Behaeddin-i Buhari hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” bir talebesi anlatıyor:
- Bir gün, hocamı ziyaret maksadıyla evden çıktım.
Yolumun üzerinde büyük bir ırmak vardı.
- Ve her zaman köprüden geçip giderdim hocamın evine.
O gün köprü çok uzak geldi bana.
- O esnada, kalbime bir fikir geldi.
“Suyun üstünden yürüyerek gideyim” dedim kendi kendime.
Ama o güne kadar hiç böyle bir şey yapmamıştım.
Aklıma bile gelmezdi böyle şey.
Ama şimdi niye böyle düşünmüştüm?
Öyleyse bunda bir hikmeti olsa gerek dedim içimden.
Ve büyük bir cesaretle,
Ve Allah’a güvenerek, ırmağın üstünden yürüyerek geçtim karşıya.
Hayret, başarmıştım bu işi.
Bu, bir keramet deyip, yola devam ettim.
Bir anlık gaflet işte.
Hocamın himmetini unutup, kendimden bilmiştim bu işi.
Öğleye doğru kavuştum hocama.
Huzuruna girince;
- Evladım! Seni adım adım gözetliyorum, buyurdu.
Eyvah! dedim. Hata yaptım galiba.
Ama ne hatası olduğunu anlayamadım.
Ben getirdim hatırına
Mübarek hocam;
- Suda yürümeyi, ben getirdim hatırına ve elimi ayağının altına koydum. Sen de rahatça yürüyüp geçtin, buyurdu.
Ve devam etti:
- Ama şimdi istesem, kalbindeki hallerin hepsini alır ve himmetimden mahrum ederim seni.
Nitekim himmetini kesti birden.
Ve bütün güzel hallerimi geri aldı.
Kendimi kupkuru ve ruhsuz buldum o anda.
İşte o zaman anladım hatamı.
Zira ben, kendim yürüdüğümü zannetmiş, hocamın himmetini unutmuştum.
Tövbe istiğfar ettim.
Sonra, yine geri verip, bir teveccüh ettiler.
Ve beni çok yüksek makamlara ilerlettiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder