahü tealanın Resulü kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve kendini erkeklere benzeten kadınlara lanet etmiştir». 

Taberânî'nin rivayet ettiği hadisle şöyle denilmektedir: 

«Bir kadın boynuna yay astığı halde Resulullah'ın ( aleyhisselam) yanından geçti. Manzarayı gören Peygamber aleyhisselâm buyurdular: 

«Allahü teala kadınlardan kendisini erkeklere, erkeklerden de kendisini kadınlara benzetene lânet etmiştir.»

 Kadın, meşru bir maksadla ata binebilir. Bu halde de ya bir mahreminin yedeğinde olacak, yahud atı bir mahremi çekecektir. Ulemâ bu hadîs-i şerifleri nazara alarak, kadınların araba sürmesine cevâz vermemiştir. Ancak kadının sürücü olmamak kaydıyla arabaya binmesi câiz görülmüştür.

 Mesele atta da, arabada da sevk ve idarenin kadında olmaması keyfiyetidir. Nitekim Asr-ı Saadet’te hanımlar bir dâbbeye (ata, merkebe, deveye vs) bindikleri zaman, Hazret-i Peygamber mahremlerinden birinin terdîfini yedekte gitmesini veya yularını tutmasını emrederdi. 

(Buhârî, Müslim)

İslam Dininde Kadınların çalışması

Sual: Kadınların çeşitli sanayi kollarında çalışmasında bir sakınca var mıdır?

CEVAP

Dinimizde kadın, geçim derdinden, düşüncesinden muaf tutulmuştur. O, çalışarak, didinerek para kazanmaya, bunun için beş vakit namazı aksatmaya, başını, kolunu açarak veya erkeklerin arasına karışarak günah işlemeye mecbur değildir. Her şeyi onun ayağına getirmek mecburiyeti vardır. Dinimiz ona bu kıymeti vermiştir.


Müslüman kadın ticaret, fen, sanat ve ziraat ile uğraşmaya mecbur değil ise de, bunlarla meşgul olması, para kazanması günah değildir, kendi isteğiyle çalışabilir. Yalnız, bunlarla meşgul olurken, haramlardan sakınması şarttır. Haram işleyerek ibadet de yapılamaz. Mesela farz olan hacca kadın mahremsiz gidemez.


İhtiyaç halinde çalışmak

Sual: Kadın hangi şartlarda çalışabilir?

CEVAP

Bir kadının, kızın, anası, babası ve mahrem akrabası yoksa veya var da, fakir iseler ve devlet de yardım etmez ve kimse yardım etmezse, bu kadın, kendinin, çocuklarının ve hastalık, ihtiyarlık sebebiyle çalışamayan fakir ana babasının nafakalarını temin etmek için çalışmak zorundadır. Erkekle karışık olmayan kadın işlerinde çalışır. Erkek bulunmayan iş yoksa, sıhhatini, dinini, namusunu, Müslümanlık haysiyetini ve şerefini koruyacak kadar farz olan nafakayı kazanmak için, yabancı erkeklerin bulunduğu yerde örtülü olarak çalışması caiz olur. Bu nafakayı kazanmasında mani olunması, ikrah olur. Böyle ihtiyaçtan fazla, orada kalması caiz olmaz. Çalışırken, başını, kollarını açması için zorlarlarsa, açmazsan burada çalışma derlerse, örtülü olarak çalışacak başka yer bulamayınca, kolları açık çalışması, İmam-ı Ebu Yusuf’un kavline göre caiz olur. Kadının kulaklarından sarkan saçlarını örtmesi farz değildir diyen âlimler de vardır. Harac olduğu zaman, bu zayıf kaville amel etmek caiz olur. Başında bulunan saçları örtmenin farz olduğu sözbirliğiyle bildirildiyse de, kulaklardan sarkan saçların açılması, zorlanmak sebebiyle caiz olur. Böyle zorlanan kadın, her zaman, erkekle karışık olmayan veya örtülü çalışacak yer aramalıdır. Bulunca, orada çalışması lazım olur. Saçlarını, kollarını sokakta, gidip gelirken örtmelidir. Müslüman erkekle evlenince, bunun nafakasını kocası temin etmeye mecburdur. Zengin olmadığı için, anasına, babasına ve çocuklarına nafaka vermesi lazım gelmezse de, kocasının izniyle çalışıp onlara bakması lazımdır. (S. Ebediyye)


Nafakayı kazanmak

Sual: Kocam gereksiz harcamalar yapıyor. Mesela, neredeyse her gün gereksiz yere dışarıda yemek yiyor, cep telefonlarını gereksiz yere değiştiriyor, telefonla çok uzun konuşuyor, süs olsun diye lüks eşyalar alıyor. Bir de bunlar için borçlanıyor, aldığı para borçlara gidiyor. Nafakamızı sağlamak için, ev temizliğine gitmek gibi bazı işler yapıyorum. Bazen haram işlemek zorunda da kalıyorum. Bu şartlar altında, haram işlemem mazeret olur mu?

CEVAP

Mazeret olmaz. Dışarıda yemek yemek, cep telefonu değiştirmek, lüks eşyalar almak günah değilse de, önce evin nafakasını temin etmesi gerekir. Nafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar çalışıp kazanmak farzdır. Bunu yapmayıp, ailesini zor durumda bırakan günahkâr olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Kimseye muhtaç olmamak ve ana baba, çoluk çocuğunu muhtaç etmemek için işe gidenin, her adımı ibadettir.) [Taberani]


(Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren, 70 şeye muhtaç olur.) [Tirmizi]


Erkek mesleği

Sual: İslam Ahlakı kitabında, zaruret olmadan erkekler gibi giyinen, onlar gibi tıraş olan ve erkeklere mahsus işleri yapan kadınların, kadın gibi saçlarını uzatan ve süslenen erkeklerin lanetlendiği bildiriliyor. Erkeklere mahsus işler hangileridir?

CEVAP

Bu işler, zamana göre değişirse de genelde, güreş, hamallık, polislik, şoförlük, inşaat, maden ocaklarında çalışmak gibi meslekler bu sınıfa dâhildir. Kadın, kocasının izniyle, erkeklere mahsus olmayan işlerde, günah işlemeden çalışabilir.


Hayat, müşterek midir?

Sual: Zamanımızda boşanmalar, gün geçtikçe artıyor. Hayat müşterektir diyerek, kadınlar her işte çalışmaya zorlanıyor ve bunun neticesinde de evlilik hayatı bitiyor. Bütün bunların sebebi ne olabilir?

Cevap: Zaruret olmadan boşayarak evini barkını, yuvayı yıkmak, huzuru, saadeti kaçırmak ve boşadığı kadına mehir parasını ödemek, bir erkek için kolay şey değildir. Kadın, kocasına yemek hazırlayarak, çamaşırını yıkayarak, yırtıklarını dikerek, çocuklara din ve ahlak bilgisi vererek, kocasının rahat ve mesut yaşamasını sağlar. Tatlı sözleri ile kocasını neşelendirir. Hanımını boşayan erkek, bu nimetlerden mahrum kalır. Boşanılan kadının nafakasını vermek, babasına, babası yoksa, zengin akrabasına farz olur.


Görülüyor ki, İslâm dininde, kadın değil, erkek acınacak hâldedir. Kız olsun, dul olsun, evli olmayan fakir kadına babası bakmaya mecburdur. Babası yoksa veya fakirse, zengin akrabası bakacaktır. Müslüman kadının çalışıp kazanmaya ihtiyacı yoktur. İslâm dini, kadının bütün ihtiyaçlarını erkeğin sırtına yüklemiştir. Erkeğin bu ağır yüküne karşılık, mirasın hepsinin yalnız erkeğe verilmesi lazım iken, Allahü teâlâ, kadınlara burada da ihsanda bulunarak, erkek kardeşlerinin yarısı kadar da miras almalarını emir buyurmuştur.


Erkek, hanımını, evin içinde veya dışında çalışmaya zorlayamaz. Kadın arzu ederse ve kocası izin verirse, haram işlemeden çalışması caiz ise de, kazandığı kendi mülkü olur. Hiç kimse, bunları ve mirastan eline geçeni, kadından zorla alamaz. Kendisinin, çocukların ve evin herhangi bir ihtiyacına sarf etmesi için de zorlanamaz. Bunların hepsini erkeğin alıp getirmesi farzdır.


Zamanımızda bazı memleketlerde, kadın da, erkeklerle birlikte, boğaz tokluğuna, en ağır işlerde zorla çalıştırılıyor. Hayat müşterektir denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir. Kadınlar, İslâm dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlar ve İslâmiyetin her memlekete yayılması için çalışırlar.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bizim vazîfemiz, *Doğru* yu bildirmekdir kardeşim. Nasıl bildireceğiz? *Kitap* vermekle. Bu kitapları dağıtmak, en büyük *Cihad* dır. En güzel *Emr-i mâruf* dur. 


*Hidâyet*, Allahın elinde. *Kalpleri* çeviren, Allahü teâlâdır. Bu gün, birine bir *Namaz Kitâbı* vermek, insana yüz *Şehîd sevâbı* kazandırır. Yüz şehîd sevâbı. 


Yâni *Yüz* defâ, Viyana kapılarına kadar gidip, düşmanla dövüşüp, kan revân içinde *Şehîd* düşen askere verilen sevâpdan, *Bin* kat fazla *Sevap* alır. Niçin? 


Çünkü bu, hem *Emr-i mâruf* dur, hem de *Cihâd* dır. Asker inki ise yalnız cihâd. *Emr-i mâruf* sevâbı yanında cihâd sevâbı, *Deryâ* nın yanında *Damla* gibi kalır. 


********

Bakın kardeşim evleniyorsunuz. *Hanımla* iyi geçinmeniz lâzım. Onu *Üzmemek* lâzım. 


Çünkü hanım, erkeğe *Emânet* dir. Allahü teâlânın emânetidir. Mutlaka onunla *İyi* geçinmeli. Peki, nasıl iyi geçineceğiz? 


İyi geçinmenin, *Çâresi* var, *Yolu* var kardeşim. Nedir o? Kadınlar *Hassas* dır, *Nâzik* dir. Onu üzmemeye bakın, anlaşmaya çalışın. 


Meselâ ona, sevdiğinizi söyleyin. *Seni seviyorum* deyin. Ayrıca *Tenkit* etmek yok, *Münâkaşa* hiç yok. Ne derse *Peki* deyin.


Ama bunun da bir *Sınırı* var kardeşim. *Şer’î* sınır içerisinde her dediğini yapın. Sınıra yaklaşıldığı zaman kesin *Tavır* koyun. 


Yâni *Dînî mevzû* larda sizin dediğiniz olsun. Diğer işlerde, o ne derse öyle yapın. Onu üzmeyin. O zaman *Mutlu* olursunuz. 


Kardeşim, ben yeni evlendiğim zaman, bir gün *Efendi* hazretlerine gitmişdim. Bana buyurdular ki: 


*Hilmi! Hanımı üzersen, kayınpederini üzersen, kayınvâlideni üzersen, bil ki kabirde kemiklerim sızlar*. Kemiklerim sızlar ne demek? Yâni haberim olur, üzülürüm. 


Hemen ardından da; *Kabirdekiler, dünyâdan haber alırlar, dünyâda olanlardan haberdâr olurlar. Ben de haber alırım ve üzülürüm*, buyurdu

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bursa’da iken, bir gün sokakda, *Tesettür* lü bir hanım ile, *Mini etek* li kızını, kolkola gördük. Kıyâmette, mini etekli kız, tesettürlü olan o annesine veyâ nenesine diyecek ki:


Siz dünyâda *Kapalı* geziyordunuz, neden beni de kendiniz gibi *Örtme* diniz? Şimdi beni *Ateşe* atıyorlar! diyecek. 


Sonra da diyecek ki: Hadi bakalım, dünyâda iken açık gezmeme *Mâni* olmadınız, şimdi siz de benimle berâber *Cehenneme* gireceksiniz! 


Böyle diyecek. Ve efendim dünyâda nasıl ki, *Kızı* veyâ *Torunu* ile böyle geziyorsa, aynı şekilde onlarla berâber, *Cehenneme* girecekler.

● ● ● 

Elhamdülillah, biz çok *Tâlihli* yiz, bütün dünyâyı sevindiriyoruz kardeşim. En büyük ibâdet nedir? *Mü’minleri sevindirmek!* İşte biz bunu yapıyoruz. 


Bu hizmetler sebebiyle öyle çok *Sevap* kazanıyoruz ki, âhiretde anlıyacağız bunun *Kıymeti* ni. Allahın kullarını sevindiriyoruz. 


Hem *Sevindirmek* sevâbı alıyoruz, hem de *Öğretmek* sevâbı. Yâni *Emr-i mâruf* sevâbı kazanıyoruz. Ne büyük ni’met. İnşallah o sevaplar bizleri âhirette korur kardeşim. 


*Allahümmağfir lî ve li-vâlideyye ve lil-mü’minîne vel mü’minât*. 


Peygamber Efendimiz böyle duâ buyuruyor. Her gün *Yirmibeş* kere bunu okumalı. Her kim bunu okursa, ona her bir mü’min adedince *Sevap* yazılır ve kıyâmet günü, o mü’minler; 


Yâ Rabbî! Bu kulun, dünyâda iken bize istiğfâr ederdi, duâ ederdi. Biz de bugün ona duâ ediyoruz. Sen bizim duâmızı kabul et, bu kulunu affet! derler. 


Bütün mü’minler için istiğfâr edeceğiz kardeşim. Ama önce kendimize duâ edeceğiz. *Allahümmağfir!* yâ Rabbî affet. *Lî,* beni. Yâ Rabbî beni affet, diyeceğiz. 


Sonra da ana babamıza duâ edeceğiz. *Ve li-vâlideyye* yâ Rabbî, anamı ve babamı da affet diyeceğiz. Onlar için de *İstiğfar* edeceğiz. 


Üçüncü olarak da bütün mü’minlere duâ edeceğiz. *Ve lil mü’minîne* yâ Rabbî, bütün mü’min olan erkekleri, *Vel mü’minât* ve bütün mü’min olan kadınları da affet yâ Rabbî.


Velhâsıl, bütün mü’min erkeklere ve bütün mü’min kadınlara böyle duâ edeceğiz, Bu, çok güzel bir *İstiğfâr Duâsı* dır kardeşim.

SETR-İ AVRET ve KADINLARIN ÖRTÜNMESİ

 Mükellef olan, ya’nî âkıl ve bâlig olan insanın nemâz kılarken açması veyâ her zemân başkasına göstermesi ve başkasının bakması harâm olan yerlerine (Avret mahalli) denir. Erkeğin ve kadının avret mahallini örtmesi, hicretin üçüncü senesinde gelen, (Ahzâb) ve beşinci senesinde gelen (Nûr) sûrelerinde emr olundu. Hanefî ve Şâfi’î mezheblerinde erkeklerin, nemâz için avret mahalli, göbekden diz altına kadardır. Şâfi’îde göbek, hanefîde diz avretdir. Buraları açık olarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Nemâz kılarken, vücûdün diğer kısmlarını, [kolları, başı] örtmek [ve uzun cübbe ve antâri yoksa, çorap giymek] erkeklere sünnetdir. Açık kılmaları mekrûhdur.


Hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, nemâz için hanefîde avretdir. Ellerin üstü avret değildir diyen kıymetli kitâblar çokdur. Bunlara göre, kadınların bileklerine kadar ellerinin üstü açık kılmaları câiz olur. Fekat, kitâbların hepsine uymuş olmak için, kadınların elleri örtecek kadar uzun kollu nemâzlık veyâ geniş baş örtüsü ile elleri örtülü olarak kılmaları, dahâ iyi olur. Kadınların ayakları nemâzda avret değildir diyen de varsa da, bu âlimler de, nemâzda örtmesi sünnet, açması mekrûhdur dedi. [Sarkan saçın da, ayak gibi olduğu (Kâdîhân)da yazılıdır.] Erkeğin veyâ kadının avret uzvlarından herhangi birinin dörtde biri, bir rükn açık kalırsa, nemâz bozulur. Azı açılırsa bozulmaz. Nemâzı mekrûh olur. Meselâ, ayağının dörtde biri açık olan kadının nemâzı sahîh olmaz. Kendisi açarsa hemen bozulur. (Umdet-ül-islâm)da diyor ki, (Kadının topuk kemiği veyâ bileği veyâ boynu veyâ saçı açık olarak kıldığı nemâzı sahîh olmaz. İnce olup içindeki uzvun şekli veyâ rengi görünen kumaş, yok demekdir). Şâfi’îde kadının iki elinden ve yüzünden başka her yeri her zemân avretdir.


İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki:


Avret yerini örtmek, nemâzda da, nemâz dışında da farzdır. İpek ve gasb edilmiş, çalınmış kumaşla örtülü olarak nemâz kılmak tahrîmen mekrûhdur. Hiçbirşey bulamıyan bir erkeğin, yalnız ipek bulunca, ipekle de örtmesi lâzım olur. Yalnız iken kılarken de, örtmek farzdır. Temiz elbisesi bulunan kimsenin karanlıkda, yalnız iken de çıplak kılması câiz değildir. Kadınların, nemâz dışında, yalnız iken, diz ve göbek arasını örtmesi farz olup, sırtını ve karnını örtmesi vâcib, başka yerlerini örtmesi edebdir. Evde yalnız iken, başı açık dolaşabilir. Görünmesi câiz olan onsekiz erkek yanında, ince baş örtüsü örtmeleri evlâdır. İyi olur. Yalnız iken avret yeri, ancak özr ile açılabilir. Meselâ halâda açılır. Yalnız olarak gusl abdesti alırken açmak mekrûh olur veyâ câizdir veyâ küçük yerde câiz olur da denildi. Nemâz dışında, necâsetli elbise ile de örtünmek lâzım olur.


(El-fıkh-u-alel-mezâhibil-erbe’a)da diyor ki, (Erkeklerin ve kadınların nemâzda örtmeleri farz olan ve erkeklerin erkeklere ve kadınlara ve kadınların mahremlerine göstermeleri harâm olan yerleri, dört mezhebde aynı değildir. Fekat, kadınların yüzlerinden ve avuç içlerinden ve dışlarından başka yerlerini yabancı erkeklere ve müslimân olmıyan kadınlara göstermeleri ve bunların bakmaları üç mezhebde de harâmdır. Ancak, şâfi’îde, fitneye sebeb olacağı zemân, yüzü ve elleri de, yabancı erkekler arasında avret olur.) Kadınların, yabancı erkeklere yalnız yüzünü ve avuçlarını açması câiz ise de, erkeklerin, müslimân olsun, kâfir olsun, yabancı kadınların yüzlerine ve avuçlarına şehvet ile bakması câiz değildir. Kadınların bakması câiz olan yerlerine, meselâ yabancı kadınların yüzlerine, avuçlarına ve avret yerlerinin resmlerine ve konuşan çocukların avret yerlerine, lüzûmsuz olarak şehvetsiz bakmak mekrûhdur. Konuşmağa başlamamış olan küçük çocukların avret mahalli, yalnız sev’eteyndir. Erkek çocukların, on yaşına kadar, kızların ise, gösterişli oluncıya kadar galîz avretlerine, bundan sonra, bütün avret yerlerine bakmak câiz değildir.

Hayvanların avret mahalli yokdur. Oğlanların yüzüne şehvet ile bakmak da harâm olup, şehvetsiz bakmak, güzel olsalar da câizdir.


(Fetâvâ-i Hayriyye)de diyor ki, (Fitne tehlükesi olunca, âkıl ve bâlig olan güzel oğlanı, babası, kendi evine, terbiyesi altına alır. Sefere, ilm öğrenmeğe, hacca sakalsız göndermez. Bunu kadın gibi korur. Fekat yüzüne peçe örtmez. Sokakda her kadının yanında iki şeytân vardır. Oğlanın yanında onsekiz şeytân vardır. Bunlara bakanları aldatmağa çalışırlar. Ananın, babanın meşrû’ emrlerine itâ’at etmesi farzdır. Fitne tehlükesi olmıyan âkıl, bâlig oğlunu babası zorla evinde tutamaz).


[(Mecma’ul-enhür)ün ikinci cildinde diyor ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yabancı kadınların yüzlerine şehvet ile bakanların gözlerine, kıyâmet günü ergimiş kızgın kurşun dökülecekdir) buyurdu. (Birgivî vasıyyetnâmesi)ni şerh eden, Kâdî zâde, göz âfetlerini anlatırken diyor ki, Nûr sûresi, otuzuncu âyetinde meâlen, (Ey Resûlüm “sallallahü aleyhi ve sellem”! Mü’minlere söyle, harâma bakmasınlar ve avret yerlerini harâmdan korusunlar! Îmânı olan kadınlara da söyle, harâma bakmasınlar ve avret yerlerini harâm işlemekden korusunlar!) buyuruldu.


(Rıyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” vedâ’ haccında, (Yabancı kadına şehvet ile bakan bir kimsenin gözleri ateşle doldurulup, sonra Cehenneme atılacakdır. Yabancı kadın ile toka edenin kolları ensesinden bağlanıp, Cehenneme sokulacakdır. Yabancı kadın ile, lüzûmsuz yere şehvet ile konuşanlar, her kelimesi için, bin sene Cehennemde kalacakdır) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde buyurdu ki: (Komşu kadına ve arkadaşların kadınlarına şehvet ile bakmak, yabancı kadınlara bakmakdan on kat dahâ günâhdır. Evli kadınlara bakmak, kızlara bakmakdan bin kat dahâ çok günâhdır. Zinâ günâhları da böyledir).


(Berîka) kitâbında diyor ki, (Üç şey, göze cilâ verir: Yeşilliğe, akar suya ve güzel yüze bakmak) ve (Üç şey gözü kuvvetlendirir. Sürme çekmek, yeşilliğe ve güzel yüze bakmak) hadîs-i şerîfleri, bakması halâl olan kimselere bakmanın fâidesini bildirmekdedir. Yoksa, yabancı kadınlara, kızlara bakmak, gözü za’îfletir ve kalbi karartır. Hâkim, Beyhekî ve Ebû Dâvüd bildiriyorlar ki, Ebû Ümâmenin “radıyallahü anh” bildirdiği hadîs-i merfû’da, (Yabancı bir kızı görüp de, Allahü teâlânın azâbından korkarak, başını ondan çeviren kimseye Allahü teâlâ ibâdetlerin tadını duyurur) buyuruldu. İlk görmesi afv olunur. Bir hadîs-i şerîfde, (Allah için yapılan cihâdda düşmanı gözleyen veyâ Allah korkusundan ağlıyan veyâ harâmlara bakmıyan gözler, kıyâmetde Cehennem ateşini görmiyeceklerdir) buyuruldu].


Yedi veyâ on yaşında olan gösterişli kızlar ve onbeş yaşını dolduran veyâ bâliga olan bütün kızlar, kadın hükmündedir. Böyle kızların başları, saçları, kolları, bacakları açık olarak, yabancı erkeklere görünmeleri ve erkeklere tegannî etmeleri, onlarla yumuşak, cilveli konuşmaları harâm olur. Kadınların, yabancı erkeklerle, alış-veriş gibi, ihtiyâc olduğu zemân, fitneye sebeb olmıyacak şeklde, sert konuşması câizdir. Erkekler arasında yüzünü açmaları da böyledir. Kadınların, başı, saçı, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları ve yabancı erkeklere, lüzûmsuz yere, seslerini duyurmaları, erkeklere şarkı söylemeleri, plâk ile, film ile de duyurmaları, Kur’ân-ı kerîm, mevlid, ezân okuyarak duyurmaları büyük günâhdır. [Kadınların, kızların ince, dar veyâ kürklü örtü ile ve küpe, gerdanlık gibi zînet eşyâsı açık olarak ve erkekler gibi giyinerek ve saçlarını erkekler gibi traş ederek sokağa çıkmaları harâmdır. Bunun için, geniş bile olsa, pantalon ile örtünmeleri de câiz değildir. Pantalon, erkek elbisesidir. (Tergîb-üs-salât)daki hadîs-i şerîflerde, (Örtülü olan çıplaklara ve erkek gibi giyinen kadınlara ve kadın gibi giyinen, süslenen erkeklere la’net edildi). Hele dar pantalon, erkeklere de câiz değildir. Çünki, kaba yerleri dışardan belli olmakdadır. Bundan başka, kadınların pantalon giymeleri eskiden de, şimdi de islâm âdeti değildir.


Dinsizlerden, islâm tesettürünü bilmiyenlerden gelmekdedir. Harâmlar yayılsa, yerleşseler de, islâm âdeti olamazlar. Kâfirlere benziyenin, onlardan olacağı, hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Pantalon, manto altına giyilebilir ise de, mantonun pantalon yokmuş gibi dizleri örtmesi lâzımdır. Şalvar, çok geniş olduğu için, âdet olan yerlerde, kadınlar için de, iyi bir örtü olur. Âdet olmıyan yerlerde fitneye sebeb olursa, kullanması câiz olmaz. Kâdî Senâullah-ı Pâni-pütî, Şâh Veliyyullah-ı Dehlevînin (Tefhîmat) kitâbı sonundaki yedinci vasıyyetini açıklarken, (Gömlekle ve peştemal sararak ve na’lın giyerek ve benzeri şeylerle sokağa çıkmak, eskiden islâm âdeti idi. Şimdi, bu âdetin bulunmadığı yerlerde, bunlarla sokağa çıkmak, gösteriş olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, gösterişi, şöhret yapmağı yasak etmişdir. Mü’minlerin âdeti olan şeylerle örtünmelidir. Ayrılık yapmamalıdır) buyuruyor. Geniş manto ile örtünmek âdet olan yerlerde, kadının çarşafla sokağa çıkması da böyledir. Ayrıca, islâm örtüsü ile alay edilmesine sebeb olarak, günâh da olur. İkinci kısm otuzdokuzuncu maddenin sondan 3. cü sahîfesine bakınız! (Fâideli Bilgiler) 281 den başlıyarak kadının örtünmesi uzun yazılıdır.]


Nemâzda ve nemâz dışında, avret yerini başkalarının yan taraflardan görmemeleri için, örtmek farz olup, kendinden örtmesi farz değildir. Rükü’da iken, kendi avret yerini kendi görürse, nemâzı bozulmaz. Fekat, bakması mekrûhdur. Cam gibi, naylon gibi, altının rengi görünen şey ile, örtü olmaz. Örtü dar olup veyâ bol ise de, herhangi avret yerine yapışıp uzvun belli olması, nemâza zarar vermez. Fekat, böyle, başkalarına karşı örtülmüş olmaz. Başkasının, böyle belli olan kaba avretine bakmak harâmdır. Erkeklerin (Sev’eteyn) denilen ön ve arka uzvları ve kaba etleri (Kaba avret)dir. Yorgan altında çıplak yatan bir hasta, başı yorgan içinde iken, îmâ ile nemâz kılınca, çıplak kılmış olur. Başını yorgandan dışarı çıkarıp kılarsa, yorganla örtülü kılmış olup, câiz olur. İnsanın örtünmesi değil, avret yerinin örtünmesi şartdır. Karanlıkda, yalnız odada, kapalı çadırda çıplak kılmak câiz değildir.


Avret yerini örtmekden âciz kalan kimse, nemâzda oturduğu gibi veyâ dahâ iyisi, ayaklarını kıbleye uzatıp, elleri ile önünü örtüp, îmâ ile kılar. Çünki, avret yerini örtmek, nemâzın diğer farzlarından dahâ mühimdir. [Görülüyor ki, çıplak kalanın da, nemâzı vaktinde kılması, kazâya bırakmaması lâzımdır. Tenbellikle kılmıyanların ve kazâ nemâzlarını ödemiyenlerin, büyük suç altında sorumlu olduklarını, buradan da anlamalıdır.] Çıplak olan, yanında bulunanlardan örtü ister. Söz verilirse, vaktin sonuna kadar bekler. Su olmayınca, suyu ümmîd edenin de vaktin sonuna kadar, su beklemesi, ancak bundan sonra teyemmüm etmesi lâzımdır. Parası olanın su ve örtü alması lâzımdır. Dörtde birinden azı temiz olan örtüden başka birşey bulamıyan kimsenin, bu örtü ile kılması veyâ oturup îmâ ile kılması câiz olup, dörtde biri temiz olan örtü ile, ayakda kılması lâzımdır ve nemâzını iâde etmez.


Seferî olan, bir mil içinde, içmeden fazla su bulamazsa, necâsetli örtü ile kılar ve iâde etmez. Mukîm olanın, ya’nî müsâfir olmıyanın, necs örtü ile kılması câiz değildir. Temizlemesi mümkin ve lâzımdır. Çünki, şehrde su bulmak ihtimâli fazladır. Su bulunmadığı muhakkak ise, mukîm de necâsetli örtü ile kılabilir ve teyemmüm eder. (Redd-ül-muhtâr)ın beşinci cildinde buyuruyor ki:


İnsanların, birbirine görünmesi ve bakması, dört dürlüdür:


Erkeğin kadına, kadının erkeğe, erkeğin erkeğe, kadının kadına bakmasıdır. Erkeğin kadına bakması da dörde ayrılır:


Erkeğin yabancı hür kadına, kendi zevcesine ve kendi câriyelerine ve bakması câiz olan onsekiz akrabâsına, başkalarının câriyelerine bakmasıdır.


Erkeklerin yabancı kadının yüzünden ve avuçlarının içinden ve dışından başka yerine bakmaları dört mezhebde de harâmdır. Kızların yüzlerine şehvet ile bakmaları da harâmdır. Bunun için, kızların yüzlerini de örtmeleri lâzımdır.


Hasî, ya’nî burulmuş, husyeleri çıkarılmış olanın bakması da harâmdır. İnsanı burmak harâmdır. Hayvanı, ancak semizletmek için câizdir.


Erkeklerin, erkeğin göbeği ile dizi arasına bakmaları harâmdır. Bunun dışına, şehvetsiz bakmaları câizdir. Zevcesine ve kendi câriyelerine tepeden tırnağa kadar, şehvet ile dahî bakması ve bunların ona bakmaları câizdir.


[Erkeğin avret mahalli, üç mezhebde, göbek ile diz arasıdır. Hanefîde diz avretdir. Göbek avret değildir. Şâfi’îde, göbek avret olup, diz avret değildir. Mâlikîde her ikisi de avret değildir. Hanbelî ve Mâlikînin bir rivâyetlerinde, erkeğin yalnız sev’eteyni avret olduğu (Mîzân-ül-kübrâ)da yazılıdır. Uylukların avret olmasında icmâ’ olmadığı için, uylukları açık olanlardan, ehemmiyyet vermiyenler, kâfir olmakdan kurtulmakdadır. Şî’îlere göre avret yeri de, yalnız sev’eteyndir].


Erkek, nikâhla alması ebedî, sonsuz harâm olan onsekiz kadının ve başkasının câriyelerinin başına, yüzüne, gerdanına, kollarına, dizden aşağı bacağına, şehvetden emîn ise, bakabilir. Göğüslerine, koltuk ve yanlarına [böğürlerine], uyluk ve dizlerine ve sırtına bakamaz. Kadınların buralarına da (Galîz) ya’nî (Kaba avret) yerleri denir. Her kadının, buralarını nemâzda, yabancı erkeklerin yanında, şekli belli olmamak üzere geniş olarak örtmeleri lâzımdır. Câriyeler, görünmesi câiz olan yerleri açık nemâz kılabilirler.


İslâm dîninde, iki dürlü kadın kıyâfeti vardır: Birincisi, hür olan islâm hanımları, yüzlerinden ve ellerinden başka, her yerini temâm örter. (Halebî-i kebîr)de, meyyitin kefenini bildirirken diyor ki, (Erkekler kamîs ile, kadınlar dır’ ile örtünür. Her ikisi de, omuzdan ayağa kadar örter. Kamîsin yakası omuzdan, dır’ın yakası göğüsden ayağa kadar açıkdır). Görülüyor ki, islâm kadınları, şimdiki manto ile örtünmekde idi. Çarşafla örtünmeleri, sonradan âdet oldu. Geniş, uzun manto, kalın baş örtüsü ve uzun çorap, şimdiki çarşaflardan dahâ iyi örtmekdedir. (Dürer-ül-Mültekıte) dördüncü sahîfede diyor ki, (İslâmiyyet, kadınların örtünmesi için belli bir örtü emr etmedi). İkincisi, câriye [ya’nî, harbde esîr alınmış olan hizmetci kadın] kıyâfeti olup, erkeklerin yanında, başlarını, saç, boyun, kol ve bacaklarını örtmeleri lâzım değildir. Müslimân adı taşıyan ba’zı kadınların, islâm hanımı kıyâfetini bırakıp, câriye, hizmetci kıyâfetini beğendikleri, esefle görülmekdedir.


Kâfirler, zındıklar, müslimân hanımlarını aldatmak için, (İslâmiyyetin başlangıcında kadınlar örtünmezdi. Peygamber zemânında, müslimân kadınları, başları, kolları açık gezerlerdi. Sonradan, kıskanç din adamları, kadınların örtünmelerini emr etdiler. Kadınlar, sonradan kapandı. Umacı gibi oldu) diyorlar. Evet, kadınlar açık gezerdi. Fekat, hicretin üçüncü senesinde (Ahzâb) ve beşinci senesinde (Nûr) sûreleri gelerek, Allahü teâlâ örtünmelerini emr eyledi. (Mevâhib-i ledünniyye)de diyor ki, (Hicretin yedinci senesinde, Hayber gazâsından dönerken, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, esîrler arasındaki Safiyyeyi “radıyallahü teâlâ anhâ” bir gece çadırına aldı. Eshâb-ı kirâm, Safiyyenin zevce olarak mı şereflendiğini, yoksa câriye olarak hizmet mi etdiğini anlıyamadılar. Zevcelere lâzım olan hürmeti ve hizmeti yapabilmek için, bunu Resûlullaha da sorup anlamağa sıkıldılar. Sabâh çadırdan örtülü çıkarılıp, perde arkasında götürülürse, zevce olduğunu anlarız dediler. Perde içinde götürüldüğünü görerek, zevcelikle şereflenmiş olduğunu anladılar). Görülüyor ki, Resûlullah zemânında, hür kadınlar, bütün bedenlerini örterlerdi. Bir kadının, hizmetçi olmayıp, hür hanım olduğu, her yerini örtmesinden belli olurdu.


Bakması câiz olan yere, şehvetden emîn olanın dokunması da câizdir. Bir hadîs-i şerîfde, (Ananın ayağını öpmek, Cennet kapısının eşiğini öpmek gibidir) buyuruldu. Fekat, yabancı genç kadının eline ve yüzüne bakmak câiz olduğu hâlde, şehvetden emîn olsa dahî, dokunmak, tokalaşmak câiz değildir. Herhangi kadın ile zinâ etmek veyâ herhangi bir yerine şehvet ile dokunmak, unutarak veyâ yanılarak bile tutsa, hanefîde ve hanbelîde (Hurmet-i musâhere)ye sebeb olur.


Ya’nî, o kadının neseb ile ve süt ile olan anası ve kızları ile o erkeğin evlenmesi, kızın da, oğlanın oğlu ve babası ile evlenmesi ebedî harâm olur. [Bir baba ile kızı arasında hurmet-i musâhere hâsıl olursa, kızın anası ile, ya’nî adamın zevcesi ile adam arasındaki nikâh bozulmaz. Kadın başkası ile evlenemez. Adamın bu kadını boşaması lâzım olur. Bu kadın ile evli kalması ebedî harâm olur. Dâmâd ile kayın vâlidesi arasında hurmet-i musâhere hâsıl olursa, dâmâdın zevcesini boşaması lâzım olur. Dâmâd, bu kadın ile, sonsuz olarak, bir dahâ evlenemez (Bezzâziyye).] Kızlar, kendilerinden emîn olsalar da, yabancı erkeklere dokunmaları câiz değildir. Şehvet ile dokunurlarsa, hurmet-i müsâhere hâsıl olur. Kızın ve ihtiyârların şehveti, kalbinin meyl etmesi demekdir. Şehvete sebeb olmıyacak derecede ihtiyâr kadınla müsâfeha etmek [tokalaşmak] ve elini öpmek, kendinden emîn olana câiz ise de, yapmamak dahâ iyidir.


Erkeklerin, (Ebedî mahrem)leri olan kadınlarla berâber halvet etmeleri ve sefere [meselâ hacca] gitmeleri câizdir. Bir adamın ebedî mahrem olmıyan kadınla (Halvet) [ya’nî tenhâ yerde yalnız kalmak], tarafeyne göre, harâmdır. Başka müttekî erkek veyâ bu adamın ebedî mahremlerinden biri veyâ zevcesi ile birlikde bulunursa, harâm olmaz. Halvet etmekle veyâ önünden başka yerine şehvetle bakmakla, hurmet-i musâhere hâsıl olmaz. (İbni Âbidîn) “rahmetullahi teâlâ aleyh”, imâmlığı anlatırken diyor ki, (Yabancı kadın çok olsa da, halvet olur. Çok ihtiyâr kadınla ihtiyâr erkek sefere çıkar ve yalnız kalabilirler (Eşbâh). Ebedî mahrem olan onsekiz kadından biri ile halvet câiz ise de, yalnız süt kardeş ile ve genç kaynana veyâ gelin ile, fitne şübhesi olunca, mekrûhdur. Yabancı genç kadınla, zarûret olmadan, konuşmak câiz değildir. Mescid gibi dışarıdan içerisi görünen umûma açık yerlerde [nakl vâsıtalarında, dükkânlarda] yalnız kalmak, halvet olmaz). Bir evin iki odası bir yer sayılmaz. Ebedî mahrem olan kadınların kimler olduğu, ikinci kısmda, 34. cü maddede [569.cu sahîfede] yazılıdır.


İmâm-ı Ebû Yûsüfe “rahmetullahi teâlâ aleyh” göre, ekmek pişirmek, çamaşır yıkamak [ve kaba olmıyan avret yerlerinin açık olması lâzım gelen başka işler] için ücretle çalışmağa mecbûr kalan muhtâc, esîr, kimsesiz kadınlar [işçi ve me’mûrlar], iş îcâb etdirdiği kadar, ayaklarını ve kollarını açabilir. Erkeklerin, bunları, iş için görmesi ve şehvetsiz bakması câiz olur. Baldız ve yengenin de yabancı kadın oldukları (Ni’met-i islâm)ın hac kısmında ve (Bahr-ül-fetâvâ)da ve (Alî efendi fetvâsı)nda yazılıdır. Bunların da saçına, başına, koluna, bacağına bakmak harâmdır. Bunlar gibi yabancı akrabâ evine gidince veyâ onlar gelince, kadın erkek birlikde oturmak, gülüp neş’elenmek câiz değildir. Berâber oturmak âdet olan ve harâm olduğuna ehemmiyyet verilmiyen yerlerde, fitne çıkarmamak ve akrabâ arasında düşmanlıklara yol açmamak için, kadınlar erkek akrabâ yanında ve sofrada örtülü olarak, kısa zemân oturur. Ciddî konuşulur. Bu görüşmenin kısa sürmesine ve seyrek olmasına ve bilhâssa bir yerde yalnız bulunmamalarına çok dikkat etmelidir. Dînini bilen ve uyan, bilgili ve hâlis müslimânlar, böyle birlikde hiç oturmamalıdır. Câhillerle münâkaşa etmemeli, dînimiz böyle emr ediyor diye isrâr etmemeli, dünyâ işlerini ileri sürerek, tatlı söyleyip, akrabâyı darıltmıyarak, harâmdan kaçınmağa çalışmalıdır. Köle de, sâhibi olan kadına yabancı erkekdir.


Hâkimin mahkemede karâr verirken ve şâhidlerin şâhidlik yaparken ve evlenmek istediği kızı, şehvet korkusu olsa bile, bir kerre görmeleri ve doktorun, ebenin, sünnetcinin, lâvman yapanın, lâzım olduğu kadar bakmaları câizdir. Hastanın lâvman [ihtikan] yapdırması câizdir. (Dürr-ül-muhtâr), beşinci cildi, dörtyüzyetmişsekizinci sahîfesinde diyor ki, (Oğlunu sünnet etdirmek mühim sünnetdir. İslâmiyyetin şi’ârıdır. Bir şehr halkı çocuklarını sünnet etdirmezse, halîfe bunlarla harb eder. Çocuğun sünnet olma yaşı belli değildir. Yedi ile on iki arası en iyidir). Sünnet ederken, topluca yüksek sesle bayram tekbîri söylenir. Sünnet olmıyanlarda çeşidli hastalıklar olur.


Fransız kitâbları, bu hastalıkları (Affections du prépuce) adı altında uzun yazıyorlar. Kızların, ahkâm-ı islâmiyyeye riâyet etmek şartı ile, ilm ve doktorluk öğrenmeleri ve öğretmeleri câiz olduğu (Hadîka)da, beşyüzellisekizinci sahîfede ve göz âfetlerinde yazılıdır. Kızlardan ebe, nisâiyye mütehassısı yetişdirmek lâzımdır. Kadınları, kadın doktora göstermelidir. Kadın doktor bulunmazsa ve hastalık tehlükeli veyâ çok ağrılı ise, nisâiyye mütehassısı erkeğe de göstermelidir.


Kadınların birbirlerine avret yeri, erkeğin erkeğe avret yeri gibidir.


Şehvetden emîn olan kadının yabancı erkeğe bakması, erkeğin erkeğe bakması gibidir. (Cevhere)de ise, erkeğin, mahremi olan kadınlara bakması gibidir, buyurmakdadır. Şehvet ile bakması harâm olur. Gayr-ı müslim ve mürted kadınların [ve mürted amca ve dayının], müslimân kadınlarına bakması, ya’nî müslimân kadınların bunlara görünmeleri, yabancı erkeklere görünmeleri gibi, üç mezhebde de harâmdır. Bunlar müslimân kadınlarının bedenine bakamazlar. Hanbelî mezhebinde câizdir.


Bedendeki bakması câiz olmıyan yerler, bedenden ayrılırsa, öldükden sonra dahî, bunlara bakmak câiz değildir. Kadınların saç ve başka kılları, ayak tırnakları [el tırnakları değil] ve kemikleri vücûddan ayrıldıkdan sonra, bunlara bakılamaz.


Kadınların bakılması harâm olan yerlerinin aynadaki veyâ sudaki görüntülerine şehvetsiz bakmak harâm değildir. Çünki, kendileri değil, aksleri, benzerleri görülmekdedir. [Aksleri, resmleri, kendileri değildir. Bunları görmek, kendilerini görmek olmaz. Resmlerine, sinemadaki ve televizyondaki görüntülerine bakmak, aynadaki hayâllerine bakmak gibidir. Hepsine şehvetsiz bakmak câiz olup, şehvet ile bakmak veyâ şehvete sebeb olacak görüntülerine bakmak, böyle sesleri dinlemek harâmdır. Bunlara şehvet ile bakan elbette vardır. Şehvete, harâma sebeb olan resmleri yapmak, basmak, resm etmek harâm olur.] Kadınların avret yerlerine cam, herhangi gözlük ve su arkasından şehvetsiz de bakmak ve su içindeki kadına bakmak câiz değildir, harâmdır.


İmâmın, hâfızın, müezzinin ho-parlördeki, radyodaki sesleri de, kendi sesleri değildir, benzerleridir. Bunlara uyarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Kur’ân-ı kerîmi ve ezânı ho-parlör ile okumak, bid’atdir. Çünki, ses çıkarmak için kullanılan cansız cismlere (Mizmâr), çalgı denir. Gök gürlemesi, top, tüfek, baykuş, papağan, çalgı değildirler. Ses çıkaran eğlence âletleri, davul, dümbelek, zilli maşa, ney, kaval, ho-parlör, hep çalgıdır. Çalgı, kendiliğinden ses çıkarmaz. Ses çıkarmak için, ya’nî kullanılmaları için, davul tokmağını gergin deriye vurmak, neyi üflemek, kavala ve ho-parlöre söylemek lâzımdır. Bunlardan çıkan ses, bu çalgıların hâsıl etdiği sesdir. Üfleyen ve söyleyen insanın sesi değildir. Ho-parlörden işitilen Kur’ân-ı kerîm ve ezân sesleri, hep ho-parlörün hâsıl etdiği seslerdir. İmâm ve müezzin efendilerin sesleri değildir. Müezzin efendinin sesi ezândır. Çalgıdan çıkan ses ilm ve fen bakımından ve din ve ahkâm-ı islâmiyye bakımlarından müezzin efendinin sesi, ya’nî ezân değildir. Ezâna benzediği için, ezân zan edilmekdedir. Ezân, müezzin efendinin, hattâ, sâlih müslimân erkeğin sesine denir. Bu sese benzeyen kadının, çocuğun, ho-parlörün sesi ezân değildir. Başka sesdir. Muhtelîf çalgıların sesleri başkadırlar. Ho-parlörün sesi, insan sesine çok benzediği hâlde, insan sesi değildir. Toprağa konan bir karpuz çekirdeğinden kocaman bir karpuz hâsıl oluyor. Bu karpuz o çekirdek değildir. Çekirdek çürümüş, yok olmuşdur. Ho-parlörün mikrofonuna söylenen söz de, yok olmakda, başka ses hâsıl olmakdadır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: (Kıyâmet yaklaşınca, Kur’ân-ı kerîm mizmârdan okunur) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîm mizmârlardan okunur. Allah için değil, keyf için okunur) ve (Kur’ân-ı kerîm okuyan çok kimseler vardır ki, Kur’ân-ı kerîm onlara la’net eder) ve (Bir zemân gelecekdir ki, müslimânların en sefîlleri, müezzinlerdir) ve (Bir zemân gelir ki, Kur’ân-ı kerîm mizmârlardan okunur. Allahü teâlâ bunlara la’net eder). Mizmâr, her nev’i çalgı, düdük demekdir. Ho-parlör de, mizmârdır. Müezzinlerin, bu hadîs-i şerîflerden korkmaları, ezânı, ho-parlör ile okumamaları lâzımdır.


Ba’zı din câhilleri ho-parlörün fâideli olduğunu, sesi uzaklara götürdüğünü söyliyorlar. Peygamberimiz, (İbâdetleri benden ve eshâbımdan gördüğünüz gibi yapınız! İbâdetlerde değişiklik yapanlara (bid’at ehli) denir. Bid’at sâhibleri, muhakkak Cehenneme gidecekdir. Bunların hiçbir ibâdetleri kabûl olmaz) buyurdu. İbâdetlere fâideli şeyler ilâve ediyoruz demek doğru değildir. Böyle sözler, din düşmanlarının yalanlarıdır. Bir değişikliğin fâideli olup olmıyacağını yalnız İslâm âlimleri anlar. Bu derin âlimlere (Müctehid) denir. Müctehidler kendiliklerinden bir değişiklik yapmazlar. Bir ilâvenin, değişikliğin bid’at olup olmıyacağını anlarlar. Ezânı (Mizmâr) ile okumağa sözbirliği ile bid’at denildi. İnsanları Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşduran yol insanın kalbidir. Kalb, yaratılışında temiz bir ayna gibidir. İbâdetler, kalbin temizliğini, cilâsını artdırır. Günâhlar kalbi karartır. Muhabbet yolu ile gelen feyzleri, nûrları alamaz olur. Sâlihler bu hâli anlar, üzülür. Günâh işlemek istemezler. İbâdetlerin çok olmasını isterler. Her gün beş kerre nemâz kılınması yerine, dahâ çok kılmak isterler. Günâh işlemek nefse tatlı, fâideli gelir. Bütün bid’atler, günâhlar, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsi besler, kuvvetlendirir. Ho-parlör ile ezân okumak böyledir. Kitâbdaki, televizyondaki, imâm resmi, kendisi gibidir. O imâma çok benziyor ise de, imâmın kendisi değildir. Televizyondaki hareketlerini görse, sesini duysa da, bunun arkasında nemâz kılınmaz.


Vücûde yapışık olmıyan, dar olmıyan elbise ile örtülü kadına şehvetsiz bakmak câizdir. Kaba avret yerleri dar elbise ile örtülmüş kadına, şehvetsiz de bakmak harâmdır. Yabancı kadının iç çamaşırlarına şehvetle bakmak harâmdır. Sıkı, dar örtülmüş, kaba olmıyan avret yerlerine şehvetle bakmak harâmdır.


Kadınların açık ve süslü olarak sokağa çıkmaları harâm olduğu gibi, mahrem olmıyan erkeğin bulunduğu yerlere böyle girmeleri de harâmdır. Avret yeri açık olarak câmi’ içine girmek, dahâ büyük günâhdır. Avret mahalli açık olan kimselerin bulunduğu yere veyâ harâm işlenen her yere (Fısk meclisi) denir. Müslimânların, zarûret olmadıkça, fısk meclislerinde, ya’nî fâsıkların toplandığı yerde oturmalarının ve zevcelerini göndermelerinin câiz olmadığı (Bezzâziyye)de yazılıdır. Îmânı olan hanımların, sokağa çıkarken baş, saç, kol, bacak gibi kaba olmıyan avret yerlerini de örtmeleri bildirildi. Îmânın gitmemesi için, harâmdan çok korkmalıdır. [Onsekizinci maddeye bakınız!]


[Yalnız keyflerini, zevklerini düşünenler, zevklerine kavuşmak için, başkalarının zarara, felâkete düşmelerinden çekinmiyenler diyorlar ki: (Umacı gibi örtünmüş kadını görmek, insana sıkıntı veriyor. Süslü, açık, güzel kadına, kıza bakmak ise, insana ferahlık, neş’e veriyor. Güzel bir çiçeğe bakmak, koklamak gibi tatlı oluyor). Hâlbuki, çiçeğe bakmak, onu koklamak rûha tatlı gelmekdedir. Rûhun Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü anlamasına, Onun emrlerine uymasına sebeb olmakdadır. Kokulu, tuvâletli, açık kıza bakmak ise, nefse hoş gelmekdedir. Kulak, renkden zevk almaz. Göz de sesden zevk almaz. Çünki, anlamazlar. Nefs Allahü teâlânın düşmanıdır. Zevklerine kavuşmak için her kötülüğü yapmakdan çekinmez. İnsan haklarını, kanûnları çiğner. Onun zevklerinin sonu yokdur. Kıza bakmakla doymaz. Onunla buluşmak, her zevkını yapmak ister. Bunun içindir ki, bütün kanûnlar, nefslerin taşkınlıklarını önlemekdedir. Nefsin taşkın zevkleri, insanı sefâlete, hastalıklara, âile fâci’alarına, felâketlere sürüklemekdedir. Allahü teâlâ, bu fâci’alara mâni’ olmak için, kızların açılmalarını, yabancı erkeklere yaklaşmalarını, içkiyi, kumarı yasak etmişdir. Nefslerinin esîri olanlar, bu yasakları beğenmiyorlar. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin ilmihâl kitâblarını kötülüyor, gençlerin bu kitâbları okuyarak se’âdete kavuşmalarına mâni’ oluyorlar. Kadınların, kızların pazar yerlerinde ve mağazalarda alış-veriş yapmalarının günâh olduğu, yukarıdaki yazılardan anlaşılmakdadır. Müslimânların kızlarını böyle günâhlardan korumaları lâzımdır. Korumazlarsa, îmânları gider, kâfir olurlar. İslâm düşmanları, kâfirliği yaymak için, îmânı yok eden şeylere memleketin âdeti diyorlar.]

Kaynak: Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye

KADIN HAFIZLARDAN KURAN DİNLEMEK

 Kadınların sesleri mahremdir. Zaruretsiz yabancı erkeklerle konuşmaları haramdır. Fıkıh kitaplarında:

*Kadınların yüksek sesle veya yumuşak konuşmaları ve seslerini namahreme duyurmaları caiz olmadığı için, ezan ve ikamet okumaları da caiz değildir.

(Redd-ül Muhtar)

*Genç kadın, yabancı erkeğe selam veremez ve aksıran erkeğe bir şey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez. (Hamevi Eşbah şerhi)

Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı

 Son yıllarda önce “Kadın Çalışmaları” ve arkasından da “Toplumsal Cinsiyet” diye mevzular ortaya çıktı. Ne yazık ki, Cinsiyet Eşitliği adı altında müslüman aile yapısı, etkisiz hâle getirilmeye çalışılıyor. Bu tür sapmalardan korunma adına kız ve erkek evlâtlar hangi şuurla yetiştirilmelidir?


Evvelâ şunu ifade etmek gerekir ki, kadın veya erkek olmak, başlı başına bir üstünlük veya noksanlık sebebi değildir. İslâm nazarında üstünlük ancak “takvâ” iledir. Cenâb-ı Hak;


“…Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…” (el-Hucurât, 13) buyuruyor.


Kadınla erkek arasındaki fark; maddî hayattadır, mânevî hayatta bir fark yoktur. Kadın olsun erkek olsun, siyah olsun beyaz olsun, Allah indindeki değerin yegâne ölçüsü “takvâ”dır. Kadını da erkeği de Allah yaratmıştır. İkisine de ayrı hususiyetler vermiştir.


Bugün maalesef, devrin yoldan çıkmışlığının bir tezâhürü olan “kadın-erkek eşitliği” adı altında ayrı bir fitneyle karşı karşıyayız.


Cenâb-ı Hak; erkek ve hanımın fıtratını farklı yaratmıştır. Kadınlık ve erkeklik, birbirini tamamlayan farklı vasıflardır. Kadın-erkek eşitliği demek; bir nevî elma ile armudu aynı görmek, tavukla horozu aynı saymak demektir. Hâlbuki bir horozun fonksiyonunu tavuk yapabilir mi, tavuğun fonksiyonunu horoz yapabilir mi?! Tavuk, horoz gibi ötebilir mi?..


Kadın-erkek arasında eşitlik başka, adâlet başkadır. Eşitlik lâkırdısı, kulaklara hoş gelse de, adâlet bir yana, her iki tarafı da mağdur eden bir zulüm ve haksızlıktır.


Unutmamak gerekir ki Rabbimiz, hanımların gönül dünyasını merhamet ve şefkatle yoğurmuştur. Onların birinci vazifesi, neslin temeli olan evlâtları yetiştirmektir.


Âyet-i kerîmede buyruluyor:


رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا


“…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla! Ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” (el-Furkân, 74)


Kadın, bir “rahmet insanı” olacak, bir “rahmet zürriyeti” yetiştirecek. “Göz nûru” bir zürriyet yetiştirecek. Bu nesil, topluma takvâda önder olacak. Cenâb-ı Hak bizden böyle bir toplum istiyor.


Evlâtların eğitim gördüğü ilk sınıf, anne yüreğidir. Nitekim “اَلْاُمُّ مَدْرَسَةٌ / Anne bir mekteptir.” denilmiştir.


Aile ocağındaki fertlerin taşkınlıklarını, bilhassa çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek fazîlet cevheri, ancak anne kalbidir. Bir baba, yavrusuna karşı, bir annenin sergilediği sabrı gösteremez.


Bu sebeple Cenâb-ı Hak, daha mukâvemetli olması sebebiyle babaya da dış dünyada maîşet temini vazifesini vermiştir. Yani Rabbimiz, insan tabiatına uygun olacak şekilde vazifeleri tayin etmiştir.


Dolayısıyla; kadını evin tanziminden ve çocukların yetişmesinden koparıp maîşet temini için, tuzaklarla dolu dış dünyanın zorlukları içerisine atmak, kadına zulümdür. Hanımların, hazinelerden kıymetli zarif ruhlarını ve fazîletlerini kaybettirmek pahasına onlara birkaç kuruş kazandırıyor olmak, bu zulmü örtbas etmeye yetmez.


Kadının aslî vazifesi olan nesil yetiştirmekten koparmak, anneliğe veda ettirmek, onu bir vitrin malzemesine dönüştürüp dış dünyaya yönlendirmek; aileyi çöküşe götürüyor. Boşanmalar artıyor. Nesiller perişan oluyor. Evlilikler de azalıyor. Zira evlilik, ağır bir yük olarak telâkkî ediliyor.


Günümüzün modern câhiliyyesinde kadınlar; aileden, evden ve annelikten soğutularak, dış dünyada kendini göstermeye özendirilmektedir. Sanki nâdide bir çiçek, ayaklar altında ezdirilmektedir. Paha biçilmez bir pırlantanın, bir çöp tenekesine düşmesi, ne kadar talihsiz bir durumdur!..


Batı dünyası; kendi bozuk nizamlarında, toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında, kadını aşağılayan geleneklerle mücadele etmeye çalıştığını söyler. Hâlbuki bu şekilde kadını daha değersiz hâle getirmektedirler.


Çünkü kadınların fıtratlarını/yaratılıştan gelen husûsiyetlerini görmezden gelerek onları şekillendirmek, kendilerine hiçbir değer katmaz. Nasıl ki, gözü hiçe sayarak yüze takılan ve görmeyi engelleyen süslü bir maske, kişinin hayatını ancak zindan ederse, bu mesele de böyledir.


Avrupa’da kadın, erkek ile eşitlik dâvâsına sürülerek, sokaklara, fabrikalara ve vitrinlere itildi. Şehvet mankeni hâline getirildi.


Hâlbuki iffet, insana mahsus bir keyfiyettir. İffetsizlik ise, insanlık haysiyetinden uzaklaşmaktır. Hayvanlar gibi sorumsuz, rezil ve pespâye bir hayat sürmektir.


Batı’da daha düne kadar insan yerine konmayıp şeytan ve günahla anılan kadın, şimdi de bir iş gücü yahut bir metâ, bir pazarlama unsuru olarak telâkkî edildi.


Erkek ile kadın arasındaki fıtrî “cezb-incizâb” kanunu sebebiyle, erkeğin kadına olan meyli istismar edildi. Kadınlara; güzelliğini teşhir etmek ve kadınlığını kullanmak sûretiyle kıymetli hâle gelme yolu, bir hürriyet olarak gösterildi.


Bosna’nın büyük lideri Aliya İzzet Begoviç şöyle diyor:


“Güya sanat için soyunan kadına alkış tutanlar; Allah için örtünen hanımefendilere neden zulmederler; takvâsı sebebiyle kendini deşifre etmeyen hanımları niçin küçümserler?!”


İslâmiyet’te kadının güzelliği, dış dünyada tesettür ile şifrelenmekte ve sadece beyine deşifre olmaktadır. Böylece kadın; dış dünyaya çıktığında, cinsiyetiyle değil, şahsiyetiyle var olmaktadır.


Kadınlık için, annelik ve yuvasının hanımefendisi olmak en üstün meziyet iken, bugün sosyal hayatta erkeklerle rekâbete sokulan kadın, gitgide aileden uzaklaştırıldı, anneliğe düşman hâle getirildi.


Çünkü ferdiyetçi ve bencil yetiştirilen kimi kadınlar; çocuk doğurmayı, nefsânî arzularına aykırı gördüler ve vücut yapılarının bozulmasına sebep saydılar. Böylece kürtaj kasaplığı revaç buldu.


Hâlbuki Cenâb-ı Hak, âhiretteki mahkeme-i kübrâdan bir manzarayı bildirerek:


“Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda!” (et-Tekvîr, 8-9) buyuruyor. Günümüzdeki kürtaj kasaplarını da bu ilâhî tehdit önünde çok çetin bir hesap ve elîm bir azap bekliyor.


Hiçbir meşrû gerekçesi olmadan, sırf nefsânî bahanelerle yavrusunu istemeyip kürtaj kasabına teslim eden vicdan mahrumlarına sormak gerek:


“Allâh’ın verdiği canı almaya ne hakkın var! Hem gaybı biliyor musun?! İstikbâlin ne getireceğinden haberin var mı?! O canına kıydığın yavru, belki yarın sana sığınak, barınak, dayanak olacaktı. Kimsesiz ve bakıma muhtaç kaldığında sana sahip çıkacak, seni koruyup kollayacaktı…”


Ne kadar dikkat çekici bir tenâkuzdur ki; fakir-fukaranın evine yılda bir kez olsun et girmesine vesîle olan Kurban Bayramı’nı “hayvan katliâmı” diye dillerine dolayanlar, ana rahmindeki “çocuk katliamı”na ses çıkarmıyorlar!


Vicdanların kuruduğu bu fertlerin dünyasında çocuk yerine, tıpkı câhiliyyedeki gibi, süs köpeklerinin beslenmesi yaygınlaştı.

NE KADAR DA GÜZELMİŞ

 Bir kadın dokuduğu peştamal kumaşını Resulullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) getirip verdi ve; "Bunu giyesiniz diye kendi ellerimle dokudum" dedi. Böyle bir kumaşa ihtiyacı olan Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onu aldı, izar olarak (belden aşağısına) giyinip yanımıza geldi. Bunu gören bir sahabi Peygember Efendimize: "Ne kadar da güzelmiş" diyerek, o kumaşı istediğini ima etti. Resul-i Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) biraz oturduktan sonra evine döndü. Kumaşı katlayıp o adama gönderdi. Eshab-ı kiram, o sahabiye: "Hiç de iyi yapmadın. Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) öyle bir kumaşa ihtiyacı olduğu için onu giyinmişti. Üstelik sen, Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bile bile o kumaşı istedin" dediler. O sahabi şöyle karşılık verdi: "Vallahi ben o kumaşı giyinmek için değil, kendime kefen yapmak için istedim" Hadiseyi anlatan Sehl İbn-i Sa'd'ın ifadesine göre, o kumaş bu zatın kefeni oldu.

Din ve akıl bakımından kadınların noksan olmasının sebebi nedir?

Bir kadın, (Ya Resulallah, din ve akıl bakımından kadınların noksan olmasının sebebi nedir?) diye sorunca Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:

(Bir erkeğin şahitliğine karşılık, iki kadının şahitliği, akıl noksanlığıdır. Hayzlıyken namaz kılmayıp oruç tutmaması da, din noksanlığıdır.) [Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî]

İSLÂMİYYET VE KADIN

İslâm dîni, kadını en yüksek dereceye çıkarmışdır. İslâmiyyetin kadına verdiği kıymeti hiçbir din, hiçbir düşünce vermemişdir. Komünistler, kadının erkeğe eşit olduğunu söyleyip, kadın, erkeğin bütün haklarına mâlikdir deyip, kadına en ağır işleri yapdırdılar. Kadınları demir fabrikalarında, ma’den kuyularında, taş ocaklarında, Sibiryanın soğuk ormanlarında, demir yollarında, beton dökmekde, toprak kazmakda insâfsızca ve buğaz tokluğuna, zorla çalışdırdılar. İslâm kadınına, erkek akrabâsından, fıtra verecek kadar zengin olanlardan, en yakın bulunanı, bakmağa mecbûrdur. Yakın akrabâsı yoksa veyâ fakîr iseler, (Beyt-ül-mâl) ya’nî devlet her dürlü ihtiyâclarını vermeğe me’mûrdur. Evli kadına, zevci her şeyi getirmeğe ve ayrı bir ev tutmağa mecbûrdur. Kızın, babası evinde, her nesi varsa, hattâ kaç hizmetcisi varsa, kocasının, bunları alması lâzımdır. Şâfi’î mezhebinde tütün parasını vermesi bile lâzımdır. Hanefî mezhebinde, kahve ve tütün parası vermek lâzım olmadığı (Redd-ül-muhtâr)da yazılıdır.

Zevci, kadına bakamıyacak kadar fakîr ise veyâ zengin olduğu hâlde, ihtiyâclarını almıyorsa, piyasa kıymetine göre kadının ihtiyâcını mahkeme ta’yîn ederek, yakın akrabânın bu parayı kadına borc vermesini emr eder. Erkeğin satılacak malı yoksa, çalışdırarak bu borcları erkeğe ödetir. Çalışmazsa habs eder. O hâlde, islâm kızı, islâm kadını geçim derdinden, düşüncesinden mu’afdır. O, çalışarak, didinerek para kazanmağa mecbûr değildir. Herşey onun ayağına gelecekdir. Dîn-i islâm, ona bu kıymeti vermişdir. Fekat, kadının, islâmiyyeti, dînini, îmânını, farzları, ibâdetleri, harâmları öğrenmesi farzdır. Babasının veyâ zevcinin, ona bu ilmleri öğretmesi lâzımdır. Öğretmezlerse, büyük günâha girerler. Kadının gidip dışardan öğrenmesi lâzım olur. Kadın, erkekden iznsiz hiçbir yere gidemez iken, bu ilmleri öğrenmek için gidebilir. İslâmiyyetin ilme ne kadar kıymet ve ehemmiyyet verdiği buradan da anlaşılmakdadır.

Müslimân kadını ticâret, fen, san’at ve zirâ’at ile uğraşmağa mecbûr değil ise de, bunlarla meşgûl olması, para kazanması, yasak ve günâh değildir. Yalnız, bunlarla meşgûl olurken ve ilm öğrenirken, erkekler arasına girmemesi, onlara açık görünmemesi, harâmdan sakınması lâzımdır. Çünki, müslimân kadının başı, kolları, bacakları açık olarak sokağa çıkması, erkeklere göstermesi harâmdır, günâhdır. Ehemmiyyet vermezse, aldırış etmezse îmânı gider, kâfir [Allahın düşmanı] olur. Cehennem ateşinde sonsuz olarak yakılacağı bildirilmişdir. Sûre-i nisâ otuzbirinci âyet-i kerîmede, kadınların kesb edeceği kazanclarından nasîb alacaklarını, Allahü teâlâ bildirmekdedir. Hadîce-tül-kübrâ “radıyallahü anhâ”, islâmiyyetden evvel ve sonra, ticâretle meşgûl oluyordu, kâtibleri, me’mûrları, hizmetcileri çokdu. Hattâ bir kerre, Muhammed aleyhisselâmı ticâret kâfilesine reîs ta’yîn etmişdi. Kadının yapacağı günâhlardan, ona izn veren erkekleri de cezâ görecekdir. Hâlbuki, erkeğin günâhları, kadına zarar vermemekdedir.

İslâmiyyetde, kadın, harbe de gitmez. Dünyâda râhat ve mes’ûd olduğu gibi, onun Cennete gitmesi de çok kolaydır. (Tenbîh-ul-gâfilîn)de yazılı hadîs-i şerîfde, (Dört şeyi yapan, ya’nî kocasına hıyânet etmiyen, beş vakt nemâz kılan, Ramezân-ı şerîfde oruc tutan ve [onsekiz erkekden] başkasına, [başı, saçı, kolları, bacakları] açık olarak görünmiyen kadın Cennete gidecekdir) buyuruldu. Çünki, doğru kılınan nemâz, insanı günâh işlemekden korur ve İslâmın şartlarını yerine getirmek sevgisini hâsıl eder. Onsekiz mahrem erkeğin kimler oldukları, ikinci kısm, otuzdördüncü maddede yazılıdır. (Tenbîh-ul-gâfilîn)de ve (Şir’a) şerhinde yazılı hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Bir kadın, beş vakt nemâzını kılar, Ramezân ayında oruc tutar, nâmûsunu korur ve zevcine itâ’at ederse, dilediği kapıdan Cennete girer) buyurdu. 

Ebû Mutî’Belhînin, (Lü’lü’iyyat) kitâbından alarak (Rıyâd-un-nâsıhîn)de yazılı hadîs-i şerîfde, (Beş şeyi yapan kadın Cehennemden kurtulur: Beş vakt nemâzını kılar, Ramezân ayında orucunu tutar, zevcini, anasını babasını üzmez, yüzünü ve saçlarını yabancı erkeklere göstermez, dünyâ sıkıntılarına sabr eder) buyuruldu.

Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” hicretin onuncu yılı, son haccının hutbesindeki sözlerinden, son nasîhatlarından biri, (Kadınlarınıza eziyyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz!) olmuşdur. İslâmiyyetde evlenmek, bir kızı mes’ûd etmek, ibâdetdir ve bütün nâfile ibâdetlerden dahâ sevâbdır.

İslâmiyyetde dört kadına kadar almağa emr olunmamış, ancak izn verilmişdir. Ya’nî mubâhdır. Bunun da şartları vardır. Bu şartları taşımayan erkeğin, birden fazla evlenmesi günâhdır. Birinci şart, zevcelerinden herbirini mes’ûd etdirecek kadar zengin olmakdır. Diğer şartları, fıkh kitâblarında yazılıdır.

(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Dörde kadar evlenmek, erkekler için kolaylık olduğu gibi, kadınlar için de, adedleri çok olduğundan kolaylıkdır. İslâmiyyetden önce, bir erkek dilediği kadar kadınla evlenirdi. İslâmiyyet bu sayıyı dörde indirmişdir. Birden fazla evlenmek vâcib olmadığı gibi, mendûb da değildir. Birden fazla evlenmemenin dahâ iyi olduğu bildirilmişdir). Devlet, mubâh olan birşeyi emr veyâ yasak ederse, buna uymak câiz olur.

(Berîka)nın doksanbirinci sahîfesinde diyor ki, (Devletin islâmiyyete uygun emrlerini yapmak vâcibdir. İslâmiyyete uymıyan emrlerine ısyân etmek, fitneye, anarşiye sebeb olmak büyük günâhdır. Büyük zarardan kurtulmak için, küçük zararı yapmak lâzım olur. Fâidesini düşünerek devletin emr etdiği her mubâhı yapmak millete vâcib olur). Dokuzyüzyirmisekizinci sahîfede diyor ki, (Zâlim olan devlete karşı da ısyân etmek câiz değildir). (Hadîka)da, 143. cü sahîfede diyor ki, (Zâlim devlet mubâh işlemeği yasak ederse, buna itâ’at vâcib olur. Kendini tehlükeye atması câiz olmaz). İbni Âbidîn, kâdîlığı anlatırken diyor ki, (Kâfir memleketlerinde kâfir kanûnlarına itâ’at etmek zarûreti olduğundan, sulh ve hud’a yapılmış olur. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak da câiz değildir). Yaradılışda, kadınlar, erkeklerden çok olduğu gibi, harblerde, kazâlarda erkeklerin ölmesi, kadınların ölümünden dahâ çokdur, ya’nî erkek adedi, kadından azdır.

İslâmiyyetin dörde kadar izn vermesi, kızların kocasız kalmaması, metres hayâtına, umûmî evlere düşmemesi ve şereflerini, nâmûslarını, se’âdetlerini te’mînat altına almak gâyesi iledir. Hıristiyanlıkda erkeğin bir kadından fazla alması yasak olduğu için, erkekler, metres hayâtı yaşıyor. Komşu, ahbâb kızlarını, talebelerini, işçileri igfâl ediyorlar. Birçok kadınla gizli evlilik bağı kuruyorlar. Bir yandan kadınlar, kızlar fuhşa, felâkete sürükleniyor, istikbâlleri mahv oluyor, bir yandan da, babası belirsiz milyonlarca çocuk, ya çöplüklere bırakılıyor. Yâhud, anasız, babasız, terbiyesiz yetişerek cem’ıyyete yük ve belâ oluyorlar. İslâmiyyetde zenginler dörde kadar evlenip, çocuklar, analı, babalı, terbiyeli yetişir. Evler, âile yuvaları çoğalır. Cem’ıyyet hayâtı kuvvetli ve düzenli olur. Çok evlenmek isteyenler de, zengin olmak için çalışır. İş hayâtı genişler. Ticâret, teknik ilerler.

Erkeğin kadına karşı olan vazîfelerini (Mürşid-ül-müteehhilîn) kitâbı uzun yazmakdadır. (Ma’rifetnâme) kitâbında olanı aynen aşağıda bildiriyoruz:

Ey azîz! Erkeğin zevcesi ile görüşmesinde, otuz şeyi yapması lâzımdır:

1 — Ona karşı her zemân, güzel huylu olmalıdır. [Allahü teâlâ iyi huylu olanları sever. Huysuzları sevmez. Bir insanı incitmek harâmdır. İşkence yapanın evlenmesi harâmdır.]

2 — Ona karşı her zemân, yumuşak davranmalıdır.

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Müslimânların en iyisi, en fâidelisi, zevcesine karşı iyi ve fâideli olandır).

3 — Eve gelince zevceye selâm vermeli, [ya’nî selâmün aleyküm demeli] ve nasılsın? diye hâtırını sormalıdır.

4 — Onu tenhâda neş’eli görünce saçlarını tutup, okşamalı, gülerek, bûs etmeli ve sarılmalıdır.

5 — Tenhâda üzüntülü görünce, onu çok sevdiğini, acıdığını söyleyip hâlini sormalı, tatlı şeyler söylemelidir.

6 — Yapamıyacağı şeyleri bile söz vererek gönlünü almalıdır. Çünki o, evinde kapalı, başkalarından ümmîdsiz ve yalnız kendisine alışmış olan dostu, dert ortağı, ekmek vericisi, kendini neş’elendiricisi, çocuklarını yetişdiricisi ve ihtiyâclarını gidericisidir.

7 — Çocukları terbiyede, ona yardım etmelidir. Çünki, bebek, anasına, gece gündüz ağlayıp, hiç râhat vermez. Onu insâfsızca üzen bir alacaklıdır. O hâlde, ona imdâd edene, Allahü teâlâ yardım eder.

8 — Zevcesine, memleketde âdet olan elbisenin, çamaşırın en kıymetlisini giydirmelidir. Ev içinde, her istediği, güzel şeyleri giydirmelidir. Sokağa çıkarken, bunları da örtmeli, yabancıya göstermemelidir.

9 — İyi şeyler yidirmelidir. Zengin ise, halâl olan herşeyi almalıdır. Ona geniş, kullanışlı, sıhhî ve islâm hanımına yakışan elbise ve nefîs ta’âm te’mîn etmeği, kendine borc bilmelidir. [İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh” (Kimyâ-i se’âdet)in yüzkırkbirinci sahîfesinde diyor ki, (Zevcenin nafakasını sıkmamalı, isrâf da etmemelidir. Âilenin nafakasına verilen paranın sevâbı, sadaka sevâbından dahâ çokdur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Gazâ için sarf edilen, köle âzâd etmek için, fakîre sadaka vermek için ve evindekilerin nafakası için sarf edilen altınların en üstünü ve sevâbı çok olanı, evin nafakasına verilen altının sevâbıdır.) İbnî Sîrîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Hiç olmazsa haftada bir kerre tatlı yidirmelidir.) Nafaka te’mîninden âciz olanın evlenmesi harâmdır. Yemeği yalnız yimemelidir. Çoluk çocukla yimek sevâbdır. En mühim şey, nafakayı halâlden kazanıp, halâlden yidirmekdir).]

10 — Zevcesini döğmemelidir. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cild, yüzseksensekizinci sahîfedeki suçlardan birini işlerse, onu ta’zîr etmesi, edeblendirmesi câiz olur ise de, yine vâcib olmaz.

[Ba’zı kimseler, Nisâ sûresi otuzüçüncü âyetinde, kadınların döğülmesi emr olunuyor diyorlar. Hâlbuki, bu âyet-i kerîmede meâlen, (Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünki, Allahü teâlâ, ba’zı kullarını ba’zısından üstün yaratmışdır. Hem de, erkekler, kendi mallarını, onlar için harc ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itâ’at eder ve zevclerinin haklarını gözetirler. Zevcleri hâzır olmadıkları zemân, onların nâmûslarını ve mallarını, Allahın yardımı ile korurlar. Hıyânet etmesinden korkduğunuz kadınlara, zevc haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasîhat edin! Onları yatağınızdan ayırın. Yine uslanmaz iseler, hafîf döğün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın!) 

buyuruluyor. Görülüyor ki, mala ve nâmûsa hıyânet etmiyen kadınları döğmek değil, onları hiçbir sûretle üzmek câiz değildir. Hâin olanları da, yumruksuz açık el ile veyâ düğümsüz açık mendil ile hafîf vurarak islâh etmeğe izn verilmişdir. Nâmûsa ve mala hiyânet edenlere, her hükûmet, her kanûn, ağır cezâ yapmakdadır. İslâmiyyet, kadınlara, çok kıymet verdiği, çok acıdığı için, hâin olanlarını kanûn pençesine düşürmeden önce, hafîf vurmakla islâh edilmelerinin de tecribe olunmasını emr etmekdedir.

Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir erkek, zevcesini döğerse, kıyâmetde ben onun da’vâcısı olurum). Dünyâ işlerindeki kusûru için, döğmek şöyle dursun, acı, sert bile söylememelidir.

Kadınların kalbleri ince, nâzik ve hislerine tâbi’ olduğundan, birbirlerine hased edenleri çokdur. Bu bakımdan, bilhâssa yeni evliler, uyanık olmalı, ana, kız kardeş ve başka kadınların, zevcesini çekişdirmelerine aldanmamalı, böyle şeyler söylenmesine fırsat vermemelidir. Böyle sözlere uyarak zevcesini incitmekden çok çekinmelidir.

Anası ve kız kardeşleri için zevcesinin söylediklerine karşı da uyanık olmalı.

Anaya eziyyet olunmasına hiçbir sûretle göz yummamalıdır. Anasına, kendisi, zevcesi ve çocukları, herhâlde saygı göstermelidir. Ana babaya, kayın vâlide ve kayın pedere hurmet, hizmet edilmesi birinci vazîfe olmalıdır. Büyüklerin rızâsını, düâsını almağa çalışmalı, hayr düâlarını, büyük kazanc bilmelidir].

11 — Allahü teâlânın emrlerini yapmak husûsunda olan kusûru için, bir günden çok dargın durmamalıdır.

12 — Zevcesinin huysuzluklarını yumuşak karşılamalıdır. Çünki, kadınlar iğri kaburga kemiğinden yaratılmışdır. Aklları ve dinleri erkeklerden azdır. Erkeğe emânet olunmuşlardır. Gülerek, tatlılıkla geçinmek için alınmışlardır.

[Aklı olan zevc ve zevce, birbirlerini üzmezler. Hayât arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alâmetidir. Zâlim, huysuz kimsenin hayât arkadaşı devâmlı üzülerek a’sâbı bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşidli hastalıklar hâsıl olur. Hayât arkadaşı hasta olan bir eş, mahv olmuşdur. Se’âdeti sona ermişdir. Eşinin hizmetinden, yardımlarından mahrûm kalmışdır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felâketlere, bitmiyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebeb olmuşdur. Dizlerini döğmekde ise de, ne yazık ki, bu pişmânlığının fâidesi yokdur. O hâlde, ey müslimân! Hayât arkadaşına yapacağın huysuzlukların, işkencelerin zararlarının kendine de olacağını düşün! Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalış! Bunu yapabilirsen, rahât ve huzûr içinde yaşar, Rabbinin rızâsını da kazanırsın!]

13 — Zevcesinin ahlâkında bir değişiklik görürse, kabâhati kendinde bulup, ben iyi olsaydım, o da böyle olmazdı, diye düşünmelidir. Evliyâdan birinin zevcesi, huysuz idi. Buna hep sabr eder, soranlara derdi ki, eğer onu boşarsam, ona sabr edemiyen biri alır da, ikisinin birden felâkete düşmelerinden korkarım. Büyükler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” buyurmuş ki, (Bir kimse âilesinin huysuzluğuna sabr ederse, altı şey, ziyândan kurtulur: Çocuk dayakdan, tabak bardak, kırılmakdan, ahırdakiler döğülmekden, kedi sövülmekden, müsâfir gücendirilmekden, elbise yırtılmakdan kurtulur). Bunlar, (Şir’at-ül-islâm)da da yazılıdır.

14 — Ehli kızınca, susmalıdır. Böylece kadın, pişmân olup, özr dilemeğe başlar. Çünki o, za’îfdir. Susunca mağlûb olur.

15 — Ehlinin iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona düâ etmeli ve Allahü teâlâya şükr etmelidir. Çünki, uygun bir kadın büyük ni’metdir.

16 — Zevcesi ile öyle olmalıdır ki, zevcim beni herkesden çok seviyor, bilsin.

17 — Bakkal, kasab, çarşı, pazar işlerini aslâ ona bırakmamalı, evin idâresinde onun fikrini sormalı, dışardaki, büyük işleri söyliyerek, onu üzmemelidir.

18 — Zevcesinin câhilce hareketleri için dâimâ uyanık bulunmalıdır. Çünki, Âdem babamız “aleyhissalâtü vesselâm”, ehli, Havvâ anamızın da’veti üzerine, yanlış iş işledi.

19 — Zevcesinin, günâh olmıyan kusûrlarını görmemezlikden gelmelidir. Günâh iş ve sözden vazgeçmesini ve nemâza, oruca ve gusl abdesti almağa devâm etmesini tatlı ve yumuşak sözlerle nasîhat etmelidir. Kıymetli elbise ve zînet eşyâsı alacağını va’d ederek ibâdetleri yapdırmalı, günâhlarını önlemelidir.

20 — Zevcesinin ayblarını, sırlarını, herkesden gizlemelidir.

21 — Zevcesine latîfe, şaka söylemeli ve kadın gibi olup, oyunlar yapmalıdır. Nitekim, Allahü teâlânın sevgilisi “sallallahü aleyhi ve sellem”, ezvâc-ı mütahherasına karşı, insanların en zarîfi idi. Hattâ bir kerre Âişe “radıyallahü anhâ” ile yarış etdi. Âişe vâldemiz geçdi. Bir dahâ yarış etdiklerinde, Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” geçdi. Müslimânın ehli ile oynaması, boş ve günâh değildir, sevâbdır.

İbni Âbidîn beşinci cild, 253. cü sahîfede diyor ki, (Lu’b, la’ib, lehv ve abes, hepsi oyun ile vakt geçirmekdir.

Nerd, ya’nî tavla oynamak, satranc, ondört taş oynamak ve bütün çalgıları çalmak ve dinlemek, raks, dans etmek, hokkabazlık, şaklabanlık etmek, başkaları ile alay etmek, el çırpmak, hep oyun olup, tahrîmen mekrûhdurlar. Devâmlı yapılırsa veyâ farzları yapmağa mâni’ olurlarsa ve kumâr ile yapılırsa, sözbirliği ile harâm olurlar. Def ve kaval, ney çalmak ve dinlemek de böyledir. Hadîs-i şerîfde, (Her dürlü lehv harâmdır. Yalnız, zevce ile oynamak, at ve silâh ile ta’lîm, yarış yapmak câizdir) buyuruldu. Harbe hâzırlanmak için, güreş câizdir). Futbol oynamak, çeşidli bakımlardan harâm olmakdadır.

22 — Zevcesini cadde üstünde, parklara, oyun yerlerine, spor sâhalarına, mekteblere karşı olan evlerde oturtmamalı, yabancı erkekleri görmesine, onlarla konuşmasına sebeb olmamalıdır. Mescide yakın ve sâlih müslimân komşular arasında oturtmalıdır. [38. ci maddeye bakınız!] Sâlih komşular, bunların birbirlerine zulm, işkence yapmalarına mâni’ olurlar. Nasîhat ederler. Yardımlarına koşarlar. Mahkemede, haklı olana şâhidlik yaparlar. Böyle mahalleye, böyle şehre hicret etmek vâcibdir. Müslimânlar, âilesini, iyi havalarda, çayırlara, su kenârlarına, harâm bulunmıyan, kalabalık olmıyan yerlere götürerek gezdirmeli, hava aldırmalıdır. Ta’til günlerinde, kalabalık zemânlarda gezdirmemelidir. Fısk meclislerine götürmemelidir. Birinci kısmda, ellisekizinci madde sonuna bakınız!

23 — Zevcesini, islâmiyyetin yasak etdiği şeklde tahsîle, vazîfeye, fitneye sebeb olan yerlere göndermemelidir. (Behcet-ül-fetâvâ) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Kadınlar câmi’de, erkeklere verilen va’zı dinlemeğe gelirlerse, vazîfelilerin bunları men’ etmesi lâzım olur). [Mevlid dinlemeğe gelmeleri de böyledir.]

(Hadîka)da, bütün bedenle yapılan günâhların otuzikincisinde diyor ki: Hür olan kadının, yanında zevci veyâ ebedî mahremlerinden biri olmadan yüzdört kilometre uzağa gitmesi harâmdır. Kadınlar çok olsa da harâmdır. Yâ Resûlallah, zevcem hacca gidiyor denildikde, (Sen de berâber git!) buyurdu. (Mahrem) demek, kadınla evlenmeleri ebedî harâm olan, soydan, sütden veyâ nikâhdan akrabâları demekdir. Kız kardeşin, teyzenin, halanın zevcleri mahrem değildirler. Çünki bu kadın, bunlarla evlenebilir. Birinci kısm, ellisekizinci maddeye bakınız! Zimmî mahremi de, müslimân mahremi gibidir. Fâsık olan [kötü kimse olan], emîn olmıyan ve bâlig olmamış küçük mahremi ile gitmesi câiz değildir. Bâlig olmamış gösterişli kızlar da, kadın gibidirler. Kadınların mahremsiz olarak sefere gitmelerinin harâm olduğunu hanefî âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir.

Şâfi’î mezhebinde emîn olunan kadınların toplu olarak mahremsiz, yalnız hacca gitmeleri câizdir. Yanlarında hiçbir erkeğin bulunmaması ve fitne çıkmamasından emîn olmaları lâzımdır. [Hanefî mezhebinde olan kadınların Şâfi’î mezhebini taklîd ederek mahremsiz hacca gitmeleri câiz değildir. Bir hanefînin Şâfi’î mezhebini taklîd etmesi, ancak bir farzı yaparken veyâ harâmdan sakınırken karşılaşdığı haracdan, sıkıntıdan kurtulması için câiz olur. Câiz olduğu zemân da, taklîd edilen mezhebin bütün şartlarına uymak lâzım olur. Haccın hepsini Şâfi’î mezhebine göre yapmaları lâzım olur. Çünki, bir ibâdeti yaparken, harac [sıkıntı] yok iken, iki mezhebi karışdırmak (Telfîk) olur. Müleffikın ibâdeti sahîh olmaz. Bâtıl olur.] (Hadîka)dan terceme temâm oldu.

24 — Zevcesine Kur’ân-ı kerîm okumasını, farzlardan, harâmlardan, ona lâzım olanları öğretmelidir. [Hakîkat Kitâbevinin kitâblarını eve getirip, okumasını te’mîn etmelidir.] Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını bilmiyen fâsık [kötü kimse] ve zevcesine ve çocuklarına öğretmiyen, Cehennemde azâb çekecekdir.

25 — Ehlinden iznsiz, nutfeyi ondan azl etmemeli ve muvâka’ada, o râhatlanmayınca ferâgat etmemelidir. İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” nikâhda kısmeti anlatırken diyor ki, (Bir kerre cimâ’ ile zevcenin hakkı ödenmiş olur. Tekrârlamak diyâneten vâcibdir. Kadâen vâcib olmaz. Ya’nî kadın, hâkime mürâceat edemez. Tekrârını taleb etmek zevcenin de hakkı olup, taleb edince zevc üzerine vâcib olur. Bu husûsda zemân ve adet bildirilmedi). İfrâtı bedene, tefrîti rûha zarar verir. Dört geceden fazla boş bırakmamalı, denildi. Hayz hâlinde, ya’nî âdet zemânında, ona tekarrüb, ya’nî yaklaşmak harâmdır.

Büyük günâhdır. Âdet (regle) on günden sonra kesilirse, gusl etmese bile, muvâka’a câiz olur. On günden önce, fekat âdet temâm olunca, kesilirse, gusl etdikden veyâ bir nemâz vakti geçdikden sonra câiz olur. On günden ve âdetden önce kesilirse, gusl etse dahî, âdeti olan günler temâm oluncıya kadar, âilesi ile cimâ’ câiz olmaz. Fekat, bu zemân içinde, nemâz kılması ve oruc tutması lâzımdır. Birinci kısmda, ellidördüncü maddeye bakınız!

26 — Zevce, yalnız evde zevcine karşı süslenip, başka kimselere süslenmemelidir. Zevcesi ve kızları açık gezen erkekler, onlarla birlikde Cehenneme gidecek, çok acı azâb çekeceklerdir.

(Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Hür kadının avuç içinden ve yüzünden ve ayaklarından başka bütün vücûdü avretdir. Çünki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kadın avretdir. Açık olarak çıkarsa, şeytân gözlerini çok açarak ona bakar) buyurdu. Ayaklarına avret diyenler de oldu. Nûr sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Müslimân kadınlar, zînetlerini göstermesinler! İş yaparken zarûrî açılanlar günâh olmaz. Baş örtülerini yakalarına kadar örtsünler [Böylece, saçları, kulakları ve göğüsleri iyi örtülsün]) buyuruluyor. Âyet-i kerîmede (Zînet), ya’nî (süs)leri örtsünler demek, zînet takılan, süslenen yerlerinizi örtün demekdir. Açılması günâh olmıyan zînet yerlerinin, yüz ile el olduğunu, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdi. Yine bu sûrede, (Kadınlar ayaklarını yere vurarak yürümesinler ki, ayaklarındaki örtülü zînetlerin sesleri işitilmesin) buyuruldu. Ayakların avret olduğu buradan anlaşılmakdadır). Kadınların örtünmeleri Kur’ân-ı kerîmde emr olundu. Bunu kıskanc olan ba’zı kocalar söylemişdir demek doğru değildir. Böyle sözler, din câhillerinin, hattâ din düşmanlarının, müslimân kadınlarını aldatmak için yapdıkları çirkin iftirâlardır.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde herşeyi açıkca bildirmedi ki, din düşmanlarının bu iftirâlarının bir değeri olsun. Beş vakt nemâzın kaç rek’at oldukları, her rek’atda kaç secdenin farz olduğu ve dahâ nice farzlar Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilmedi. Bu farzları açık olarak, Peygamberimiz bildirmişdir. Peygamberimizin bildirdiği farzlar ve harâmlar da, Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilen farzlar, harâmlar gibi kıymetlidirler. Bunlara da inanmıyan, kabûl etmiyen dinden çıkar, kâfir olur. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin onyedi yerinde meâl-i şerîfleri, (Allahı seviyorsanız bana tâbi’ olunuz! Bana tâbi’ olanları Allahü teâlâ sever) ve (Allaha ve Resûle itâ’at ediniz. İtâ’at etmezseniz, Allah kâfirleri elbet sevmez) olan âyet-i kerîmeler vardır. Bu onyedi âyet-i kerîme, (Hadîka)da ve (Berîka)da uzun yazılıdır. (Mecma’ul-enhür)deki hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Hür kadının, yüzünden ve iki eli ayasından başka, bütün bedeni avretdir) buyurdu. Avret yeri açık olarak erkeklerin yanına çıkmak ve başkasının avret yerine şehvetsiz bile bakmak harâmdır. Yabancı kadının yüzüne de şehvet ile bakmak harâmdır. Hadîs-i şerîfde, (Kadının neresine olursa olsun, şehvet ile bakan kimsenin gözlerine kıyâmet günü erimiş kurşun dökülecek, sonra Cehenneme atılacakdır) buyuruldu. Yabancı genç kadının elini, yüzünü el ile, şehvetsiz bile tutmak harâmdır. Hadîs-i şerîfde, (Yabancı genc kadının elini tutan kimsenin eline kıyâmet günü ateş doldurulacakdır) buyuruldu.

(Zevâcir)deki hadîs-i şerîflerde, (Zevcinin evinden başka yerde başını açan kadın, Rabbi ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur) ve (Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, hamâma gitmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, zevcesini hamâma göndermesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şerâb içmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şerâb içilen sofrada oturmasın ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, yabancı bir kadınla, yalnız kalıp halvet etmesin) ve (Âhır zemânda ümmetimin erkeklerinin, avret yerleri örtülü olarak da hamâma gitmeleri harâm olur. Çünki, orada avret mahalleri açık olanlar da bulunur. Avret yerlerini açanlara ve başkasının avret yerine bakanlara, Allah la’net eylesin!) ve (Göbekle dizkapağı arası avretdir) buyurdu.

Hanefî mezhebinde, erkeğin dizi avretdir. Açması harâmdır. Şâfi’îde diz avret değildir. Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde, göbek de, diz de avret değildir. Bu iki mezhebde yalnız sev’eteyn avretdir. Bu hadîs-i şerîfler karşısında, müslimân hanımlarının örtünmeleri, çıplakların bulundukları yerlere gitmemeleri lâzımdır.

[Müslimânların, apartman katlarında oturmayıp, bağçe içinde müstekıl evlerde oturmaları ve evlerindeki banyolarda yıkanmaları muvâfıkdır. Müslimân erkekler, toplu olarak, çıplakların bulunmadıkları tenhâ sâhillerde denize girer. Hanefî ve Şâfi’î mezhebinde olan erkeğin, gusl abdesti almak için veyâ nafakasını, hakkını kurtarmak için veyâ fitne çıkmasını önlemek için, sıkışık durumda kalınca, diğer iki mezhebi taklîd ederek dizlerini, uyluklarını örtmemesi câiz olur. Fekat sıkışık hâl geçince, bir dakîka bile açık kalması harâm olur. Kadınların sıkışık durumda, mezheb taklîd ederek, hiçbir yerlerini açmaları mümkin değildir. Çünki, dört mezhebde de, kadınların her yerlerini örtmeleri lâzımdır. Kadınları sıkışık duruma düşürecek sebeb de yokdur.

(Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Nûr sûresinin tefsîrinde diyor ki, (Kadın ancak zarûret olduğu zemân ve başı, saçları, boynu ve bütün bedeni örtülü olarak sokağa çıkmalıdır. Kadının sokağa çıkması için zarûret, ihtiyâc maddelerini alacak ve dînini öğretecek kimsesi bulunmamakdır. Baş örtüsü ile yüzünü de örterek ve bedenini örtecek her şeklde kumaş ile örtünerek çıkması câizdir. Burada, yüzünü kelimesi, başını demekdir. Çünki, yüzü açık çıkması, dört mezhebde de câizdir). Buradan anlaşılıyor ki, Osmânlı devletinin son zemânlarında kadınların örtündükleri çarşaf ile örtünmeleri şart değildir. Geniş ve dizden aşağı uzun manto, çorab ve baş örtüsü ile örtünmeleri de câizdir. Yüzaltmışbeşinci sahîfeye bakınız! İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin, üçyüzonüçüncü mektûbunda, (Bütün arab memleketlerinde, pîrâhen, ya’nî kamîs, ya’nî antârî denilen uzun gömlek giyen erkeklerin de, kadınların da çok olduğunu, kadın gömleklerinin yakası kapalı, erkek elbisesinin önü açık, kamîs olduğunu) yazmakdadır. Ahzâb sûresi, kadınların (Celâbîb)lerinden ba’zısı ile örtünmelerini emr etmekdedir. Celâbîb, cilbâblar demekdir.

Ebüssü’ûd efendi tefsîrinde diyor ki, (Cilbâb, baş örtüsünden dahâ geniş ve gömlekden kısa olan örtüdür. Kadınlar bununla başlarını örterler. Yüzü ve bedeni örten her örtüye de denir). Türkçe (Tibyân) tefsîri sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buna Milhafe, ya’nî dışa giyilen örtü diyor. (Mevâkib) tefsîrinde de ve (Lugat-ı Nâcî)de (câr, ya’nî ferâce uzun gömlek) olduğu yazılıdır ki, manto demekdirler.

Bunun iki parçadan yapılmış çarşaf demek olduğu ve kadınların yalnız bu çarşafı giymeleri lâzım olduğu, tefsîrlerde ve fıkh kitâblarında yazılı değildir. Hattâ, (Harâmdan olan Cilbâb giyenin nemâzı kabûl olmaz!) hadîs-i şerîfindeki (Cilbâb) kelimesine, (Kitâb-ül-fıkh-ı alel-mezâhib-il erbe’a)da kamîs, ya’nî uzun gömlek ma’nâsı verilmişdir. (Müncid)de de, cilbâb, kamîs demekdir diyor. (Câliyet-ül-ekdâr)ın son sahîfesinde de, (Ya Rabbî! Bize hikmetinin celâbîbini giydir) demekdedir. Bu hadîs-i şerîf ve bu düâ, cilbâbı erkeklerin de kullandığını bildiriyor. Şâfi’î (El-envâr) kitâbının hâşiyesinde diyor ki, (Kadının nemâzda, geniş, uzun antârî ve baş örtüsü ile örtünmesi ve elbisesinin üstüne kalın cilbâb örtmesi müstehabdır. Cilbâb, milhafe [ferâce, manto denilen]

uzun, geniş antârî örtü veyâ baş örtüsü demekdir). Âyet-i kerîmedeki cilbâb kelimesine, çarşaf diyerek, geniş ve uzun manto ile örtünmeği red etmek, Kur’ân-ı kerîmi kendi re’yi, kendi görüşü ile, yanlış tefsîr etmek olur.

Şimdi zemân böyle. Zemâna uymadan olmıyor gibi sözler doğru değildir. Masonların yaydıkları yalanlardır. Komünistler, işkence yaparak, öldürerek müslimânları yok ediyor. Masonlar ise, yalan ve bozuk sözlerle okşıyarak müslimânları dinden çıkarıyorlar. Mezhebsizler [zındıklar] de, islâmiyyeti değişdiriyorlar. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış ma’nâlar veriyorlar.]

27 — Zevcesinden iznsiz sefere, hattâ nâfile hacca gitmemelidir.

28 — Zevcesi nemâz kılıyor ve kendisine itâ’at ediyorsa ve yabancı erkeklere açık saçık görünmüyorsa, ondan başka evlenmemelidir. Zîrâ, zevceleri arasında adâlet ve müsâvât yapmıyanlar Cehenneme gideceklerdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (İki zevcesi olup da, ikisine müsâvî bakmıyan kimse, kıyâmet günü, mahşer meydânına yarı iğrilmiş olarak gelecekdir).

29 — Zevceye, gamını, kederini, düşmanlarını, borclarını söylememelidir.

30 — Ona, yanında ve olmadığı zemânlarda, hep hayr düâ etmeli, fenâ düâ etmemelidir. Çünki, gece gündüz onun için çalışmakdadır. Onun ekmekcisi, aşçısı, terzisi ve hamâmcısı ve malının bekcisi ve yoldaşı ve mûnisi ve yârı ve nigârıdır.

(Kimyâ-i se’âdet) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” yüzkırküçüncü sahîfesinde buyuruyor ki, (Erkeğin vazîfelerinden onikincisi, zevcesini boşamamakdır. Allahü teâlâ, bütün mubâhlar [ya’nî izn verdiği şeyler] içinde yalnız, talâk vermeği [ya’nî boşamağı] sevmez. Zarûret olmadıkca, birini incitmek câiz değildir).

Dînini bilen ve seven erkekler, her hareketinde islâmiyyete uyarak, hem kendilerine, hem de âile ve akrabâlarına ve bütün mahlûklara hayrlı ve fâideli olur. Bunun için, kızını seven ve onun dünyâda ve âhıretde mes’ûd olmasını istiyen, onu açık sokağa çıkarmamalı, dîni ve ahlâkı bozan televizyonları, radyoları dinlemesine ve böyle olan sinemalara ve topluluklara gitmesine mâni’ olmalıdır. Müslimân olan kimse, kızını müslimân ve sâlih kimselere vermelidir. Mal ve apartman ve mevkı’ sâhibi değil, din ve ahlâk sâhibi dâmâd aramalıdır. Kızını kâfire veren kimsenin kendisi de, kızı da kâfir olur.

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimse, kızını fâsıka [kötü kimseye] verirse, Allahü teâlânın emânetine hıyânet etmiş olur. Emânete hıyânet edenlerin gideceği yer, Cehennemdir). Bir hadîs-i şerîfde buyurdu ki, (Kızını fâsıka veren kimse, mel’ûndur). (Şir’a) şerhindeki hadîs-i şerîfde, (Şefâ’atime kavuşmak istiyen, kızını fâsıka vermesin!) buyuruldu. (Eşi’at-ül-lemeât)da, nemâzı gecikdirmemeli bâbındaki hadîs-i şerîfde, (Yâ Alî! Üç şeyi gecikdirme! Nemâzı evvel vaktinde kıl! Hâzırlanmış cenâzenin nemâzını hemen kıl! Dul veyâ kızı küfvü isteyince, hemen evlendir!) Ya’nî nemâzını kılan ve günâh işlemiyen ve nafakasını halâlden kazanan birini bulunca, hemen ona ver, buyurdu.

Sun’î İlkâh: (El-halâl vel-harâm)da diyor ki, (Erkeğin menîsini, bir tüp veyâ başka şey içinde, nikâhlı zevcesi olmıyan yabancı bir kadının rahmine koyup, çocuk hâsıl olmasına, (Sun’î ilkâh) denir. Harâmdır. Çocuk, veled-i zinâ, piç olur).

Süâl: Şer’î nikâhı bulunan bir âilenin çocuğu olmaz ise, (Sun’î ilkâh) ve (Tüp bebek) denilen üsûl ile, çocuk olmasına teşebbüs etmek câiz midir?

Cevâb: Bir erkekle kızın şer’î nikâh yaparak, Allahü teâlâdan çocuk taleb etmelerini tergîb ve teşvîk buyuran hadîs-i şerîfler çokdur. Çocuğu olmıyan zevceynin, Silsile-i aliyyeyi vâsıta yaparak, düâ etmeleri ve meşrû’ sebeblere teşebbüs etmeleri lâzımdır. Zevceynin menîleri alınıp, bir tüpe konuyor. Tüpde ilkâh vâkı’ oldukdan sonra zevcenin rahmine konuyor. Buna (Sun’î ilkâh) ve (tüp bebek) deniyor. Bunun câiz olacağı anlaşılmakdadır. Ancak, buna zarûret olmadığı için, bu işi zevceynin kendilerinin yapmaları, tabîb, hemşîre, ebe gibi yabancıların, bunların avret mahallerini görmemeleri ve sun’î ilkâhın, nikâhsız olan erkekle kız arasında yapılmaması lâzımdır.

(Mecelle)nin yediyüzaltmışikinci (762) maddesinde diyor ki: Güvenilen kimseye bırakılan mala (Emânet) denir. Emânet üçe ayrılır:

1 — (Vedî’a), güvenilen kimseye saklamak için verilen maldır. Söz veyâ hâl ile yapılan îcâb ve kabûl ile hâsıl olur. Veren ve alan, diledikleri zemân fesh edebilir. Bâlig olmaları lâzım değildir. Parasız Vedî’a zâyı’ olursa, ödemez. Ödemesi şart edilirse, sözleşme bâtıl olur. Ücretli olan Vedî’a helâk olunca, ödenir. Mümkin ve fâideli şartla Vedî’a sözleşmesi câizdir. Vedî’a olan malı kendi malı gibi saklar.

Vedî’a olan hayvanın nafakası, sâhibine âiddir. Vedî’a, sâhibinden iznsiz kullanılamaz ve vedî’a, âriyet, kirâ ve rehn ve ödünc verilemez ve sâhibinin borcunu, onun izni olmadan ödeyemez. Bunları izn ile yapabilir. Sâhibi isteyince aynen geri vermesi lâzımdır. Ödemezse gâsıb olur. Vedî’a olan paranın da kendisini verir. Başkasını veremez.

2 — Kirâ veyâ âriyet olarak verilen emânetdir. Îcâb ve kabûl ile hâsıl olurlar. Bâlig olmaları şart değildir. (Âriyet), bedelsiz kullanmak demekdir. Âriyet hayvanın nafakası, kullanana âiddir. Zemân ve mekân ve istifâde şekli sınırlı olarak âriyet vermek câizdir. Şartsız âriyet verilen eve, dükkâna, tarlaya dilediğini koyabilir. Âriyet alan, bunu vedî’a verebilir. Kirâya ve rehne veremez. Sâhibi isteyince veyâ sözleşmedeki müddeti bitince, geri vermesi lâzım olur.

3 — Sözleşme olmadan ele geçer. Meselâ, rüzgârın getirdiği mal emânet olur.

Çık da, bir seyret dışarda, her tarafın rengini,

kudret-i Hakkın cihânda, görünen âhengini!

Bir temiz kan, bir yeşil can, yağdırıp kudret, yere,

yemyeşil olmuş her tepe, neş’elenmiş dağ, dere.

En kısır toprak doğurmuş, emzirir birçok nebât,

fışkırır bir damlacık otdan, tutup sıksan, hayât!

Dün kemikden dahâ katı idi, her çıplak fidan,

bak, ne sağlam kan bugün, her birisinden  damlayan!

Dün uykudaydı belli, milyarlarca canlı teni,

silkinip kalkmış yatakdan, elbiseler hep yeni.

Dün ne mâtemdeydi âlem, yer mahzûn, gökler mahzûn,

şimdi, sevincden her bitki gülmekde uzun uzun.

İşlemiş kırlarda yer yer, Allahın kudret eli,

yalnız söylemekle olmaz, bir gidip de görmeli.

Öyle amma, gördüğüm binbir hikmetin tersine,

bende hâlâ, zevke benzer, duygu yok aslâ yine.

Bir değil, yüzbin behârlar gökden indirseydi Hak,

öyle kararmış ki kalbim, nerde birşey anlamak?

Dem çeker bülbül, beynimde benim, baykuşlar öter.

ne bu sersemlik, eyvâh, bana neler olmuş neler?

Bir tanıdık yok, hayâlim konsa, en bildik yere,

cedlerin rûhu ağlıyor, din düşmüş, yâd ellere.

Atom, füze lâfı yok, yalnız (dinde reform) sesi,

iktisâd, teknik düşünmez, bir dinsizlik hevesi.

Ahlâksızın, hayâsızın, zulmün dinde yok yeri,

reform ister, bunun için ırz düşmanı serseri.

Duygusuz olmak kadar dünyâda büyük derd yok,

öyle salgınmış ki mel’un kurtulan bir ferd yok.

Fende yüksek olsa da, dîni bozulmuş bir millet,

çok baskı yapılsa da, yaşamaz, mahvolur elbet.

Ey ölüm hâlindeki, topraklara hayât veren!

ni’mete küfrân da etsek îmânın za’fı neden?

Bir hâlim yok, bilirim şâyân olan ihsânına,

ah, yükselsem de, bir düşsem, senin dâmânına!

Bir esim ister, kımıldanmak için, canlar bugün,

bir nesîm olsun ilâhî, canlansın kanlar bugün,

İlkbehârın rûhu etsin, bir de bizlerden zuhûr,

yoksa artık, Sûr-i İsrâfîle mi kaldı nüşûr

SEVAP ZANNEDİLEN GÜNAHLAR

SEMA YAPMAK: Mevlana hazretlerine atfedilir. Ancak ne Mevlana ne de başka bir İslam büyüğü ile hiç bir ilgisi yoktur. Mevlana'dan 3-4 yüzyıl sonra, sapkın tarikatçılar tarafından uydurulmuştur. Mevlana hazretleri, ne bir kez ney çalmış, ne de dönmüştür.
MÜZİKLİ İLAHİLER: Müzik, tıpkı içki ve zina gibi katî haramdır. Aksini iddia edenin kâfir olmasından korkulur. Buhari de ki hadis-i şerifte, Ahir zamandan ümmetimden bazıları, müziği helal sayacaktır! buyrulmaktadır. Def ve davul gibi çalgılar düğünlerde çalınır. Ancak ilahilere hiç bir çalgı karıştırılamaz. Peygamber efendimiz, girdiği bir evde, def ile kendisini övmeye başlayan cariyelere, Beni söylemeyin! Beni söylemek ibadettir. İbadete eğlence karıştırılmaz! buyurmuştur. [İ.Gazali, Kimya-ı Saadet]
KADIN HAFIZLARDAN KURAN DİNLEMEK: Kadınların sesleri mahremdir. Zaruretsiz yabancı erkeklerle konuşmaları haramdır. Fıkıh kitaplarında:
*Kadınların yüksek sesle veya yumuşak konuşmaları ve seslerini namahreme duyurmaları caiz olmadığı için, ezan ve ikamet okumaları da caiz değildir.
(Redd-ül Muhtar)
*Genç kadın, yabancı erkeğe selam veremez ve aksıran erkeğe bir şey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez. (Hamevi Eşbah şerhi)
KADINLARIN CAMİYE GİTMELERİ: Peygamber efendimiz, bir kadın için namaz kılacağı yerlerin en hayırlısı, kendi evidir! buyurmaktadır. Fıkıh kitaplarında da:
*Kadınların beş vakit namaz için veya cuma, teravih ve bayram namazları için, camiye gitmeleri caiz değildir. (Redd-ül-muhtar) buyurulmaktadır.
KADINLARIN, MAHREMSİZ HACCA VEYA UMREYE GİTMESİ: Peygamber efendimiz; (Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez) buyuruyor. Giderse, haccı sahih olur ise de, haramdır. Erkeği ile gidince de, otelde, tavafta, say’da ve taş atarken, erkekler arasına karışması haccın sevabını giderdiği gibi, büyük günaha da girer. Ebedi mahrem erkeği bulunmayan kadın, ihtiyarlayınca, göremez olunca veya iyi olmayacak bir hastalığa yakalanınca, yerine vekil gönderir. Daha önce göndermez.

KADINLAR

Şöyle buyurdular: Benden sonra çok fitne zuhûr edecek.Nisâ tâifesinden hayâ perdesi kalkacak,çarşı ve sokaklarda dolaşacak,erkekler gibi çalışacaklar.

Seyyid Fehim Arvasi Kuddise sirruh

Kaynak: Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin Külliyatı 1.cild. sahife no:132

Kadının ziynetlerini yabancı erkeklere göstermesi caiz midir ?

Sual: Kadınların da alyanslarını ve diğer ziynetlerini yabancılara göstermeleri caiz midir? Mesela kürk veya küpesini yabancılara gösterebilir mi? İpek gömlek ve ipek kravat erkeğe caiz midir?
CEVAP
İpek erkeğe haramdır. Ancak elbisedeki dört parmak enindeki ipek şeritler, mesela ipek kravat caizdir. İpek gömlek ve ipek elbise erkeğe haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Altın ve ipek, ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine haramdır.) [Taberani]

Altın ve diğer süs eşyalarını kadınların kullanması caizdir. Ancak, kocasından başkasına süslenmesi caiz değildir.

Domuz hariç, yırtıcı hayvanların derileri dabağlanınca temiz olur. Bunlarla yapılan elbiseleri, kürkleri, kürklü paltoları erkeklerin giymesi caizdir. (Redd-ül Muhtar c.5, s.223)

Kadınların, kendilerine caiz olan her çeşit süslerini, yabancılara göstermeleri caiz olmadığı gibi, kürklerini de kocasından başka kimseye göstermesi caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ahir zamanda ümmetimin kadınları vücutlarını gösterecek elbiseler giyecekler, saçlarını da deve hörgücüne benzetecek şekilde topuz yapacaklardır. Onlar lanetliktir.) [İbni Hibban]

(Herkes baksın diye [süslü] elbise giyen, onu çıkartıp atıncaya kadar, Allahü teâlânın rahmetinden uzak olur.) [Taberani]

Bu hadis-i şerifleri İslam âlimleri şöyle açıklıyor:
Cemal ile ziyneti [süsü], birbirine karıştırmamalıdır! Cemal, çirkinliği gidermek, vakar sahibi olmak ve şükretmek için nimeti göstermek demektir.

Gösteriş için, öğünmek için güzel giyinmek cemal değil, kibir olur. Nefsin azgın olduğunu gösterir. Cemal ise, nefsin terbiye edilmiş olduğunu gösterir. Cemal için güzel giyinmek iyidir. (Allahü teâlâ cemildir, cemal sahiplerini sever) hadis-i şerifi, cemal sahibi olmayı övmektedir. (Bahr-ür raik)

Güzel elbise giymek müstehaptır. İmam-ı a'zam hazretleri 400 altın kıymetinde elbise giyerdi. Talebelerine de güzel giyinmelerini emrederdi. (Tahtavi)

Cemal, çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakaret etmelerine sebep olacak şeyleri yapmamak, bunları izale yani yok etmektir.

Ziynet, başkalarını imrendirecek, onlara üstünlük sağlayacak, öğünecek şeyleri yapmaktır. Bu bakımdan erkeklerin ipek hariç, cemal niyetiyle güzel giyinmeleri iyidir. (S.Ebediyye)

Altın ile gümüşü süs olarak takmak yalnız kadınlara helaldir. Fakat, bunları mahrem olmayan erkeklere göstermeleri haramdır. (Redd-ül-muhtar)

Sual: Kadın veya erkeğin güzel koku sürünmesi günah mıdır?
CEVAP
Koku sürünen, iyi giyinen; dünya lezzeti için veya gösteriş yapmak, öğünmek için yahut yabancı kadın ve kızlara şık görünmek için güzel giyinirse, günah işlemiş olur.

Kadının, kocasına karşı, meşru olan ziynetlerini takarak, güzel koku sürünerek süslenmesi gerekir ve çok sevaptır. Kadınların sokağa çıkarken sürünmeleri haramdır. Kadınların koku sürmesi erkekleri cezbeder. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir kadın, cezbedici koku sürer ve erkekler de ona bakarsa, evine gelinceye kadar Allahü teâlânın gazabında olur.) [Taberani]

Bu kimse, sünnet olduğu için güzel koku sürünür, şık giyinirse; camiye saygı için, camide yanına oturan müslümanları incitmemek için, temiz olmak için, sıhhatli olmak için, İslam’ın vakarını, şerefini korumak için niyet edince, her niyeti için ayrı sevaplar kazanır. Her mubah işte, hatta yiyip-içmede, uyumada ve helaya girmekte bile iyi niyet etmelidir. Niyetine göre sürme çekmek de günah veya sevap olur. Bir hadis-i şerifte, (Kişi gözünün sürmesinden de mesuldür) buyuruluyor. Tedavi niyetiyle sürme çekmek caizdir. (Bahr-ür-raık)

Koku sürünmekte ve diğer mubah işlerde niyetin önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah için koku sürünen, misk gibi kokar halde, başka maksatlarla koku sürünen de leşten daha pis kokarak Mahşer yerine gelir.) [İ.Gazali]

(Güzel koku bedeni besler.) [S.Ebediyye]

(Dünya nimetlerinden bana, güzel koku sevdirildi.) [Nesai]

(Kendisine güzel koku ikram edilen, reddetmesin, alıp sürünsün!) [Hakim]

Bayram günleri güzel koku sürünmek, yeni ve temiz giyinmek, misvak ile dişleri temizlemek, sevindiğini belli etmek sünnettir. Cuma günü de aynı şeyleri yapmalıdır! Cumaya giderken güzel koku sürünmelidir! Melekler de güzel kokudan hoşlanır.

Sual: Erkeklerin gümüş veya diğer madenlerden kolye, bilezik, künye takması caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir. Ancak romatizma gibi bir hastalığı tedavi amacı ile kullanmak caizdir.

Sual: Kadınların kol saati takmaları ziynete girer mi?
CEVAP
Girer.

Sual: Bazı bölgelerde kadınlar ayaklarına halhal denilen bilezik gibi bir şey takıyorlar. Bunları takmak ve sesini duyurmak caiz midir? Abdest alırken çıkarmak şartı ile oje sürmek caiz midir?
CEVAP
Kadınlara her türlü süs caizdir. Ancak yabancılara gösteremezler. Örtülü olarak takınabilirler. Ancak şıngırdatıp da halhal sesini duyurmak caiz olmaz. Bir âyet meali şöyledir:
(Gizledikleri [örtülü] ziynetleri bilinsin diye, ayaklarını [yere, birbirine] vurmasınlar.) [Nur 31]

Dikkat edilirse, ayaktaki örtülü ziynet tabiri geçiyor. Yani ziynetlerin gizlenmesi gerekiyor.

Koldaki bilezikleri ve eldeki yüzükleri de göstermemek gerekir. Kolye, kına, sürme gibi diğer ziynetlerini de göstermemek gerekir. Âyetin başında buna da işaret edilmektedir.

Diğer süsler gibi oje de caizdir. Ancak yabancılara gösteremez. Altına su geçmeyeceği için abdest ve gusülde ojeyi çıkarmak gerekir.

Sual: Bir kadın, kolye, nişan yüzüğü gibi ziynetlerini yabancı erkeklere gösterse, renkli ipek eşarplar takarak şık bir kıyafetle gezse mahzuru olur mu?
CEVAP
Faideli Bilgiler kitabında diyor ki:
İmam-ı Zehebi buyuruyor ki: Erkeklere ziynetini gösteren kadınlara, mesela altın, inci gibi şeyleri örtüsünün üstüne takan, koku süren, renkli ve ipek kumaş örtünmüş olan, kol ağızları geniş olup kolları görünen ve bunlar gibi kendilerini erkeklere gösteren kadınlara Allahü teâlâ dünya ve ahirette azap edecektir. Bu kötülükler, kadınlarda çok olduğu için, Peygamber efendimiz, (Miraca çıktığım gece, Cehennemdekilerin çoğunun kadın olduğunu gördüm) buyurdu. (Tirmizi)

Sual: Kadınlar ziynetlerini yabancıya gösteremez. Burada yabancıdan maksat, sadece yabancı erkek mi, yoksa kadın da dahil mi? Kardeş, baba, kayın baba gibi mahremlerine de gösteremez mi?
CEVAP
Yabancıdan maksat yabancı erkektir, kadın değildir. Amca, dayı, kayınpeder gibi mahrem akrabaya ziynetlerini, saçını ve kollarını göstermesi caizdir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kadınların, kocasından başkasına, erkek ve kadın, kim olursa olsun, yabancıya süslenmeleri caiz değildir.

Dikkat edilirse, süslenmek ifadesi geçiyor. Süsünü, ziynetini göstermek ayrı, onlar için süslenmek ayrıdır. Kadının kadına süslenmesi caiz değil, ama süslerini göstermesi caizdir.

Sual: Kadının kadına, cemal niyetiyle süslenmesi caiz mi?
CEVAP
Cemal caiz, ziynet caiz değil, yani mekruhtur.

Sual: Erkeklerin dağınık kaşlarını keserek düzeltmesi ve saç ektirmesi caiz midir?
CEVAP
Niyete bağlıdır. Yeni elbise giymek gibidir. Yani (Müslüman düzgün kıyafetli olur, tertipli düzenli olur) niyetiyle olursa caizdir. Kadınlara kızlara hava atmak niyetiyle yapılırsa caiz olmaz. Fakat ne niyetle olursa olsun, kadınların kaşlarını alması, inceltmesi ise haram olduğu gibi, süs için peruk takmaları da caiz değildir.

Sual: Erkeklerin, saç ektirmeleri caiz midir?
CEVAP
Erkeklerin saç ektirmesi veya peruk takması günah değildir. (Hadika, Fetava-i kübra)

Sual: Kadın ve erkeğin saç boyatması caiz mi, gusle mani midir?
CEVAP
Caizdir, gusle manisi yoktur. Kına gibidir.

Sual: Dinimizin kadınların saçlarını kesmedeki hükmü nedir? Kesilen saçları ne yapmalıyız?
CEVAP
Kadınlar saçlarını kesmez, örgü yapar. Kadının saçını kazıması veya kesmesi tahrimen mekruhtur. Erkeğe benzeterek kazıması, tıraş etmesi haram olur. Saçını örtmesi güç veya fitneye sebep olduğu zaman, erkeklere benzetmemek şartı ile kulak yumuşağına kadar kesmesi caizdir.

Bir hastalıktan dolayı, salih uzman bir doktor kazıması gerekir derse, kazımak da caiz olur.

Kesilen saçlar, bir yere gömülmelidir. Buna imkân olmazsa, bir poşet içine koyup yanına ağırlık yapsın diye taş da koyarak denize atmalıdır. Kadınların kesilen parçaları, erkeklere göstermesi haramdır.

Sual: Kadınların kaşlarını almaları, inceltmeleri haramdır, fakat ben kaşlarımı almayınca gözüm ağrıyor. Bu nedenle kaş aldırmam caiz olur mu?
CEVAP
Evet böyle bir özürle caiz olur.

Sual: Kadınlar için, saçlarını tepede olduğu gibi, arkaya da, deve horgücü gibi topuz yapmak caiz olmaz mı?
CEVAP
Evet, caiz olmaz.

Sual: Bir kadının hormon bozukluğundan dolayı yüzünde çıkan tüyleri laserle yaktırmasında bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

Sual: Bayanların ses çıkartmayan yüksek topuklar giymesi caiz olur mu?
CEVAP
Caizdir. Ancak, uzun topukla yürümek biraz zor ve rahatsızlıklara da sebep oluyormuş. Bir de dikkati çekici şeylerden uzak durmalıdır.

Sual: İpek çorap, kravat, iç çamaşırı, bunlar saf ipek olursa durum nedir?
CEVAP
Caiz değildir. Sadece kravat 4 parmak eninde ise caizdir.

Sual: İpek giymek erkeğe haramdır, ipek karışımlı çorap, iç çamaşırı caiz midir?
CEVAP
Hakiki ipek ise, %50 den fazla olursa haramdır, % 50den aşağı olursa mekruh olur.

Sual: Bayanlar saçlarını boyatıyorlar ya da kına yakıyorlar ya da çeşitli ilaçlarla saçlarının renklerini açtırıyorlar. Bunlar caiz midir?
CEVAP
Caizdir. Ancak yabancılara gösteremezler. Kadının her süsü caizdir, yabancı erkeklere göstermemek şartı ile. Ama belki diyeceksiniz ki biz yabancılara süsleniyoruz, evde süslenmeye ne gerek var. Kocaya süslenmek sünnettir. Yabancıya süslenmek haramdır.

Sual: Kadın ve erkeklerin vücutta alınması gereken kıllarını, epilasyon aletiyle veya başka aletle, temizlemelerinde bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Bir sakınca yoktur.

Sual: Bayanların bacaklarında bulunan kılları, herhangi bir usulle almaları uygun mu?
CEVAP
Tenzihen mekruhtur. Kocası emrederse almak caiz olur.

Sual: Erkeklerin kulaklarda, burunda tüyler oluyor. Bunları yakmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Caizdir.

Sual: Makyajın ne kadarı yasak?
CEVAP
Hepsi yasak. Kadının kocasından başkasına güzel görünmesi caiz değil. Ona ne kadar süslenirse süslensin ama yabancılara gösteremez.

Sual: Erkeklerin saçlarını yanlar ve arkalar kısa, ön biraz daha uzun kestirmeleri kerahetsiz caiz midir? Bazıları bunun hadis-i şerif ile men edildiğini söylüyorlar?
CEVAP
Saç şekli âdettir, âdette bid'atin zararı olmaz.

Sual: Erkeğe caiz olup da kadınların kaşlarını almasının haram olmasının hikmeti nedir?
CEVAP
Bayanlar kocalarından başkalarına süslenemezler. Kaş almaları süslenmek demektir. Kadınların kaşlarını almaları, inceltmeleri haramdır. Alın, yanak ve çenedeki kılları almaları caizdir.

Erkeklerin ise cemal niyetiyle kaş aldırmaları caiz, süs için ziynet için olursa onlara da günah vardır. Yeni elbise giymek gibi. Yeni elbiseyi süs için, gösteriş için hava atmak için, bayanlara şık görünmek için giymek günahtır. Cemal için yani Müslümanın şerefini korumak için olursa günah olmaz.

Sual: (Zaruret varsa haramlar mubah olur.) Burada zaruret ne demektir?
CEVAP
Evet, zaruret varsa haramlar mubah olur. Fakat ihtiyaçla zarureti karıştırmamak lazım. Zaruret: aç, susuz, çıplak ve barınaksız kalmak, mubah hiçbir çare bulamamak demektir.

Sual: Gümüş kolye içinde satılan duaları taşımak caiz midir?
CEVAP
Erkeklerin gümüşten de olsa kolye kullanmaları caiz değildir.

Sual: Kız çocuklarına hoşlandıkları için taklit takılar alıyoruz. Mahzuru var mı?
CEVAP
Kız çocuklarına, bilezik, kolye, zincir vesaire hangi madenden olursa olsun mahzuru olmaz, cam olur, ağaç olur, naylon olur, pırlanta olur, inci olur, mercan olur, taş olur, akik olur, olur da olur. Fakat yüzük olarak yalnız altın ve gümüşten başkası olmaz.

Sual: Hanımların sünnet niyetiyle, dışarıya çıkarken sürme sürmeleri uygun mudur?
CEVAP
Sağlık açısından, sünnet diye çekebilir. Mesela akşam sürülür, sabah yıkanır. Ancak, sürme de makyajdır. Yabancılara karşı makyajlı görünmek caiz olmaz. Kadın sadece kocasına karşı süslenir. Evlenmeden önce süslenmek de caiz olmaz.

Sual: Kadınların kulaklarını küpe takmak için deldirmek caiz midir?
CEVAP
Caizdir, yani günah değildir. Ama delmemek daha iyidir.

Sual: Bu deliğin kapanması için veya doğru şeyi yapmak için, hiç takmasam düzelir mi?
CEVAP
Hiç küpe takılmazsa, zamanla küpe deliği kapanabilir. Kapanırsa gusle zararı olmaz.

Sual: Modaya uymak caiz midir?
CEVAP
Faydalı şeyde modaya uymak caizdir.

Sual: Papyon kravat takmak uygun mudur?
CEVAP
Papyon kravat da, diğer kravatlar gibidir. Kâfirlerin haram olmayan âdetlerini yapmakta, kullanmakta mahzur yoktur. Nitekim Peygamber efendimizin kolları dar Rum cübbesi giydiği Tirmizi’deki hadis-i şerifte bildirilmiştir. (Mevahib-i ledünniyye)

Sual: Örme başlığın kenarını dışarıya kıvırmakta mahzur var mı?
CEVAP
Hiç mahzur yoktur.

Sual: Kadının, iki kaşın birleştiği yerdeki kılları alması caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Suni kadife, kadife gibi ziynete girer mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Sosyetik çevrede, kadın, bol döpiyes giyebilir mi?
CEVAP
O çevrede giyebilir.

Sual: Aldığım manto hınzır derisi imiş. Satmam caiz mi?
CEVAP
Hınzır derisini satmak caiz değildir. Gayrimüslime satmak bir kavle göre caizdir.

Sual: Kadına benzemek için saç uzatmak, Budiste benzemek için saç kazıtmak, Kastroya benzemek için sakal bırakmak haram mı?
CEVAP
Tahrimen mekruhtur.

Sual: İki kaşı farklı kadın, birbirine uydurmak için boyasa caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kadınların bot ve çizme giymeleri uygun mudur?
CEVAP
Ziynete kaçtığı için uygun değildir. Ama ayağında romatizma gibi bir hastalık varsa veya ayakları normal ayakkabı ile üşüyorsa, o zaman bot ve çizme giyebilir ise de, yine yabancılara göstermemelidir. Eğer bot ve çizme görünmüyorsa, mahzuru olmaz.

Sual: Erkeklerin gözlerine sürme çekmesi caiz midir?
CEVAP
Erkeklerin süs, ziynet için sürme çekmeleri caiz değildir. Fakat tedavi maksadıyla sürme çekmeleri caizdir. Kirpiklerin dökülmemesi, gözlerin kuvvetlenmesi için sürme çekmek iyidir. [Sürme, göz kalemi denilen boyalardan farklıdır. Attarda bulunur. Bazı hacılar, Hicazdan gelirken sürme de getiriyorlar.]

Sual: İpek eşyanın haram ve caiz olduğu yerler nerelerdir?
CEVAP
İç ve dış elbise olarak ipek giymek haram, kadınlara her çeşit ipek eşya caizdir. Savaşta ipek giymek caizdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Altın ve ipek, kadına helal, erkeğe ise haramdır.) [Taberani]

İpek kefen ve tabutu ipekle örtmek haramdır. İpek sofra örtüsü ve ipek yorgan caiz değildir.

Erkek çocuğa ipek giydirmek mekruhtur. İpekten yapılmış yemek peçetesi, iç donu ve takke mekruhtur. Elbisedeki dört parmak enindeki ipek şeritler ve dört parmak enindeki ipek kravat caizdir. Suni ipek, cibinlik, abdest havlusu, tesbih ipi, çanta, mushaf kılıfı ve bohçanın ipekten olması caizdir. Duvara ipek halı asmak, süs için olmazsa caizdir. İpek halıya oturmak ve ipek seccadede namaz kılmak caizdir.

Eshab-ı kiramdan Hazret-i Zübeyr ve Hazret-i Abdurrahman'ın ipek giymelerine izin verilmesi, yalnız bunlara mahsustu. Arfece bin Sâd hazretlerine de, altın burun takması için izin verilmesi, yalnız ona mahsustu.

Sual: Kadınların, cam, naylon, tunç, pirinç, platin, bakır ve diğer madenlerden ziynet olarak bilezik ve kolye takmaları caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir. Bu maddelerden yapılmış yüzükleri takmak kadınlara da haramdır. Yabancılara göstermemek şartı ile sadece altın ve gümüş yüzük takmak kadınlara caizdir. Erkeğin altın yüzük takması haramdır. (İbni Âbidin, Mevahib-i ledünniyye)

Sual: Kadınların saçlarını bir araya toplayarak, başta, ensede, deve hörgücü gibi, topuz yapmalarını yasaklayan hadis-i şerif, hangi kitapta yazılıdır?
CEVAP
Berika ve Hadika’da vardır. Müslim, Muvatta v.s.de vardır. Belki mezhepsizlere senet olur diye yazıyoruz. Mezhepsiz Yusuf Kardavi’nin (El-halal vel-haram...) kitabında da yazılıdır. Kardavi diyor ki:
(Örtülü çıplak ve başları deve hörgücü gibi yükseltilmiş kadınlar, Cennete girmeyecek. Kokusunu bile duymayacaklardır. Halbuki, Cennetin kokusu, çok uzaklardan duyulacaktır) hadis-i şerifi, kadınların ince, şeffaf veya cilde yapışık dar elbise, baş örtüsü ile örtünmelerini ve saçlarını, başlarının üstünde küme, topuz yapmalarını yasak etmektedir.

Koku sürünmek
Sual: Kadınların, koku sürünerek, sokağa çıkması caiz olmayınca, erkeklerinki caiz olur mu? Dedem, cuma günleri camiye giderken, koku sürünüyor, caiz değil mi?
CEVAP
Erkeklerin, sünnete uymak için, din kardeşi erkeklere güzel kokmak niyetiyle, koku sürünmeleri caizdir. Kadınlara güzel kokmak niyetiyle sürünmek, caiz olmaz.

Sual: Gömlek kolundaki düğmelerin, altından olması caiz midir?
CEVAP
Hayır. Çünkü altın ziynettir.

Kocası için süslenmek
Sual: Yeni evliyiz. Kocam, sanatçı bayanlarla çalışıyor. Eşimin onlara gönlünün düşmemesi için, eşe karşı süslenmek caiz olduğuna göre, ben de makyaj yapıyorum. Bu makyajlı hâlimle, dışarı da çıkıyorum. Günah oluyor mu? Günahsa sadece bana mı, yoksa eşime de günah oluyor mu?
CEVAP
Eğer eşiniz, harama bakmaktan çekinmiyorsa, ne kadar güzel olursanız olun, ne kadar süslenirseniz süslenin, hatta dünyanın en güzel kadını siz olsanız bile, yine o, çirkin birine bakabilir. Çünkü insanın nefsi, haramlardan hoşlanır, gıdası haramlardır. Onun için, önce nefsin terbiyesi gerekir. Haramların ateş olduğunu bilen, eşi çok çirkin olsa da, harama bakmaz.

Dışarı makyajlı çıkmak haramdır. Mubah olsa da, yani evde de yapsanız, makyaj, eşinizin harama bakmasını önleyemez. Bu, sadece kendimizi kandırmak olur. Makyajlı olarak sokağa çıkan kadından, eşi de, sözü geçen diğer aile büyükleri de, sorumlu olur. Koldaki bilezikleri ve eldeki yüzükleri, kolye, kına, sürme, fondöten gibi diğer ziynetleri de göstermemek gerekir. Süslenip, koku sürünerek sokağa çıkmak günahtır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir kadın, koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyurmak için, bir topluluk yanından geçerse, ona bakana da, kendine de, zina günahı [göz zinası] yüklenir.) [Nesai]

Gümüş rozet
Sual: Gümüş rozet takmak caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir erkek arkadaş, sağlık için mahzuru olmaz diyerek, boynuna taktığı muskaya ip olarak kadınların kullandığı incileri takıyor. Başka bir genç de, altın zincir kolyeyi muska ipi olarak kullanıyor. Erkeğe inci ve altın kolye takmak haram değil mi?
CEVAP
Evet haramdır. Altın, gümüş, inci mercan gibi şeyler, kadınlara caizdir. Ancak, onlar da bu ziynetleri yabancı erkeklere gösteremezler.

Erkeklerin kolye olarak inci veya altın zincir kullanmaları caiz değildir. Gümüş, bakır veya başka madenden kolye takmaları da caiz olmaz. Sağlık için bakır kolye, bakır bilezik veya başka maden takmak caiz olur. Bu ifadeden, boyna takılan muskanın ipinin inci, altın veya başka madenden olmasının caiz olduğu anlaşılmaz.

Burna, göze, dişe takılan süsler
Sual: Kadınların burna hızma, göze renkli lens veya dişe renkli taş takmaları, ziynete girer mi? Gusle mani olur mu?
CEVAP
Evet, ziynete girer. Gözü bozuk olanlar, renkli lens yerine, renksiz lens takmalı. Lens gusle mani olmaz; çünkü gözün içini yıkamak farz değildir; fakat dişe takılan taş gusle manidir. Gusle mani olmaması için, Maliki mezhebini taklit etmek gerekir. Hızmalar iki çeşittir. Birincisi, küpe gibi burna halka olarak takılıyor. Bunlar gevşekse, küpe gibi olup gusle mani olmaz. Bir de, burna iğne gibi batırıyorlar. Bunların altına su geçmeyeceği için, dört mezhepte de gusle mani olur. Mezhep taklidine de imkân olmadığı için, çıkarmaktan başka yolu yoktur. Eğer abdestte ve gusülde çıkarma imkânı varsa, abdest ve gusül yönünden problem olmaz; ama ziynet olduğu için takılması caiz olmaz.

Kadının kadına süslenmesi
Sual: S. Ebediyye'de, (Kadının kadına süslenmesi caiz değil) buyuruluyor. Buradaki süslenmek nedir? Ne yapılırsa süslenmek sayılır?
CEVAP
Süs, ziynet demektir. Kadının diğer kadınlar için, gösterişli elbise giymesi, dekolte kıyafetle oturması, ziynetlerini görünür yerlere takması, saçlarını yaptırması ve boyatması, kadının süslenmesidir. Bunları özellikle kadınlar için yapmak caiz olmaz.

Akik yüzük takmak
Sual: Kadın ve erkek, tamamı akik olan yüzük takabilir mi?
CEVAP
Kadına da, erkeğe de akik yüzük caiz değildir, fakat sıkıntıyı gidermek için tedavi maksadıyla, kadının da erkeğin de akik yüzük takmaları caiz olur. Ancak kadınların, sokakta yüzüklerini göstermeleri caiz olmaz.

Hızma takmak
Sual: Kadınların, burunlarına pırlanta, altın veya gümüş takmaları caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir.

Gümüş zincir
Sual: Cep saatinin zincirinin gümüş olması caiz iken, erkeğin boyna taktığı muskanın ipinin gümüş zincir olması neden caiz değildir?
CEVAP
Gümüş zinciri, kolye olarak takmak caiz olmuyor. Kolye takmak, benzemek niyeti olmasa bile, kadınlara benzemek oluyor. Tedavi niyetiyle bakır veya başka metal kolye takmak caiz olur.

Kürk ve kadife
Sual: Kadınların deri, kürklü manto veya kadife giymesi caiz mi?
CEVAP
Dar ve vücuda yapışık olmazsa, deri elbise caizdir. Kürk ve kadife ziynete girer, caiz olmaz. Bir hadis-i şerif:
(Bir kadın, güzel kokular sürünüp, [kürk ve kadife gibi] göz alıcı güzel elbiseler giyerek, bir toplumun önünden geçerse, zina etmiş gibi günaha girer.) [İbni Hibban]

Alınmış böyle elbiseleri başkalarına satmak caiz olur.

Resim şeklinde küpe
Sual: Herhangi bir hayvan şeklinde küpe veya kolye takmak caiz mi?
CEVAP
Caiz değildir.

Gömlek kol düğmesi
Sual: Kravatı tutturmak için kravat iğnesi takmak, gömleğe madeni kol düğmesi geçirmek ve cekete rozet takmak caiz midir?
CEVAP
Altından başkası caizdir.

Saçları boyatmak
Sual: Okuduğum bir hadis-i şerife göre, kocasına güzel görünmek için kadın saçını boyatabiliyormuş. Saçını kocası için boyatıp da, başkalarına da göstermek günah mıdır? Her renge boyatabilir mi?
CEVAP
Yabancı erkeklere göstermemek şartıyla, kendisinin veya kocasının istediği her renge boyatabilir.

Makyaj, yüzün derisini bozar
Sual: Annemden yaşça küçük olan teyzem, çok makyaj yapar. Annem, yabancılara süslenmenin caiz olmadığını bildiği için makyaj yapmıyor. Teyzem ona, (Sen bakımını yapmıyorsun) diye çıkışıyor. Ama annemin yüzü çok yumuşak ve güzeldir. Teyzemin yüz derileri sertleşip çirkinleşmiş. Acaba makyajın bir zararı mı oldu?
CEVAP
Bu konuda güzellik uzmanları diyor ki:
Pudra, ruj, boya kullanan kadının derileri aşınır, sertleşir, daha çabuk çirkinleşir, işkembe gibi buruşur. Bu buruşukluğu gidermek için, her sabah, ayna karşısında, makyaj yapmak zorunda kalır. Makyaj olmazsa, yüzü çok çirkin görünür, fakat makyaj da onun yüzünü iyice bozar. Makyaj yapmayan kadın, yaşlansa bile, onun yüz derisi yumuşak olur.

Dinimizce de makyaj uygun değildir.