İstiğfâr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstiğfâr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ona istiğfar etmesini ilhâm eden kimdir?

 Hasan Basri (rahimehullah):


- Rabbimizin istiğfar eden bir kula azab edeceğini sanmıyorum. 


Neden diye sorulduğunda? 


- "Ona istiğfar etmesini ilhâm eden kimdir?" dedi. 


Allahtır, denilince.. 


 - "Nasıl olurda istiğfar edinmeyi ilhâm ettiği kimseye azap etmeyi murad eder" demiştir. 


"Sen içlerinde oldukça Allah onlara azap etmez, tövbe edip dururken de Allah onlara yine azap etmeyecektir."

 (Enfal/33)

Ehl-i sünnet kelimesi unutulmuşdu

 Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:


(Estağfirullah min külli mâ kerihallah) . Bu kelime, beni ferahlatıyor kardeşim, bunu söyleyince ferahlıyorum. Benim ferahlama ilâcım, bu duâdır. Siz de okuyun. Mânâsını biliyorsunuz.


Yâ Rabbî, ben, senin kerîh gördüğün, iğrenç, çirkin gör-düğün işleri çok yapıyorum. Ama pişmânım, beni affet yâ Rabbî. Bu günah işleri bir daha yapmıyacağım yâ Rabbî. Estağfirullah min külli mâ kerihallah. Senin kerîh gördüğün şeylerden sana sığınırım yâ Rabbî, affet beni.


Çok bahtiyârız kardeşim. Bu memleketde (Ehl-i sünnet) kelimesi unutulmuşdu. İsmi cismi kalmamışdı. Ama cenâb-ı Hak ihsân etdi, şimdi ehl-i sünnet, bütün dünyâya yayılıyor. Efendi hazretlerinin bereketi. Yoksa ehl-i sünnet bitmişdi.


Enver âbi söyledi. Almanya’da bir kadın, bizim kitapları okuyup müslümân olmuş. Kendisi alman. Türkçe de bi-liyormuş. Namaz kılacak, namaz vakitleri için bizden takvim istiyormuş. Çok sevindim kardeşim. Bunlar hep (Efendi hazretleri) nin bereketi işte.

İstiğfar duası çok mühimdir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*İstiğfâr* duâsı çok mühimdir kardeşim. *İstiğfâr* okunan yere, orada oturan insanlara, *Rahmet-i ilâhî* nâzil olur. 


Allahü teâlâ, hepsinin murâdlarını *İhsân* eder, günâhlarını *Afv*’eder. Oturduğu yerler, *Kıyâmet* gününde ona *Şefâat* eder. 


Geçdiği *Sokak*’lar şefâat eder. Molla *Nâmık-i Câmî* hazretleri böyle diyor. Onun için *İstiğfâr* duâsını her gün okumalı kardeşim. 


Peygamber Efendimiz de; *Bu duâ, her derde devâdır. Düşmanların zararından korunmak için de, her gün yüz kere okumalı*, buyuruyor. 


Meselâ, beş vakitde kılınan namazlardan sonra, bir miktâr, *Estağfirullah el azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh*, diye okumak lâzım. Kısacık. 


*Seâdet-i Ebediyye*’de yazılı bu hadîs-i şerîf. Muhammed Ma’sûm hazretleri de; *Ben kime tavsiye etdimse, dertlerden kurtuldu*, diyor. Çok tecrübe etdim, buyuruyor. 

● ● ●

*Dünyâ*’nın bir ucundan bize *Mektup*’lar geliyor kardeşim. Diyorlar ki: *Kur’ân-ı kerîm*’de Allahü teâlâ buyuruyor ki:


*Kıyâmet*’e kadar, benim *Râzı* olduğum *Yol*’da olan, bu *Yol*’da çalışan müslümânlar olacak. Bunların *Düşman*’ları *Çok* olacak. 


Fakat o düşmanlar, onlara bir *Şey* yapamıyacak. *Kur’ân-ı kerîm*’de böyle buyurduğuna göre, sizin düşmanlarınız *Çok*’dur, diyorlar bize yazdıkları mektuplarda. 


Hakîkaten *Hıristiyan*’lar bize düşman, *Yehûdî*’ler düşman, *Mezheb*’sizler de düşman. Ama yine de bizim *Kitap*’lar bütün dünyaya yayılıyor. *Allah*’ın büyüklüğü bu. 


Bizim kitaplar, bizim değil ki, o *Büyük*’lerin kitaplarıdır. Bunları okuduğumuz zaman, kalplerimize *Rahmet-i ilâhî* nâzil olur, kalplerimiz *Nûr*’lanır. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerini görmeseydik, hiçbir şeyden haberimiz olmıyacakdı. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri *Veliyy-i kâmil*'dir ve *Seyyid*’dir ve Resûlullahın *Vârisi*’dir.


Efendimiz aleyhisselâmın mübârek kalbinden fışkıran *Nûr*’lar, Onun *Kalb*’ine geldi. Resûlullahın *Feyz*’leri ve *Nûr*’ları, onların kalbine, böyle *Ceyhun nehri* gibi akıyor. 


*Gürül gürül* akıyor. İşte onları *Sevip* de etrâfına üşüşenlere, toplananlara da, o *Feyz*’lerden, o *Nûr*’lardan muhakkak nasîb olur kardeşim

Bizim kitaplarımızı alıp da okuyana Allahü teâlâ îmân nasîb eder

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki*:


Cenâb-ı Hak, bu *Sonsuz* olan *Ateş*’i söndürecek bir *Şey* yaratmış. Yâni bunun bir *İlâc*’ı var. Sonsuz ateşi söndüren bu ilâç nedir? 


*Lâ ilâhe İllallah Muhammedün resûlullah* kelâmıdır. Bu kelâmı, inanarak *Bir* defâ söyliyen için, o sonsuz *Ateş*, sonsuz olarak *Söner* efendim. 


Kalpdeki *Kir*’leri temizlemek için de ilâç; *Estağfirullah min külli mâ kerihallah* kelâmıdır. 


Bunları, hem *Kalb*’en, yâni inanarak, hem de *Fiil*’en, yâni ağızla söylemek lâzım kardeşim. 


Velhâsıl Cenâb-ı Hak, insanlar için iki *İlâç* yaratmış. Biri, *Kelime-i tevhîd*, diğeri de *İstiğfâr*. Bunlara, baha biçilmez efendim. 

● ● ●

Hedefi, maksadı *Allah*’ın rızâsı olmıyan kimse, Cehennem ve kabir *Azâb*’ından kurtulamaz. *Bid'at* çıkartan kimse de *Cehennem*’de yanacakdır. 


*Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihî şey’ün fil ardı velâ fissemâi*. Kim bu duâyı okursa, yerde ve gökde, ona aslâ bir *Zarar* gelmez. 


*Bismillâhillezî*, bu, öyle bir Besmeledir ki, *Lâ yedurru me’asmihî şey’ün fil ardı velâ fissemâi*. Gökde ve yerde, hiçbir şey o kula zarar veremez. 

● ● ● 

Bizim *Kitap*’larımızı alıp da okuyana, Allahü teâlâ *Îmân* nasîb eder. Hattâ *Seâdet-i Ebediyye* kitâbının evlerde bulunması bile, *Feyz* almaya sebep olur efendim. 


Yâni bizim *Kitap*’lar, birer *Mücevher* kardeşim. Çünkü kendimden bir şey yazmadım. Falanca kitapda *Şöyle*, filanca kitapda *Böyle* bildiriyor, diye yazdım. 


Velhâsıl bizim *Kitap*’lar, hep *İslâm Âlim*’lerinin yazılarıdır. Bizim ilâvelerimiz varsa, onlar da *Abdülhakim Arvasi Efendi* hazretlerinden duyduğum, öğrendiğim *Bilgi*’lerdir.


İşte bizim kitaplar, hep o *Büyük*’lerin yazıları olduğu için, bütün dünyâ *Hayrân* kalıyor. Elhamdülillah, bunlar hep *Abdülhakim Efendi* hazretlerinin *Bereket*’i.


Onun *Himmet*’i kardeşim. Bizimle alâkası yok. *Abdülhakîm* Efendi hazretlerini görmeseydik, bu kitapların *İsmi*’ni bile işitmezdik, değil basdırmak.

İstiğfar etmek şifadır

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


İstiğfâr etmek, *Şifâ* dır kardeşim. Bilhassa ramezân-ı şerîfde. Ramezân-ı şerîf, *İstiğfâr* ayıdır, *Tövbe* zamânıdır. Dünyâ ve âhiret zararlarına, mazarratlarına, *Şifâ* dır ve *İlâç* dır istiğfâr. 


*Estağfirullah el azîm el kerîm ellezî lâ ilâhe illâhû el hayyel kayyûme ve etûbu ileyh*. İstiğfar duâsı budur işte.


El hayyül değil, El hayyel. İstiğfâr okurken *El hayyel* denir. Âyet-el kürsî okurken *El hayyül* denir. Karışdırmamak lâzım birbirine. Biri *Ötre*, biri *Üstün*. Mühimdir bu. 


*Ne olurmuş canım, üstün ötre ne farkeder?* böyle demiyeceğiz. Kur’ân-ı kerîmde ne buyuruluyor; *İnnemâ yahşallâhe min ibâdihî ulemâü*. Mânâsı ne bunun? 


*İnnemâ*; elbette. *Yahşâ*; korkar. *İnnemâ yahşallâhe*; Elbette Allahü teâlâdan korkar. *Min ibâdihî*, kulları arasından. *Ulemâü*; âlimler. 


Dînini bilenlere *Âlim* denir. Kulları arasında âlim olanlar, Allahü teâlâdan elbette korkar. Biz, şahısların *Küfr* üne de karışmayız, *Bid’at* ına da. 


Biz, hak *Yol* da yürürüz. Abdülhakîm Arvasi Efendi hazretlerinden işitdiğimiz, okuduğumuz, öğrendiğimiz *Yol* da bulunuruz. Başkalarına karışmayız kardeşim. 


*Sallatallahül kelbe alel hınzîr!* Ne demek bu? Allahü teâlâ, kelpleri yâni *Köpek* leri, hınzırlara yâni *Domuz* lara musallat eder. Birbirlerini yerler, biz karışmayız. 


*Ma’lûmât-ı Nâfi’a* diye bir kitap vardı. Abdülhakim Efendi, bir gün bana; *Al oku bunu, fâidelidir!* buyurdu. Biz onu şimdi basdırdık. *(1)* numaralı kitabımızdır. Adını da, *Fâideli Bilgiler* koyduk. 


Abdülhakim Efendi hazretleri söyledi bize onu. Hep Efendi hazretlerinin *Meth* etdiği, *Tavsiye* etdiği kitapları basdırdık. O büyüklerin *İsmi* ni bile söylemek *Kâr* dır, büyük, *Kazanç* dır kardeşim.

Tevbe ve İstiğfar

_*Birşeyin bütünü ele geçmezse, hepsini elden kaçırmamalıdır_* buyuruldu. 

_Yâ Rabbî, bize beğendiğin şeyleri yapmak nasîb eyle! Peygamberlerin en yükseği, efendisi, izzet, şeref yolcularının reîsi olan Muhammed Mustafânın “aleyhi ve aleyhim ve alâ âl-i küllin minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” sadakası olarak, bizleri senin dîninde bulunmakdan ve sana itâ’at etmekden ayırma!”_

İstiğfar etmek

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Hüküm mevkîinde sıkıntı çok olur. Bir çürük üzüm tânesi, bir sepet sağlam üzümü çürütür. Fakat bir sepet sağlam üzüm, bir çürük üzümü düzeltemez. 


Öyleyse, bu çürük üzümü bünyeden atmak gerekir. Sizin atmanıza gerek yok, o kendisi gider. 


Osmânlıyı, Reşit Rızâ ve Mithat paşa gibi birkaç çürük adam çökertmiştir. 


Bizim kitaplarımız, Allahü teâlânın sevdiği kullarının yazılarıdır kardeşim. Ben bâzen, yeri gelince diyorum ki: *(Bizim kitaplarımız çok kıymetli, çoook. Her kitâbdan daha kıymetlidir.)*


Niçin kıymetlidir? Çünkü bizim kitaplarımızın içinde, bana âit bir yazı yok da onun için efendim. Hep o büyüklerin yazıları. Onun için kıymetli. 


Bize âit yazılar, *(Pırlanta)* nın yanında, *(Cam)* parçası gibidir. Bizim kitaplarımızda eğer bana âit de birkaç satır olsa, pırlantaların arasına cam parçalarını karışdırmış oluruz. 


O zaman hiç kıymeti kalmaz. Elhamdülillah, bize âit hiçbir yazı yok. Nasıl olsun ki efendim. Büyüklerin meydânında küçüklerin ne işi var.  


O büyüklerin kelâm meydânında, âciz kulların ne işi var. Maalesef şimdi herkes aklına geleni yazıyor. Sonra da *(İslâmiyet budur)* diyorlar. 


Hâlbuki yazdıklarının, islâmiyetle hiç alâkası yok. Kendi kafalarından çıkan şeyleri islâmiyet sanıyorlar. 


Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin 25. ci mektûbunda buyuruyor ki: *(İnsanların başına gelen her dert ve belâ, her musîbet, her sıkıntı, kötü amellerimizin karşılığıdır.)* 


Cezâ, karşılık demek. Yâni başımıza bir dert, bir musîbet geldiyse, muhakkak kötü bir amel yapmışızdır. Bir günâh işlemişizdir, onun karşılığıdır. 


Ne yapacağız peki? Hemen pişmân olup, tövbe edeceğiz, af dileyeceğiz, istiğfâr edeceğiz. İstiğfâr edince de o kötülük gider. Demek ki en birinci ilâç, istiğfârdır. 


*(Estağfirullah el azîm el kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hû. El hayyel kayyûme ve etûbü ileyh.)* 


Bunu okudun mu, yapdığın kabâhat afv olur. Kabâhat afvolunca da, o başına gelecek olan derd-ü belâ artık gelmez, geri gider.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*İstiğfâr* duâsı çok mühimdir kardeşim. *İstiğfâr* okunan yere, orada oturan insanlara, *Rahmet-i ilâhî* nâzil olur. 


Allahü teâlâ, hepsinin murâdlarını *İhsân* eder, günâhlarını *Afv*’eder. Oturduğu yerler, *Kıyâmet* gününde ona *Şefâat* eder. 


Geçdiği *Sokak*’lar şefâat eder. Molla *Nâmık-i Câmî* hazretleri böyle diyor. Onun için *İstiğfâr* duâsını her gün okumalı kardeşim. 


Peygamber Efendimiz de; *Bu duâ, her derde devâdır. Düşmanların zararından korunmak için de, her gün yüz kere okumalı*, buyuruyor. 


Meselâ, beş vakitde kılınan namazlardan sonra, bir miktâr, *Estağfirullah el azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh*, diye okumak lâzım. Kısacık. 


*Seâdet-i Ebediyye*’de yazılı bu hadîs-i şerîf. Muhammed Ma’sûm hazretleri de; *Ben kime tavsiye etdimse, dertlerden kurtuldu*, diyor. Çok tecrübe etdim, buyuruyor. 

● ● ●

*Dünyâ*’nın bir ucundan bize *Mektup*’lar geliyor kardeşim. Diyorlar ki: *Kur’ân-ı kerîm*’de Allahü teâlâ buyuruyor ki:


*Kıyâmet*’e kadar, benim *Râzı* olduğum *Yol*’da olan, bu *Yol*’da çalışan müslümânlar olacak. Bunların *Düşman*’ları *Çok* olacak. 


Fakat o düşmanlar, onlara bir *Şey* yapamıyacak. *Kur’ân-ı kerîm*’de böyle buyurduğuna göre, sizin düşmanlarınız *Çok*’dur, diyorlar bize yazdıkları mektuplarda. 


Hakîkaten *Hıristiyan*’lar bize düşman, *Yehûdî*’ler düşman, *Mezheb*’sizler de düşman. Ama yine de bizim *Kitap*’lar bütün dünyaya yayılıyor. *Allah*’ın büyüklüğü bu. 


Bizim kitaplar, bizim değil ki, o *Büyük*’lerin kitaplarıdır. Bunları okuduğumuz zaman, kalplerimize *Rahmet-i ilâhî* nâzil olur, kalplerimiz *Nûr*’lanır. 


Efendi hazretlerini görmeseydik, hiçbir şeyden haberimiz olmıyacakdı. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri *Veliyy-i kâmil*'dir ve *Seyyid*’dir ve Resûlullahın *Vârisi*’dir.


Efendimiz aleyhisselâmın mübârek kalbinden fışkıran *Nûr*’lar, Onun *Kalb*’ine geldi. Resûlullahın *Feyz*’leri ve *Nûr*’ları, onların kalbine, böyle *Ceyhun nehri* gibi akıyor. 


*Gürül gürül* akıyor. İşte onları *Sevip* de etrâfına üşüşenlere, toplananlara da, o *Feyz*’lerden, o *Nûr*’lardan muhakkak nasîb olur kardeşim

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


İstiğfâr etmek, *Şifâ* dır kardeşim. Bilhassa ramezân-ı şerîfde. Ramezân-ı şerîf, *İstiğfâr* ayıdır, *Tövbe* zamânıdır. Dünyâ ve âhiret zararlarına, mazarratlarına, *Şifâ* dır ve *İlâç* dır istiğfâr. 


*Estağfirullah el azîm el kerîm ellezî lâ ilâhe illâhû el hayyel kayyûme ve etûbu ileyh*. İstiğfar duâsı budur işte.


El hayyül değil, El hayyel. İstiğfâr okurken *El hayyel* denir. Âyet-el kürsî okurken *El hayyül* denir. Karışdırmamak lâzım birbirine. Biri *Ötre*, biri *Üstün*. Mühimdir bu. 


*Ne olurmuş canım, üstün ötre ne farkeder?* böyle demiyeceğiz. Kur’ân-ı kerîmde ne buyuruluyor; *İnnemâ yahşallâhe min ibâdihî ulemâü*. Mânâsı ne bunun? 


*İnnemâ*; elbette. *Yahşâ*; korkar. *İnnemâ yahşallâhe*; Elbette Allahü teâlâdan korkar. *Min ibâdihî*, kulları arasından. *Ulemâü*; âlimler. 


Dînini bilenlere *Âlim* denir. Kulları arasında âlim olanlar, Allahü teâlâdan elbette korkar. Biz, şahısların *Küfr* üne de karışmayız, *Bid’at* ına da. 


Biz, hak *Yol* da yürürüz. Abdülhakîm Efendi hazretlerinden işitdiğimiz, okuduğumuz, öğrendiğimiz *Yol* da bulunuruz. Başkalarına karışmayız kardeşim. 


*Sallatallahül kelbe alel hınzîr!* Ne demek bu? Allahü teâlâ, kelpleri yâni *Köpek* leri, hınzırlara yâni *Domuz* lara musallat eder. Birbirlerini yerler, biz karışmayız. 


*Ma’lûmât-ı Nâfi’a* diye bir kitap vardı. Efendi, bir gün bana; *Al oku bunu, fâidelidir!* buyurdu. Biz onu şimdi basdırdık. *(1)* numaralı kitabımızdır. Adını da, *Fâideli Bilgiler* koyduk. 


Efendi hazretleri söyledi bize onu. Hep Efendi hazretlerinin *Meth* etdiği, *Tavsiye* etdiği kitapları basdırdık. O büyüklerin *İsmi* ni bile söylemek *Kâr* dır, büyük, *Kazanç* dır kardeşim.

İstiğfâr

İstiğfâr etmek; Allâh’dan günâhların setr edilmesini taleb demekdir. İstiğfâr üç nev’dir.

Birincisi istiğfâr-ı kavlîdir ki, lisân ile {Yâ Rab sen benim günâhlarımı ört} demekdir.

İkincisi istiğfâr-i fi’ilîdir ki, ef’al ile günâhların setrini talebdir. Meselâ teheccüd kılmak vesâire gibi..

Üçüncüsü istiğfâr-i istimdâdîdir ki, çocuğun vâlide rahminden cisminin teşekkül edib rûh nefhe müstaidd olması gibidir.

Kur’ân-ı Kerîm’de zikr olunan istiğfâr, ikincisidir.

Kaynak:http://www.buyukveli.com/efendi-hazretleri-nden/muhtelif/66-isti%C4%9Ff%C3%A2r