Hazret-i Muhammed "sallallahü aleyhi vesellem" in faziletlerinden bazıları

 Allahü teâlâ, kendinin “Mahmûd” isminden Muhammed kelimesini çıkararak Habîbine isim koymuştur.

 Allahü teâlâ, kendi isimlerinden “Raûf” ve “Rahîm” ismlerini Habîbine de vermiştir.

 Allahü teâlâ, başka Peygamberleri belli bir zamanda, belli bir memlekette Peygamber yaptı. Muhammed aleyhisselâmı ise, kıyâmete kadar, yer yüzündeki bütün insanlara ve cinne Peygamber olarak göndermiştir. Onun “Resûlüs-sekaleyn” olduğu ittifâklıdır. Bütün Meleklerin, hayvanların, nebâtların ve cansızların da, kısaca bütün mahlûkların da Peygamberi olduğunu bildiren âlimler vardır.

 Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın râzı olmasını istemiştir. Allahü teâlâ, O râzı oluncaya kadar istediğini vereceğini beyân etmiştir. Bu husûs, Duhâ sûresinde bildirilmiştir.

 “Sana, râzı oluncaya kadar, [sen, yeter deyinceye kadar] her dilediğini vereceğim” meâlindeki Duhâ sûresinin 5. âyet-i kerimesi, Allahü teâlânın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı İslâmiyyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve galebe, ümmetine fetihler ve zaferler, kıyâmette her türlü şefâat ve tecellîler ihsân edeceğini vaat etmektedir.

Bu âyet-i kerime nâzil olduğu [geldiği] zaman, Cebrâîl aleyhisselâma bakarak, “Ümmetimden birinin Cehennemde kalmasına râzı olmam” buyurdu.

 İnsanlar ve melekler içinde, en çok ilim Ona verildi. Ümmî olduğu hâlde, yâni kimseden birşey öğrenmemiş iken, Allahü teâlâ Ona herşeyi bildirmiştir. Âdem aleyhisselâma herşeyin ismi bildirildiği gibi, Ona da herşeyin ismi ve ilmi bildirilmiştir.

 Ümmetinin isimleri ve aralarında olacak şeylerin hepsi kendisine bildirildi.

 Aklı, bütün insanların aklından daha çoktur.

 İnsanlarda bulunabilecek bütün iyi huyların hepsi Ona ihsân olundu. Büyük şâir Ömer bin Fârıda, “Resûlullahı niçin medhetmedin?” dediklerinde, “Onu medhetmeye gücüm yetmiyeceğini anladım; Onu medhedecek kelime bulamadım” demiştir.

 Üstünlüklerinin en üstünü, “Habîbullah” olmasıdır. Allahü teâlâ, Onu kendisine sevgili, dost yapmıştır. Onu herkesten, her melekten daha çok sevmiştir. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde, “İbrâhîmi kendime Halîl (dost) yaptım; seni ise kendime Habîb (sevgili) yaptım” buyurmuştur.

 Allahü teâlâ, Kurân-ı kerîmde, her Peygamberi ismi ile bildirmiştir. Muhammed aleyhisselâmı ise, “ey Resûlüm, ey Peygamberim”diyerek Onu yücelten vasıflar ile bildirmiştir.

 Muhammed aleyhisselâm mâsum idi. Bilerek ve bilmiyerek büyük ve küçük, kırk yaşından (yani Peygamber olmasından) evvel ve sonra, hiçbir günâh işlememiştir. Çirkin hiçbir hareketi görülmemiştir.

 Onu sevmek herkese farzdır. Peygamberimiz, “Allahü teâlâyı seven, beni sever” buyurdu. Onu sevmenin alâmeti, dînine, yoluna, sünnetine ve ahlâkına uymaktır. Kurân-ı kerîmde meâlen, “Bana uyarsanız, Allahü teâlâ sizi sever” demesi emrolundu.

 Onun Ehl-i Beytini sevmek vâcibdir. “Ehl-i beytime düşmânlık eden münâfıktır” buyurmuştur. Ehl-i Beyt, zekât alması harâm olan akrabâsıdır. Bunlar, zevceleri ve dedesi Hâşimin soyundan olan müminlerdir ki, Hz. Alînin, Akîl(Ukayl)in, Câfer-i Tayyârın ve Abbâsın soyundan olanlardır.

 Eshâbının hepsini sevmek vâcibdir. Sevgili Peygamberimiz, “Benden sonra, eshâbıma düşmanlık etmeyiniz! Onları sevmek, beni sevmektir. Onlara düşman olmak, bana düşman olmaktır. Onları inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, Allahü teâlâyı incitir. Allahü teâlâ, kendisini incitene azâb eder” buyurdu.

 Tarih ve Mevlid kitaplarında da yazılı olduğu üzere, dünyâya geleceği zaman, çok büyük alâmetler görülmüştür.
 Dünyâya geldiği zaman, yeryüzündeki bütün putlar, tapınılan heykeller yüzüstü devrildiler. [Sava gölü kurudu; Semâve vâdîsi taştı; Kisrânın sarayından 14 burç yıkıldı; Mecûsîlerin 10 asır boyunca hiç söndürmedikleri ateşleri o gece söndü.]
 Kezâ o, dünyaya gelince, şeytanlar göğe çıkamaz, meleklerden haber alamaz oldular.
 Yine o dünyâya geldiği zaman, melekler tarafından sünnet edilmiştir. [Mübârek göbeği de meleklerce kesilmiştir.]
Beşikte iken konuşmaya başladı.
Beşiğini melekler sallardı.
 Beşikte iken gökteki ay ile konuşurdu; ay, onun mübârek parmağı ile işâret ettiği tarafa meylederdi.
 Çocuk iken, açıklarda gezerken, başı hizâsında bir bulut da birlikte hareket ederek gölge yapardı. Bu hâl, Peygamberliği başlayıncaya kadar devâm etti.
Üç yaşında iken ve kırk yaşında Peygamberliği bildirildiği vakit ve elli iki yaşında mîraca götürülürken, melekler göğsünü yardı. Cennetten getirdikleri leğen içinde Cennet suyu ile kalbini yıkadılar.

 Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâma, gökte ve yerde ikişer yardımcı yaratmıştır. Bunlar gökte Cebrâîl ile Mikâîl (aleyhimes-selâm), yerde ise Ebû Bekr ile Ömer (radıyallahü anhümâ)dır.
 Her insanın cinden, şeytanlardan bir arkadaşı vardır. Bu şeytân kâfirdir. Vesvese vererek, arkadaşının îmânını çalmaya, ona günâh yaptırmaya çalışır. Resûl aleyhisselâm, arkadaşı olan cinnîyi îmâna getirmiştir.
 Her Peygamberin sağ eli üstünde nübüvvet mührü vardı. Muhammed aleyhisselâmınki ise, sırtında sol küreğindeki derisi üzerinde, kalbi hizâsında idi. Cebrâîl aleyhisselâm kalbini yıkayıp, göğsünü kapadığı zaman, Cennetten getirdiği mühür ile sırtını mühürlemişti.
 Hindistânda yetişen bir gülün yapraklarında, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” yazılı olduğu görülmüştür.
 Basra şehrine yakın bir nehirde tutulan bir balığın sağ tarafında “Allah”, sol tarafında “Muhammed” yazılı olduğu görülmüştür. Bunlara benzeyen vakalar çoktur.
1975te Londrada basılmış olan “A History of Fishes” kitabının, ikiyüzüncü sayfasında, kuyruğunda Kurân-ı kerîm harfleri ile “Şânullah” yazılı balığın resmi mevcuttur. Verilen bilgide, kuyruğun diğer tarafında “Lâ ilâhe illallah” yazılı olduğu bildiriliyor. Buna benzer misâller de pek çoktur.

1Gözleri uyurken, mübârek kalbi uyanık olurdu. Bütün Peygamberler de böyle idi. [Onun için sadece Peygamberlerin uyumaları, abdestlerini bozmaz.]
 Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.
 Aydınlıkta gördüğü gibi, karanlıkta da görürdü.
 Sevr [öküz] burcunun yanında bulunan “Süreyyâ” denilen yıldız kümesindeki yedi yıldızı, gözleriyle görüp sayısını bildirmişti. Bu yıldız kümesine “Pervîn” ve “Ülker” de denilmektedir.
 Tükrüğü acı suları tatlı yaptı; hastalara şifâ verdi; bebeklere süt gibi gıdâ oldu.
 Hacâmat kanından içenler oldu. Bunu işitince, “Cehennem ateşi onu (yani kanımı içen kimseyi) yakmaz” buyurdu.
 Ömründe hiç esnemedi. Bütün Peygamberler de böyle idi.
Teri gül gibi güzel kokardı. Bir fakir kimse, kızını evlendirirken, kendisinden yardım istemişti. O ânda verecek şeyi yoktu. Küçük bir şişeye terinden koydurup verdi. O kız, yüzüne, başına sürünce, evi misk gibi kokardı. Evi, “güzel kokulu ev” adı ile meşhûr oldu.

Orta boylu olduğu hâlde, uzun kimselerin yanında iken de, yine onlardan yüksek görünürdü.

Güneş ve ay ışığında yürüyünce, gölgesi yere düşmezdi.

Bedenine ve elbisesine sinek, sivri sinek ve başka böcekler konmazdı.

Çamaşırlarını ne kadar çok giyse, hiç kirlenmezdi.

Her yürüdüğü zaman, arkasından melekler gelirdi. Bunun için, Eshâbını önünden yürütür, arkamı meleklere bırakın derdi. [Tabîî ki onun emri olunca, "el-emru fevkal-edeb" kâidesince önünde yürümek câiz olurdu.]

Taş üstüne basınca, taşta ayağının izi kalırdı. Kum üstünde giderken hiç iz bırakmazdı. [Muhtelif yerlerdeki nakş-ı kadem-i şerîflerini görmüşsünüzdür.] Açıkta abdest bozduğu zaman, yer yarılıp bevl ve benzerleri toprak içinde kalırdı. Oradan etrâfa güzel kokular yayılırdı. Bütün Peygamberler de böyle idi.

Büyük bir mucizesi de, mîraca götürülmesidir. “Burâk” denilen Cennet hayvanı ile Mekkeden Kudüse götürüldü. Oradan göklere ve Arşa götürüldü. Kendisine acâib şeyler gösterildi. Allahü teâlâyı baş gözü ile, bilinmeyen bir şekilde gördü. [Fakat bu görmesi, mâdde âleminin dışında yâni âhiret âleminde oldu.] Bir ânda tekrar evine getirildi. Mîraç mucizesi, başka hiçbir Peygambere verilmedi.

Gayet açık, kolay anlaşılır olarak konuşurdu. Arabî lisanının her lehçesiyle de konuşurdu. Çeşitli yerlerden gelip suâl soranlara, onların lüğati ile cevâp verirdi. İşitenler hayrân olurlardı. “Allahü teâlâ, beni çok güzel yetiştirdi” buyurdu.

Az kelime ile çok şey anlatırdı. Yüz binden ziyâde hadîs-i şerîfi, Onun “Cevâmiul-kelim” olduğunu göstermektedir.

Bazı âlimler dediler ki: Muhammed aleyhisselâm, İslâm dîninin dört temelini, dört hadîs-i şerîfle bildirmiştir. Bunlar:

a) “Ameller niyetlere göre değerlendirilir…”

b) “Helâl meydandadır, harâm meydandadır…”

c) “Davâcının şâhit göstermesi ve davâlının da yemîn etmesi lâzımdır.”

d) “Bir kimse, kendine istediğini, din kardeşi için de istemedikce, îmânı kâmil olmaz.”

Bu dört hadîs-i şerîften birincisi, “ibâdet” bilgilerinin; ikincisi, “muâmelât” bilgilerinin; üçüncüsü, “husûmât, yâni adâlet işlerinin ve siyâset” bilgilerinin; dördüncüsü de, “âdâb ve ahlâk” bilgilerinin temelidir.

Rütbeyi, saltanatı istememiş, Peygamberliği, fakîrliği dilemiştir. Bir sabâh, Cebrâîl aleyhisselâm ile konuşurken, “bu gece evimizde, yiyecek bir lokmamız yoktu”buyurdu. O anda, İsrâfîl aleyhisselâm gelip, “Allahü teâlâ, senin söylediğini işitti ve beni gönderdi. İstersen her elini sürdüğün taş, altun veya gümüş yahut ta zümrüt olsun. İstersen melek olarak peygamberlik yap” dedi. Resûlullah üç kere “Kul olarak Peygamberlik istiyorum” dedi.

Başka Peygamberler, kâfirlerin iftirâlarına kendileri cevap vermiştir. Muhammed aleyhisselâma yapılan iftirâlara ise, Allahü teâlâ cevap vererek, Onun müdâfaasını yapmıştır. [Kevser ve Tebbet Sûreleri bunun iki delîlidir.]                                                                                                                        

SERDAR-I HAKAN İKİNCİ SULTAN ABDÜLHAMİD HAN (RAHMETULLAHİ ALEYH)

Rahmetli Hüseyin Hilmi Işık efendi anlatıyor; 

Bundan on sene evvel (1957) Beylerbeyi'nde oturuyordum. Birkaç sene oturduk. 

O arada Beylerbeyi sarayı'nın bekçilerinden birisi ile ahbab olduk. Yaşlı bir adamdı. 

Bir gün dedi ki, Sultan Hamid Cennetmekan, Beylerbeyi sarayı'nda iken polisler nöbetle bekliyorlardı. 

Polisin birinin o gece çocuğu dünyaya gelecekmiş. Tesadüf, o gece de nöbetçi.

Birkaç çoçuğu var. Ailesi kalabalık. 

İttihatçılar zamanında her şey pahalı. 

Polis yarına ne olacağını bilemiyor. Parası yok. Düşünüyor, taşınıyor. En son diyor ki, böyle sıkıntı, felaket içerisinde yaşamaktansa, yarın sabah nöbeti teslim ettikten sonra, rıhtımdan kendimi denize atıp öleyim.

Bu sıkıntılı hayattan kurtulayım diye karar veriyor. 

Tam nöbeti teslim etmeye birkaç daika kala, yukarıdan pencere açılıyor. 

Bakıyor polis, Sultan Hamid Cennetmekan sarkmış.

"Evlat, evlat, al şu torbayı" diye yukarıdan bir kese altın atıyor.

"Bunu al, sana hediyem olsun. Çoluk-çocuğuna sarf edersin. Sakın intihar etmeye kalkışma. İntihar çok büyük günahtır". diyor ve çekiliyor. 

Polis ağlaya ağlaya bunu bana anlattı ve Sultan Hamid'in bir veli, Allahın bir evliyası olduğuna, "yemin ederim" diye ağlayarak söyledi.

El kahharu celle celaluhu

 

El kahharu celle celaluhu

Cebbar, inatçı, nankör düşmanlarını dünyada öldürmekle ve rezil ve rüsvay etmekle kahr edici; kafir düşmanlarını ahirette ebedi azab ile azablandırıcı;zerre kadar imanla dünyadan göçenlerden afv ve mağfiret etmediği kullarını muvakkat azab ile kahredicidir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruhu



El Gaffaru celle celaluhu

 

El Gaffaru celle celaluhu

Güzellikleri ve güzel fiilleri izhar eden;günahları,ayıbları örten,gizleyen;kabahatleri yabancıların nazarından dünayada saklayan ve ahirette de bunların ukubetinden,bu kabahatlere ceza vermekten vazgeçen;kalblerdeki çirkin niyetlere başkalarını muttali etmeyen,ahirette affedendir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruhu.


El-Haliku celle celaluhu

 

El-Haliku celle celaluhu

Ademden yani yokluktan vücuda yani varlığa gelen herşey evvela takdire sonra icada sonra tasvire sonra tezyine muhtaçtır.Allahu subhanehu ve teala, takdiri itibariyle herşeyin Halik’i yani yaratıcısı,icadı itibariyle Bâri’i tasviri itibariyle Musavviri’dir.

Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruhu


El-Mütekebbir celle celaluhu

El-Mütekebbir celle celaluhu

Zatına göre herşeyin hakir olduğu,azametin, kibriyanın yegane sahibi, kendi nefsine azamet ve kibirle bakan herbir mahlukun bakışının O’nun azametinde,kibriyasında yalancı kaldığı zat.

Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruhu

El-Cebbaru celle celaluhu

 

El-Cebbaru celle celaluhu

Meşiyyeti yani dilemesi,iradesi her şeye nüfuz edicidir.Herbir şeyin meşiyetinin ve iradesinin kendisine nüfuzu muhaldir.Herbir şeyi kudret kabzasında tutar. Hiçbir kuvvet ve kudret kendisine yetişemez.


•Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruhu


El-Azizu celle celaluhu

El-Azizu celle celaluhu

Misli, benzeri gibi dahi olmayan;büyük ve küçük gibi her bir şeyin kendisine şiddetle muhtaç olduğu,kendisine kavuşmak pek müşkil, pek çetin, pek güç olandır.

•Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruhu

 

Bende Fedâ Olayım


Ey mahrem-i bî-müşterek-i kurb-i Hüdâ,

Dilden eserin itmesün Allah cüdâ.

Her zerre-i hâk-i kadem-i hazretine,

Cânım da fedâ ten de fedâ ben de fedâ.

Sa'dî (İsazâde Seyyid Mehmed Sadeddin Efendi)

Hattat: Yesari zâde Mustafa İzzet Efendi

Ey Allah'a yakınlık bakımından ortağı bulunmayan,

Allah gönlümden eserini (imanımı) uzaklaştırmasın.

Hazretinizin ayağının (bastığı) toprağının her zerresine,

Canım da, vücudum da, ben de fedâ olayım...

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Ankarada, gazetemizin bir abonesi, rüyâsında, örtülü, nûr yüzlü bir *Teyze* yi görmüş, meğer o, Enver âbinin *Annesi* ymiş. O kimseye demiş ki: 


Oğlum Enver'e söyleyin, Çankaya semtinde, uzun uzun sütunlar, direkler varmış. Çocuklar, oraya tırmanıp tırmanıp yere düşüyorlarmış. Çoğunun kolu bacağı kırılmış. 


Oğlum Enver'e söyleyin de bir *Hastâne* yapdırsın, o insanları *Tedâvi* etdirsin, demiş. İşte, Enver âbi, *Türkiye Hastânesi* ni bunun üzerine kurdu kardeşim. 

********

Allahü teâlâ, müslümânlara her ihtiyâcını gönderse, kâfirlere göndermese, o zaman arada *Fark* olur. Hâlbuki cenâb-ı Hak *İmtihân* ediyor. 


Biz müslümânlar da sebebe yapışacağız, fakat sebebin te’sîrini *Allah* dan bekliyeceğiz. Onlar, *Sebep* den bekliyor, aradaki fark bu. 


Görünüşte aynı. Onlar da sebebe yapışıyor, biz de. Ama onlar, *Sebep* den bekliyor, biz ise *Müsebbib* den bekliyoruz. Müsebbib, *Allahü teâlâ* dır. Sebepleri gönderene, *Müsebbib* denir. 


Bu dünyâ fânî, her şey geçer. Ne *Beyi*, ne *Paşası*, hiç kimse kalmaz bu dünyâda. Gördüklerimizden, tanıdıklarımızdan kimler gitdi, kimler gitdi. 


Her şey geçer gider, fakat büyüklerimizden gelen *Feyz* ve *Nûr* ayrı, o geçmez, o gitmez. 

********

Dünyâda kimi severseniz, âhiretde de onun yanında olacaksınız. *Hadîs-i şerîf* bu. *El mer’ü me’a men ehabbe* İnsan dünyâda kimi severse, âhiretde de onun yanında olacak. 


Bu, büyük bir *Müjde* bizim için. Biz onları seviyoruz. İnşallah dünyâda onların *Himmet* leri bizimle berâber olduğu gibi, âhiretde de *Şefâat* leri olacak, kendileri bize yardım edecekler. 


O büyüklerin *Rûhâniyet* leri şimdi burada hazır. Onların rûhâniyetleri hâzır olur. O gün de hepimize *Şefâat* leri olur inşallah. 


Ben yukarı gidiyorum, size, *Enver âbi* yi vekîl bırakıyorum. Enver âbi den gelir *Feyz* ler.

BİR MUHİBBİN İŞANDAN İŞİTDİĞİ KELÂM-I ALİLERİ

Namazın içindeki sünnetler (galiba müstehablar) farzlara münkalib olur

diye söylemişler. Bu çaya konan şeker ve sairenin çaya münkalib olması gibidir,

diye söyledikten sonra bundan sonra bu gibi sözleri kimseden işitemezsiniz diye de

ilave buyurmuşlar.


Nimetin en büyüğü imandır. İmanın şükrü imanın muktezasını ifa etmek-

tir.


Elyevme ekmeltü leküm dineküm... ila ahiril ayet, ayet-i kerimesinin


nüzulünden sonra Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem bir şey söyleseydi şer’ ol-

mazdı. Zira kemalden sonra her şey naksdır.


Ya nar kuni bürden ve selâmen... emri ilâhisi sadır olunca dünyada bü-

tün ateşler söndü. O anda fırında olan ekmekler pişmedi. Ocaklar söndü.


Şecaat sıfatı erkeklerde memduh, kadınlarda mezmumdur.


Hased ve tekebbür sıfatları ise erkeklerde mezmum, kadınlarda memduh-

dur.


La tagdab, hadis-i şeriftir. Her şer ve fesadın menşei gadabdır. İnsan ga-

dablandığı zaman tiynetinde ne var ise hepsini gösterir. Şehvet ve iştihası galib o-

lan çocuk, bir işe yaramaz.


Hak mukkadder, sabit manasınadır. Kalb-i selim temiz itikadlı olmaktır.


Hizmet üç nevidir. Hidmet-i bedeniyye, hidmet-i maliyye, hidmet-i ruhiyye.


Cüneyd-i Bağdadi kuddise sirruh buyurmuştur ki :

Hikayatü salihin cündün min indillah.

Manası : Hikayat-ı salihin, Allah’ın ordusudur.

Tıbbın yarısı hastayı teselli etmektir.

Yeis ve emn her ikisi de küfürdür.

Server-i alem sallalüh aleyhi vesellem vefatından üç gün evvel Sahabe-ye,


Allah celle şanühüya hüsn-i zan ederek vefat edin diye buyurmuşlardır.


Vad’ı haml esnasında vefat eden kadınlar, garik, harik, garib, zulmen

maktul, aşık, ilim talebinde iken vefat edenler şehid-i ahiretdir. Gasl edilirler.


Bekr Bathani kuddise sirruh rüyasında Ebu Bekr Sıddik radiyallahü an-

hın kendisine bir hırka verdiğini (ve bir takke) görmüş. Uyandığında hırka ile tak-

keyi üzerinde bulmuştur.


Cenazenin kabirde çabuk çürümesi veya geç çürümesi günahı nisbetin-

dedir. Günahı az olan cenaze geç çürür. Hiç günahı olmayan -günah işlemeyenin-

cenazesi hiç çürümez. Onun için peygamberan-ı izam aleyhimüssalâtü vesselâm


çürümezler.


Tezekkürü mevt, safa-yı kalbe hizmet eder.

Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem, mahdumları İbrahim radıyallahü

anhın hiyn-i vefatında mezarı başında göz yaşlarını akıtmışlardır. Ve işbu hadis-i

şerifi buyurmuşlardır. Ene (inna) bifevatike ya İbrahim le mahzunun.


Teşyi-i cenaze sünnet-i müekkededir. Fakat kadınlar bulunamaz. İmam-ı


Şafii radıyallahü anha göre cemaat cenazenin önünde, İmam Ebu Hanife radıyal-

lahü anha göre ise cemaat cenazenin arkasından gelecektir.


Men ehabbe likaellahe ehabballahü likaehu, hadisi şeriftir. Bir kimse


Allaha kavuşmayı sever ise Allahü teâlâ da ona kavuşmayı sever.


İmam Abbas radıyallahü anh, Fahri alem sallallahü aleyhi vesellemin

Cuma günleri sabah namazının birinci rek’atında sure-i Secde; ikinci rek’atında

sure-i Hel eta alel insani hinün mineddehri’yi okuduklarını söylemiştir.


Daire-i şer’a ve daire-i akla dahil olan ma’ruftur.

Bütün kainat tevhidden ibarettir.

Bütün peygamberler tevhidin mazharıdır.

El-Hutbanü tekumani mekame rek’ateyni minel farz. Hadis-i şerif.

Bir zevkinde bin mihnet olan dünya.

Kürsinin hilkati, Arşın hilkatinden iki bin sene sonradır. Hasen-i Basri, Arş,

sakf-i Cennet’dir diyor. Bir dirhem bir sahraya nisbetle ne ise, semavat-ı seb’a da


kürsiye nisbetle o kadardır. Arşa nisbetle kürsinin vüsati sahraya atılmış bir hal-ka-

i sagire gibidir.


Maneviyati ma’kulata, ma’kulatı mahsusata teşebbühle serhadd-i idrake

erişilir. Eflatun’un harekatını gören üstadı, hikmet zayi oldu demiş. Biz ise Eflatunu

en büyük feylesof biliriz.


Kürsiye, sema-i samin derler -sekizci sema.- Bütün sevabit bundadır. Ar-

şa, felek atlas derler. Halisdir, safdır. Ahval-i felekden muarradır. Bunlar hukema


sözleridir.


Lam-ı tarif dörttür. Ya cins için veya istiğrak için veya ahd-i harici veya ahd-

i zihnidir.


Din-i islam Mekke-i mükerremede tesbit edildi. Revac ve intişarı Medine-i


münevvere’de oldu.


Tevrat-ı şerif Kur’an-ı azimuşşan’dan başka bilcümle kitapların en bü-

yüğüdür. En uzmasıdır.


Musa aleyhisselâm has muhabbete malik idi. Muhammed aleyhissalâtü

vesselâmın has mahbubiyeti olduğu gibi. Musa aleyhisselâm has tekellümü var idi.

Muhammed aleyhisselatü vesselâmın has rü’yeti olduğu gibi.


İman-ı surinin mükafatı cennet-i suridir. İman-ı hakikinin mukafatı cennet-i


hakikidir. Cennet-i hakikinin lezzeti, rü’yetullahdır.


İmanın alameti evamir-i ilâhiyyeyi ta’zim etmektir.

İlim odur ki zeval bulmaya.


Her mahlukatın zatını ve her mahlukatın sıfatını O halk ediyor. Mahluka-

tın ef’alini O halk ediyor. Güneş ziyasının pencereden gelmesi gibi. Pencere ziya


veriyor. Ziya güneşindir. Pencere de vasıtadır. Bütün mahlukatın ef’ali böyledir.

Allahü teâlâ zatında kadimidir. Sıfatında kadimidir. Bütün bilgiler O’nun iradesiyle

muhabbetiyle ve rızasıyladır. Bütün fenalıklar O’nun iradesi iledir. Fakat rıza ve

muhabbetiyle değildir.


Tevrat, İncil ve sair kütüb-i semaviyye tedricen olmayarak bir defada nazil


olmuşlardır. Bunlar mucize değildir. Kelam-ı beşere müşabih idiler.


Kelam-ı nefsi ve kelam-ı lafzi Allahü teâlâ celle şanühunundur. Hiçbir şey

kemalini tezyid etmez. Hiçbir şey kemalini tenkıs etmez. Allah celle şanühu-nun

emr ettiği şeyler daima şereflidir. Nehy ettiği şeyler daima şerefsizdir.


Mahiyat-ı kainat ademden ibarettir. Kainat ma’dum-i mutlak idi. Bir takım

kayıtlarla mukayyeddir. Hububat gibi, bir kayıtla buğday, bir kayıdla arpa olurlar.


Ey mearif-i hakikatte derece-i nihayete vasıl olan Resul-i ekrem! O maz-

har ve mubdi olan Allah cella şanühu leyli libas kılmıştır. Ta ki birbirinizin kabayı-

hına ittila-i kesb etmeyiniz.


Cenab-ı Hak’kın niama-i zahiri ve niama-i batınisi bütün aleme daima na-

zildir. Ve nasıl karimine faiz olduğu gibi yürümeğe faizdir. Fakat isti’dad olmayınca


ne faide. Daima faizdir, daima muhsindir, daima mufizdir, yani ihsanı mahlukatına

seyyanen amm.


İstiva : Bir sıfat-ı ilâhidir. İrade ve kudret sıfatları gibi. Ehilleri bilir, fakat


ifade edecek ibare bulamazlar.


İsraf : Malı haramda sarf etmektir.

İbadurrahman : Allah celle celalühün has kulları Allah celle celalühün


rıdvan mertebesine vasıl olanlar.


Yemşune alel ardı : Mahall-i enva-i fiten ve fesadat olan arz da gezerler.

Heyyin : Mütevadı olarak kendisini kimsenin üzerinde görmezler. Zengin

iseler kendilerini böyle göstermezler. Alim iseler kendilerini öyle göstermezler.

Mansab sahibi iseler belli etmezler.


Zaferin sadakası, adem-i intikamdır.

Mal-i haramın infakında sevab yoktur. Belki günah vardır. Mal-i haramla

sadaka olmaz. Mal-i haramla zekât verilmez. [Sahiblerine iade etmek farzdır. ]

İbadürrahman : Mertebe-i rıdvana vasıl olanlar, mertebe-i rıdvana vasıl


olmak için şer-i şerife muvafık amel etmek lâzımdır.


Gurfe : E’lay-ı makam-ı Cennettir. Cennetin en erfa’ makamları. Bünye-i


beşeriyye, seray-ı ilâhidir. Kendisi için halk etmiştir.


Cennet-i rıza başka, Cennet-i na’im başka, Cennet-i rü’yet başkadır.

Rızk : Halk etmektir ve sevk etmektir.

Şükr : Nimeti mahallinde sarf etmeğe derler.

Ehl-i Sünnete göre meleklerin üç şeyden münezzeh olduklarına inanmak


farzdır.

1- Küfürden münezzehdir.

2- İsyan etmezler.

3- Hasais-i beşeriyyeden münezzehdir.


Melaikenin efdali, tebliğ-i vahy edici ve telkin-i ilm edici Cebrail aleyhis-

selâmdır. Kalblere ulumu ilka eden Cebrail aleyhisselâmdır. Ve hatta şimdi de il-

hamlar vaki olur ise onun vasıtasiyle olur. Fahri alem sallallahü aleyhi vesellem hal-

i aslisiyle iki defa görmüştür. Birisi Gar-i Hirada İkra suresini tebliğ ederken, di-ğeri


de Mi’racdadır. Başka defalarda ekseriyetle Sahabe-i kiramdan Dıhye-i Kelbi

radıyallahu anh suretinde görünürdü. Bu Sahabe zat gayet güzel idi. Onu gören

hamile kadınlar vad-ı haml iderlerdi. Cebrail aleyhisselâm ba’zen beyaz elbise ve

siyah sakallı bir beşer suretinde görünürdü.


Dıhye-i Kelbi radıyallahü anh müslüman olmazdan evvel Şam’dan getir-

diği hediyyeleri Aleyhisselatü vesselâma getirerek o da imam Hasen ve imam


Hüseyin radıyallahü anha verirmiş. Ve Aleyhisselatü vesselâmın telkini ile üzerine

müslüman olmuştur. Müslüman olunca da Aleyhisselatü vesselâm Dıhye namına

seadethanesinde ziyafet verir. İmam Hasen ve İmam Hüseyin bir gün Mescid-i


seadetin bir köşesinde oynarlarken Dıhye-i Kelbi radıyallahü anhın geldiğini göre-

rek koşarak yanlarına gelir ve mu’tadları üzere ceblerinini karıştırarak getirdiği he-

diyyeleri almak isterler. Bu hali Aleyhissalâtü vesselâm görünce çocuklara oradan


çekilin der. Meğer gelen Cebrail aleyhisselâm imiş. Dıhye-i Kelbi suretinde gö-

zükmüş. Aleyhisselatü vesselâm Cebrail aleyhisselâma kardeşim Cebrail, çocuk-

lar seni Dıhye-i Kelbi olarak tanıdılar ve onun kendilerine her zaman bir hediyye


getirdiklerini bildikleri bu hediyyeleri almak istediler der. Cebrail aleyhisselâm boş


el ile geldiğinden utanır ve elini uzatarak Cennet’den bir üzüm salkımı bir nar ko-

parır ve çocuklara verir. Bu esnada kapıda üstü başı perişan bir ihtiyar görünür. Ben


günlerce açım. Bana verilecek bir şey yok mu deyince çocuklar üzüm ve narı


vermek isterler. Bunu gören Cebrail aleyhisselâm o şeytandır sizi aldatarak o ni-

metleri almak istiyor. Vermeyin diyor. Çocuklarda vermiyorlar.


Ulum-i diniyye anlamak için değil inanmak içindir.

Neam ; Suali menfi ise nefi üzerine, icabı ise icab üzerine tasdik eder.

Sihir : Bir hakikati diğer bir hakikatte göstermektir.

Şehadet : Mucib-i afv ve gufrandır.

Musa aleyhisselâma tabi olan Beni İsrail’ler yetmiş bin kişi idi. Firavnın


askeri ise Ya yeuddu ve la yuhsa idi.


Feezlefna : Yaklaştıran. Tezlif, takrib demektir.

Hiçbir mahluk açlıktan ölmez. Açlıktan bir hastalık arız olur. O hastalıktan


ölür. Böyle olmaz ise Allah celle celalühün Rezzak olmaması lâzım gelir.


Her peygamber hilkatinde hakkal yakin üzere halk edilmiştir. Fakat her


şahsın kendisine göre ilmül yakini ve hakkul yakini vardır. Mükafat herkesin kalbindeki hulusuna göredir.

Eğer kalb ağyardan hali ise, yani Cenab-ı Hak’dan başka bir şeyle meş-

gul değilse, şühud-i hass-i ilâhi ile mükafat edilir. Evsaf-ı ilâhi latifdir. Beşer onlar-

dan bir şey his etmez.


Bütün alem, yani mevcudat, ma’dumata göre bir zerrenin bir deryaya nis-

beti gibidir.


Mevcudat mütenahidir. Ma’dumat gayr-i mütenahidir.

Kıyametin seksen ismi vardır. Her biri Kur’an’la sabittir. İsimlerin çokluğu


müsemmanın büyüklüğüne delalet eder.


Büyüklerin büyüklüğüne nisbetle düşmanları çok olur.


Ruh bir mahluk-i ilâhidir. Meleklerden daha çoktur. Her bir melekle bera-

ber bir ruh vardır. Melaike kedurat-ı cismaniyyeden müberradır. Eşkal-i muhtelife ile


teşekkül olabilirler. Silsile-i kainatın vasıta ve vesileleridir. Mükerremdirler. Alla-hü

teâlâ’nın emrine isyan etmezler. Süfera-i ilâhidirler. Allahü teâlâ ile kulların

arasında ihbarata sadıktırlar.


Tesbih : Tenzih ile mu’tekıd olmaktır. İ’tikad ise umur-i kalbiyyedendir. İn-

bias-ı kalbiyyedir.


Ve yecuzü’l eklü veş şürbü fil mesacidi. Fıkh hükmü. Camilerde yemek


ve içmek caizdir.


İn min şeyin illa yüsebbihu bihamdihi. Hiçbir şey yoktur, ancak vardır,


Allahü teâlâ’ya hamd eder, tesbih eder. Mesela güzel bir yazı, katibini fena yaz-

masından tenzih eder. Bunun gibi sanie delalet etmek itibariyle her zerre mahlukat


Cenab-ı Hak’kın azametine, kemalatına, delalet eder, yani tenzih eder.


Biz her zaman kendimizle şuurluyuz. Kendisinden şuursuz olanlar ise her

zaman kendilerinden şuursuzlardır. Kendisinden şuurludurlar. Onun için kainatta

O’ndan başka bir şey yoktur derler.


Rızk-ı suri : Dünya, Cennet ve hur-i gılmandır.

Rızk-ı manevi : Marifetullah, ona tealluk eden ilim ve irfandır.


Ehl-i rey ve rü’yet : İlm-i kelam ulemasıdır. Re’y-i hakiki uzaktan gör-

mektir. Rü’yet idrak sahibi olmaktır.


Kemalat-ı insaniye : Allah cella şanühüyü tanımaktır.

Cebrail aleyhisselâm her ayda birkaç defa gelir Kur’an-ı kerimi tama-men

okurdu. Aleyhisselatü vesselâm da dinler, sonra Aleyhisselatü vesselâm efendimiz

okur Cebrail aleyhisselâm dinlerdi. Bu suretle Kur’an-ı azimuşşan tes-bit edilirdi.

El-Cum’atü haccü’l fakiri ve îd-ül mü’mini hadisi şerif. Cuma fukaranın


haccı ve mü’minlerin bayramıdır.


İmam Osman radıyallahü anha cami’ul Kur’an denilmesi, yedi Kur’an-ı


kerim yazmış olmasındandır. Kur’an-ı kerim, İmam Ebu Bekr-i Sıddik radıyal-

lahü anhın zaman-ı hilafetinde sahabe-i kiramın icmaiyle cem edilmiştir.


Ahkam-ı şeriyye amm ve şamildir. Peygambere de, çobana da.

Cesabe arabi : Sevilir bir lisanla.

Hiçbir din sahibi yoktur ki Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı bir suretle


bilmiş olmasın.


Hased : Bir da-i mühliktir. Sahibini yakar. Hased bir illettir ki hiçbir zaman


şifa bulmaz.

Allahü teâlâ ma’buddur her şahsa. Her şahs Allahü teâlâ’ya abd’dir.

Kalbe gelen şeyler iki kısımdır. Birisi şer’-i şerife muvafık olan şeylerdir ki

melek vasıtasıyla kalbe gelir. Diğeri ise şer’-i şerife münafi olan şeyler ki şeytan

tarafından ilka edilir.


İfk : En büyük iftira manasınadır.

Herkes imanın kuvveti nisbetinde Kur’an’dan bir şey anlar.


Hiçbir şeye yaramayan bir nutfe meniden, her şeye yarayan yüz bin mil-

yon dünya değerinde insanı yaratdık.


Peygamberler mucizatla müeyyeddirler. Hidayet Allahü teâlâ’yı tanımaya


bir yoldur. Mucize ve kerametin kesret-i zuhuru rücuun tam olmasındandır.


Fahri alem aleyhissalâtü vesselâm uruc ve nüzulde nokta-i müntehaya


varmışdır.


Bir kalb-i meyyitin ihyası, yüz senelik cenazeyi ihyadan daha müşkildir.

Zann ederimki Kur’an-ı azimüşşan’dan sonra Peygamber aleyhissalâtü

vesselâmın en büyük mu’cizesi kendisidir. Bazı ulemaya göre en büyük mu’cize

Sahabe-i kiramdır. Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesellem alem-i ukbaya teşrif

ettiklerinde hal-i hayatta olan sahabe-i kiram 124 bin idi. Zira Peygamberan-ı izam

da 124 bin idiler. Demek her peygambere mukabil bir sahabi mevcuddur. İbrahim


aleyhissalâtü vesselâma mukabil Ebu Bekr-i Sıddik’dir. Musa aleyhisselâma mu-

kabil Ömer-ül Faruk radıyallahü anhdır. İsa aleyhisselâma mukabil Osman Zin-

nureyn, Nuh aleyhisselâma mukabil imam Ali radıyallahü anhdır. Nuh Aleyhisse-

lâm ne kadar belalara maruz kaldı ise Ali radıyalahü anh da o kadar belalara ma-

ruz kaldı.


Kesr-ül izam-il meyyit, kekesr-il hayyi hadisi şerif. Meyyitin kemiğinin


kesilmesi hayatında kesilmesi gibidir.

Felsefe muhibbi hikmettir.

Herkesin ben diye hitab ettiği, nefs-i natıkadır.

Natıka : Müdrik yani zarar ve ziyanı fark ve temyiz ider.

Men arafe nefsehu fekat arafe Rabbehu.

İlm-i mantık : Efkar-ı sahihayı efkar-ı fasideden fark ve temyiz eder.

Tehzib etmek, tasfiye etmek manasınadır.

Meninin asıl manası, atılan şey demektir.

Ruhun bedene tealluku iki hassayı mucib olur. Biri hareket diğeri hisdir.

Üç yerde Peygamber aleyhissalâtü vesselâm hazır olur:

1- Namazda Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü hitabında,

2- Sekerat-ı mevtte.

3- Kabirde.


Cenazenin iki sureti vardır. Hiffet, Siklet. İmanın kuvveti nisbetinde cena-

ze hafif olur.


İslamiyet kelimesi bir hey’et-i mürekkebedir.

Ulema kısmında ictihad derecesine varamayan avamdır.

Üç şeyi bilmek farzdır :


1- Allahü teâlâ alimdir. Mevcudatın hepsine, müdevvenatın hepsine,

binaen aleyh külliyat ve cüziyyata alimdir.

2- Haşr-i ecsad : Öldükten sonra cesed ruh ile beraber kıyamette haşr

olacakdır.

3- Allahü teâlâ haddı zatında vardır.

Ma’neviyyat : Havass-ı hamse-i zahiriyye ile havass-ı hamse-i batıniyye


ile his edilir.


Kıyametin alamet-i kübrasından olan dabbetül ardın ismi cessase, tulü


altmış zra’dır. Kuyruğu ve ayakları vardır. Şemsin gurubundan sonra ihrac edile-

cektir. Deccal zuhur edecek, İsa aleyhisselâm da nüzul edecektir. Şemsin garb-dan


tulu’undan evvel mü’min olan mü’mindir. Kâfir olan kâfirdir. Bundan sonra tev-be

kabul edilmez.


Peygamberlerin evsafını bilmek farz ve vacib olduğu gibi, meleklerin ev-

safını da bilmek farz ve vacibdir.


Cennet o vüs’atle, o büyüklüğü ile beraber melaike ile doludur. Reisleri


yedidir. Onlara Rıdvan denir. Cehennem de melekler ile doludur. Büyükleri on do-

kuzdur. Bunlara Malik denir.


Minnet, ta’dad-ı ni’metdir. Ta’dad-ı ni’met, insanlar için mezmumdur.

İman daima lâzım olduğu gibi, tevbe de daima lâzımdır. Tevbe nedamet


demektir.


Zalim, daima zelildir. Zira kendisini azab-ı ilâhiye arz etmiştir. Zulm baş-

kasının hakkına tecavüz etmektir.


Ramazan-ı şerifte umre yapmak Peygamber aleyhisselatü vesselâmla


beraber hac etmek gibidir.


Zevcat-ı mutahharat rıdvanullahi teâlâ ecmain ümmehat-ı mü’minindir.

İhtiramat ve tazim itibarıyladır. Tezevvüc ve mahremet itibariyle değil. Onun için

imam Ali radıyallahü anh Fatımatüzzehra radıyallahü anhayı tezevvüc etmiş idi.

Hadice radıyallahü anhanın kerimesi olduğu için.


Elif lam mim : Elif, Allah celle şanühu; lam Cebrail aleyhisselâm vasıta-

sıyla; mim, Muhammed aleyhisselatü vesselâma müjde veriyor.


Allah celle şanühu insanı mir’at-ı kemalatı olarak yaratmıştır. İnsan, adıy-

la bir mir’attır ki, müste’id olan Allahü teâlâ’nın bütün aleme olan tecelliyatını in-

san da görür.


Haram olan şey Allah celle şanühu haram ettiğinden haramdır. Sebebi, ya


fesadı mucib veya mazarrı mucibdir. Mefsedet bazen celi –aşikar- bazan hafi –gizli-

olur.


Tufandan sonra 70 bin azim şehir vücud bulmuştur.

Amel-i Salih : Erkan-ı hamse-i islamiyyedir ki savm, salât, hac, zekât ve


kelime-i şehadetdir.


Nebatat üç nev’dir : Kut, Fevakih, Tedavi

Hakk-ı ilâhi, bütün hakların fevkindedir.


Zat-ı ilâhinin iki hakkı vardır.

1- İstihkak-ı ubudiyyet (Allahü teâlâ’nın sıfatında, kemalinde iykan etmek;

Allahü teâlâyı noksan sıfatlardan tenzih etmek)

2- Vücub-i vücud.


İnsanda hubb-i fillah, buğz-i fillah olmalı. Her neyi , her kimi seversen Al-

lahü teâlâ celle şanühu için sevmeli; her neyi, her kimi sevmez ise Allah celle şa-

nühu için sevmemeli. Mütehabbeyn fillah olmalı.


Din-i nasih demek, muhabbetullah demektir.


Lokman köle imiş. Kölelik mani-i nübüvvettir. Onun için ulema onun nü-

büvvetinde ihtilaf etmiştir.


Fecirden yarım saat evvelden güneş doğuncaya kadar olan zaman, adeta


harman zamanı gibidir. Cenab-ı Hak celle celalüh o zamanda erzak-ı suriyi ve er-

zak-ı maneviyi taksim ediyor. Bir memlekette teheccüd namazı kalkarsa o mem-

leket belaya uğrar. Horozlar sabahları Rabbiğfir verham ve ente hayrurrahimin


derler.


Tevbe bir nev ibadettir. Tevbesiz geçen her zaman ma’siyettir. Et-taibu

minezzenbi kemen la zenbe leh. Bir kimse çok günah işlese bile tevbesi sahih

olup tevbe-i nasuh olursa günah işlememiş gibidir.


Allahü teâlâ şerleri şer olmak için yaratmıştır. Haram ve mekruh olan


şeylerdir. Gerek ef’al, gerekse hayalen olsun.


Din-i İslamın en büyüklerine hakim derler. Cenab-ı Hak celle celalüh ku-

lub-i meyyiteyi hikmetle, ilimle ihya eder. Kulub-i meyyite nur-i hikmetle hayat bu-

lur. Binaenaleyh ulema ve sulehanın meclislerinde bulunmak lâzımdır. Muhabbet


ve meveddet nisbetinde o meclislerden istifade edilir.


İnsan bir yalan söylemekle yüzünün suyu dökülür. Meal-i hadis.


Anlamayan bir insana bilen bir insanın bilmesi lâzım olan şeyleri anlatma-

sı kadar müşkil bir şey yoktur.


Çocuk rahimde kuvvetlendikçe validesi zayıflıyor. Çocuk on beş aylık o-

lunca sütten kesilir. İki seneden fazla emzirilen çocuğun zekasına halel gelir.


İmam A’zam rahmetullahi aleyhe göre bir damla süt emen çocuk hakkın-

da hükmü rada’ hasıl olur.


Vasf itibariyle Fahri alem sallallahü aleyhi ve sellemin senalarına dair


Kur’an-ı kerim ve ehadis-i şerifede yüz on dört isim zikr edilmiştir.


Fahri alem sallallahü aleyhi ve sellem imam Hüseyn’in küçük yaşında

elini öpmüş, bu sebeble imam Hüseyn’in evladları İmam Hasen’in evladlarından

daha muhterem.


Cebrail aleyhisselâm Fahri alem sallallahü aleyhi ve selleme bin defa-dan

fazla nazil olmuştur. Yirmi üç seneye taksim edilirse yedi günde bir defa ol-muş olur.

Adem aleyhisselâma on, İdris aleyhisselâma dört, Nuh aleyhisselâma elli, İbrahim

aleyhisselâma kırkbir, Musa aleyhisselâma dörtyüz, İsa aleyhisselâ-ma on kere

nazil olmuştur. Muhammed aleyhisselatü vesselâm Cebrail aleyhis-selâmı şekl-i

aslisi ile iki defa görmüş, sair enbiya aleyhisselatü vesselâm Cebrail Aleyhisselâmı

şekl-i aslisi ile görmemişler. Cebrail aleyhisselâm Fahri alem sal-lallahü aleyhi ve

sellemden sonra vahy itibariyle nazil olmaz.


Fakat leyle-i kadrde ve vekayi-i azimede ve bazı insanların vefatı sırala-

rında ruhlarını teşyi’ için nazil olur.


Ömer bin Hattab radıyallahü anh demiştir ki Allah celle şanühü Adem


aleyhisselâmı yarattığı zaman kendisine Ya Adem! levla Muhammed Lema ha-

lektuke diye buyurmuştur. Cenab-ı Hak celle Celalüh Fahri alem sallallahü aleyhi


ve selleme ben İbrahim aleyhisselâmı halil yaptım ise seni de habib yaptım. Dün-

yayı insan için insanı senin için seni de kendim için yarattım.


Felasife, talib-i hakikattir. İstinadları akldır. Akl-ı selim hiçbir zaman yanıl-

mayan akıldır. Akl-ı sakim her zaman daima yanılan akıldır.


Din nedir ?

Hak sübhanehü ve teâlâ halk ettiği mahlukatın bütün menafi-i dünyeviyye

ve uhreviyyeyi mutazammin, şamil, cami, şafi, kâfi olarak kemal ihtimamla Cibril-i

emin vasıtasıyla Peygamber sallallahü aleyhi veselleme gönderdiği kavaid ve

usuldür. Din neden ibarettir? Halis olmak, saf olmak. Dinden hariç hiçbir menfeat

yoktur. Din dahilinde hiçbir mazarrat yoktur. Sahabe-i kiram rıdvanullahi teâlâ


aleyhim ecmain limen, kime karşı kimin için nasihat halis olmalıdır diye sordukla-

rında Aleyhissalâtü vesselâm Lillahi azze ve celle için buyurmuşlardır.


Dünya kemaliyle hiçbir kimseye nasib olmamışdır.

Fıtratullah : Din-i İslamı kabule müste’id olan. Millet-i İslam üzerine halk


olunmuş yahud ahd ve misakdır. Elestü birabbiküm.


Her bir insan hilkati üzerine bırakılırsa, yavaş yavaş yürüye yürüye İslam

yoluna girer. La tebdile lihalkillah, lâyık değildir, veya kabil değildir; halkullahı

tebdil etmek.


İkame : Hakkıyla yapmak, farzı farz, vacibi vacib, sünneti sünnet, müste-

habı müstehab bilerek namazı eda etmek.


Din-ül kayyim, nihayete baliğ olan din.

Cennete girmek fazl-ı ilâhidir. Cehenneme girmek amelinin cezasıdır.

Riyh : Deburden gelen rüzgarla ifnadır. Riyah, lütfdur.

Her mü’min Kur’an-ı kerimi neşr etmeye, Kur’an-ı kerime hidmet etmeye,


kitabeten olsun, kıraaten olsun me’murdur.


Peygamber aleyhisselatü vesselâmın fi’li, kavli, hali müfessir-i Kur’an’dır.

Lut aleyhisselâm, İbrahim aleyhisselâmın kardeşinin oğludur. İbrahim


aleyhisselâma en evvel iman eden Lut aleyhisselâmdır.

Salahatin mebdei imandır. Müntehası huluddur.

Hulud : Daim ve beka ve yevm-i hulud kıyamet günü manalarına.


Mü’min evamire imtisal eder. Nevahiden kaçar. Nimetlere şükr eder. Be-

lalara sabr eder.


Alem-i (ilm-i) islamiyetin en büyük i’tikadlarından biri süal-i kabirdir. Mün-

kerin ve nekirin sualleri. Kur’an-ı kerim’le, ehadis-i şerifle ve icma-i ümmetle sabit


olanı süali kabri inkar eden, şüphe eden, tereddüd eden ve daire-i islamiyyetten

çıkar. 50 Kabir süali hakkında yüzden fazla hadis-i şerif vardır.


Abdülhalik Gocdüvani oğluna demiştir ki: Kasab olma, bayi-i kefen olma


(kefen satma), mezar kazıcı olma. Zira bunlarda merhamet olmaz. Kasabdan mu-

rad hayvanları zebh edenlerdir.


Kabir süali : Hem cesede ve hem de ruhadır. Kabr süalinin sır ve hikme-

ti, Cenab-ı Hak insanları yaratmağı murad buyurduğu zaman melaike-i kiram, ya


Rabbi, insanları niçin yaratacaksın? Onlar kan dökücü kimselerdir. Biz taat ve iba-

datta var iken onları niye yaratacaksın derler.


Bunun üzerine üzerine Cenab-ı Hak benim bildiğimi siz bilmezsiniz bu-

yurmuştur. Kabre konan her insana bunlardan iki melek gelir. Ondan süal ederler.


O şahıs mü’min olarak mı, yoksa kâfir olarak mı gelmiştir, öğrenilir. Herkes için diyk-

i kabr vardır.


Fakat dört kimse müstesnadır:

1- Peygamberan-ı izam salavatullahi teâlâ aleyhim ecmain.

2- Fatımatüzzehra (binti sallallahü teâlâ aleyhi vesellem) radiyallahü anh

3- İmam Ali radıyallahü teâlâ anhın validesi Fatıma binti Esed

4- Maraz-ı mevtinde – ölüm hastalığında- üç ihlas-ı şerif okuyanlar.


Büyüklerden bazıları ahiretten korkmuyoruz. Evvelden korkuyoruz demiş-

lerdir, zira evvel ile ahir birdir.


Kıyam-ı leyl çok makbuldür. Gerçi emr edilmemiş ise de yani farz değil ise

de farz gibidir. Uyku ile fecr arasında kılınan namaz teheccüddür. Vitr namazı olsun

teravih olsun kaza namazı olsun. Fahri alem sallallahü teâlâ aleyhi vesel-lem

buyurmuştur ki: Yevm-i kıyamette Allah celle ve ala cümle mahlukatı cem et-tiği

zaman bir münadi nida ederki ey geceleri teheccüd namazını kılanlar! Allah celle

şanühu için sıcak yatağından ayrılanlar, istirahatlarını terk edenler, ayrılınız. Bunlar

ayrıldıktan sonra, sonra tekrar nida eder. Ey serran ve darran şükr edenler. Yani

geniş ve sıkıntı zamanlarında nimetlere nail olduklarında ve musibet ve bela-lara

şükr edenler ayrılınız. Bunlar ayrıldıktan sonra kalanların hesablarına bakılır.

Leyse ala ehli la ilâhe illallah vahşeten indelmevt. Hadis-i şerif.

Mefhum-i alisi : La ilâhe illallah ehli mevt zamanında vahşet korkusuna

düşmez. La ilâhe illallah ehl-i kimdir? La ilâhe illallah kelimesini söyleye söyleye

kalbinde bir sıfat-ı rasiha olandır.


Eddinü ennasiha hadisi şerifi münasebetiyle ehl-i din, ulema-i islamiyye bu


hadis-i şerif dinin rub’udur demişlerdir. -Dörtte biri-.


Namaz içindeki sünnetlerin her biri akşamdan sabaha kadar olan ibadet-

ten evladır.


Efdal-i a’mal iki müslümanın arasını bulmaktır. Hususuyla zevceyn arası-

nı bulmaktır.


Hasta olanı ziyaret etmek –iyadet etmek- hastalıktan kalktı ise onu tebrik

etmek, cenazeye gitmek, birbirini irşad etmek, ikaz etmek, büyükleri iclal etmek –


saymak- herkese karşı ahlak-ı hasene ile mütehallik olmak hukuk-i müsliminden-

dir.


Esteizü billah : İnnallahe ve melaiketehü yüsallune alennebiyy.

Tahkikan Allah celle şanühü ve melaikeleri yüsallune yani i’tina edenler.

Ehemmiyet verirler. O nebiyyi muhteremin şerefinin izharına, kadrinin ta’zimine.


Teheccüd namazı hakkında : Teheccüd, cehd’dendir, çalışmaktır. Yat-

tıktan sonra fecr-i sadıka kadar olan zamanda laekal iki rek’at namaz kılmaktır.


Teheccüd namazında en iyisi Yasin-i şerif okumalıdır.


Yasin-i şerif kalb-i Kur’an’dır. Gece yarısı gecenin kalbidir. İnsanın da

kalbi de uyanık olursa üç kalb bir araya gelmiş olur. Teheccüd: Bir zaruret-i dini

hükmüne girmiştir. Teheccüd o kadar nafidir ki adeta kalbe cila verir. Teheccüdü

büyükler pek nadir terk etmişlerdir. Teheccüd kılanların alınlarında bir nur lem’an

eder, onu ehli görür. Bir memlekette teheccüd kılanlar bulundu mu, o memlekete

belalar gelmez. Müsteğfirine bil eshar: Seher zamanında mucib-i magfiret bir şey

yapanlardır. Teheccüd namazının en iyi vakti gecenin ikinci sülüsüdür.

Mü’min, mahall-i rıza-i ilâhidir. Kâfir, mahall-i gadab-i ilâhidir.

Kunut, tul-i müddetle namaz kılmak demektir.

İ’tikaf : On gün on gece cami’de durmakdır. İ’tikafda olan bir kimse yalnız


abdest bozmak ve almak için çıkabilir.


Oruç üç türlüdür.


1- Avam orucudur ki fecr-i sadıktan grubu şemse kadar müftirat-ı selase (ye-

mek, içmek, cima etmek)’ den sakınmak.


2- Havas orucudur ki müftirat-ı selaseden sakınmakla beraber ramazanın ib-

tidasından nihayetine kadar ma’siyet etmemektir.


3- Ehass-ı havas orucudur ki müftirat-ı selaseden sakınmak ve ma’siyet et-

memekle beraber kalbi ki halvet-i hass-ı ilâhidir, hatarattan dur –uzak- durmak,


kalbde masiva-i ilâhiyi tahattur etmemek.


Hadis-i şerif: Umretün fi ramazan kehaccetin maî.

Herkes imanın kuvveti nisbetinde taatte bulunur. Maasiden içtinab eder.

İmanın za’fı derecesinde taatte bulunmaz. Medar-i necat-ı uhrevi imanın


kuvvetidir.


Fevz-i azim : Dünyası hamid geçer, ahirete sa’id kalkar.

Hamid ; bütün ef’ali herkes tarafından memduh olur. Hiçbir hali mezmum


olmaz.


İnna eradnal emanete alessemavat. Emanet, akl, ruh, iman, nübüvvet,


risalet, itaat, emr ve nehy, Cenab-ı Hak’ka meyl ve muhabbet, kutbiyyet, gavsiy-

yet, tevbe, nedame kast etmek lehu onundur.


Dekaik-i ulum-i Rabbaniyye, Dekaik-i ulum-i aliyye, dekaik-i ulum-i ma’ne-

viyye Kur’an-ı azimmüşşan’sız bilinmiyor.


Her bir insanın hamurunda, mayasında, tiynetinde küfran-ı ni’met vardır.


Bunu ta’dil edecek şer’dir.


Mesnevi; münkir-i peygamberan ile münkir-i evliyayı bir hizada tutuyor.

Fakat Mesnevi kütüb-i fıkhiyyeden değildir. Eğer kütüb-i fıkhiyye aynı yazsaydı

münkir-i evliyanın kâfir olması lâzım gelirdi. Münkir-i evliya kâfir değilse de dehliz-i

küfrdedir.


Ehl-i sünnet vel cemaat mezhebine göre amel-i salih imanın cüzü değil-dir.

Amel-i Salih : A’mal-i hamse-i İslamiyyedir. A’mal-i hamse-i İslamiyye


medar-ı necattır.


Ehl-i tasavvufa göre Cennattan murad; Zat ve sıfat-ı ilâhiyye ulum-i ilâ-

hiyye ve ilhamat-ı Rabbaniyyedir.


Erbabın ya’ni arif-i billah olanların kalbleri yenabia müşabihtir. Ne kadar


eşilirse o kadar halis berrak su gelir.


İnne lillah ; Havas-ı ibadını bu dereceye erdiren Allah celle şanühudur.


Hakikat-i Ka’be; kaffe-i hakayıkın fevkindedir.


Duanın icabet zamanları : (İcabet : cevab vermek demektir)


Kadr geceleri, kurban bayramı arefesi, Ramazan-ı şerifin ibtidasından ni-

hayetine kadar, Cuma günleri ve geceleri, hususuyla ikindiden sonra, Fatiha’nın


kıraatinin akabinde (Ya’ni Fatiha ne zaman okunsa), namazda olsun haricinde ol-

sun, gece ortalarında, fecr yeni açılınca, yani tulu-i şemsden seksen, doksan, yüz,


yüzon dakika evvel, ezan okunurken, ezanla ikamet arası hayye alessalât ve

hayye alel felah akabinde, musibette, fakrda, muharebede, sufuf-i askeriyyede

harb kızıştığı zaman, Kıraat-ı Kur’an akabinde, velev ki bir sahife olsun hususiyle

hatm-i Kur’an akabinde, farz olmayan namazların secdelerinde, mihrabda imamın

Fatiha-i şerife’yi kıraatinin akabinde, zemzem suyunun içilmesi akabinde, horoz


ötünce, iki müslümanın telkininde, meclis-i zikr de meyyitin gözleri kapandığı za-

man, yağmur yağdığı zaman.


İcabe mekanları : Mevadı-i mübareke (Mekke-i mükerreme’de, Medi-

ne-i Münevverede) Mesacid-i meşhurede, Mesacid-i selasede (Ka’be-i muaz-

zama, mescid-i Nebevi ve mescid-i aksa); muvacehe-i seadette, zem-zem ku-

yusu başında, Safa’da, Merve’de Arafat ve Müzdelife, Mine’da hacerat-i sela-

se akabinde, kubur-i salih’de (İcabe-i duada huzur-i salihin indinde mücer-

rebdir.)


Duası müstecab kimse : İftarın açılmasında, zikrin ortasında hiçbir taraf-

tan muavenet ümidi olmayan kimsenin duası, ilacdan, etibbadan ümidini kesen


hastanın duası, mazlum olan kimsenin duası, velev ki kâfir dahi olsa, ebeveynin


evladı hakkında, aleyhinde duası, racül-i salihin duası (racül-i salih demek üze-

rinde Allah celle şanühunun ve ibadullahın hakkı olmayan kimse demektir), müsa-

firin, saimin, bir müslümanın gıyaben arkadaşına ettiği dua, genc taiblerin. Ma’si-

yete ait dualar makbul değildir.


Duanın adabı : Vücudunda, yemek ve içmesinde, meşrebinde, ekmenin-

de, melbesinde (elbisesinde) haram olmamak, duada ihlas olmak, dua esnasında


hatıra bir şey getirmemek, zira nazar-ı ilâhi kalbedir. Takdim-i amel-i salih yani bir

sadaka vermek ve namaz kılmak ve Kur’an-ı kerim okumak gibi


(İki rek’at hacet namazı vardır) Abdestli bulunmak, kıbleye müteveccih ol-

mak, diz çökmek, kıbleye müteveccih olmak-duanın kıblesi Arşdır- Duanın evve-

linde Cenab-ı Hakkı sena etmek- Senanın en efdali elhamdülillah demektir- Dua-

dan sonra Salavat-ı şerife getirmek, ellerini koltuklarının altı görünecek kadar aç-

mak, ellerin ayalarını Arşa doğru çevirmek, ellerini omuzların hizasına kadar getir-

mek, esma-i izam-ı hüsnayı zikr etmek, şefi’ ittihaz etmek, Kur’an-ı kerim ve eha-

dis-i şerifede varid olan dua-i me’sureyi okumak, enbiya-yi izam salevatullahi aley-

him ecmain ve suleha ile tevessül etmek, i’tiraf-ı zünubla, ciddiyetle kalbi ihdar


ederek, acele etmeyerek, Hak teâlâya hüsn-i zan ederek, evvel kendine, ondan

sonra akrabasına, ebeveynine dua etmek, müslümanlara nafi olan şeyi istemek,

tekrar etmek, muhal olan şeyi istememek,


Her hacetinin istenmesi sonunda amin demek, beddua etmemek, yüzünü


mesh etmek, zira eller nur ile doludur, yüzünü ve vücudunu mesh ederse her tara-

fa sirayet eder.


Mucid-i kainat, halik-i kainat, mürebbi-yi kainat, ahirette hiçbir şeyi vesile


etmemiştir. Ahirette sebebsiz olarak her şey ihdar edilecektir.


Müezzinlerin sabaha karşı minarelerde yaptıkları temcidat Davud aley-

hisselâmdan kalmadır. Davud aleyhissalâtü vesselâm nısfülleylden sonra çıkar


Zebur’u okurdu. İlk evvel mevzun kelam söyleyen Davud aleyhisselâmdır. Tesbi-

hatıyla, temcidatıyla beraber okurdu.


İmanı kavi olan hiçbir suretle şeytana tabi olmaz, İmanı zayıf olan za’fı


nisbetinde şeytana tabi olur. İman hem demirden daha kavidir, hem gül yaprağın-

dan daha naziktir. Eğer iman kavi ise hiçbir şeyden müteessir olmaz.


Elhamdü : Umum zaman, umum mekan, umum efrad, umum mehamid

yani her kimin tarafından her hangi ferdden herhangi zamanda her hangi mekan-da

her kime olursa olsun şükürle senalar hep Allahü teâlâ celle şanühuya aiddir.

Semavattan murad ulviyyattır. Gerek ulviyyat-ı mekaniyye olsun gerekse


ulviyyat-ı rütebiyye olsun.


Vahy : Tereddüd, şek kabul etmez. Zira melek vasıtasıyladır.

Kuşlar kanadlarını yukarı çıkmak için isti’mal ederler. Melekler cenahlarını

yukarıdan aşağı inmek için isti’mal ederler. Mekanları zaten alidir. Yukarı çıkmak

için kanada lüzum yoktur. Melaike de alemi halk’dandır.


Hak sübhanehu ve teâlânın halk edişinde ve halk etmeyişinde iradesi

müraccahdır. Mahlukat-ı ilâhiyye mütefavüttür. Enva, ecnas, esnaf ve eşhas ve

saire sureti ile mütefavüttür.


İnsan alem-i sagirdir. Zira kendisinde alem-i halk, alem-i emrin nümune-

leri vardır. Bütün mahlukat kebirdir.


Nisanın –kadınların- efdali Fatıma radıyallahü anha, ondan sonra validesi

Hadice radiyallahü anha ve ondan sonra Müfti-yil İslam Aişe radıyallahü anha-dır.

Cehennem mutlaka küfrün cezasıdır. Cennet mutlaka imanın mükâfatı


değildir. Tefaddulen imanın mükafatıdır. –İnayet ve ihsan ve kerem-

Ehl-i beyt on iki suretle tefsir edilmiştir. Ehl-i aba, Ehli Al-i Ali, Al-i Ukayl;


Al-i Cafer-i Tayyar; Bütün ulema, Aşıklar, Müttekiler. Zekât, sadaka-i fıtr ve sair

sadakat bunlara verilmez. Zira bunlar malik-i kübradır. Kirli şeyler ehl-i beyte

verilmez. Bu hüküm beytülmalden kendilerine maaş verildiği zamana göre-dir.

Şimdi ise kendilerine bu suretle verilmiş bir hak, bir maaş olmamakla zekât al-maları

caizdir.


Güzelliği çirkinlikten ayıran ancak şer’; Kur’an, hadis, ayetdir. Cadde-i


müstekim Kur’andır.


Akl, şeriatın pişvasıdır. (İktida ve ittiba olunan) Fener gibidir. Onun için


mecnunlara şeriat yoktur. Zira akılları yoktur.


Vakta ki vehen ve heva -tenbellik, gevşeklik ve heva-yı nefis- akla galib

oldu, kabihi hasen görürr –çirkini güzel görür- haseni kabih -güzeli çirkin- görür.

Şeriat bir şeydir ki kabihi hasenden fark eder.


Hak teâlâ birisini severse ona her nev a’mal-i haseneyi hasen –güzel-

gösterir. Her kabih a’mali – çirkin ameller, işleri- kabih –fena, çirkin- gösterir.


Ümmet-i Muhammed sallallahü aleyhi veselleme Peygamber Muham-

med sallallahü aleyhi vesellemden iki emanet vardır. Birisi Kur’an, diğeri Ehl-i


beyttir.


Haşr-i ecsadda : Bir insan mezara gömüldüğü zaman malik olduğu ayni


eczasıyla haşr olunur.


Allah celle şanühu birisini aziz etmek isterse kendi hidmetinde istihdam

eder. (Aziz : muhterem, mu’teber, hatırı sayılır manalarına) Yani erkan-ı sitte-i imanı

ona inandırır. Erkan-ı hamse-i islamiyye ile amil kılar. –

Buniyel islamü ala hamsin- hadis-i şerif.


Resulullah demek, Allahü teâlâ celle şanühu namına söz söyleyen de-

mektir.


Muhammed aleyhisselatü vesselâm insandır. Melek değildir. Arabdır.


Kureyş aşiretindendir ve Haşimi kabilesindendir. Muttalibi hanedanından-

dır. Mekke-i Mükerreme’de tevellüd buyurmuş, kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç


yaşında resul olmuştur. On sene sonra Allahü teâlâ’nın emriyle Medine-i Münev-

vere’ye hicret etmiştir. On sene sonra vefat ederek Aişe radıyallahü anhanın hüc-

resinde defn edilmiştir.


Cemi-i mahlukatın cemi-i evsaf-ı kemali, Aleyhisselatü vesselâmın evsaf


ve kemaline nisbeti bir kum tanesinin kum deryasına nisbeti gibidir.


Münhasır fil ferd, sadık ve masduk peygamber aleyhisselatü vesselâmdır.


Melek ruhu nefh esnasında insana dört şey yazar: Rızkını, ecelini, ameli-

ni, sa’id mi, şaki mi? Sa’id kimdir? Sekerat zamanında imanla gidendir.


İnsan iki şeyden mürekkebdir. Ruh, beden. Evamir-i ilâhiyyeyi ifa eden

ruhdur. Yani önce bunlara i’tikad etmek lâzımdır. Bu ise ruha aiddir. Amel bundan

sonra gelir.


Sadaka alet-i tasdikdir. Yani kalbdeki iman davasını tasdik eder. Ama ha-

kikat-i ma’budunu görmeyendir. Basir, hakikat-i mabudunu görendir.


Resul : Ahkam-i diniyyey i tebliğ etmeğe memur kimsedir.

Kudret-i ilâhiyye gayr-i mütenahidir.

Kader-i ilâhi gayri mütenahidir.

Arkası garba, mecrası şarka akan sular iyidir. [Tuna nehri böyledir.]


Alim ikidir. Birisi alim-i billah, diğeri alim bi emrillahdır ki kelam ve fıkıh il-

mi gibi. Alim billah o kimsedir ki Allah celle şanühu onların kalbine batın itibarıyla


bir nur ilka etmiştir. Bunlar da Hak sübhanehu ve teâlânın sıfatlarını, fiillerini bil-

mek, Zat-ı ilâhinin vücub-i vücuduna ve istihkak-ı ubudiyyete kail olmaktır.


Yahşallah : Edna haşyete sahib olan, edna ilme malik olan, vasati haş-

yete sahib olan, vasati ilme malik olan; âli haşyete sahib olan, âli ilme malik olan.


Haşyet : Korku Hak sübhanehu ve teâlânın ibadından ancak ulema haş-

yet eder. Haşyet bir manaya göre imandır. Yani zat-ı akdes-i ilâhinin kahhar, şedi-

dül ikab olması dolayısıyla haşyet edilir. Bir kıraate göre Allahü teâlâ ulemaya


haşyet eder, ta’zim eder. Bir de Cenab-ı Hak ulemadan haşyet eder, yani kendi-

sinin sevdiği kimselerin dilgir olmasından korkar.


Dilgir : Keder verici. İşte burada bir nükte vardır. Gerek bu kıraatın gerek

diğer kıraatlerin zımnında ulemayı sena vardır. İnnema yahşallahü min ibadihil

ulema. Alim billahdan, arif billah daha yüksektir.


Salih : Allahü teâlâ’ya yarar, yani Allahü teâlâ’nın emr ettiği şeyleri ya-

par, emr-i iktizası farzdır. Bir insanın elbisesi haram olursa, bu elbise ile kıldığı na-

maz farzı ıskat eder. Fakat namaz üzerine va’d-i ilâhi olan sevaba nail olamaz.


Seccadesi haram olursa aynen böyledir. İçinde namaz kıldığı meskeni haram olur-

sa yine böyledir.


Tîb : Temiz olan şey, vücuda zarar vermeyen şey, veya tîb helal olan


şeydir. Tayyibat, helal ve lezzet veren şeylerdir.

Malayani ile meşgul olanın dini doğru değildir.

Malayani : Beyhude ve manasız manalarında


Müslüman ne vakit müslüman olur? Kendisine sevdiği şeyi diğer Müslü-

manlara da sevdiği vakit, kendisinin sevmediği şeyi diğer müslümanlara da sev-

mediği vakit.


La yü’minü ehadüküm hatta yühibbü liehihi ma yühibbü linefsihi.


Hadis-i şerif.


Her kim Allahü teâlâ’ya ve ahirete iman etmiş ise hayrdan başka bir şey


söylemesin. Komşusuna eziyyet vermesin. Misafire hürmet etsin.


Bir zat Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi veselleme bana nafi bir nasihat

söyle deyince Aleyhissalâtü vesselâm La tagdab buyurmuşlardır. (Kızma). Tekrar

nasihat istemesi üzerine gene La tagdab buyurmuşlar. Üçüncü defa olaraka gene

nasihat isteyen bu zata tekrar La tagdab buyurmuşlar.


Buyurmuşlar ki: Her ne vakit bir fenalık edersen akabinde bir iyilik et.

Eger fenalık akabinde bir iyilik edersen fenalığın tesirini izale eder. Temiz


suyun pisliği izale ettiği gibi.


Haya etmediğin zaman istediğini yap demek sen bir şeye yaramazsın de-

mektir.


Malın her kısmında zekât vardır.

Lebbeyk : Hazırım senin sözünü dinlemeye.

Vel Kur’an-il hakim : Muhkem olan Kur’an’a kasem ederim. Vel


Kur’an’daki vav kasem içindir. Veyahud atıfadır. Hakim muhkemdir, mütehakkim-

dir. Tezelzül, tezebzüb, ızdırab kabul etmez. Sabittir, kaimdir.


İnneke ala sıratin müstekim : Sırat geçit demektir. İstikamet iki manaya-

dır. Bir mana doğru, iğvicacsız, diğer mana da genişdir.


Ecdad-ı peygamberi sallalahü teâlâ aleyhi vesellem hamil-i bar-ı nübüv-vet

idiler. Haml-i nübüvvet sanemlere secde etmeye mani idi. Onun için ecdad-ı

peygamberiden hiç birisi saneme-putlara- tapmadı.


Feeğşeynahüm : Onları gaşy ettik. Gözlerine perde indirdik.

Fehüm la yübsirun : Delail ve asarı görmezler.


Peygamberanı izam salavatullahi ve selâmın vücudları mu’cize olmaları-

na kâfidir.


Hakikat-i şems-i yakin oldur ki Hakikat-i Muhammediye sallalahü teâlâ


aleyhi vesellemdir


Esteizü billah : Vadrib lehüm meselen.... Eshab-ı karye’deki. Karye An-

takyadır. Sure-i Kehf’deki karyeden murad Antakya’dır.


Resulün resulü resuldür. Adem aleyhisselâmdan bu ana kadar gelen bü-

tün resuller, hakikat Muhammed sallalahü aleyhi vesellemin resulleridir.


Antakya’ya gönderilen iki zatın isimleri Yahya ve Boris idi. Bazı akvale göre


isimleri belli değildir.


İnna tatayyarna biküm... Tetayyür, teşaüm, şüümluk... Vema enzelna...


inzal etmedik, Min badihi.. onun şehadetinden veyahut re’finden sonra, yani Habib-

ün Neccarın, zira Habib-i Neccar vücuduyla beraber cennete gönderildi. Çünkü o


vücudunu ve malını ve mülkünü Allah celle şanühunun yoluna feda et-mişti. Onun

için İsa aleyhisselâmın ref’ mazhariyyetine mazhar oldu.


Düşmanlık ancak emr-i ilâhiye muhalefet edenedir. İstihza, eşedd-i azab-

dır.


Kem : İki manaya gelir. Biri istifham, biri de istiksardır. Kem ehlekna’daki


kem, istiksar içindir.


Sübhanellezi... Münezzehdir Allah celle şanühu.

Halekal ezvace.. Esnafı halk etti.

Büyük insanlar diyor ki: Tecelliyat-ı ilâhiyye tekerrür etmez. Zira tekerrür


acze delalet eder.


El-Aziz : Her makdura kudreti veren, her makdura kudreti tealluk eden


celle şanühu..


El-Alim : ilmi her malumu muhit olan.

Vessaffatü : Saffat kelimesi ism-i faildir. Cem-i müennesdir. Yani saf saf


duranlara kasem ederim.


Murad-ı ilâhi : Makam-ı ubudiyyette mertebelerine göre kaim olan ve

mertebelerine göre emr-i ilâhiye muntazır olan melekler. İnsanların en âli kısmı

Enbiya-yı izam aleyhimüssalâtü vesselâmdır. Onlardan sonra evliya-yı kiramdır.


Evliya demek enbiyaya tam tamına tabi olanlardır. İnsanların en aşağısı da mün-

kir-i uluhiyyet, münkir-i risalet, münkir-i kütüb-i ilâhiyye olanlardır. Melaike-i kira-mın


en aşağı kısmı da Cehenneme müekkel olan melaikedir. Onların reisleri on

dokuzdur. Onlardan sonra kürre-i arzın içinde bulunan melaikedir.

Saffan... Şu suretle saf olan meleklere kasem ederim.

Saffatın manası muhtelifdir. Yani ecram, mertebe, ervah-ı müdebbere.

Ervah-ı müdebbere huzur-i ilâhide evamir-i ilâhiyyeye muntazırdırlar. Makam-ı

ubudiyyette saf olan melaikeye kasem ederim.


Sebul Mesani.. Fatiha demektir ki iki defa nazil olmuştur. Yahud her na-

mazda tekrar edilir, yahud başka bir tefsire göre yedi sure demektir. Sure-i Baka-

ra’dan Beraat suresi’ne kadar -o da dahildir. Zira Sure-i Enfal ile ikisi bir sayılır.


Onun için aralarında Besmele yoktur. Sebul Mesani yahud da Kur’an’ın tamamı-

dır. Veyahud sena-i ilâhiyeye ait olan ayat-ı kerimedir.


Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü teâlâ anh buyurdu :

Men utiyel Kur’anü karee ehaden efdale mimma utiye fekad hakkara


azi-men ve vekkara hakiren.


Manası : Bir kimseye Kur’an-ı azimüşşan verilse, yani hafız olsa, sonra

başkasına verilen bir nimet-i dünyayı daha üstün görse, ind-i ilâhide kıymetli olanı

kıymetsiz yapmış ve kıymetsiz olana kıymet vermiş olur.


Kemal üç kısımdır: Bilmek, okumak, onunla yani Kur’anla mütehakkik ol-

mak.


Kema enzelna alel muktesimine : Muktesimin eşraf-ı Kureyşden on iki

kişi idiler. Onlar Ka’be-i muazzama’ya varan yolları aralarında taksim ettiler. Her

biri bir yol ağzında oturdu. Mekke-i Mükerreme’ye gelenlere bir sahir var. Sakın

sizi kandırmasın derlerdi.


Adin : Kur’an-ı kerimi parçalayanlar. Kur’an-ı azimüşşan’dan emelle-

rine gelen kısmı ayırıp diğer kısmı terk edenler Kur’an’ı lâzımutta’zimi oyuncak ya-

panlar.


Rabbena inneke men tüdhilünnare fekad ehzeyteh..

Ey Rabbimiz Sen nara idhal ettiğin kimseyi rüsva ettin.

Ebrar : İyilik edenler.

İki daire vardır :

Biri daire-i adl, diğeri de daire-i fadldır. Kâfirler daire-i adlde, mü’minler


daire-i fadldadır.


İzzet : Asl-ı imandır. Bigayr-i hisab. Ümid edilmeyen yerden.

Masir : Merci’ manasınadır. Re’fet ve rahmet bir manadadır. Fakat re’fet


daha incedir.


Elhamdü : Hamd ve sena demektir. Medh ve sena ve şükr ve hamde lâ-

yık ve müstehak olan ancak odur. Hamd bir iştir ki mün’imin büyüklüğüne delalet


eder. Salah-ı dünyeviyye ve uhreviyye ve bütün kemalat-ı ilâhiyye Kur’an-ı azi-

muşşan’dadır.


Kebüret : Azim manasınadır. Küfr-i azim, cürm-i azimdir.


İz eva’l feta : Burada füta feta nın cemi’dir. Feta genc demektir. Fütüvvet-

tendir. Fütüvvet kuvvet demektir. Genclere kuvvetli olduğu için onlara feta derler.


Fetva da bundandır, Kuvvetli bir mesele demektir. Yani arkası kuvvetli ya ayet-i

kerimeye veya hadis-i şerife dayanmıştır.


Peygamber aleyhissalâtü vesselâm emraz-ı batiniyyenin tabib-i hazıkı idi.


Onun Kur’an-ı azimuşşan’dan anladığı mezaya ve esrarı rümuzat ve esrarı kim-

se anlayamaz.


Ve rabatna ala kulubihim.. Kalblerini sabr ile rabt ettik. İzhar-ı hakla vüdd

ile (Vüdd muhabbet manasına) Eshab-ı kehfin kalblerini irfan ve muhabbet ile o

kadar istila etmiştir ki vatanlarını, mal ve menallerini, evlad ve iyallerini unut-tular.

Vükela, vüzera evladı idiler. Vehüm vükud.. Uyumuşlardı. Eshab-ı Kehf ma-ğarada

üçyüz dokuz sene uyudular. Eshab-ı kehfin şerrinden kaçtıkları melikin is-mi

Dakyanus idi. Putperest idi. Onları putlara tapmaya mecbur etmek istedi. Onlar ise

muvahhid, akil ve necib kimseler idiler. Cenab-ı Hakka iltica ederek mağaraya

kaçtılar. Üçyüz dokuz sene uyuduktan sonra uyandılar. Yemek ve saireyi tedarik

etmek üzere içlerinde en akil, fatin ve hakim olan Yemlihayı şehre gönderdiler.

Kendileri yedi kişi idiler. Kelbleri sekizinci oldu.


İsimleri : Yemliha, Meksina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, ye-

dinci Rai idi yani Çoban idi. Sekizinci köpekleri Kıtmir idi. Bunlar, isimlerini taşıyan,


veya ezberleyen veya evinde bulunduranın imdadına yetişeceklerini va’d etmişler-

dir. Bunlar Peygamberlerden aşağı en büyük evliyadandır. Onun için Cenab-ı Hak


Kur’an-ı azimüşşan’da onlardan bahs ediyor.


Umur-i mahsusada insanla hayvan müşterektir. Umur-i ma’kulede insanla


hayvan müşterek değildir. Umur-i ma’neviyyede kâfir müşterek değildir.


Dünya hayatının mabihil kıvamı, mabihil hayatı ruhdur. Ahiret hayatının


mabihil kıvamı, mabihil hayatı imandır.


Hayatı dünya rahm-i maderden başlar. Sekeratta biter. Hayat-ı ahiret se-

keratla başlar nihayeti yoktur.


Sekerat-ı imanı selâmetle geçiren, hayat-ı ebediyyeye nail olur. İman-ı


sekeratta selâmetle geçirmeyen mevt-i ebediyye düçar olur.


Salihatta ebedül abad beraber kalan namaz, oruç, zekât, hac ve kelime-i

şehadet yani erkan-ı hamse-i islamiyyedir. Aleyhissalâtü vesselâmdan bakiyyat-ı

salihat nedir diye sormuşlar. Cevabında sübhanellah vel hamdü lillah vela ilâhe


illallah’dır buyurmuşlar. Başka bir suale de cevaben: Salihat kelam-ı tayyibdir bu-

yurmuşlardır.


Hasedden olan inkar hakikatte fadlını ikrardır. Kureyşlilerin inkar ve itiraz-

ları ihtisas-ı vahye idi. Nefs-i inzale değildi.


İlim bir şeydir ki muhalifi, nakîsı mümkün değildir. Şek delil olamaz. Nü-

büvvet, risalet ve inzal-i Kur’an halis atiyye-i ilâhiyyedir ve hediyye-i ilâhiyyedir.


Velayet böyle değildir. Velayette çalışmanın azıcık medhali vardır. Yani nübüvvet-

te çalışmanın hiçbir medhaliyyeti yoktur.


Ni’mel abdü : Kulluğa, ubudiyyete ait bütün sıfatları havi idi.

Safinat : Üç ayak üzere durur ve ayağın tırnağı ile toprağa basar.

Ciyad : Ceydin veyahut cevad’ın cem’idir. Çok koşan atlar manasınadır.

Aşiyyu : Zevalden gece yarısına kadar.


Furkan : Mana itibariyle kalbde Hak veya batılı fark etmek, Kur’an oku-

mak itibariyle, mushaf nefs itibariyle.


Mü’min : Besmelenin başından vennas’ın sinine kadar olan bilcümle ah-

kam-ı Kur’aniyyeye iman edendir. Kâfir bir ahkam-ı celilenin velev bir hükmüne ol-

sun iman etmeyendir.


Her müntekim gücü yettiği kadar intikam eder.

La yehdi : Hidayete mavaffak etmez.

Kur’an-ı kerim zaten söylemek için nazil olmuştur. Fakat bazı yerlerde


hususi olarak “kul” söyle diye emr buyurulmuştur.


İnni ehafü en asaytü Rabbi... İsyandan murad ihlasın derecatı aliyyele-

rini iktisaba sebeb olacak ibadette bulunmamak yani ihlasın derecatından gaflet


etmek.


Enabe : Ma’budiyyet cihetiyle masivadan yüzçeviren.

Yestemiunel kavle : Evamir-i ilâhiyyeyi dinleyen, evamir-i ilâhiyye dört


kitabla yüz suhuftur.


Feyettebiune ehsenel kavle : Ahsen-i kavl Kur’an-ı kerim’dir.


Hedakümullah : Allah celle şanühu onları maksada isal etmiştir demek-

tir. Şerh-i sadrına demektir. Bir insanın islamiyyete olan isti’dadında tekmili de-

mektir.


Nur : Bir lütf-i ilâhidir. Taraf-ı ilâhiyyeden faizdir. Ayat-ı tekviniyyeyi ve a-

yat-ı tenziliyyeyi müşahede etmektir.


Kimin yüzü iyiliğe doğru olmadı, Peygamberleri görmekle faide görmedi.


Sallallahü teâlâ aleyhi vesellem.


Müteşabih ayetler birbirlerine müşabihdir. İmanı takviyede imana kuvvet


vermekte.


Küfr : Ayat-ı tekviniyyeden ve ayat-ı tenziliyyeden i’raz etmektir.

Küfür ne demek ? İmanı nakz demektir:

İman ne demek ? Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın ind-i ilâhiyyeden


getirdiği bilcümle ahkamı iz’an ve tasdik etmektir. İz’an itaat manasına.


Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü anh buyurmuştur ki: Eğer Kelime-i tevhidin


sevabı bütün mahlukata taksim edilirse hepsine kâfi derecede isabet eder.

İnzal : Mertebe-i uluhiyyetden, mertebe-i nübüvvet ve risalete indirmektir.


Vefat eden büyük zatlardan birini [Ubeydullah-ı Ahrar] hazretlerini rüya-

da gören bir ahbabı dünyaya bir daha gelmesini arzu edip etmediğini sorduğunda,


cevaben: Evet dünyayaya bir daha gelmek isterim. Fakat sizin gibi meclis kurub

sohbet etmek için değil. Gelmek isterim ki çarığımın ipini bağlıyayım. Asamı elime

alayım. Bütün müslümanların kapılarını çalıp kendilerini dışarıya çağırayım. Ve ey

birader bilir misin ki dünyaya niye geldin, nereye gideceksin diye sorayım demiş.


Kütüb-i şer’iyyede denir ki, fena adamların salahı hapishanede, çocukla-

rın salahı mektebde, kadınların salahı evdedir.


Leha ma kesebet : Nefsin lehindedir iyilik cihetinden ne kazanırsa.

Ve aleyha mektesebet : Nefsin aleyhinde şer cihetinden ne kazanır ise.

La tüzi’ : Saydırma.

Hibe : Mukabelesiz ihsana derler.

Namaz nerede var ise orada iman var, namaz yoksa iman ya var, ya yok.


Zira namaz kılmayan tamamen gafildir.


Zevcenin en büyük nimeti, kocasının kendisinden razı olmasıdır. Evladın


büyük nimeti babasının kendisinden razı olmasıdır. Talebenin en büyük nimeti ho-

casının kendisinden razı olmasıdır.


Rabbena : Bizi yoktan var eden, yetiştiren, terbiye eden bizi bu hale geti-

ren, Peygamberleri peygamberliğe getiren, ulemayı alimliğe getiren, evliyayı velili-

ğe, çocukları büyüklüğe yetiştirendir.


Sabr üçdür :


1- Taat ve ibadetde meşakkatine tahammül etmek yani nefse muhalefet et-

mek. Bu suretle Allah celle şanühunun emrine muvafakat etmek.


2- Ma’siyetin zevkini terkden sabr etmek.

3- Belalara sabr etmek.

Es-Sadıkine : Allah celle şanühuya doğru, sadık olmak.

Vel kanitine : Uzun uzadıya namaz kılmak.


Vel münfikine : Mallarını Allahü teâlâ’nın emrine imtisalen sarf edenler,


zekât verenler.


Vel müstegfirine bil eshar : Sabaha karşı olan zamanda hiç olmazsa

güneşden yüz dakika evvel istigfar edenler, teheccüd namazını kılanlar. Tehec-cüd,

mucib-i magfirettir. Seher zamanında yalnız lisanla istigfar kâfi değildir.


Ve ulil ilmi : İlim sahibi olanlar. İlim sahibi olanlar müslümanlardır. Zira


müslümanlar Allah celle şanühunun bir olduğunu bilirler.


Kaimen bil kısti : Adliyle kaimdir.


Tevrat : Yirmi defterdir. On sekiz defteri Muhammed aleyhissalâtü ves-

selâmın evsaf-ı aliyyesine ait idi.


İnsanlar, insanlık itibarıyla uzaktır. Zat-ı ilâhi, uluhiyyet itibariyle pek ya-

kındır. İnsan, Cenab-ı Hak için yaratılmıştır. Binaenaleyh insan Cenab-ı Hak’tan


başka bir şeye feda edilemez. Ancak Cenab-ı Hak için feda edilir.


Bir mü’minin katli için yarım kelime ile olsun muavenet eden iki bin sene


Cennetten dur –uzak- olur. O yarım kelime müessir olmasa bile.


Zülkifl aleyhisselâm kefalet sahibi idi. Halen peygamber olmadan ibadeti


tekeffül etmiştir.


İbrahim aleyhisselâm Basra civarında Kuse köyünde doğmuştur.

Akil oldur ki aklın isti’maline muktedir olur.

Allahümme erinel hakka hakkan verzukna ittibaahu.. Hadis-i şerif.

İnsan her şeye muhtaçtır. Allah celle şanühu ganiyy-i mutlaktır. İnsan

kendisini bildi, yani her şeye muhtaç olduğunu ve Cenab-ı Hak’kı muhtacün ileyh

olarak bilirse, Cenab-ı Hak’kı rezzak, kendisinin merzuk; Cenab-ı Hak’kı halık,

kendisini mahluk olarak ve saireyi de böyle bilirse, işte Men arafe nefsehu fekad

arafe rabbehu kendisinde tecelli etmiş demektir.

Şeriat her menfeate talib, her muzırı dâfi’dir.

Her hakikatin menbaı Kur’an-ı kerim’dir. Hakikat gaibi bilmektir. O da


Allah celle şanühuya hasdır. Cenab-ı Hak da hakikati Kur’an-ı kerim’de göster-

miştir. Buna binaen her şeyin hakikatinin Kur’an-ı azimuşşan’da olduğu anlaşılır.


Her insan kemale talibdir. Mü’min daima imanın kemalatına talibdir. Kâfir


daima küfrünün kemaline talibdir.


İyilik : Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına imtisal etmek.

Fenalık : Kur’an-ı azimüşşan’ın ahkamına muhalefet etmektir.

Küfran-ı ni’metin en birincisi, ni’meti mahallinde sarf etmemektir.

Bi gayri hisab : Ümid edilmeyen yerden..


Ves sabikun : Zaman itibariyle ileri gidenler, mertebe itibariyle ileri giden-

ler. Kurb-i ilâhide sebkat edenlerdir.


Mertebe itibariyle ileri gidenlerin evveli Peygamber aleyhissalâtü vesse-

lâmdır. Onlardan sonra kendi meclislerinde terbiye görmüş sohbetlere yetişmiş sa-

habe-i kiramdır. Sahabi; arkadaş demektir. İman da tebliğ-i dinde sabikun; Saha-

be-i kiramı gören Tabiin, fukaha, mutasavvıfin de sabikundur. Muhaddisin, müfes-

sirin de sabikundandırlar. Mutasavvıfin: Her şeyi olduğu gibi bilenlerdir.


Fukaha : Her işi işittikleri gibi bilenlerdir. Mesela fukaha namazın erkan ve


edasını gösterirler. Mutasavvıfin, namazın esrarını bilirler.


Tasavvufun manası saf insanlar demektir. Eshab-ül meymene: Yümünlü

insanlardır. Bu ümmetin sabıkları Eshab-i kiram, tabiin ve tebe-i tabiin ve eimme-i

dindir.


Muhaddisin : Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın akvalini, efalini, ah-

valini olduğu gibi bila-ziyade ve bila-noksan bilenlerdir.


Tefsir : Takrir ve tahrire gelmez. Bu büyüklerin kalbinde zuhur eden bir

nur-i ilâhidir. Bizim okuduğumuz kitab tefsirin anahdarıdır. Çekmeceyi anahdarla

açınca içindeki mücevherat zahir olur.


Sülletün minel evvelin : Bizim peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm-

dan evvel gelen peygamberler kendileri ve ümmetleri sabikun kısmındandır.


Mevduatün : Tezyin edilmiş, oyulmuş.

Tevekkül : Allah celle şanühuya dayanmak.

Fakihetün : Marifetullahdan ibarettir. Bir insan dünyada Celle şanühuyu


ne derece tanırsa, ahirette fakiheden o derece mütelezziz olur.


Hur : Beyaz, Ayn: Gözleri iri.

Müfessirin-i izam : Murad-ı ilâhiyi kelam-i ilâhiden istihrac ve istinbat


edenlerdir.


Ve eshabüşşimal : Sol tarafta olanlar veya şom ve meşum olanlar.

Semum : Harareti mesammata nüfuz eden ateş.


Hamim : Derece-i nihayede sıcak olan su. Ehl-i cehennemin terinden ha-

sıl olur.


Alel hunsil azim : Büyük günahlara..

Kul innel evveline vel ahirine : Evvelinden murad Fahri alem sallalahü

teâlâ aleyhi vesellemin zaman-ı seadetlerinden evvel geçenler; ahirinden murad

aleyhissalâtü vesselâmın zamanı seadetlerinden inkıraz-ı aleme kadar gelenlere

veya şu murad, bu murad, müfessirin-i izam bir çok manalar vermişlerdir.

Nüzülün : Misafire ilk ikram edilen şey. Mesela kahve ve emsali..

Mevakiun nücum : Birkaç kısımdır. Biri Kur’an-ı kerim’in parçaları ayet-i

kerimeleri, yani Levh-i mahfuz’dan parça parça ayetlerin nazil olduğu yerler. Levhi

mahfuz: Kur’an-ı azimuşşan’ın tesbit edildiği levhdir.


İnnehu le-Kur’an-ül kerim : Kur’an okunur. Okuması sehil –kolay- ma-

nası âli...


Melaike bir seviyyede halk edilmiştir. Terakki etmezler.


Kerim bir adam misafirine menziline göre ikram eder. Kur’an-ı azimüş-

şan da okuyanın istidadına göre ikram manasıyla, mezayasıyla, rümuzuyla, nükati


ile işaratı ve sairesiyle ikram eder. İman ne kadar kavi olursa Kur’an-ı azimüş-

şan’ın meanisini, mezayasını rümüzunu, işaratını okadar iyi anlar. (Meknun gizli,


mahfi.) Cebrail aleyhisselâm da Kur’an-ı azimuşşan’ın esrarını ve sairesini bil-

mez Peygamber aleyhissalâtü vesselâm ona ta’lim etmedikçe...


La yemessuhu illel mutahharun :


Küdurat-ı beşeriyyetten tahir olmayanlar Kur’an-ı azimüşşana mes ede-

mezler. Hatta cildine kabına. Kur’an-ı azimuşşan’ın yalnız bulunduğu çantaya ve


imam Hanbeliye göre sandığa da mes edemezler. –El ile tutamazlar-


İmam Hanbel’e göre Kur’an-ı azimuşşan’ın konduğu çantada sikleti


Kur’an-ı azimuşşan’ın sikletinden çok olan bir şey bulunursa çantaya temas ede-

bilir.


Muhbal : Zekâtı vermeyen Cenab-ı Hak’kın hakkını ve mahlukatın hakkı-

nı- hakkını – eda etmeyen..


İnkıyad : Kalbin teslimidir.

Kul inni ehafu en asaytü rabbi : Söyle eğer rabbime isyan edersem eğer

Rabbimin emrinden çıkarsam yani ihlası terk edersem, ihlasa meyl etmez-sem.

Kulillah a’büdü : Allah celle şanühuya kul olmak, onun emrini her şeyin


fevkine tutmak.


İnzal : Birden indirmek; tenzil: yavaş yavaş indirmek.


Kur’an-ı azimuşşan’ın üç tertibi vardır. Bir tertibi ilm-i ilâhidedir. Fakat il-

mi tertib olmadığından buna tertib denilmez. İkinci tertib Levh-i mahfuzdadır.


Üçüncü tertib tertib-i nüzüldür. Kur’an-ı azimuşşan Leyle-i kadr’de ilm-i ilâhiden


Levh-i mahfuza nazil olmuştur. Her surenin Besmelesi o surenin mazmununa gö-

redir.


Alem yetmiş iki bindir. Bütün ziruh bir alemdir. Melekler bir alemdir. Cinler


bir alemdir. İşte bu suretle yetmiş iki bin alem vardır.


Mütekaddimin ve gerekse müteahhirin her ne var ise Peygamber aleyhis-

salâtü vesselâmın ümmetidir.


İlm-i kelam min haysü’z- zahir Allah celle şanühudan bahs eder.

Tasavvuf : Min haysül hakika Allah celle şanühudan bahs eder.

Yemşune alel ardı : Arzın üzerinde meşy ederler –gezerler- yaşarlar,


ömürlerini geçirirler.


Hevnen : Hevn yumuşak. Mahlukata eziyyet etmez, kimseye hiddet, şid-

det göstermez, kimseyi kırmaz.


Vellezine yübitüne lirabbihim sücceden ve kıyamen :


Bütün geceye dahil olurlar. Sacid ve kaim olarak yani akşam namazını kı-

larlar.


Vellezine yekulune Rabbena’srif anna azabe cehennem :


Allahü teâlâ’nın makbul kullarının alametlerinden biri: Derler ki (Rabbe-

naasrif anna azabe cehennem) Şu halde Cehennem azabını istilzam eden amel-

de bulunanlar makbul kullardan değildir.


Vellezine iza enfiku lem yesrifu velem yefteru : İsraf izn-i şer’iden fazla


sarf etmek.


Tetkıyr : İzn-i şer’iden noksan sarf etmek.

Yeliku isama : Büyük günahlara mülaki olur.


İz yetelakka’l mütelakkiyan : Hasenat ve seyyiatı yazan melekler birbir-

lerine mülaki oldukları vakit yani bir Adem vefat edince hayatta iken hasenat ve


seyyiatı yazmağa memur olan meleklerin vazifesi bitmiş olur. O zaman meyyitin

cenazesinde gaslinde tabutunda bulunurlar. Mezarı başından akrabası ehibbası

ayrıldıktan sonra iki melek mezarı başında kalır. Meyyit mü’min ise sevabı ona ait

olmak üzere kıyamete kadar tesbihat, tehlilat ve tenzihat ederler.

Meyyit kâfir ise mezar başında kıyamete kadar la’net ederler.


Şehid : Kendisinin iyiliğine ve fenalığına şehadet eden melek.

Hadis-i şerif

Eksiru zikre hadimillezzat meali münifi lezzetlere son veren şeyi çok


hatırlayın.


Tezekkür-i mevt : Safayı kalbe hizmet eder. Birkaç şey safayı kalbe hiz-

met eder. Tezekkür-i mevt, tilavet-i Kur’an-ı azimuşşan, zevce ile kesret-i müla-

kat. Büyüklerimiz günde laekal yirmi defa kendilerini bilfiil mezarda farz ederlerdi.


Her müslümanın hiç olmazsa günde bir defa tezekkür-i mevt etmesi lâzımdır.


Muhabbet-i ehl-i beyt mucib-i sermaye-i seadettir. Zira bu muhabbetin se-

kerat zamanında hüsn-i hatimeye çok faidesi vardır.


Her peygambere mahsus bir havz vardır. Havz-ı kevser Muhammed

aleyhissalâtü vesselâmın havz-ı mahsusu olduğu gibi diğer havzlardan da içerler.

Sonra havzı Kevsere gelirler. Havz-ı Kevserden içen kimselere diğer havzlardan

içmeğe lüzüm kalmaz.


İnsanda bir akl vardır. O akıl bilir ki Allah celle şanühudan başka bir şeyin

faidesi yoktur. Bir de nefs vardır. O Allah celle şanühunun düşmanıdır. Hadis-i kudsi

meali : Nefsini düşman bil. Çünkü nefsin bana düşmandır.


Akl bir kuvve-i derrakedir. İnsanda halk olunmuştur. İyiliği ve fenalığı ayı-

rır. İyiliği ve fenalığı Kur’an-ı azimuşşan tayin etmiştir. Yoksa akıl iyiliği ve fenalı-

ğı ayıramaz. Akıl da iki kısımdır: Akl-ı selim, akl-ı sakim. Akl-ı selim ancak pey-

gamberan-ı izam aleyhimussalâtü vesselâmda bulunur. Akl-ı selim hiç yanılmaz.


Ne yaparsa doğru yapar. Yaptığı şeylerden asla nedamet etmez. Herkesin aklı, fikri

peygamberan ala nebiyyina ve aleyhimüssalâtü vesselâmın akl ve fikrlerine ne

kadar yakın ise o kadar akl-ı selim sahibi olur.


İbadet yalnız namaz kılmaktan ibaret değildir. Allahü teâlâ celle şanühu-

nun emirlerine imtisalen yapılan her şey ibadettir. Allah celle şanühunun emrine


muhalif olarak yapılan her şey ma’siyyettir, hatta namazda olsa.


Semere-i muhabbet: itaattir. Bazı ulemaya göre muhabbet itaatten ibaret-

tir.


Asl-ı keramet: İstikamettir. Kim ki cadde-i şeriatten ayrılmadı o keramette-

dir.


Cenab-ı Hak her mü’mine imanı derecesinde muavenet eder. İmanı tak-

viyede Kur’an-ı azimuşşanın her ayeti, zahir, bahir, kat’i, sati’ bir huccettir.


Ulemanın müstenedi nakl, hükemanın müstenedi akl, evliyanın müstene-

di keşf’dir.


Hicret uzaklaşmak demektir. Kaçmak demek değildir.

Ruhban : Rehb’dendir. Rehb kaçmak demektir. Ruhban nasdan ihtilattan


kaçıyorlar.


Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: Bir kimse bir mü’minin kalbine sürür ilka


ederse, ben de onun kalbine sürur ilka ederim.


Lağv : Ne dünyaya ne de ahirete yarayan boş şeylerdir.


Asıl memalik-i islamiyye bu vücuddur, [bedendir]. Şeytan düşmandır. Hu-

dud kalbdir.


Anillağvi mu’ridun : Dünya ve ahirete yaramayan şeylerden, maksud ve


matlub olmayan şeylerden, masiva-yı ilâhiyyeden i’raz edenler..


Zevc : Bir teki çiftleştiren, binaen aleyh kadına da erkeğe de zevc derler.


Çünkü kadın erkeği çiftleştirir. Erkek kadını çiftleştirir.


Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm siz bana birkaç şeye damin olun

yani siz dilinize gözünüze ve ferclerinize damin olun ben de şu şu şeylere damin

olurum.


Ülaike yerisune’l firdevse : Firdevsi miras olarak alırlar. Cenab-ı Hak her

insan için Cennet’de bir yer ve Cehennem de de bir yer halk etmiştir. Her mü’-min

için kâfir olmak ihtimaliyle Cehennem’de bir yer hazırlanmıştır. Her kâfir için de

mü’min olmak ihtimaliyle Cennet’de de bir yer hazırlanmıştır. Binaenaleyh kâfir kâfir

olarak ölünce onun için Cennette hazırlanan yeri bir mü’min irsen alır.


Lekad halaknel insane. Biz azimüşşan olan Allah halk ettik o mü’min in-

sanı ki Adem aleyhisselâmdır.


Alem-i emr dört kısımdır :

1- Alem-i lahut;

2- Alem-i ceberut;

3- Alem-i la hala vela mela,

4- Alem-i feza la yetenahi.

Tur-i Sina : Musa aleyhisselâma mahall-i tecelli-i ilâhidir.

Tur-i Zita : İsa aleyhisselâma mahall-i tecelli-i ilâhidir.

Seyyidüttaife Cüneyd Bağdadi buyuruyor ki: Eğer arz ve semavat, Arş

ve kürsi bir mü’min-i kamilin kalbine atılırsa onu yad-ı ilâhiden meşgul etmez.

Kürre-i arzın mesahası sa’y-i beşerle –yani yürüyerek- kara kısmı yirmi


senedir. Mamur kısmı beş seneliktir. On bir kısım harabe ve çöldür. Su kısmı sek-

sen seneliktir. Bu da sabit değildir.


Marecül bahreyni yeltekıyan : Bahr-i Rum ve Bahr-i Faris yani Akdeniz’-

le Basra Körfezini yahut bahr-i melahat ile bahr-i sabahat.. Bahr-i melahat, Fahri


alem sallalahü teâlâ aleyhi ve sellemin nesl-i alisinde, sabahat İbrahim aleyhisse-

lâmın nesl-i şerifindedir.


Velehül cevaril münşeati fil bahri kela’lam : Civar gemiler, e’lam ale-min


cem’idir, alem dağ demektir.


Zül celali : İstiğnayı tam sahibi, vel ikram, fazl-ı tam sahibi, beka onun ve


ibka onun.


Senefrigu leküm eyyühessekalan : Sizin fariğ olduğunuz a’malin hesa-

bını görürüm. Size mükafat ve mücazat ederim. Meleklerimiz defter-i a’malinizi


yazmaktan fariğ olunca ben mükafat ve mücazat ederim.


Fariğ : İşten azade olan.

Sekalan : Ya kürre-i arza siklet veriyorlar. Günahları ve ısyanlarıyla. Zira


Cenab-ı Hak kürre-i arzı günahsız yaratmışdır. Yahut günahları zahir ve batınları-

na ağırlık verir. Yahud da ahirette kendilerine yüklenecek defterler günah olsun,


sevab olsun, daha bir çok şeyler vardır. Fakat bize bu kadarı kâfi.

Zahiri ni’metlere âlâi, batıni ni’metlere ni’met derler.

Verdeten : Kırmızı.


Feyevmeizin la yüs’elü an zenbihi insün vela can : Kıyamet gününde

insan ve cinne günahlarından sorulmaz. Zira kabirden kalkınca simasından belli olur

ne olduğu.


Kema tekunune temutun : Yani olduğunuz gibi ölürsünüz. Öldüğünüz gibi


dirilirsiniz mealinde hadisi-i şerif vardır.


Ve limen hafe makame Rabbihi cennetan : Bir tefsire göre Cennet iki-

dir. Biri mü’min insiye (mü’min olan insanlara) diğeri mü’min cinniye (cinden olan


mü’minlere); diğer bir tefsire göre cennetin biri i’tikada, biri amele, biri taatin fiiline,

biri ma’siyetin terkine, biri fazl-i ilâhiden.


Zevata : Sahib,

Efnan : nev’ nev’.

Zevata efnan : Nev’ nev’ sahibi. Eşkal, esnaf.

Cenab-ı Hak celle celalüh kürre-i arzı gayet narin ufak zerrelerden halk

etmiştir. Yedi zerre bir sürü sinek kanadının yedi kısmından biridir. Her zerrede bir

kuvve-i cazibe, bir kuvve-i dafia, evsaf-i mütadadde ve muhalife halk etmiştir. Her


zerrede hasen ve kabih (güzel ve çirkin), seha ve hisset (cömertlik ve cimrilik), şe-

caat ve hiyanet halk etmiştir.


İnsanın vakarını muhafaza etmesi lâzımdır. Vakar zatın değil sıfatîdir. Bir

alim ilmin vakarını, bir memur memuriyetin vakarını muhafaza etmesi lâzımdır. Kibr

başka, vakar başkadır.


İman necat için –kurtuluş için- kâfidir. Fakat derecat-ı kurb-i ilâhi için kâfi

değildir. Kurb, ihata, sereyan, maiyyet, maiyyet-i ilâhiyye. Mechulül keyfiyyedir. Yani

sübutü mütehakkik keyfiyeti mechuldür. Demek Cenab-ı Hak’kın mahlukatıy-la bir

nev’ kurbu, ihatası, sereyanı ve maiyyeti vardır. Fakat bizim bildiğimiz kurb, ihata,

sereyan, maiyyet değildir.


Velayet demek, dostluk demektir. Velayet dereceleri birkaç nev’dir. Vela-

yet-i sugra, velayet-i kübra, velayet-i mele-i a’la, velayet yolları bunlardır. Velayet-i


İseviyye, velayet-i Museviyye, velayet-i İbrahimiyye, velayet-i Ahmediyye, velayet-i

Muhammed sallalahü teâlâ aleyhi vesellem. Bu yollardan herhangi birinde terakki

eden veli sırasıyla velayet-i sugra, velayet-i kübra, velayet-i mele-i a’laya vasıl olur.


Neddahetan : Feveran edenler. Fihinne hayratün hisan: Hayrat, Cenne-

teki huriler.


Hurufat-ı mukattaat-ı Kur’aniyye : Alettahkik muhib olan Celle Şanühu

ile mahbub olan Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem arasındaki esrar-ı

muhabbet ve mahbubiyyete aid rümuz ve işarettir.


Rahman : sıfat-ı ilâhiyyedir; merhamet-i dünyeviyyeye aittir.

Rahim : sıfat-ı ilâhiyyedir; merhamet-i uhreviyyeye aittir.

Tefsir bir nurdur. Zat-ı İlâhi tarafından ifaza edilir.

Peygamber Aleyhissalâtü vesselâmın üç nuru var idi:

Biri nur-i nübüvvet ve risalet idi. Bu nur daima kendisi ile beraber idi.


Ehadis-i şerife bu nur ile mülebbes idi.


İkincisi : Ondan başka bir nur ile nurlanırdı. O zaman lisan-ı seadetten


sadır olan kelam hadis-i kudsi idi.


Üçüncüsü : Üçüncü nur ile nurlandığı zaman Cebrail aleyhisselâm nazil


olur, Kur’an-ı azimuşşanı tebliğ eder idi.


El-İstikametü hayrün min elfi kerametin. İstikamet bin kerametten hayırlı-

dır. İstikamet, cadde-i şeriattır. Şeriat Kur’an-ı kerim’dir.


Beni beşerde mürtekiz –daima var olan- olan iki hisset vardır. Biri hisset-i

tab’ ve buhl, diğeri de halka merhametsizlik. Zekâtı veren bu iki pislikten kurtulur.

Her şehrin her mahallin zenginlerinin zekâtı o yerlerin fakirlerini doyurur. Zira Celle

şanühu her yerin zenginlerini ve fakirlerini bilir.


İnsanda bir kalb vardır ve bir de nefs. Kalb mü’mindir, nefs kâfirdir. Yular


da nefsin elindedir. Her ne ki insanı Allahü teâlânın emrinden uzaklaştırsa şey-

tandır.


Bir insan ulumül evvelin ve ahirine malik olsa, sekeratta hepsi zail olur.


Yalnız ilm-i billah kalır.


Cünüb ve abdestsizlik mani-i huzur-i İlâhidir.

Sultan Hamid kaddesallahü teâlâ uykudan uyandığı vakit abdestsiz yere


basmamak ve abdestsiz olmamak için yakında bulundurduğu bir kiremidden te-

yemmüm eder, ondan sonra yatağından iner, abdest almağa gidermiş.


Allahü nûru’s- semavat vel erd. Nur münevvir manasınadır. Nur da üç


nev’idir. Biri gözle gördüğümüz umur-i dünyeviyye ve umur-i uhreviyyemizi görü-

rüz. Biri semavatı melaike-i kiramla tenvir etmiştir. Arzı da enbiya-yı izamla ve en-

biyanın peyrevleri –tabileri- olan evliya-yı kiramla tenvir etmiştir. Nurun bir manası


da müdebbirdir. Allah celle şanühu semavat ve arzın umurunu tedbir eder. Bir


manası da muciddir. Allahü teâlâ mucid-i alemdir -alemi meydana getirmiştir-. Al-

lahü teâlâ bu aleme vücudundan ifada eder. Külliyatı, cüz’iyyatı, havatır ve beva-

tını..


Ümmî : Okumadan, yazmadan ta’lim ve teallümsüz ulum-ül evvelin ve

ahirini bilmektir. Hakikatte ümmi: Ümmül kitaba mensub, ilmi ümmül kitabdan alan

veya levh-i mahfuzdur.


Fî büyûtin : Beytten murad camilerdir.


Ezzenallahü terfau : Allah celle şanühu izin verdi, yani emretti, yüksek-

liklerine, dıvarların yüksek yapılmasına izin verdi.


Yüzkeru fiha ismuhu : İsmi camilerde zikr edilir. Zikirden murad namaz-

dır. Zira namaz camiu cemi-i ibadattır. Yahud camileri vücuda teşbih etmiştir. Ca-

milerde kandiller yandığı gibi -kalbler de zikr-i ilâhi ile meşguldür. Yahud mescidle-

ri aleme teşbih etmiştir- kandilleri de camilere...


Ricalün la tülhihim ticaratün vela beyun an zikrillah : Onları meşgul

etmez. İşgal etmez. Vazgeçirmez. Ticaretleri ne ticaret-i suriyye (Bildiğimiz ticaret


yapmaktan) ne de ticaret-i maneviyye (kesb-i ilm-i din) Cenab-ı Hak’kı kalben zikr-

etmekden, anmaktan.


Yehafune : Havf ederler korkarlar. Bu havf havf-i tazimdir.


Leyeczihümullahü ahsene ma amelu : Ahsenü amel namazdır. Amelle-

rin en güzeli namazdır. Yani Cenab-ı Hak bunların her ameline namaz –salât- se-

vabı verir.


Elem tera : Müşahede eder gibi bilmez misin ki, hitab Peygamber aley-

hissalâtü vesselâmadır, fakat herkese şamildir. Yani her görmeğe müsteid olan, her


görebilen, bilmez mi? Müşahede eder gibi görmez mi?


Vallahü yehdi men yeşau : Allahü teâlâ celle şanühu dilediğine esbab-ı


hidayet ihdar eder.


Eksemu billah : Allahü teâlâ’ya kasem ettiler.

Cehde imanihim : yeminlerin en büyüğüyle..

Leyse aleykum cünahun : Size ziyan yoktur.

Tehiyyeten min indillah : Allahü teâlâ’dan gelen hediyyedir.


İnnemal mü’minune ellezine amenu billahi ve rasulihi : Allah celle şa-

nühuya ve resulüne kemal imanla iman ettiler.


Hadis-i şerif (Tezahemü’l eyadi alettaami bereketün) Sofrada ellerin ço-

ğalması bereketi arttırır.


Ebu Bekr-is-Sıddık radıyAllahü teâlâ anhın ilk hutbesi : Ey nas! Sizin


en iyiniz olmadığım halde sizin başınıza geçmiş bulunuyorum. Vazifemi yollu yo-

lunda ifa edersem bana yardım ediniz. Yanılırsam bana doğru yolu gösteriniz.


Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizdeki zayıf hakkını alıncaya kadar be-

nim nazarımda kuvvetlidir. İçinizdeki kuvvetli kendisinden başkasının hakkını alın-

caya kadar zayıftır. Bir millet Allah yolunda cihaddan fariğ olursa o millet zillete


düçar olur. Bir millette fenalık revaç bulursa, o milletin hepsi belaya uğrar. Ben Al-

laha ve peygambere itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Ben Allaha ve peygam-

bere isyan edersem sizin de bana itaatiniz lâzım gelmez. Haydi namazınıza! Ce-

nab-ı Hak cümlemizi rahmetine lâyık eylesin.


Zerre kadar gurur, yani kibir, mahremiyle otuz defa zinadan fenadır.

Mahrem : Kendisiyle nikahı caiz olmayan kadınlar

Riba (faiz) yiyenin on cezası vardır:

1- Haşre düşe kalka gider

2- Küfre yakın ise uzun müddet Cehennemde kalır


3- Malı mahk, mahv eder –hiç malı yokmuş gibi olur-

4- Kalbinde zerre kadar muhabbet-i ilâhiyye olmaz.


5- Cenab-ı Hak ona muhabbet etmez.

6- Cenab-ı Hak her kulunu bir suretle sevdiği halde riba yiyeni sevmez.

7- Allahü teâlâ ile Peygamberine ilan-ı harb etmiş olur. Ribanın yetmiş bab

ma’siyeti vardır. (Bab, kapı manasına) En ednası –aşağısı- validesi ile zina etmiş

gibidir. Riba yiyenlerin hali günah-ı kebair ehlinin cümlesinin halinden fenadır.

İşanın kuddise sirruh riba mevzuu hakkındaki takrir-i âlileri şöyledir:

Zamanımızda aramızda şöhret bulmuş ve vukuu çok olan riba dördüncü

ribadır. Buna riba-i nesie denir. Nesie, veresiye [yani ödünc vermek] demektir.

Riba’l fadl : Peşin olan fazlaya derler. Şafiide Riba-i fadlın, riba olmak için

nakd olması şarttır. Nakd altın ve gümüştür. Binaaenaleyh Şafiide riba’l fadl altun

ve gümüşden maada olan malda mevzuu bahs değildir.


Riba-i Nesie : Zamanı cahiliyyette de bi’set-i risaletten evvel cari olan ri-

ba idi. Ayet-i kerime bunun hurmet-i şedidesine dair nazil oldu. Zaman-ı cahiliyet-

te olan muamelenin tafsili şöyledir.


Zaman-ı cahiliyyette birisi malını gayrisine verir idi. Ve bir müddet tayin

ederdi. Ve her ayda medyundan –borçludan bir miktar almağı şart ederdi. Re’sül

mal haliyle yani temamıyla baki kaldığı halde müddet hulul edince mal sahibi ol


re’sümalini ister. Eğer borçlu müddetin hululünde -hitamında- re’sümalin tediyesin-

de –ödemesinde- aciz olunca mal sahibi müddeti tecdid ve fazlasının [yani faiz]


miktarını tezyid eder -artırır- idi.


Riba’l fadl dahi böylecesine bir mikdar parayı, o mikdardan fazlasına ve-

rir, ya hazır olarak, veyahud veresiye olarak. Hazır ise ziyadesini ivazsız alır- ivaz


bir şeye bedel olmaksızın- Bu izrardır -ziyana sokmak-. Müslümanın malının hür-

meti kanın hürmeti gibidir. Veresiyede ziyade bir menfeat-i mevhume mukabele-

sinde olur.


Mevhume: Asılsız zan, yerinde olmayan düşünce Miktar-ı zaid ile menfe-

at-i mevhume iktitafı -zorla alınması- en azim bir zarar add olunur.


Zamanımızdaki banka muameleleri, altun ve gümüş teatisi -verişmesi- ve


hususiyle mal-i müslimin dahi olmadığından ve akd-i şer’i cari olmadığından riba-

da yukarıda yazdığım vechile [Şafiide] ancak altun ve gümüş paralarda tasavvur


edildiğinden sarahaten – Açık olarak- riba değildir diyemem. Zira bu da maldır.


Kağıd paralar akçe karşılığı senedlerdir. Bunun için Şafiide faiz olmakta-

dır. Riba da diyemem zira ribanın şartları mefkuddur (Yoktur). Takva malumdur.


Fetva dahi malum oldu. Havl ve imkan dairesinde tevakki lâzımdır. –Havl- kudret

manasına- Ancak kurtulmak kabil olmadığı takdirde fetva dahi budur. Diğer hileler


bu zamanda mevzubahs olamaz. Zira arada parada muayyen nakdeyn, yani mu-

ayyen para altun ve gümüş yoktur.


İmam Ebu Hanife’ye göre darulharbde bir müslümanın bir gayri Müslim-

den rızası ile aldığı fazla para riba olmaz. Bir memlekette kâfir bir kadı yani hakim


tayin edilmiş olsa ol memleket darulharb olur- Dört sahife sonraki sahifeye müra-

caat- Yani ahkam-ı şer’iyyenin cari olmadığı –yapılmadığı- mahaller darulharb add


edilebiliyor. [Hanefi mezhebindeki faiz için (Seadet-i ebediyye) kitabına müracaat

buyurula.]


Riya : Cenab-ı Hak’dan başka bir şeye ehemmiyet vermektir.

Kur’an-ı azimuşşan üç mertebe ulumu haizdir: Mebde’, vüsta, mead.


Mebde, buluğa kadardır. Vüsta: buluğdan ölüme kadardır. Mead ölümden sonrası-

dır.


Resulün imanı : İman-ı tebliği, iman-ı tahmili, iman-ı vüsuli ve iman-i hu-

sulidir.


Leyle-i Mi’racda Cenab-i Hak celle şanühu Fahri alem sallalahü aleyhi ve

selleme üç ihsanda bulunmuştur: Birisi beş vakt namaz, İkincisi sure-i Bakara’nın

son üç ayeti, üçüncüsü mü’minlerin günahlarını avf etmek..


Alamet-i nifak üçtür : Kizb –yalan söylemek-, va’de hulf –verdiği sözü


yapmamak-, emanete hıyanet.


Levh-i mahfuz, vücud-i zuhuridir, vücud-i zihni, vücud-i ilmi ve vücud-i ha-

yali...


Cenab-ı Hak rahmetini izhar etmek için mahlukatını yarattı. Kahrını ibraz

ve ezhar için de ma’dum ediyor –yok ediyor-. İzhar-ı serair, teklifat içindir. Neş’e-i

uhrada mahlukatı tekrar vücuda getiriyor.


İsran : Tevbesi makbul olmayan günahlar..

Vela tuhammil : Günah haml etme. Vela tuhammil; riyazat-ı şakka tahmil


etme.


Va’fü anna : Fazlın ile mahv et.

Vağfirlena : Setr et.

Verhamna : Çok geniş olan rahmetinle bize merhamet et.

Ente Mevlana : Sen mütevelli-i umurumuz olunca bize nusret et. Fahri


alem aleyhissalâtü vesselâm; Bu iki ayeti kerime cennetten kenz –hazine- dir bu-

yurmuşlar.


Karz-ı hasen : Minnet bulaşmadan, ezadan, sum’adan, riyadan ari olarak


ve emr-i ilâhiye imtisalen yani rıza-i ilâhiyi taleb etmek için verilen borçdur.

Miskin : İdaresinin ancak onda sekizini temin eden şer’an miskindir.

Akl-ı meaş : Umur-i dünyeviyyeyi idare eden akıldır.


Akl-ı mead: Umur-i ahireti idare eden akıldır. Cenab-ı Hak umur-i dün-

yeviyyeyi tekeffül etmiştir. Umur-i uhreviyyeyi teklif ve tevfiz etmiştir.


Cenab-ı Hak mahlukatı halk etmeden iki bin sene evvel kendi yediyle

yazmıştır (yed-i kudretiyle) Bu iki ayet-i kerimeyi yatsı namazından sonra okuyan

teheccüd namazından hasıl olan ecre nail olur.


İsraf: Hadden tecavüzdür.

Aleyhissalâtü vesselâm buyurmuşlarki; İnsanların en hasisi ismimi işitir de


salavat getirmeyendir.


Cenab-ı Hak mahlukatı halk etdi ki kemaline delalet etmek için mahlukatı


yok eder kudret-i galibesini göstermek için.

Ücret şahsadır, vakf şahsa değildir.


İmam A’zam radıyallahü anhın içtihadına göre kâfirlerin kablel buluğ ve-

fat eden evladları cennete dahil olur. Fakat cennet nimetlerinden mütene’im ol-

mazlar. Zira iman etmedikleri için imanın semeresi olan cennet nimetlerini müte-

ne’im olmazlar.


Şeytan : İnsanı Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzaklaştıran şeydir.

Gûl : Yabanda ve evlerde sakin olan şeytandır.

Hadis-i şerif : Din-ül mer’i dinü celisihi: Kişinin dini arkadaşının gibi olur.

İlim üç kısımdır :

1- Ulum-i kesbiyye,

2- Ulum-i vehbiyye,

3- Ulum-i ledünniyye..

İlham : Kalbe ilkadır.

İz’an : İman-i kalbidir sabittir.

Niyet : Umur-i kalbiyyedendir. Kalbden inbias eder. Kalbden doğar.


İmam Şafii’ye göre niyette mukarenet hakikaten lâzımdır. Arşın -Arş-ı ilâ-

hinin–, Cennetin ve kalb-i arifin tulu ve arzı ölçüye gelmez.


Nübüvvet halka teveccühün devamından ibarettir. Nebi sıfat-ı fi’lidir. Ha-

ber verici demektir.


Velayet : Hakka teveccühün devamından ibarettir.


Hidayet : Muhammed aleyhissalâtü ves selâmı tanımaktır (Vallahü yeh-

di men yeşaü ) Allahü teâlâ celle şanühu dilediğine esbab-ı hidayeti ihzar eder.


Rabbani : Kendilerini Cenab-ı Hak’kın yolunda kullananlar. Mü’min-i


muhlis enbiyaya mütabaatle Rabbe mensubdur.


Hükm : Kalbin tasdikidir.

Her gün iki melek sabah vaktinde bu duayı yapar.

Allahümme a’ti münfikan halefen ve mümsikan telefen.

Manası : Ya rabbi rıza-i ilâhi için infak edenlere yenisini ihsan et. Ve

hasislerin de malını telef et. Duanın birinci kısmı zekât verenlere, ikinci kısmı ise

zekât vermiyenler içindir.


Esbab üçdür : Esbab-ı karibe-i mütehakkıka, esbab-ı meşkuke-i müte-

vassıta, esbab-ı baide-i mütevehhime.


İktisad : İ’tidal demektir. Lüzumu kadar sarf etmektir. Din-i islamın her


mes’elesi hal-i iktisaddadır.


Kırane : Geniş olan varlık derler.

Takva : Şeriatten harice çıkmamaktır.

Ümmü’l kitab : Kur’an-ı azimüşşan’dır. Kitab ilm-i ilâhi, kaza-i ilâhidir.


Kırane geniş olan varlıkdır denilmiştir. Misali küçük bir ayna münasib bir yere bı-

rakılsa sema ve yıldızlar içerisinde görünür.


İlk evvel Şam’da inşa inşa edilen hanegah hakkında söylenmiştir:

Hayru darin halle fîhâ hayru erbâb-id diyâr

Ve kadîmen veffekallah-ül hiyâre bil hiyâr.

Evlerin en hayırlısıdır ki onda evlerin erbabının en hayırlıları konmuştur.


Çok evvelden Hak sübhanehu ve teâlâ’nın adetidir ki insanları iyi insanlar ile mu-

vakkak eder – Çalıştırdığı şeye nâil eder.


Meali hadisi şerif : Cenab-ı Hak rûz-i mahşerde Fatıma radıyallahü an-

ha sırat köprüsünden geçerken ehl-i mahşere gözlerini veya başlarını kapamala-

rını emr eder.


Mebdeini, menşeini ve mürebbisini bilmeyen tarik Hakdan udûl etmiş olur,


sapmış olur.


Arif-i billahın a’lay-i makamı makam-ı şükrdür.

Aleyhissalâtü vesselâmın ilmi başlıca iki kısımdır.

1- İlm-i zahiri,


2- İlm-i batını. İlm-i zahiri ikidir. Arzi, semavi. İlm-i arzi; yüz yirmi dörtdür. İlm-

i semavi yirmidir. İlm-i batın yirmi dokuzdur. Her insan cinsinden inanır. Nurdan


olanlar nurdan inanırlar. Habis olanlar habasetten inanırlar.


Cahil : Cahildir (bilmez, habersiz). Cehl bela itibariyle onlara kâfidir.

Zalim : Mukteza-yı akl ve muktezay-ı nakl haricinde hareket edendir.

Ümmet : Tabi olan cemaattir. Üç kişiye de, bir şahsa da ümmet denir.

Cenab-ı Hak, hain olanları maksada îsal etmez.

İnsanı measi (günah)’dan üç şey men eder. Şer’, akl, edeb.


Aleyhissalâtü vesselâm, elsine-i beşerin –insanların konuştuğu lisan-

hepsini bilirler.


Ahirette hayat-ı hakiki ve ona müteferri’ lezzat-ı maneviyye vardır.

Müteferri’ : Asıldan hasıl olan Leimler asla kerimleri sevmez.

Leim : alçak demektir

Riba- Faiz mevzuunda : Riba, rübüv yükseklik manasınadır.

Akl, mir’at-ı dünyadır. Onunla umur-i dünyeviyye görülür. (Mir’at : ayna).

İman, mir(at-ı ahirettir. Onunla umur-i ahiret nazar edilir.

Hazain-i ilâhiyye, muradat ve makdurat-i ilâhiyyedir.

İnsan neyin münkiri ise onun ni’metinden mahrumdur. Allahü teâlâ’nın


münkiri olan Allah’ın rahmetinden mahrumdur. Peygamberin münkiri olan şefaa-

tinden mahrum olur. Kur’an’ın münkiri olan Kur’an’ın mezayasından mahrumdur.


Aşk : Sevmekde lâyık olduğu dereceyi tecavüz etmektir.

Muhabbet : Sevmekte lâyık olduğu dereceyi tecavüz etmemektir.


Cenab-ı Hak hakkında aşk kullanılmaz. Zira Cenab-ı Hak ne kadar sevi-

lirse sevilsin hadden tecavüz etmek mümkün değildir.


Alem-i lahut ; matla-i şems-i Zat-i ilâhidir. Orada uful yoktur.

Sidretül münteha : Ağaç şeklinde bir mahluk-i ilâhidir. Kökleri âlem-i halkı,

dalları alem-i emri setr etmiştir. Keennehu (Sanki) bütün mahlukatı ihata et-miştir.


Mukteza-yı iman, tevkir-i dindir. (Dine ta’zim ve ihtiramdır).

Kitab-i şeriat, tehzib-i zahir ve tehzib-i batın yollarını göstermek içindir.

(Tehzib ; Fazlalığı izale ile ıslah edib temizlemek) Aleyhissalâtü vesse-lâm

abdest bozulmak yolundan, bizi ma’rifetullaha îsal edecek yolu göstermiştir.


Cüneyd Bağdadi ; Bizim bu yolumuzu tasdik eden, inanan, vilayet-i sug-

ra ile velidir.


Sure-i Fatiha, birden ve iki def’a nazil olmuştur. Bir defa mahallinde ve bir


defa da kıblenin tahvilinde...


Ramazan-ı şerifte iftarda: Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftar-

tü ve aleyke tevekkeltü zehebe’z zamâü vebtelleti’l urûk ve sebete’l ecru in-

şâallahü teâlâ. Neveytü savme gadin en edae farda ramazani hazihissene...


Nuh aleyhisselâm enbiya-i ulül azmin beşincisidir. Ebül beşer-i sanidir.


Nuh aleyhisselâm bütün aleme, bütün insanlara peygamber idi.

Vücud üçtür. İlm-i ilâhide, levh-i mahfuzda, muzahirde.

İyilik : İman ve imanın tevabiidir.

Fenalık : Küfr ve küfrün tevabiidir.

Alem-i teayyünat dünyadır.

Sıfat-ı ilâhiyye yedidir. Bu hikmete mebni Fatiha da yedi ayettir.

Lisanla ikrar alamet-i imandır. Kalble tasdik rükn-i imandır.


Kur’an-ı kerim mâide-i ilâhiyyedir. Herkes isti’dad-ı zahiri ve isti’dad-ı ba-

tınısi nisbetinde hisse alır.


Elif lam mim sad : Buradaki elif insan-ı kamile, lam liyakata, mim müey-

yed min indillaha delalet eder.


Kur’an-ı kerime ta’zim başa koymakla değil, inanmakla olur.

Lezaiz-i ruhaniye : Müşahedat-ı tecelliyat-ı cemaliyyedir.


Vildan : A’mal-i salihadan televvün etmiş şeyler.


Melekut : Arşın haricidir. Mülk-i arşın muhteviyyatı ruhaniyat daima cismaniyyata müstevlidir.


Hâde yehûdü hûden. Hûden hidayete getirici.

Mele’ : Cemaat, cemaatin doldurduğu yer.

Recfe : Sayha-i hâile, mühlik sayha.


Meracülbahreyn : Sabahat ve melahat, berzah: Zat-ı peygamberi aley-

hissalâtü vesselâm.


Kalb : Menat-ı imandır. Menat-ı irfandır. Menat-ı tekliftir, menat-ı muhab-

bettir.


Kur’an-ı kerim : Ümmühat-ı hayrattır.

Fahreddin-i Razi’ye allame-i mutlak derler.


Vensitû : Sükut ediniz. Hayfte, haif olarak. Enfal, neflin cem’idir, nefl faz-

la demektir. Vecilet: titrer, korkar, telaş eder.


İz’an, sure sure tasdik etmektir.

Meşverette re’yini gizlemek hiyanettir.

Ha mim : Ya hami-i din-i mübin veyahud hamil-i vahy-i ilâhi, evsaf-ı ilâhiyi


hamil.


Sure-i Tevbe : Sure itibariyle son nazil olan suredir.

Hadis-i şerif :

Men senne sünneten haseneten felehu ecruha ve ecru men amile

biha. Bir kimse güzel bir çığır açarsa bundan dolayı ona sevab verilir. Ve kim de o

işi işlerse onun da sevabı ona verilir.


Takdir-i ilâhinin nüfuzu tedbiratı iktiza ediyor. Tedbir takdirin muktezatın-

dandır.


Fi sebilillah : Allah celle şanühunun yolunda.

İmam Malik radıyallahü teâlâ anhın mezhebinde sahibinin iznini almadan


bir tarladan teyemmüm almak caiz değildir.


Sadaka-i fıtr, hicret senesinin ikincisinde emr olundu.

El-Kâfiru ve kâtilihu la yectemiani finnar : Kâfir ve katili ateşde ictima


etmezler, birleşmezler.


Sefih: İmam Şafii’ye göre umur-ı dünyeviyyeyi ve uhreviyyeyi tedvir et-

meyen, İmam A’zam’a göre yalnız umur-ı dünyeviyyesini idare edendir.


Minnet : Ta’dad-ı nimetdir. İhlas ibadetin ruhudur.

Ruhsuz cesed defnden başka bir şeye yaramaz.

Amelde ihlas ne kadar fazla olursa, Cenab-ı Hak’kın ihsanı da o kadar


fazla olur.


Halis kümmeldir : Masivadan kat’ı muhabbet edenlerdir.

Takva bir kaide-i muhkeme, bir rükn-i şediddir.

Şer’i şerif-i peygamberi sallalahü teâlâ aleyhi ve sellem, ihlasa alettir.

Ma’ruf : Aklan ve şer’an ve edeben müstahsen olan şey.

Münker : Aklen ve şer’an ve edeben kabih olan ve şer’in redd ettiği şey.

Vel-Hafizune lihududillah : Allah celle celalühün çizdiği şeriat dairesini


muhafaza edenler.


İbni Abbas radıyallahü teâlâ anh buyurdular ki: Cenab-ı Hak Adem aley-

hisselâmı Cennetten indirdiği zaman bereket-i semadan beş şey de indirdi. Örs,


kerpeten, eğe, çekiç, iğne.


Hadis-i kudsiler de bir nev’ vahydir. Fakat zayıf bir vahydir. Yani vahyin


yarısıdır. Vahy olanı manadır. Elfaz aleyhissalâtü vesselâma aittir.


İman : Ma’rifetün bil kalbi ve ikrarun billisan ve amelün bilerkan’dır.

Hadis-i şerif : Rabbi zidni fîke tehayyüren.

Manası : Ya rabbi seni anlamaklığımı artır.

Kale İmam Ali radıyallahü anh: haddeseni Ebi Muse’l Kazım an ebihi

Ca’fer es-Sadık, an ebihi Muhammed el-Bakır, an ebihi Zeynelabidin an ebihi

Hüseyn an ebihi Ali bin Ebi Talib radıyallahü anh. Kale haddeseni habibi ve

kurretü ayni resulullah sallAllahü teâlâ aleyhi vesellem kale haddeseni

Cibrailü kale: Semi’tü Rabbelizzetü (yekulü) La ilâhe illalah hısni men kale

dehale hısni ve men dehale hısni emine min azabi.

Tevbe-i nasuh : Nasihat verici tevbe.

Lekad taballahü : Tahkikan Allah celle celalüh tevbeye muvaffak kıldı.

Hadis-i şerif : İza fesedet edyanünnasi fesedet erzakuhum.

Harb sahasından firar eden, yetmiş müslümanı kendi eliyle katl etmiş gibi


günahkar olur.


Şehid olan bir adam akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder.

Hadis i şerif : Men teallame remye sümme nesiye feleyse minna.

Kıyamette üç göz ağlamaz:

1- Muharebe zamanında bir saat nöbet bekleyen.

2- Gözlerini muharremattan hıfz eden.

3- Geceleri halvethanesinde haşyet-i ilâhiyyeden ağlayan.

İbadet: Kur’an-ı kerim’le amel etmektir. İhlas: Ruhdur.

Ayat-ı tekviniyye : Her şeyden ibret almaktır.


İkame-i salât : İdame-i meyl-i ilâhi, Cemi-i halalatttan Allahü teâlâ’ya rü-

cu etmektir.


Kur’an-ı kerim’le amel olunursa din haydir. Kur’an-ı kerim’le amel olun-

mazsa din meyyitdir.


Hudud-i mevdua-i ilâhiye : Allah celle şanühuya hiçbir şeyi benzetme-

mek ve hiçbir şeyi Cenab-ı Hak’ka benzetmemek.


İftira : Bir kelamın –bir sözün- hakikate mugayir söylenmesidir.

Kitabi- mübin : Üç şeyle tefsir edilmiştir.

1- İlm-i ilâhi,

2- levh-i mahfuz,

3- Kur’an-ı kerim.

Ve Şeyh Muhyiddin kuddise sirruha göre bir de a’yan-ı sabite.

İman nedir? Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın Cenab-ı Hak celle

celalüh tarafından getirdiği bilcümle ahkamın doğru olmasına i’tikad etmektir.


Nuh aleyhisselâma iman eden üç oğlu ile seksen insandır ki bunlara Es-

hab-ı sefine derler. Bu seksen kişi bila veled –çocuksuz- olarak vefat ettiler. Ancak


Nuh aleyhisselâmın üç oğlu hayatta kaldı. Bütün insanlar bunlardan türedi.


Ef’al-i ibadın kaffesi Zat-ı celle şanühuya müsteniddir.

İnde zikril evliya tenzilürrahme hadis-i şerif.

Kibir : Kendisini kalbinde büyük bilmektir.

İmam-i Şafii radıyallahü teâlâ anhın mezhebinde nikahda şahid, izn-i veli


ve nikah ve tezvic kelimesini kullanmak şarttır. Hanefi mezhebinde şahid şarttır. İzn-

i veli şart değildir. İmam Malik radıyallahü anh mezhebinde nikahda şahid ve izn-i


veli şart değildir. Yalnız şüyu –duyulması- şarttır.


La havle : Maasiden taate tahavvül, vela kuvvete: measiden ictinab

etmek iktidarım yoktur. İlla ancak, billah Hak Sübhanehu ve teâlânın verdiği havl ve

kuvvet ile...


Nevmül ulemai ibadetün, hadisi şerif.

Arş-ı ilâhi: Satvet ve saltanat-ı ilâhiyyeden ibarettir.

Allahü teâlânın emrine muhalefet –karşı koyma- ateşten ibarettir.

Kemalat çok yüksektir. Kemalatı avam göremez.

Din-i İslam sohbetten ibarettir. Sohbet, muhabbeti intac eder.

Gadab : Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzak olmakla beraber azaba ya-kın


olmaktır.


La’net : Allahü teâlâ’nın rahmetinden uzak olmaktır.

Sebil : İnsanı behimiyyetten melekiyyete ve daha ileri götüren yoldur.

İnsanın himmeti ne ise, kıymeti de odur.

Muhlis : Dinini, dünyasına, yani evamiri nevahiye tercih edendir.

Edeb : Cenabı Hakkın gönderdiği Peygamberin sallallahü teâlâ aleyhi


vesellemin ahlakıyla mütehallik olmaktır.


İnne lillahi tis’atün ve tis’îne ismen men ahsaha dehalel cennete,


hadisi şerif.


Zühd : Yememek ve içmemek değildir. Zühd haramdan ictinabdır.

Vera’ : Şübhelerden ictinabdır.

Cenab-ı Hak Adem aleyhisselâma bütün esmayı bildirdi. Muhammed


aleyhisselâma bütün müsammayı bildirdi.


İnsan odur ki, fenalığa karşı iyilik etmiş olsun.

İnsanın en büyük kerameti tehzib-i ahlaktır.

Halim : Ahz-i intikam etmeye (intikam almaya) muktedir olmakla beraber


etmeyendir.


Bir kimse kendisini vicdanen ali bilse safildir –alçaktır-. Kendisini vicda-nen


safil bilse, alidir.


Amelsize mağfiret mümkündür. İmansıza mağfiret mümkün değildir.

Edeb: Her şeyin re’si –başıdır. Her şeyin reisidir.


Ecrün azim : Taat ve ibadete müteferri’ olmayan ecir. Makam-ı rıza-i ilâ-

hidir.


Men tereke sünneti lem yenel şefaati. Hadis-i şerif.


Manayı münifi : Benim sünnetimi (şeriat manasınadır) terk eden şefaati-

me nail olmaz.


Riya ; Halis ligayrillahdır. Yani sırf insanlar için yapılır. Kimse olmazsa


yapılmaz.


Meşa : Meşa iman, Kur’an. Kur’an, hayat-ı alemdir. Hayat-ı mahlukattır.

Zahid : Halis Allah celle şanühuya müteveccih olan.

Arif : Kalbi, sırrı Allah celle şanühudan maada her şeyden münezzehdir.

Onun nazarında dünya ve ahiret mütehakkardır. Allah celle şanühudan


başkasıyla meşgul olmayandır..


Dünyada rızk kapısının açılmasında iman ve küfre tealluk yoktur. Belki de


mücerred meşiyyetullahdır


Zalime karşı gâfir, mazluma karşı gafûr, zallama karşı gaffârdır.


Gâfir : Af ve merhamet edici. Gafûr günahları af ve setr edici. Gaffâr kul-

larının kabahat ve günahlarını af eden Hallak-ı alem celle celalüh.


Elif lam mim : Ey insan-ı kamil! Ey insan-ı elyak! Tarik-i vahy ve tarik-i il-

hamla sana bu kitabı inzal ettim.


Müfessir diyor ki: Ey insan! sen vüs’at-i ilmiyyen ve vüs’at-i fikriyyen, vüs’at-

i batıniyyen ve kâbiliyyetin nisbetinde tedebbür ve tefekkür et.


Tedebbür : Düşünerek hareket etmek,

Tefekkür : Düşünmek

En iyi ibadet, en iyi taat, iyi insanlar ile sohbet etmektir.

Fisebilillah : Allahü teâlâ’nın dininin takviyesi yolunda.

Rızkın vüs’atine sebeb veren şey namazdır.

Ruhun rızkı ilm ve irfan-ı rabbanidir. Zat ve sıfat-ı ilâhiyyeye ait ulum ve


irfandır.


Allahü teâlâ celle celalüh birisini severse havaic-i ibadı ona havale eder.

Mevcudat

Mevcudat : Vacib-ul vücud, mümteniul vücud ve mümkinül vücud olmak


üzere üçdür. Vücub: Ademi farz ve takdir olunsa muhal lâzım gelir. Yani hadd-i za-

tında var olmak lâzımdır. Hakikati tasavvur ve farz olunsa var olması lâzımdır.


İmtina’ : Vücudu farz ve takdir olunsa muhal lâzım gelir, yani hadd-i za-

tında yoktur. Hakikati tasavvur ve farz olunsa yok olmasını icab eder.


Mümkin : Vücudu ve ademi müsavi olandır. Ne vücudunda ne ademinde


bir muhal lâzım gelmez. Hakikati tasavvur olunsa vücudu iktaza etmez. Ademi da-

hi iktiza etmez.


Fena adamlara iyilik etmek, iyi adamlara fenalık etmektir.


Eserden müessire istidlal, avamın imanıdır. Müessirden esere istidlal eh-

lüllahın imanıdır.


Gına : Zenginlik, müstelzim-i isyandır. –İsyana sebeb olur-.

Tedabir : Tekadirin –takdirlerin-muktezasındandır.


Tecdid-i iman : Her akşam yatarken tecdid-i iman sünnettir. Manasını

mülahaza etmekle Eşhedü en la ihahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden

abdühü ve resulühü demelidir.


Eşhedü : Ben bilirim müşahade eder görür gibi bilirim.

En la : Yoktur,

İlâhe : Tapınacak, ibadet edilecek bir şey.

İlla : Ki vardır,

Allah : Bir şeye benzemeyen ve bir şeye benzetilemeyen zattan maada.

Ve eşhedü enne : Ben bilirim, görür gibi muhakkak bilirim.

Muhammeden : Muhammed ismiyle mevsum, Mekke-i Mükerreme’de


doğan ve Medine-i Münevvere’de medfun olan zat,

Abduhu : Allahü teâlâ’nın kuludur,

Ve Resuluhu: Allahü teâlâ’nın kullarına gönderdiği elçidir.


Kütüb-i İslamiyye’de evsafı zikredildiği gibi, öylece inandım ve tasdik ede-

rim ve severim ve bir mansaba lâyık görürüm.


Teberretü an külli dinin yuhalifu dini islam. Yani din-i islama mugayir

olan her şeyden teberri ettim ve din-i islamı din edindim demelidir -söylemelidir-.