Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Nemrut, İbrâhim aleyhisselâmı *Ateşe* atdı. Cebrâil aleyhisselâm, cenâb-ı Hakka; *Yâ Rabbî, Halîlini ateşe atdılar, yardımına gideyim mi?* dedi. 


İzin verilince gitdi ve *Yardıma ihtiyâcın var mı?* dedi. İbrâhim aleyhisselâm; *Var, ama sana değil* buyurdu. 


Yâni, *Rabbim beni görüyor, beni ateşe atan da O’dur!* dedi ve ateş o anda soğudu. Çünkü *Ateş* de mahlûkdur efendim. O da *Allah* ın emrindedir. 

● ● ● 

Ahbâblara, komşulara, samîmî olduklarınıza *Namâz Kitâbı* verin kardeşim. Dâima arabada bulunduracağız, vereceğiz, çok büyük *İbâdet* çoook, yâni *Emr-i mâruf*. Bizim kitapların hülâsası, bu kitapdır.


*Şeref-ül mekân bil mekîn*. Ne demek bu? Yâni bir yerin mübârek olması, içindekilerin mübârek olması demekdir. *Kâfirler* in ve *Fâsık* ların bulunduğu yer, mübârek olamaz. 


Mü’minlerin, sâlihlerin, mücâhidlerin bulunduğu yer *Mübârek* dir. Burası, mübârek bir yer meselâ. Çünkü burada müslümânlar *İbâdet* ediyorlar, *Cihad* yapıyorlar. 

● ● ● 

Cenâb-ı Hakkın *Ef’âli* nden suâl olunmaz. Yalnız şunu bilir, şuna inanırız ki, Cenâb-ı Hak *Hakîm* dir, yâni *Hikmet* sâhibidir, her fiilinde hikmet vardır Onun. Nitekim kendisi;


Ben, mahlûklarımı, sizleri, *Abes* olarak, *Bâtıl* olarak, *Boş*, *Fâide* siz ve *Lüzûm* suz olarak yaratmadım! buyuruyor.


Her bir *Zerre* nin fâidesi vardır, sebebi vardır. Rabbimize sonsuz *Şükr* ediyoruz kardeşim. Çünkü dünyânın en *Bahtiyâr*, en *Şanslı* insanlarıyız. Maddî, mânevî seâdet içindeyiz. 


Hep bunlar, Seyyid *Abdülhakîm Efendi* hazretlerinin *Bereketi*. Bütün bu ni’metler, hep onların sâyesinde. Onları görmeseydik, *Hiç* bir şeyden haberimiz olmıyacakdı, *Hiiiiç*. 


Ben, *Arabî* okumasını bilmiyordum, *Fârisî* hiç bilmiyordum. Bunları, hep O öğretdi. Vefât edeceği zaman bile, yatağının içinde, bana çok *Şeyler* öğretdi Mübârek. 

 

Rabbimizin afv-u mağfireti *Sonsuz* dur kardeşim. Nitekim *Kur’ân-ı kerîm* de, Allahü teâlâ;


Kulum bana *Bir adım* yaklaşırsa, ben ona *Yüz adım* yaklaşırım. İstiğfâr ederse *Kabûl* ederim. Ben, *Afv-u mağfiret* etmesini severim, buyuruyor. 


*Yeter ki siz isteyin!* diyor Kur’ân-ı kerîmde. Bu Ramezân-ı şerîfde *Hatim* okudum. Neler gördüm, ne âyetler, ne âyetler yâ Rabbî! Cenâb-ı Hak kullarından, *Tövbe* ve *İstiğfar* etmelerini istiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder