Mezhepsizik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mezhepsizik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

En tehlikeli şey

 En tehlikeli şey, dinsiz ve mezhepsiz kimselerle ve bunların kitapları, gazeteleri ve her türlü yayınları ile beraber olmaktır.Böyle bozuk kimselerden ve yayınlardan, aslandan kaçar gibi kaçmalıdır.

(Seyyid Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri ;Şeyh İsmail Rumi hazretleri “rahmetullahi aleyh“)

Tek mezhepte birleşmek

Sual: Bütün mezhepleri kaldırıp, tek bir mezhepte birleşmek mümkün değil midir?

Cevap: Allahü teâlâ, Müslümanların imanda birleşmelerini, Eshâb-ı kiram gibi inanmalarını emrediyor. Eshâb-ı kiramın imanlarını öğrenip, kitaplarına yazanlara, Ehl-i sünnet denir. Bütün Müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmeleri lâzımdır. Sonradan çıkan selefiyye ve mezhepsizlik inanışlarının bozuk olduğunu bilmek lâzımdır.

İnanışları birbirine uymayan ve Eshâb-ı kiramın inanışlarına hiç benzemeyen kimselerin birleşmeleri, kardeş olmaları düşünülemez. Müslümanları aldatmak için, kendi felâket yollarına sürüklemek için, kardeşlik maskesi altında bölücülük yapıyorlar.

Bütün Müslümanların tek ve doğru olan Ehl-i sünnet inanışında birleşerek Allahü teâlânın emrine uymaları, bu ortak inanışın hâsıl edeceği rahmet-i ilâhiyyeye, kardeşliğe, sevişmeye kavuşmaları lâzımdır.

Eshâb-ı kiramın hepsi öldükten sonra, yeni Müslüman olanlardan bir kısmının imanları bozuldu. Eshâb-ı kiramın doğru imanından ayrıldılar. Dalâlet fırkaları meydana geldi. Bu bozuk fırkalara, Bid'at fırkaları veya Mezhepsiz denir. Bunlar, manaları açıkça anlaşılamayan nassları tevil ederek yanıldıkları için kâfir değildirler. Fakat, İslamiyete zararları, kâfirlerin zararlarından çok oldu. Birbirleri ile ve Ehl-i sünnet ile çekiştiler, harp ettiler. Çok Müslüman kanı döküldü. Müslümanların yükselmelerini, ilerlemelerini baltaladılar.

Mezhepsiz bid'at fırkalarını, Ehl-i sünnetin dört doğru mezhebi ile karıştırmamalıdır. Dört mezhep, birbirlerinin doğru yolda olduklarını söyler ve birbirlerini severler. Mezhepsiz fırkalar ise, Müslümanları parçalamaktadırlar. Bugün, dört mezhepten başka Ehl-i sünnet yoktur. Bu dört mezhebin birleştirilemeyeceğini, bir mezhep hâline getirilemeyeceğini, İslam âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. Allahü teâlâ, mezheplerin birleştirilmesini değil, ayrı olmalarını istiyor. Böylece, İslam dinini kolaylaştırıyor. Âl-i İmrân sûresinde, yüzüncü âyetinde mealen;

(Ey iman edenler! Allahın dinine sarılınız. Birbirinizden ayrılmayınız!) buyurulmuştur. Tefsir sahipleri, meselâ Ebüssü'ûd efendi, burada;

“Ehl-i kitabın yaptıkları gibi, parçalanıp doğru imandan ayrılmayın! Cahiliye zamanında birbirleriniz ile dövüştüğünüz gibi bölünmeyiniz!” dediler.

Doğru imanda birleşmemiz, fırkalara bölünmememiz emir olundu. Doğru yolun, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği iman olduğunu, Peygamber efendimiz haber verdi.

O hâlde, bütün Müslümanların, ehl-i sünnet olmaları, ehl-i sünnet mezhebinde birleşerek, kardeş olmaları, sevişmeleri lâzımdır. Müslümanların bu birliğinden ayrılan, bu âyet-i kerimeye uymamış olur. Bu yolda birleşir, kardeşler olduğumuzu bilip sevişirsek, dünyanın en büyük, en kuvvetli milleti olur, dünyada rahata, huzura, ahirette de sonsuz saadete kavuşuruz.

Ehl-i sünnetin amelde dört mezhebe ayrılmalarını dinimiz emretmekte, bu ayrılığın rahmet ve merhamet neticesi olduğunu bildirmektedir. Amelde mezheplerin bir adet olmayıp, dört olmasının, lüzumlu, faydalı olduğu, akıl ile de kolay anlaşılmaktadır. İnsanların yaratılışları birbirlerine benzemediği gibi, sıcak çölde yaşayanlara, bir mezhebe uymak kolay olurken, kutuplara yakın yerlerde yaşayanlara, başka mezhebe uymak kolay geliyor. Dağda yaşayanlara, bir mezhep kolay iken, denizcilere, bu mezhep güç oluyor. Bir hastaya bir mezhep kolay iken, başka hastalık için, başka mezhep kolay oluyor. Tarlada çalışanlarla, fabrikada, askerlikte çalışanlar için de, bu farklılık görülmektedir. Herkes, kendine daha kolay gelen mezhebi seçip, taklit ediyor veya bu mezhebe tamamen intikal ediyor.

Mezhepsizlik, dalâlet yoludur

 Sual: Bir müctehide, bir mezhebe tâbi olmadan, herhangi bir kimse doğru yolu bulamaz mı?

Cevap: Ehl-i sünnet itikadına uymayan inanışa, Mezhepsizlik denir. Mezhepsiz olan da, ya sapık veya kâfir olur. Mezhepsiz, eğer Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmamış veya şüphe etmiş ise, küfür olur. Açık olarak bildirilmemiş şüpheli olan delilleri tevil ederek yanlış mana vermiş ise, bid'at olur.

Edille-i şer'ıyye yani İslamiyetin kaynağı dörttür. Bunlardan yalnız ikisini söylemek mezhepsizlik olur. Dört mezhepten birini taklit eden kimse, Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uymuş olur. Dört mezhepten birini taklit etmeyen kimse, Ehl-i sünnet olamaz. Buna Mezhepsiz ve Zındık denir. Mezhepsiz kimse, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut kâfir olmuştur. Böyle olduğu, Bahr’de, Hindiyye’de, Tahtâvînin Zebâyıh kısmında ve İbn-i Abidin’in Bâgîler kısmında yazılıdır. Şüpheli âyetleri ve hadisleri yanlış tevil ederek itikadı bozulan yetmişiki fırkaya Bid'at veya Dalâlet fırkaları yahut Mezhepsiz denir. Bunlar da Müslümandır. Fakat sapık yoldadırlar.

Dört mezhebin kolaylıklarını toplayan kimse, dört mezhepten hiçbirine uymamış, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur ve böylece mezhepsiz olur. Görülüyor ki, dört mezhepten hiçbirine uymayan kimse, mezhepsizdir. Dört mezhebi telfîk eden, yani dört mezhebi karıştıran, mezhepsizdir. Dört mezhepten yalnız birini taklit ediyor ise de, bir inanışı, Ehl-i sünnet itikadına uymuyor ise, bu kimse de mezhepsizdir. Bu üç kimse, Ehl-i sünnet değildir, bid'at sâhibidirler, dalâlet yolunu taklit etmektedirler.

İngilizlerin İslamiyeti yok etme savaşında, vatanına, milletine dinine hizmet etmek isteyen Müslümanları aldatmak için kullandıkları en tesirli silâhları, İslamiyeti asra uydurmak, modernleştirmek, İslamiyetin aslını ortaya çıkarmak propagandaları içinde, dinsizliği yerleştirmek idi. Büyük İslâm âlimi, Şeyh-ül-islâm Mustafa Sabri efendi bunu çok iyi anlayanlardandı. Onun için;

“Mezhepsizlik dinsizliğe kurulan bir köprüdür” buyurarak, İslâm düşmanlarının arzularını, gayelerinin ne olduğunu çok iyi anlatıyordu.

Mezhep imamına uymak

Sual: Bir mezhep imamına mı uymalı, yoksa Kur’ân-ı kerime mi uymalıdır?

Cevap: Mezhep imamı demek, Peygamber efendimizin Kur’ân-ı kerimden çıkardığı manaları, bilgileri, Eshâb-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Resûlullah efendimizin, Kur’ân-ı kerimin hepsini Eshâbına tefsir ettiğini, Hadîka, dil afetlerini anlatırken yazmaktadır. Resûlullah efendimizin Kur’ân-ı kerime verdiği manaları, açıklamalarını anlamak isteyen, bir mezhep imamının kitaplarını okur, bunlara uyar. Bu kitapları okuyup, bunlara uyan kimse, o mezhepten olur. Bu ise, Resûlullah efendimize ve Kur’ân-ı kerime uymak demektir.

MEZHEB VE SE’ÂDET-İ EBEDİYYE

DELÎL

Allahu te'âlâ hazretleri Kur'ân-ı Azîmü'ş-şân'ında buyurdu;

"Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim" (İsrâ, 71)

Büyük tefsîr âlimi Kâdı Beydâvî Hazretleri (rahmetullahi te'âlâ aleyh) bu ayet-i kerîmeyi;

"Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız"

şeklinde izah etmişlerdir.

Ve dahi, Ruh-ul beyân ve Tefsîr-i Hüseynî'de bu ayet-i kerîme;

"Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela 'yâ Şafiî, veya yâ Hanefî' denir"

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyurdular ki;

"Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan sapıtır. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullahın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider"

Çok büyük âlim ve velî İmam-ı Rabbani hazretleri (kaddesallahu te'âlâ sirreh) Mebde ve Me'âd isimli kıymetli eserinde buyurdular ki;

"Mezhepten ayrılmak, ilhaddır"

( İlhad, doğru yoldan ayrılmak demektir)

Büyük âlim Muhammed Hâdimî hazretleri (rahmetullahi te'âlâ aleyh) Berîka nam kıymetli kitabında;

"Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Çünkü nas; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunları da ancak müctehid anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız gerekir."

buyurdular.

Hatta, İbni Teymiye’nin talebesi İbni Kayyım bile İlamil Muvakkiin isimli kitabında diyor ki:

"İctihad şartı bulunmayanın, Kur'andan ve hadisten ahkam çıkarması caiz olmaz. Bir mezhebe uyması şarttır. Dört mezhepten başkasına uymak da caiz değildir."