ZEKÂT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ZEKÂT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Uşur (Öşür)

 *Hocamız bir sohbetinde uşur (öşür) mevzuunda buyurdular ki; "Anadolu'da toprak zekâtı olan uşur pek verilmiyor. Bize meyve, bulgur, yufka gibi hediyeler geliyor. Bu hediyelerin uşru verilip verilmediğini bilmediğimizden küçük bir kapla 10 parçaya ayırıyorum, bir parçasını tadına bakar mısınız, diyerek bize haftalık temizliğe gelen hanıma uşur niyetiyle hediye ediyorum."

(Hüseyin Hilmi Işık "rahmetullahi aleyh")

[Hüseyn Hilmi Işık Efendi ile Hatıralar,1.cild,sf:577]

ÖŞÜR

Toprakdan alınan mahsûlün zekâtı. Kelime mânâsı, onda bir demektir. Yağmur, nehir veya dere suyu ile sulanan haraclı olmayan bütün topraklardan (öşürlü toprak olmasa bile) ve vakf toprakdan çıkan şeylerden onda bir öşür (zekât) olarak verilir. Öşür vermek âyet-i kerîme ile emredilmiş, onda birinin verilmesi ise hadîs-i şerîf ile bildirilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde En’âm sûresinin yüz kırk birinci âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyrulmuştur: “Çardaklı, çardaksız, Cennet gibi üzüm bağlarını, meyvaları ve lezzetleri çeşitli hurmaları, hububatı, bir bakıma birbirine benzeyen, bir bakıma benzemeyen zeytinleri, narları inşâ eden (yetiştiren) O’dur. Her birinin verdiği (yetişip olgunlaştığı) vakit mahsûlünden yeyin! Devşirildiği veya biçildiği gün de hakkını (öşrünü) verin ve (sadaka vermede) israf etmeyin. Zîrâ Allah israf edenleri sevmez.”


Hadîs-i şerîfte de; “Yağmur, nehir veya dere suyu ile sulanan ağaçların ve ekinlerin öşrü, yâni onda biri verilir. Hayvan gücü veya dolap, kova ile sulanan yerdeki mahsûl elde edilince, öşrün yarısı, yâni yirmide biri verilir” buyruldu.


İmâm-ı a’zam’ın (rahmetullahi aleyh) ictihadına dayanan fetvalara göre; her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsûl topraktan alındığı zaman, onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü, müslüman fakirlere vermek farzdır. Hayvan gücü veya dolap, motor ile sulanan yerdeki mahsûl elde edilince, yirmide biri verilir. İster onda bir, ister yirmide bir olsun; hayvan, tohum, âlet, gübre, ilâç ve işçi masraflarını düşmeden evvel vermek lâzımdır. Bir sâ’dan (3,5 kg.) az mahsûlün öşrü verilmez. Toprağın sahibi; çocuk, deli, köle bile olsa, öşrü verilir, öşrü vermeyenden hükümet zorla alır. Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için, odun, ot ve saman için öşür verilmez. Balın (fennî te’sisât ve masraflar yapılsa dahi), pamuğun, çayın, tütünün, dağdaki ağaç meyvelerinin (meselâ zeytinlerin, üzümlerin) onda biri, öşür olarak verilir. Zift, petrol ve tuz için öşür yoktur. Çift sürmekle hâsıl olsun, bağdan hâsıl olsun, mahsûlün onda birini fakîr müslümana vermeden önce yemek haramdır. Eğer ölçü ile çıkarıp, ölçü ile yedikten sonra, yediğinin de öşrünü hesâb edip verirse, önce yediği helâl olur.


On kile buğday alan; bir kilesini müslüman fakire vermezse, yalnız o bir kilesi değil, on kilenin hepsi haram olur. Sahibinin rızâsı yok iken, onun yerini ekip mahsul alan kimseye, elde ettiği mahsûlden yalnız masrafı, sermâyesi kadarı helâl olup, fazlası haram olur. Fazlasını fakirlere sadaka vermesi lâzımdır, öşürde sene geçmesi şart olmadığı için, bir yerden senede bir kaç defa mahsûl alınırsa, her defasında öşür vermek vâcib olur. Öşrünü vermediği bilinen toprak sâhiblerinin gönderdiği hediyenin onda birini ayırıp, fakîre verdikten sonra geri kalanı yemek daha iyidir.


İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed’e (rahmetullahi aleyhimâ) göre, öşür vermek için, toprakdan çıkan mahsûlün bir sene dayanıklı ve mikdârının bin iki yüz elli litre olması lâzım ise de, fetva İmâm-ı a’zam’ın (rahmetullahi aleyh) ictihadına göre verilmiştir.


Hükûmetin kaldırması ile öşür affolmaz. Toprak sahibinin, öşrünü, Beytülmâl’den hakkı olanlara vermesi lâzım olur.


Devlet, Beytülmâl’de toplanan zekâtı, zekât verilen, yedi sınıf kimseye verir. Bunlardan başkasına veremez. Verirse, öder.


Osmanlılar zamanında, Beytülmât’e âit mîrî toprakları tapu ile kiralayanların, tımarcılara mahsûlün onda birini vermelerini sultânlar emretmiş olup, bu verilenlere öşür denilmekde ise de, bu zekât mânâsındaki öşür olmayıp, kira ücretidir. Ebüssü’ûd Efendi’nin fetvasına göre mîrî topraktan devletin aldığı kira harac gibidir. harac alınan topraktan öşür alınmaz, öşür tâbiri, İslâm dîninde; bilhassa özel mülk sahiplerinin, elde edilen mahsûlün belli bir nisbetini fakîr, muhtâc ve diğer hak sâhiplerine zekât olarak vermesi mânâsında kullanılır. İslâm dîninde öşür; ne bir kira, ne de vergidir, dînin emrettiği farz bir ibâdettir. İslâm’ın temel şartlarından biridir.


Öşrü verilen topraklara arâzi-yi öşriyye denir. Bunlar:


1- Müslüman devlet başkanının izniyle, müslümanların mevât (ölü=işlenmemiş) araziden ihya ettikleri topraklar,


2- Harb ile fetholunup, gâzilere veya başka Müslümanlara taksim edilen araziler,


3- İslâmiyet’i isteyerek kabul edenlerin ellerinde bırakılan araziler olmak üzere üç kısımdır.


Devlet reîsi toprağı kimseye vermeyip, Beytülmâl’e de verebilir. Böyle toprağa mîrî toprak denir. Öşürlü ve haraclı toprağın sahibi ölüp, hiç vârisi kalmazsa, bu toprak Beytülmâl’ın olur. Yâni mîrî toprak olur. Memleketimizde mîrî arazinin çoğu, devlet tarafından vakfedilmiş veya millete satılmış, her iki şekilde de öşürlü olmuştur. Böylece Anadolu ve Rumeli’deki toprakların hemen hepsi, milletin mülkü olup, öşürlü olmuştur (Bkz. Toprak Hukuku).


Bir kimse, öşürlü toprağını kiraya verirse, mahsûlünün öşrünü, İmâm-ı a’zam’a göre kendisi verir. Kira ücreti yüksek olan yerlerde, böyle fetva verilir. İki İmâma göre, kiracı verir. Kira az olan yerlerde de bu fetva uygulanır.


¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾


1) Redd-ül-muhtâr; cild-2, sh. 49


2) Kitâb-ül-emvâl; sh. 77, 686


3) El-Ahkâm-us-sultâniyye; sh. 153


4) Kitâb-ul-harâc; sh. 71


5) Mîzân-ül-kübrâ; sh. 370


6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 259


7) El-Mebsût; cild-3, sh. 18


8) Rehber Ansiklopedisi; cild-14, sh. 30

Sadaka,Zekât,İktisat

 “Sadaka vererek rızkınızı çoğaltınız. Zekât vererek mallarınızı koruyunuz, iktisat eden, tasarrufa riâyet eden aldanmaz. Tedbirli, düzenli yaşamak, geçimin yarısıdır, insanlarla iyi geçinmek, aklın yarısıdır.”

Ca'fer-i Sadık Hazretleri

Cimri zekâtı ne ki?

 Sual: (Kırkta bir zekât, cimri zekâtıdır. Zekâtta limiti kaldırmalı) deniyor. Bu limiti bildiren Resulullah'ı cimrilikle suçlamak caiz midir? Resulullah'ın koyduğu ölçüyü hangi reformcunun değiştirme yetkisi vardır ki?

CEVAP

Kırkta bir zekâta cimri zekâtı demek, Resulullah'a yapılan çok çirkin bir hakarettir. Kur'an-ı kerimde namazların nasıl kılınacağı, zekâtın nisabı bildirilmemiştir. Bunlar, hadislerle açıklanmıştır. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen (Resul neyi emrettiyse onu yapın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!) buyuruldu. (Haşr 7)


Buharî, Ebu Davud, Nesaî gibi muteber hadis kitaplarında, (Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Enes’i Bahreyn'e gönderdiği zaman, Resulullah'ın mührüyle mühürlenmiş bir talimat verdi) buyuruluyor. Fıkıh kitaplarındaki zekât oranları Resulullah'ın bu talimatına göre hazırlanmıştır.


Her fıkıh kitabında, (Sığırın nisabı otuzdur) diyor. (Tirmizî, Nesaî)


Her fıkıh kitabında, (Koyunun nisabı kırktır) diyor. (Buharî, Nesaî)


Her fıkıh kitabında, (Beş devenin nisabı, bir koyundur) diyor. (Buharî, Nesaî)


Her fıkıh kitabında, (Mahsulün uşru onda birdir) diyor. Bir hadis-i şerif meali:

(Yağmur, pınar veya ırmak suyu ile sulanan mahsulün uşru onda birdir. Dolapla veya hayvanla sulanırsa yarısıdır.) [Buharî, Müslim]


Her fıkıh kitabında (Define zekâtı beşte birdir) diyor. Bir hadis-i şerif meali:

(Define zekâtı beşte birdir.) [Buharî, Müslim]


Her fıkıh kitabında (Altın ve gümüşün zekâtı kırkta birdir) diyor. İki hadis-i şerif meali:

(Gümüş paraların zekâtı kırkta birdir.) [Tirmizî, Ebu Davud, Nesaî]


(Altın ve gümüşün zekâtı kırkta birdir.) [Buharî, Ebu Davud, Nesaî]


Her fıkıh kitabında (Balın zekâtı onda birdir) diyor. Bir hadis-i şerifte, (Balın zekâtı onda birdir) buyuruldu. (Tirmizî)


Görüldüğü gibi, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, zekâtta ölçüyü bildirmiştir. Bu ölçüleri kimsenin değiştirmeye hakkı yoktur. Mezhepler, farklı hadisleri dikkate alarak farklı bazı ictihatlarda bulunmuşlarsa da, kırkta bir ölçüsüne hiçbiri dokunmamıştır. Bu ölçüyü değiştirmek dinde reform olur. Dinde reform ise dinsizliktir.

Sadakayla ilgili çeşitli sual cevaplar

 Sual: Borcu olan bir kimsenin sadaka vermesi caiz olur mu?

CEVAP

Ödünç alınan ve acil verilmesi gereken borçlar ise sadaka vermek caiz olmaz. Fakat taksitli borçlar ise mahzuru olmaz.


Sual: Taksitli borçlarım var. Muntazaman ödüyorum. Borçlunun önce borcunu ödemesi lazım olduğu için, cüzi miktarda da olsa sadaka versem olur mu?

CEVAP

Evet, kabul olur.


Sual: Hediye mi, sadaka mı daha sevaptır?

CEVAP

Önce aileye nafaka, sonra sadaka, sonra hediye.


Sual: Sadaka niyetiyle yapılan para yardımları vekaleten de olur mu?

CEVAP

Olur.


Sual: Sadaka verirken sevabını Peygamber efendimize göndermeye de niyet etmek caiz mi?

CEVAP

Sadaka verenin, sadaka sevabını Resulullah efendimize ve bütün müminlere göndermeye niyet etmesi iyi olur. Çünkü, kendi sevabından bir eksilme olmadığı gibi, hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevap verilir. (Redd-ül Muhtar)


Sigara istemek

Sual: Dilenmek haram olduğuna göre, birinden bir tek sigara veya ateş istemek caiz midir?

CEVAP

Caizdir. O kadarcık şey dilenmeye girmez.


Sadaka ve kibir

Sual: Bir arkadaş, şeker, gofret gibi bir hediye verirken (Yakala!) diyerek uzaktan atıyor. Bu, kibir alameti değil midir?

CEVAP

Belki, samimi olduğu için veya hediyeye önem vermediği için olabilir, çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Sadaka verenin kibirli görünmesi, fakire karşı değildir. Verdiği malı küçültmektir. Mala kıymet vermediğini gösterir) deniyor. Hediye veren de, hediyesine önem vermediği için öyle yapmış olabilir, ama aralarında samimiyet yoksa, öyle yapmak doğru değildir.


Hayır kurumu

Sual: Cami için verilen parayı, daha önemli bir hayır kurumuna vermek caiz midir?

CEVAP

Daha önemliyse, daha iyi olur.


Hayvan beslemek

Sual: Evdeki kedilere veya sokaktaki köpeklere verdiğimiz yiyecekler sadaka hükmüne girer mi?

CEVAP

Elbette girer. Hattâ kedi, köpek, domuz gibi hayvanlar, evimizdeki, bahçemizdeki buldukları şeyleri yeseler, mesela kurt koyunumuzu, tilki tavuğumuzu, kartal civcivlerimizi yese hepsi sadaka olur. Bir hadis-i şerif:

(Müslümanın diktiği ağaçtan yenilen şey sadakadır. O ağaçtan çalınanlar, vahşi hayvanların ve kuşların yedikleri sadaka olur.) [Müslim]


Paraya kıymet vermemek

Sual: Mendil serip dilenenin önüne parayı, eğilmeden ayakta iken atmak uygun mudur?

CEVAP

Paraya önem vermemek maksadıyla yapılırsa mahzuru olmaz. Çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Sadaka verirken, neşe ve sevinçle karışık tekebbür etmeli. Sadaka verenin tekebbürü, fakire karşı değildir. Verdiği malı küçülttüğünü ve mala kıymet vermediğini gösterir) deniyor. Dilenciye niye kibirlensin ki? Dilenci de o hareketten alınmaz. Atılan parayı havada kapar.


Muhtaç olanın sadaka vermesi

Sual: Bir kimsenin, bakmakla sorumlu oldukları muhtaç iken, başka muhtaçlara yardım etmesi uygun olur mu?

Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:

“Kendisine ve bakması vacib olanlara lazım olandan fazla malı bulunan kimsenin sadaka vermesi müstehabdır. Bakması vacib olan kimsesi muhtaç iken, bunun sadaka vermesi günahtır. Sıkıntıya sabredemeyecek kimsenin, kendi muhtaç olduğu malı, parayı sadaka vermesi caiz değildir, tahrimen mekruhtur. Sadaka veren kimsenin, sadaka sevabını, Resulullah Efendimize ve bütün müminin ve müminâta göndermeye niyet etmesi iyi olur. Çünkü, kendi sevabı azalmaz ve hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevap verilir.”

Sadaka-i cariye

 Sual: Sadaka-i cariye ne demektir?

CEVAP

Öldükten sonra da, amel defterimize sevap yazdıran sadakadır. Sadaka-i cariye, cami, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, faydalı ilmi eser bırakmak gibi insanlara faydası dokunan her çeşit iyi işlerdir. Bir hadis-i şerif meali:

(İnsan ölünce, üç şey hariç ameli kesilir: Sadaka-i cariye, faydalı ilmi eser bırakmak veya ona dua ve istigfar edecek salih evlat.) [Müslim]


Herkes cari sadaka olarak cami yaptıramaz, ilmi eser yazamaz. Ama kolayı var. Faydalı bir eserin dağılmasına sebep olmak da, o kitabı yazmak gibi sevap getirir. Bir hadis-i şerif meali:

(Mümine, öğrenip yaydığı ilmin sevabı, ölümünden sonra da devam eder.) [İbni Mace]


Faydalı eserden maksat, dinimize dünyamıza faydalı olan her eser buna dahildir. Fıkıh kitabı, tefsir kitabı, ilmihal kitabı, tıp, fizik, kimya kitabı faydalı kitaplardandır. Kasetler, CD’ler, filmler faydalı olmak şartı ile hepsi sadaka-i cariye hükmündedir. Faydalı olmak şartı ile bir radyo, bir televizyon, bir gazete, bir dergi, bir internet sitesi gibi her çeşit yayın, sadaka-i cariyeye dahildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehit sevabı vardır.) [Hakim] (Ya bir farzı veya vacibi meydana çıkarmanın sevabının ne kadar çok olduğu buradan anlaşılmalıdır.)


Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları, hakiki din kitaplarına uyanlara yüzlerce şehit sevabı verilir. Sünnete yapışmak, sünneti ortaya çıkarmak Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını öğrenmekle olur.


Bayramlarda, özel günlerde hediye olarak bir kimse, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından bir kitap, mesela bir İslam Ahlakı kitabı hediye verse, yüz şehit sevabı alır. Çünkü unutulmuş sünnetlerin yanında, farzlar ve vacipler de yayılmış oluyor. Bozuk din kitabı vermek de bunun aksi olup, çok veballi bir iştir, bu sefer işlenen günaha da ortak olmuş olur.


Sevabını hediye etmeli

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:

Sadaka [ve Kur'an-ı kerim okumanın] sevabını önce Peygamberimizin mübarek ruhuna hediye etmeli, sonra ölülerin ruhlarına göndermelidir. Böylece kabul olma ümidi fazla olur. Sevabını bütün müminlerin ruhlarına da hediye etmek iyi olur. Her birine sevabın hepsi ulaşır. Kendi sevabından bir eksilme olmaz. (2/36)


Camiye verilecek para

Sual: Babam, (Şu parayı al, bir camiye ver!) dedi. Bu parayı İslam âlimlerinin kitaplarını dağıtarak emr-i maruf yapan yerlere vermek caiz olur mu?

CEVAP

Elbette olur. İslamiyet’i yaymak için verilmiş olur, daha önemlidir.


Cami yaptırmak

Sual: Bir kimsenin yaptırdığı küçük bir cami yıkılıp, yerine başkası büyük bir cami yaptırsa, öncekinin sevabı kesilir mi?

CEVAP

Kesilmez.

İsraf da, cimrilik de etmemeli

 Sual: Çok sadaka verenler oluyor. Sadaka vermek israfa girer mi?

CEVAP

Sadaka vermekte de, israf olur. Sabit bin Kays hazretleri, bir günde 500 ağacının hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmayınca, (Hepsini vermeyin!) âyet-i kerimesi geldi. Muaz bin Cebel hazretlerinin bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verip kendine bir şey bırakmayınca, (Fakat israf etmeyin!) mealindeki âyet-i kerime geldi. Bir erkek çocuğu, Resulullah efendimize gelip bazı lüzumlu şeyleri istedi. Peygamber efendimiz, onların hiçbirinin bugün kendisinde bulunmadığını bildirince, çocuk, gömleğini istedi. Hemen mübarek arkasından gömleğini çıkarıp verdi. Gömleksiz kaldı. O zaman, (Ey Habibim, kendine kalmayacak şekilde dağıtma!) âyet-i kerimesi geldi.


Borcundan çok malı olmayan veya çoluk çocuğu sıkıntıya sabredemediği hâlde, bunların ihtiyacını karşılayacak maldan fazlası bulunmayan veya sıkıntıya katlanamadığı hâlde, kendisi muhtaç olanın, sadaka ve ödünç vermesi israf olur. Bir hadis-i şerif meali:

(Kendisi veya çoluk çocuğu muhtaçken veya borcu varken verilen sadaka kabul olmaz. Borç ödemek, sadaka ve hediye vermekten önce gelir.) [Buhari]


Kendisi veya çoluk çocuğu sabredemeyenin, sadaka vermesi mekruh olur; hattâ bazı âlimlere göre, hiç kabul olmaz. (Tarikat-ı Muhammediyye)

Haram maldan zekât, sadaka verilir mi?

 Sual: Haramdan sadaka verilse ne olur?

CEVAP

Haramdan sadaka verilse, alan fakir de haramdan olduğunu bilerek, verene, Allah razı olsun dese veya Allah kabul etsin dese ve veren de, âmin dese, ikisi de küfre girer.


Bir kimsenin elindeki malın haram mal olduğu bilinmedikçe, çalınmış veya kumardan almış olsa bile, elindeki bu malın onun helal mülkü olduğu kabul edilir. Bunu verince, mülk-i habis ise de, almak caiz olur. Verilenin haram mal olduğu kesin bilinirse, bunu almak caiz olmaz.


Haram malı, hediye vermek caiz olmaz. Haram olduğunu bilenin de, bunu alması caiz olmaz. Eline, haram mal, mesela para geçen, bunu sahibine vermeli, sahibi bilinmiyorsa, fakire sadaka vermelidir. Başka yere vermesi günah olur. Bu malı almak, fakirlerden başka kimseye caiz olmaz. Yalnız vârisin, haram mal olduğunu bildiği halde, mirası alması caiz olur. Sadaka olarak verdiği fakir, haram malı kendisine hediye ederse, bunu kendisi de kullanabilir.


Malının çoğunun helal olduğu sanılanın verdiği hediyeyi almak caiz olur. Malı haram ise caiz olmaz.


Bulanık suyun temiz olduğu kabul edilir. Çünkü, suyun aslı temizdir. Necis olması ise, şüphelidir. Kazancının çoğu haramdan olan kimsenin verdiği malın haramdan olduğu kesin olarak bilinmedikçe, bu malını almak haram olmaz, mekruh olur. Malının çoğu helal olanın hediyesi alınır. Çoğu haram ise, helal diyerek verdiği alınır. Verirken söylemedi ise, araştırıp zannına göre amel eder.


Sual: Benden düştüğü şüpheli bir para var. Haram olan bir şeyi sadaka olarak vermek haram olduğunu biliyorum. Bu parayı ne yapmam lazım?

CEVAP

Fakirsen kendin kullanabilirsin, zenginsen bir fakire ver. Bulunan para sizin olmasa da haram para değildir. Bir fakire vermekte mahzur yoktur.


Sual: Din kitaplarında, (Haramdan kazanılan bir mal, sadaka olarak verilse, bunu bilerek alan, Allah kabul etsin derse kâfir olur; fakat Allah razı olsun denirse küfür olmaz) deniyor. Niye biri küfür de öteki değil?

CEVAP

Haram maldan sevab beklenmez. Yani dinimizde haram malın sevabı olmayacağı bildirilirken, Allah kabul etsin diyerek, dinin emri kabul edilmemiş oluyor. Allah razı olsun demek ise, bu halinden, haram işlediğinden dolayı Allah razı olsun demek değildir. O manada söylenirse, elbette o da küfür olur. Allah seni razı olacağı hale getirsin anlamında bir duadır. Gerektiğinde kâfire böyle dua edilebilir. Yani onun hidayeti için dua ediliyor. Bu caiz olur. Fakat kâfire, Allah sana rahmet etsin diye dua etmek caiz olmaz.


Haram parayla hayır yapmak

Sual: Toplanan helal ve çeşitli haram paralarla cami yaptırılır mı? Haram para hayra sarf edilir mi? Haram parayı verene, Allah razı olsun denir mi?

CEVAP

Birgivi vasiyetnamesi şerhi’nde, (Bir kimse, elindeki kati haram olan maldan sadaka verse, sevab umsa, alan fakir, haramdan olduğunu bilerek, verene Allah razı olsun dese, veren de veya başka bir kimse de âmin dese, hepsi kâfir olur) deniyor. İbni Abidin hazretleri burada, (Haram olduğu bilinen belli malla cami yaptırmak ve başka hayır yaptırmak ve bunlara karşılık sevab beklemek de küfürdür) buyuruyor. (S. Ebediyye)


Haramdan mal kazanmak, haramdan sadaka vermek ayrı, haramla helali karıştırarak kullanmak ayrıdır. Kullanmanın caiz olması, haramın caiz olması demek değildir. Haramdan kazanan, elbette cezasını çekecektir. Bu konuda, merhum hocamıza sorduğumuz sualin cevabı şöyleydi:

İki veya daha çok farklı haram mallar, birbirleriyle ve helal mallarla karışırsa mülk olur. Her türlü kullanması caiz olur. Yani cami yaptırılır. Haram parayı verene Allah razı olsun demek caizdir, fakat Allah kabul etsin demek küfür olur.


Haramdan sevab beklendiği için küfür oluyor, ama o kimseyi Allahü teala razı olduğu yola çevirebilir. Kâfire bile, imana gelmesi veya razı olacağı hale çevirmesi niyetiyle Allah razı olsun denir. Böyle söylemek bu hâlinden razı olsun demek değildir, onu razı olacağı hale çevirsin demektir. Demek ki, bu niyete göre kâfire bile Allah razı olsun denebiliyor. Böyle bir niyet olmadan Allahü tealanın kâfirden razı olması için söylemek küfür olur.


Sırf tek haram parayla yapılan camide namaz kılmak caiz olmaz.

Müminler bir vücut gibidir

 Sual: Bosna’ya yardım için para toplanıyor. Yardımların yerine ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyoruz. Yardımlar yerine ulaşmazsa, yardım edenler mesul olur mu?

CEVAP

Yardımı toplayan, müslüman ise, yardım etmek gerekir. Yardımın ulaştırılmasında bir kusur veya hıyanet olursa, günah, onların olur. Onun için, dünyanın neresinde olursa olsun, müslümanlara yardım etmelidir! Amerika’daki, Afrika’daki müslümanlara da yardım etmelidir! Bütün müslümanlar bir ailenin fertleri, hatta bir vücut gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buhari]


Dertler müşterektir

Bu bakımdan, dünyanın öteki ucundaki bir müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Ona yardım etmek gerekir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]


Yiyecek, giyecek ve başka ihtiyaçları için müslümanlara yardım, hem vazifedir, hem de çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allahü teâlâ affeder.) [Buhari]


(Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu Allahü teâlâya ibadet etmiş gibi sevap kazanır.) [Buhari]


(Kim bir mümini, bir münafıkın eziyetinden korursa, Allahü teâlâ da onu, Cehennem ateşinden korur.) [Ebu Davud]


(Allah indinde, en kıymetli amel, mümini sevindirmek, sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır.) [Taberani]


(Din kardeşini savunan müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden korur.) [Taberani]


(Din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, ona müdafaaya gücü yeterken, bunu yapmayanı, Allahü teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İbni Ebiddünya]


(Allah katında en kıymetli amel, bir müslümanı sevindirmek yahut bir sıkıntısını gidermek veya sabrını taşıran bir kederini ortadan kaldırmak yahut borcunu ödemektir.) [Ebuş-şeyh]


(İnsanların iyisi, insanlara iyilik edendir.) [İ. Ahmed]


(Arkadaşın iyisi, arkadaşına, komşunun iyisi ise komşusuna iyilik edendir.) [Tirmizi]


(Sizin en iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunandır.) [Tirmizi]


(Hayra vesile olan, hayır işlemiş gibidir. Allahü teâlâ, sıkıntıya düşene, çaresize yardım edeni sever.) [İbni Neccar]


(Layık olana da, olmayana da iyilik et. Eğer layık olana iyilik edersen ne iyi. Eğer o kimse iyiliğe layık değilse, sen, iyilik ehlinden olursun.) [İbni Neccar]


Sevdiğini vermek

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyilik ve hayra nail olamazsınız. Ne infak ederseniz, Allahü teâlâ, onu hakkıyla bilir ve mükafatını verir.) [Al-i İmran 92]


İnfaktan maksat zekat diyenler oldu. (Sevdiğiniz maldan zekat vermedikçe saadete eremez, Cennete giremezsiniz. Cimrilikten ve mal sevgisinden temizlenmiş olmazsınız) dediler. İnfak edilen her şeyi Allahü teâlâ bilir, dünyada hakkını verir, ahirette de sevabını ve derecesini artırır. Ömer bin Abdülaziz hazretleri, yüklerle şeker alıp sadaka olarak dağıtırdı. Dediler ki:

(Niçin parasını değil de, şeker alıp sadaka ediyorsun?)

Buyurdu ki:

(Bu şeker, bana paradan daha kıymetlidir, şekeri çok severim.)


Âyet-i kerime nazil olunca, Hazret-i Ömer, en iyi cariyesini azat etmişti. Oğlu Hazret-i Abdullah da en iyi cariyesini azat etmişti. Kendisine dediler ki:

(Kıymetli cariyeyi niçin bıraktın?)

Buyurdu ki:

(Bu âyeti işitince bıraktım. Kişi sevdiğini vermeyince sevdiğini elde edemez.)


Harun Reşidin zevcesi Zübeyde, otuzbin altın harcetmiş, bir mushaf yazdırmıştı. Tamamlanıp da kendisine getirdikleri vakit bu âyet-i kerimeyi okuyunca, hemen mushafı kapayıp: (Alın bunu, salih bir müslümana hediye edin. Şu anda bu mushaftan daha çok sevdiğim bir şey yoktur) dedi.


Âyet-i kerime nazil olunca, Hazret-i Ebu Talha, en sevdiği malı olan bir bahçeyi Allah yolunda tasadduk etti. Zeyd bin Harise hazretleri de, Seyl adındaki atını tasadduk etti.


Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:

(Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için tasadduk ederse, bu âyetteki iyilik ve hayra mazhar olmuş olur) buyurdu. (Tibyan)

Sadakayı gizli mi vermeli?

 Sual: Fakirin onurunu kırmamak için sadakayı gizli mi vermek gerekir, yoksa başkaları da yardımda bulunsun diye bir teşvik için açıktan verilmesi mi daha iyi olur?

CEVAP

Sadakayı, yardımları bazen açık vermek gerekirse de, genel olarak gizli vermek daha iyidir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Sadakayı açık verirseniz güzel olur, gizli verirseniz, sizin için daha hayırlıdır.) [Bekara 271]


Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Kıyamette, başka himaye bulunmayan günde Allahü teâlânın himayesindeki 7 kişiden biri, verdiği sadakayı gizleyen, sağ elinin verdiğinden sol eli haberi olmayan kimsedir.) [Buhari]


(Gizli [sadaka, hayır hasenat ve ibadetler] aşikâreden efdaldir. Ancak, iyi örnek teşkil edecekse, aşikârelik gizliden efdaldir.) [Deylemi]


(Sadakayı gizli vermek Cennet hazinesindendir.) [Hatib]


(Gece kılınan namazın gündüz kılınan namaza göre üstünlüğü, gizli verilen sadakanın, aşikâr verilen sadakaya olan üstünlüğü gibidir.) [Taberani]


(Kur'anı aşikâre okuyan, aşikâre sadaka veren gibi, gizli okuyan da gizli sadaka veren gibidir.) [Tirmizi]


(Gizli sadaka Rabbin gadabını söndürür.) [Beyheki, Taberani, İbni Asakir]


Gösterişe kaçmak

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(İyi bir amel yapanın amel defterine gizli yapılmış salih amel olarak yazılır ve sevabı 70 kat artırılır. Kişi bu ameli açıklarsa, aşikâre amel sevabı yazılır. Artırılan sevapları silinir. Bu amelini tekrar herkese söyler, adının anılmasından ve övülmekten hoşlanırsa, aşikâre amel sevabı da silinir, gösteriş, riya olarak yazılır.) [Beyheki]


İstemeyi meslek haline getirenler hariç, bir fakire herkesin gözü önünde yardımda bulunmak, sadaka vermek onun haysiyetine dokunabilir. Muhtaçların gönül rahatlığıyla yapılan yardımı alabilmeleri için hayırlar gizli verilmelidir. Bir müddet önce, Bursa’da bir öğrencinin açıktan yapılan bir yardım sebebiyle intihar ettiğini gazetelerden okumuşsunuzdur.


İslam büyükleri, sadakayı gizlice bir a’manın eline bırakır veya fakir uyurken cebine koyar veya bir çocuk vasıtasıyle fakire gönderirlerdi. Fakiri şükran borcu altına sokmamak için gizli verirlerdi.

Maksat riya ve minnetten sakınmaktır. Fakir vereni görürse, riya ve minnet karışabilir. (Gösterişe ve minnete sebep olan hayır kabul olmaz) buyurulmuştur. Farz olan zekâtın aleni olarak verilmesi efdaldir. Bunda riya olamaz. Zekâtın böyle alenen verilmesi, zekâtını vermemiş olmak töhmetinden kurtarır, başkalarına da örnek teşkil etmiş olur. İbni Abbas hazretleri, gizlice verilen nafile sadakanın sevabı, alenen verilenden 70 kat fazladır buyurdu. Zekâtın sevabı ise gizlice verilenlerine göre 25 kat fazladır.


Gizli sadakanın üç faydası:

1- Halk; fakirin sadakayı ihtiyaçsız aldığını sanarak suizanna düşebilir. Fakir kötülenir, halk da gıybet edebilir.


2- Hadis-i şerifte, (Veren el, alan elden üstündür) buyuruluyor. Sadaka açıktan verilince fakir zillete düşebilir. Müslümanı zillete düşürmemelidir.


3- Sadaka bir cins hediyedir. Hadis-i şerifte, (Birine gelen hediyeye, yanında bulunanlar ortaktır) buyurulmuştur. (Hakim)


Fakir yanında bulunanlara ondan bir şey vermezse hoş olmaz. Buna sebep olmak da hoş değildir.

En üstün sadaka

 Sual: En üstün sadaka nedir?

CEVAP

Bu, sadaka verenin veya verilenin durumuna göre değişir. Mesela, aç bir kimse varsa, onu doyurmak en üstün sadaka olur. Bir kimsenin, maddi imkânı olmayan, borçlu bir arkadaşı varsa, onun için en üstün sadaka bu arkadaşını borçtan kurtarmak olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(En üstün sadaka, su vermektir.) [Nesai]


(En üstün sadaka, aç bir canlıyı doyurmaktır.) [Beyheki]


(En üstün sadaka, iki kişinin arasını bulmaktır.) [Taberani]


(En üstün sadaka, dilini tutmaktır.) [Deylemi]


(En üstün sadaka, gizli verilendir.) [Taberani]


(En üstün sadaka, ilmi yaymaktır.) [Taberani]


(En üstün sadaka, ilim öğrenip, başkasına da öğretmektir.) [İbni Mace]


(En üstün sadaka, kin güden yakınına verilendir.) [Taberani]


(En üstün sadaka, sağlıklı, mala tamahı çok olup, zenginliği umup fakirlikten korkarken verilen sadakadır.) [Müslim]


(En üstün sadaka, doğru sözü yerinde söylemektir.) [Hâkim]


(En üstün sadaka, Ramazan’da verilendir.) [Tirmizi]


Sadakada öncelik

Sual: Sadaka verirken, öncelik sırası nasıl olmalıdır?

CEVAP

Bu, kişinin durumuna göre değişir. Mesela, borcu olanın, önce borcunu ödemesi gerekir, fakat taksitli borcu olup da, günü gelince ödeyebilecek olan, borcu bitmeden de sadaka verebilir. Zekât borcu varken verilen sadaka da, kabul olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Zekât niyetiyle fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevabdır, çünkü zekât vermek, farzı yapmaktır. Sadakalarsa, nafile ibadettir. Farz ibadetin yanında nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla bile değildir. Şeytan aldatarak, kazaları kıldırtmayıp ve zekât verdirmeyip, nafileleri güzel gösteriyor. (3/17)


Kendi ailesinin nafakasını temin etmeden de, başkasına sadaka verilmez. Sadaka verirken, kendi ailesinden sonra, salih olan fakir akrabalara öncelik vermelidir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Fakire verilen sadaka, bir sadakayken, akrabaya verilen sadaka, hem sadaka ve hem de sıla-i rahim olmak üzere, iki sadakadır.) [Nesai]


(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır.) [Taberani]


Bir kadın da, Resulullaha, (Fakir kocama hediye versem, sadaka yerine geçer mi?) diye sual ettirdiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:

(İki sevab vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı.) [Buhari]

Sadaka vermenin önemi

 Sual: Sadakanın önemi nedir?

CEVAP

Allah rızası için yapılan, maddi ve manevi her iyiliğe, sadaka denir. Şeytan verdirmek istemese de sadaka vermelidir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:

(Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vadediyor. Allah'ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.) [Bekara 268]


Sadakanın faydaları hakkında, hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Hastalarınızı sadakayla tedavi edin. Sadaka, her hastalığı ve belayı defeder.) [Beyheki]


(İlmi olan ilminden, malı olan malından sadaka versin.) [İbni Sünni]


(İyilik ömrü artırır, sadaka günahları giderir ve kötü ölümden korur.) [Taberani]


(Sadaka kibri yok eder.) [Tirmizi]


(Sadaka verenin rızkı artar ve duası kabul olur!) [İbni Mace]


(Sadaka vermeye engel olana, lanet olsun.) [Isfahanı]


(Sadaka, kabir azabından korur. Kıyamette de himaye altına alır.) [Beyheki]


(Sıkıntılarınızı sadakayla önleyin.) [Deylemi]


(Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları yok eder.) [Tirmizi]


(Vallahi, sadaka vermekle mal eksilmez. O halde sadaka verin!) [İ. Ahmed]


(Sadaka malı artırır. Öyleyse sadaka verin.) [İbni Ebiddünya]


(Sadaka 70 çeşit belayı önler. Bunların en hafifi cüzzam ve barastır.) [Hatib]


(Sadaka şeytanın belini kırar.) [Deylemi]


(Gizli verilen sadaka, Allah'ın gazabını söndürür.) [Beyheki]


(Sırf Allah rızası için sadaka verene, kıyamette Allahü teâlâ, "Ey kulum, sen benim rızamı gözettin, ben de seni hakir etmem ve vücudunu Cehenneme haram kılarım. Haydi, Cennete istediğin kapıdan gir" buyurur.) [Deylemi]


(Az da olsa sadaka verin. Parayı saklayıp vermeyene, Allah da ihsanını keser.) [Müslim]


(Rızkının bol olmasını isteyen sadaka versin.) [Deylemi]


(Sadaka vererek rızkınızı bollaştırın.) [Beyheki]


(Sadaka malı çoğaltır.) [İbni Adiy]


(Sadaka vermede acele edin; çünkü bela, sadakayı geçemez.) [Taberani, Beyheki]


(Sadaka verin. Çünkü sadaka Cehennemden kurtuluşunuza sebep olur.) [Taberani]


(Bir hurma tanesi de olsa, sadaka olarak verin; çünkü o, az da olsa açlığı dindirir ve suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları yok eder.) [İbni Mübarek]


(Güne başlarken sadaka vermek, felaketleri önler.) [Deylemi]


(Sadaka, nafile oruç tutmaktan daha faziletlidir.) [Beyheki]


(Sevabı Müslüman ana babasına niyet edilerek verilen sadakanın sevabı, onlara da gider, kendi sevabından da bir şey eksilmez.) [Taberani]


(Sadaka olarak verilen bir parça ekmek, Allah katında Uhud dağı kadar büyür.) [Taberani]


Sadaka vermek

Sual: Her gün sadaka vermek gerekiyormuş. Bulamayan ne yapar?

CEVAP

Resulullah efendimizle Eshab-ı kiram arasında şöyle bir konuşma geçer. Peygamber efendimiz buyurur ki:

- Her müslümanın sadaka vermesi lazımdır.

- Ya Resulallah, bulamayan kimse ne yapar?

- Çalışır, kazanır ve sadaka verir.

- Çalışacak bir iş bulamazsa ne olur?

- İhtiyacı olan kimseye herhangi bir şekilde yardım eder.

- Yardım edilecek bir kimse de bulamazsa?

- Herhangi iyi bir iş yapması [malım olsaydı ben de verirdim demesi, birine yol göstermesi, yoldaki sıkıntı veren bir şeyi kaldırması, ölümü hatırlaması, zararı dokunmaktan sakınması, ilim öğrenmesi ve öğretmesi gibi hususlar] da onun için bir sadakadır. (Buhari, Müslim, Nesai)


Kime vermeli

İlim tahsili yapılan yerlere, gerek zekât, fıtra, adak ve akika, gerekse sadaka şeklinde yapılan yardım, insanı kazalardan belalardan korur. Dünyada, sıhhat ve afiyet içinde bir ömür sürmeye sebep olur. Ayrıca farz olan cihad ve ilim yayma sevabına kavuşulur. Böylece yardım yapan kişi, hem dünyada hem de ahirette çok büyük nimetlere kavuşmuş olur. İlim yaymanın sevabını Peygamber efendimiz şöyle ifade buyuruyor:

(Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anilmünker sevabı [dinin emir ve yasaklarını öğretme] yanında, denize nispetle bir damla su gibidir.) [Deylemi]


İhlas Vakfı, öğrenci yurtlarında binlerce üniversiteli fakir öğrenciyi ve bilhassa Türk dünyasından gelen muhtaç öğrencileri barındırmaktadır. Onların birçok ihtiyacı, hayırseverlerin yardımları ile sağlanmaktadır. İhlas Vakfı senelerdir, hayırsever vatandaşlarımızın yaptıkları yardımları, en iyi şekilde değerlendirmektedir. İhlas Vakfı, Türk Dünyası’ndan gelen fakir öğrencilere her türlü yardımı yapmaktadır. Azerbaycan, Türkmenistan, Çeçenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kırım, Doğu Türkistan ve diğer Türk topluluklarından gelen öğrencilere Türkiye’nin büyük şehirlerinde açtığı öğrenci yurtlarında her türlü maddi ve manevi yardımı yapmaktadır.


Yurtlarda üç öğün yemek çıkmakta, İhlas Vakfı, öğrencilere sevgi ve şefkat kucağını açmaktadır. İhlas Vakfı öğrenci yurtlarının bir yıllık et ihtiyacı hayırseverlerin verdikleri kurban vekaletleri ile karşılanmaktadır. Vakfa verilen kurban vekaletleri ile hayırseverler adına, kurbanlıklar satın alınmakta ve dinimize uygun olarak kesilen kurbanlar, soğuk hava depolarında muhafaza edilmektedir. Bir yıl boyunca da, bu etler yurtların yemek ve et ihtiyacında kullanılmaktadır.


Yıllardır ülkemizin ve Türk dünyasının binlerce gencine, öğrenci yurtlarında bir aile ortamı sıcaklığında sevgi ve şefkatle muamele eden İhlas Vakfı’na kurban vekaleti vererek yardım etmek, destek vermek gerekir. Çünkü hadis-i şerifte, (Hayra vesile olan hayır yapan gibidir) buyuruluyor.


70 yıllık komünizm zulmünden kurtularak ülkemize gelen misafir öğrencilere en iyi ev sahipliği yapan İhlas Vakfı, ülkemizin yüz akıdır. Eğitime ve devletimize verdiği hizmet ve destek ile en iyi şekilde kamu hizmeti yapmaktadır. Dünya tarihinde vakıf medeniyetini kuran dedelerimizin torunu olarak vakıfları, hayır kurumlarını ve ilim yuvalarını kurban vekaleti vererek veya başka şekilde desteklemek, bilgili, kültürlü öğrencilerin yetişmesine katkıda bulunmak milli ve dini bir vazifedir.


Arzu edenlerin zekât ve sadaka-i fıtraları da, fakir öğrencilere verilmek üzere vekaleten kabul edilmektedir. Bu hayırlı hizmete değerli okuyucularımızın da katkıda bulunmasını önemle tavsiye ediyoruz.


İhlas Vakfı'na kurban vekaleti veren, bu vakfın hizmetlerine iştirak etmiş olur. Kurban vekaleti vermek isteyenler, herhangi bir İhlas Vakfı öğrenci yurduna veya Türkiye Gazetesi bürosuna giderek veya telefon ederek, kurban vekaleti verebilirler. www.ihlasvakfi.org.tr internet sitesinden de vekalet verilebilir. Mail, telefon ve faks bilgileri ile gerekli hesap numaraları, kurban bedelleri hakkında bilgi, bu sitede mevcuttur.


Neler sadakadır?

Sual: Neleri yapmak, sadaka olur?

CEVAP

Allah rızası için yapılan her iyilik, sadakadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kendine ve çoluk çocuğuna harcadıkların birer sadakadır.) [Beyheki]


(Her iyilik, sadakadır.) [Tirmizi]


(Güzel söz, sadakadır.) [İ. Ahmed]


(Güler yüzle selam vermek, sadakadır.) [Beyheki]


(Din kardeşine güler yüz göstermek, sadakadır.) [Tirmizi]


(Bir ağaçtan yenilen veya çalınan şeyler, o ağacı diken için sadaka olur.) [Müslim]


(Birine iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır.) [Tirmizi]


(Herkesin eklem yeri kadar sadaka vermesi gerekir. Sübhanallah, Elhamdülillah, La ilahe illallah veya Allahü ekber demek, birer sadakadır. İyiliği tavsiye etmek, kötülüğe önlemeye çalışmak, birer sadakadır. İki rekât kuşluk namazı kılmaksa, bütün bunları karşılar.) [Müslim]


(Emr-i maruf, nehy-i münker yapmak sadakadır.) [Müslim]


(Müdara etmek sadakadır.) [Deylemi]


(Hastanın nefes alıp vermesi sadakadır.) [Hatib]


(Camiye giderken atılan her adım da bir sadakadır.) [İ. Ahmed]


(Ölümü hatırlamak sadakadır.) [Deylemi]


(Borçlu fakire, ödemesi için mühlet verenin, her günü, bir sadaka olur.) [Taberani]


(Yolunu kaybetmişe yol göstermek bir sadakadır.) [C. Sagir]


(Zevcine hizmet sadakadır.) [Deylemi]


(Nikâhlısıyla beraber olmak sadakadır.) [Müslim]


(Haramdan sakınanla, istişare etmek sadakadır.) [Deylemi]


(Kötülük yapmaktan sakınmak bir sadakadır.) [İbni Ebiddünya]


(Ödünç vermek bir sadakadır.) [Taberani]


(Selam vermek sadakadır.) [Buhari]


Sadaka vermekle mal eksilmez

Sual: Sadaka vermekte zorlanmanın sebebi ne olabilir?

CEVAP

Bu, cimrilikten ileri gelir. Cimrilik ise, iman zayıflığından ve cahillikten kaynaklanır. Hayra verdiği paranın boşa gittiğini zanneder. Ona kat kat mükâfat verileceğini düşünemez. Şeytan, hayra mâni olmak için vesvese verir. Bir âyet-i kerime meali:

(Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise, kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vadediyor. Allah'ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.) [Bekara 268]


Bir hadis-i şerif: (Yemin ediyorum, sadaka vermekle mal eksilmez!) [İ. Ahmed]


Sadaka verenin malının bereketi artar. Az malı çok iş görür. Bir hadis-i şerif:

(Gizli açık çok sadaka verin ki rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olasınız ve duanız kabul edilsin.) [İbni Mace]


Verene Allahü teâlâ, kat kat fazlasıyla verir. Kısana ise, vermeyi kısar. Hazret-i Ebu Bekir’in kızı Hazret-i Esma’nın, (Ya Resulallah, eşim Zübeyr'in verdiği mehirden başka malım yok. Sadaka vereyim mi?) sualine, Resulullah efendimiz şöyle buyurdu: (Gücün nispetinde sadaka ver, kesenin ağzını sıkma! Allah da, senin rızkını sıkar.) [Buhârî]

Zekâtla ilgili çeşitli sual cevaplar

 Sual: Hayat sigortası yaptırdım. Her yıl belli miktar parayı yatırıyorum. 20 yıl sonra toplu olarak ödeme yapacaklar veya toplu ödeme istemezsem aylık olarak ödeyecekler (aylık maaş gibi). Burada biriken para toplu olarak alınınca, geçen 20 yılın zekâtı tek tek hesaplanarak mı verilecek, yoksa 20 yıl sonra ele geçen paranın o zaman ki zekâtı mı verilecek? Eşim ve çocuklar için de hayat sigortası yaptırdım. Onların durumu nasıl?

CEVAP

Sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesabına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisabının hesabına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar, hisse ve tahvil senetleri, her sene zekât hesabına katılır. (S. Ebediyye)


Eş ve çocuklarınızın durumu da aynı. Ancak, hanım ve çocuklar için yatırdığınız para onlarınsa yani onların parasından vermişseniz veya onlara hediye etmişseniz zekâtlarını onlar verecek, sizinse siz vereceksiniz. Sigortanın onların adına olmasının önemi yok.


Sual: Benim ihtiyacımdan fazla elbisem ve eşarbım var, fakat kendime ait başka hiçbir şeyim yok. Zekât vermem gerekir mi?

CEVAP

Bir oda dolusu elbise ve eşarbınız olsa, ticaret malı olmadığı için zekâtı olmaz. Ancak bunlar kurban nisabına dahil edilir. Yani borçlar çıktıktan sonra, elinizde 96 gram altın alacak elbise ve eşarp kalmışsa, kurban kesmeniz, fitre vermeniz vacip olur. Bunlardan üç takım elbise, üç eşarp hariçtir. Fakat elbiseler alış fiyatına göre değil, bit pazarına çıkarsanız kaç liraya alırlarsa o değerden hesap edilir. Bu bakımdan elbiseniz ne kadar çok olursa olsun nisabı bulması zordur.


Sual: Zekât verirken bunun zekât olduğunu söylemek gerekir mi?

CEVAP

Gerekmez, hediyemdir dense de olur.


Sual: Zekâtım fitrelerimizle birlikte bir çeyrek altın tutuyor. Bir çeyrek altını hem zekâtım için hem de fitrelerim için verebilir miyim?

CEVAP

Evet verilir.


Sual: Param yok. Zekâtımı hesap edip taksitlerle versem caiz mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Zekât verirken, altınları tartmak gerekir mi?

CEVAP

Altın liraların ağırlığı belli olduğu için tartmak gerekmez, 7.2 gramdır. Bilezikleri tartmak gerekir. Ağırlıkları biliniyorsa tartmak şart değildir. Kırkta biri altın olarak verilir.


Sual: 2 kg ağırlığındaki gümüş tepsinin zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

2 kg gümüş tepsinin kırkta biri yani 50 gr gümüş, bir fakire verilir. 


Sual: Verilen zekâtın, fakirin veya vekilinin eline geçmesi gerekir mi?

CEVAP

Evet, gerekir.


Sual: Zekâtı fazla vermek iyi olur mu?

CEVAP

Elbette.


Sual: Zekât altını hediye içine koyup fakire vermek sahih mi?

CEVAP

Sahih olmaz. Ancak fakir, içinden altın çıktı ne diye sorarsa, siz de hediye derseniz mekruh olarak sahih olur.


Sual: Ev yaptırmak için kooperatife verilen para zekâta tâbi mi?

CEVAP

Para mülkünden çıktığı için zekâtı verilmez.


Sual: Zekâtta, altını düşük ayardan vermek mekruh mu?

CEVAP

Evet.


Sual: Zekâtı verince fakir olan, yıl dolmadan zekât alabilir mi?

CEVAP

Kurban nisabına malik olmadığı gün, zekât alabilir.


Sual: Bana zekât olarak verilen kağıt para ile altın alsam zekât sahih olur mu?

CEVAP

Evet.


Sual: Pahalı dergilerim hurda oldu. Zekâtta da hurda mı sayılır?

CEVAP

Evet.


Sual: Zenginmişim bilmiyordum. Bana zekât verdiler. Ne yapayım?

CEVAP

Bir fakire vermek lazımdır.


Sual: Fakir, verdiğim zekâtı bana hediye etti. O miktar kağıt parayı fakirlere vermezsem günah mıdır?

CEVAP

Tenzihen mekruh olur.


Sual: Fakire zekât olarak verdiğim altını, ucuz satın almam caiz mi?

CEVAP

Mekruhtur.


Sual: Yatırım için, değer kazanınca satarım diye düşünerek alınan ev, arsa veya araba nisaba katılır mı?

CEVAP

Hayır. Ticaret malı değildir.


Sual: 200 gram altını, 150 gr mehir borcu olan, zekât verir mi?

CEVAP

Hayır vermez.


Sual: Zekât borcunu ödemek için ödünç almak gerekir mi?

CEVAP

Hayır.


Sual: Eldeki para, nisaptan aşağı düşünce, zekât almak caiz olur mu?

CEVAP

Kurban nisabına malik ise zekât alamaz.


Sual: Dükkanları, daireleri olan, zekât nisabına malik değilse, zekât alır mı?

CEVAP

Alamaz.


Sual: Fakire zekât olarak bir altın verip (Bunun beş gramını al, kalanı benimdir) demek caiz mi?

CEVAP

Evet.


Sual: 672 gramdan ağır olan gümüş tepsinin zekâtı verilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Nisabı bulacak kadar taksitli borçları olanın, üç ayda bir emekli maaşını alınca, eline nisabı bulacak kadar maaş para geçse, zengin sayılır mı?

CEVAP

Hayır. Hiç borcu olmasa da, elindeki parayı bekletmeden harcayıp nisabdan düşerse, nisab tarihini belirleme bakımından zengin sayılmaz. Bunun gibi, devir iskata oturan fakir de, eline nisabdan fazla altın geçse de, başkasına verdiği için, nisab tarihi bakımından zengin olmuş sayılmaz.


Sual: Nisaba malik olunca yarısını harcadım. O gün zengin miyim?

CEVAP

Hayır.


Sual: Zengin çocuk, büluğdan önceki yılların zekâtını verir mi?

CEVAP

Hayır.


Sual: Taksim edilmemiş malın zekâtı nasıl verilir?

CEVAP

Hemen veya ileride verilir.


Sual: Altınlar tartılmadan tahmin edilerek zekâtı verilebilir mi?

CEVAP

Zekât sayılmadan tartılmadan verilmez. Ancak yaklaşık olarak bilinebilir. Mesela 3 bileziği vardır, alırken gramı belli idi, diyelim ki on gram civarında idi. Küpesi şu kadar kolyesi şu kadar diye hesap edilir. Birazcık da fazla hesap edilmesi iyi olur. Diyelim hepsi 97 gram tuttu siz 100 gram üzerinden zekât verebilirsiniz. 12 ayardan üstünü altındır aşağısı altın değildir. Zekât için altınların gramı önemlidir ayarı önemli olmaz.


Sual: Altının zekâtı, ayarı dikkate almadan, hepsi birden tartılıp kırkta birinin zekâtı verilir dediniz. Halbuki 10 kilo 14 ayar altın, 6 kilo 24 ayar altın bile etmez. Bu nasıl oluyor?

CEVAP

Dinimiz, % 50 nin üstünde altın karışımı olan madeni, altın olarak bildirmiştir. Ayar farkı gözetmeden hepsi toplanır. Kırkta biri zekât olarak verilir. En yüksek ayardan vermek daha sevaptır. Fakat her ayar altını, ayrı ayrı toplayıp her ayarın kırkta birini vermek de caizdir.


Sual: Nisap miktarını hesaplamak için elimizdeki döviz cinsinden paraları TL ye çevirirken alış ve satış fiyatlarından hangisini esas alacağız. Aynı şekilde 96 gr altının kaç TL ettiğini hesaplarken alış mı satış mı değerini esas alacağız?

CEVAP

Kuyumcunun satış fiyatı esas alınır. Elimizdeki doları satarken de dövizci kaça alıyorsa o fiyattan.


Sual: 10 sene önce zekât borcu bulunan bir kimsenin zekât borcunu nasıl ödemesi gerekir? O zaman elinde bulunan para miktarını biliyorsa, o zamanki altın kuruna göre mi hareket etmeli?

CEVAP

10 yıl önceki para ile ne kadar altın alınabiliyorsa, o altın esas alınır.


Sual: Evi olan bir kimse, ikinci bir ev yaptırıyor olsa, bu eve harcadığını ve bu ev için borçlandığını zekât hesabına nasıl dahil eder?

CEVAP

Evi olup olmamasının önemi yoktur. Ev için harcananlar, harcanmış sayılır, borçlanınca, borçlar mevcut paradan düşülür. Geriye kalanın zekâtı verilir. Taksitler ne kadar uzun vadeli olursa olsun, alacaklardan ve mevcut paradan çıkarılır. Kalanın zekâtı verilir.


Sual: Bankada nisap miktarının üstünde para var, yıllardır duruyor. Annem, siz okuyorsunuz, sizlere zekât gerekmez diyor. Doğru mu, yoksa zekât vermem lazım mı?

CEVAP

Para ne için saklanırsa saklansın zekâta tâbidir. Zekâtı fakirse ağabeyinize verebilirsiniz. Ana babaya verilmez. Amcaya dayıya halaya teyzeye vermek daha iyi olur. Zekât vermemek büyük günahtır.


Sual: Üç evle iki arabası olduğu halde hiç parası olmayan kimsenin zekât vermesi gerekir mi?

CEVAP

Ev ve araba çok olsa da zekâtı olmaz. Arabalar ticarette kullanılsa da, evler kirada olsa da zekâtları verilmez. Sene sonunda elinde paraları kalırsa, o paranın zekâtı verilir.


Sual: Çok evi olup da kira geliri olan zekâtını nasıl hesaplar?

CEVAP

Oradan aldıkları ve başka yerden gelenler, maaş vesaire hepsi toplanır, nisabı bulursa, bulduğu zaman zengin sayılır. Bir yıl sonra zekât vermesi farz olur.


Sual: Zekât ve fitre aynı kişiye verilebilir mi? Zekât, birkaç kişiye bölünerek verilebilir mi?

CEVAP

İkisine de evet.


Sual: Gümüş tepsi zekât nisabına girer mi?

CEVAP

Bütün altın ve gümüş eşyalar nisaba girer.


Sual: Nisap miktarına sahip akıl baliğ olmayan çocuk zekât verir mi?

CEVAP

Baliğ olmadıkça zekât vermez.


Sual: Bir kimsenin 20 yıldan beri 100 gr altını olsa, zekât vermesi gerektiğini yeni öğrense, ne kadar zekât vermesi gerekir?

CEVAP

Öyle ise, 20 sene önceki 100 gramın % 2.5 ini verir, ikinci sene (19 sene önceki) için kalanın % 2.5 ini verir. İki sene sonra bu 96 gramdan aşağı düşeceği için artık zekâtı verilmez.


Sual: Zekât ve uşru dini kitap olarak verebilir miyiz?

CEVAP

Zekât ya ticareti yapılan maldan verilir veya altın olarak verilir. Uşur da öyle, kaldırılan mahsulden verilir veya altın olarak verilir. Dini kitap ticareti yapan zekâtını kitap olarak verebilir.


Sual: Hastaya veya şuraya buraya yardım için verdiğimiz paralar zekât yerine geçer mi?

CEVAP

Geçmez. Zekât vermenin usulü vardır. Ona göre vermelidir!


Sual: Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir müslümanın da zekât vermesi lazım mıdır?

CEVAP

Elbette vermesi lazım. Nasıl olsa, oruç tutmuyorum, zekâtımı da vermeyeyim dememelidir! Hiç değilse, borcun birinden kurtulmalıdır!


Sual: Bir arkadaşa şu altınları falanca fakire ver dedim. O da, benim altınlarımı değil de kendi altınlarını vermiş. Bir mahzuru olur mu?

CEVAP

Vekil, zenginden aldığı altın yerine, kendi altınını fakire verip sonra zenginin verdiğini, kendi kullanması caizdir. Fakat, zenginin parasını önce kendi kullanıp, sonra kendi parasından zekâtı verirse, caiz olmaz.


Salebe’nin zekâtı

Sual: Şevahid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:

(Allahü teâlâ Salebe hakkında, (Onlardan kimi de, “Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten salihlerden olacağız” diyerek Allah’a kesin söz vermişti. Ne zaman ki Allah, kereminden isteklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı) buyurdu. Salebe’nin kabilesi bunu işitince Salebe’ye, (Helak oldun. Allahü teâlâ senin hakkında âyet gönderdi) dediler. Salebe, Resulullaha gelip, (İşte malımın zekâtı, kabul eyle) dedi. Resulullah, (Allahü teâlâ senin zekâtını kabul etmekten beni men etti) ve (Sen kendi kendine ettin! Sana söyledim, sözümü dinlemedin) buyurdu ve onun zekâtını almadı. Resulullah vefat ettikten sonra Salebe zekâtını Hazret-i Ebu Bekir’e getirdi. Hazret-i Ebu Bekir de, (Resulullahın kabul etmediğini ben nasıl kabul edebilirim) buyurdu. Hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında zekâtını ona da getirdi. O da kabul etmedi; fakat Hazret-i Osman halifeliği sırasında kabul etti.)

Burada iki sualim var: 1- Salebe sahabeden değil miydi? Normal bir Müslüman bile zekât verdiği halde, bir sahabi nasıl zekât vermez? Tevbe ettiği halde, zekâtı niye kabul edilmiyor? 2- Hazret-i Osman niye kabul etti?

CEVAP

1- Salebe münafıktı. Allahü teâlâ onun münafık olduğunu, tevbe de etmeyeceğini bildiği için zekâtını kabul etmedi. Halk arasında ayıplanmamak için, münafıklığı meydana çıkmaması için zekât vermek istedi. Allahü teâlâ da, Müslümanların bu oyuna gelmemesi için zekâtını kabul etmedi. Tevbe suresinin 76. âyetinin sonunda, (hüm mu’ridun) buyuruluyor. Tefsirlerde, (Onlar yan çizenlerdendi, sağa sola yalpalayanlardandı, döneklerdendi, sözünde durmayanlardandı, itiraz edenlerdendi) gibi manalar verilmiştir. Bundan sonraki iki âyetin meali:

(Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamete kadar kalblerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.) [Tevbe 77]


(O münafıklar bilmez mi ki, Allah, onların gizlediklerini de bilir, fısıltılarını da.) [Tevbe 78]


2- Resulullahın kabul etmediğini hazret-i Ebu Bekir de, bir örnek olsun diye kabul etmedi. Hazret-i Ömer ise, her bakımdan hazret-i Ebu Bekir’e tâbi olduğu için o da, kabul etmedi. Böylece münafıkların zekâtlarının kabul edilmeyeceği kesinleşti. Hazret-i Osman’ın zekâtı alıp almaması, artık fark etmiyordu. Kâfirin verdiği şeyi almanın bir mahzuru olmadığı için, zekât olarak değil, bir bağış olarak kabul etti. Bu da kâfirlerin hediyelerini kabul etmenin caiz olduğunu göstermektedir.


Sual: Bu sene hacca gidecek zengin bir kimse, hac için ayırdığı paranın da zekâtını verecek midir?

CEVAP

Herkesin zekât zamanı aynı değildir. Zekât zamanı, hac zamanından önce olan, mesela Ramazanda olan kimse, vakti gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı, Hac zamanından sonra olan, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan artan paranın zekâtını verir.


Fakire çok zekât vermek

Sual: Fakire nisap miktarını tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Yarım kilo altın borcu olan fakire, yarım kilo altın zekât vermek caiz olur mu?

CEVAP

Evet, caiz olur. Borcu olduğu için, fakir nisaba ulaşmaz.


Verdiği altınları zekâta saymak

Sual: Bir kimse, dinen fakir olana taktığı altınları, daha sonra, vereceği zekâta sayabilir mi?

CEVAP

Altın fakirde bulunduğu sürece, sayabilir. Fakir harcamışsa zekâta sayılamaz. (S. Ebediyye)


Zekât borcu için

Sual Zekât borcunu ödemek için, ödünç para almak gerekir mi?

CEVAP

Hayır, gerekmez.


Verilmeyen zekât

Sual: Dört yıldır zekâtı verilmeyen 100 gram altının, her yıl kırkta birini yani 2,5 gramını vermek gerektiğine göre, 10 gram zekât verilse, zekât borcu ödenmiş olur mu?

CEVAP

Zekât borcu ödenmiş olur, ama fazla zekât verilmiş olur. Birinci yıl 2,5 gram verince, geriye 97,5 gram altın kalmış oluyor. İkinci yıl 97,5 gramın zekâtını vermek gerekir. Yaklaşık 2,5 gram da onun zekâtı olsun, hepsi 5 gram eder. 100 gramdan 5 gram çıkınca geriye 95 gram altını kalır. 95 gram olan altının zekâtını da vermek gerekmez. Dört değil, on yıldır zekât verilmemiş olsa bile, yine 5 gram zekât vermek gerekir. Fazla verilirse fazlası nafile, yani sadaka olur.


Kaybolan altın bulunsa

Sual: Nisabın üzerinde kaybolan altın, 7 yıl sonra bulunsa, geçmiş yılların zekâtını vermek gerekir mi?

CEVAP

Kaybolmuş bir mal bulunursa, önceki yılların zekâtları verilmez. (S. Ebediyye)


Düğünde verilen altın

Sual: İki çocuklu bir beyle evlenen ablam, bu üvey çocuklara sünnet düğününde takacağı altınları, zekâtına sayabilir mi?

CEVAP

Babaları zengin değilse sayabilir. Çünkü üvey evlada zekât verilir.


Zekât verirken

Sual: Bir kimse, zekâtın fakirin hakkı olduğunu düşünerek, o üzülmesin diye, (Sana olan borcumdu) diyerek zekât verse, caiz olur mu?

CEVAP

Hayır, caiz olmaz. (Hediyem) denirse caiz olur.


Alzheimer hastası

Sual: Zengin dedem, Alzheimer hastası oldu. Onun malından zekât vermek gerekir mi?

CEVAP

Diğer üç mezhepte verilirse de, Hanefi’de çocuğun ve delinin malından zekât verilmez.


Alzheimer hastasının şuuru yerinde olmadığı zaman deli hükmünde olur. Zekât, namaz ve oruç gibi ibadetlerle mükellef değildir. Velisi onun malından zekât vermez. Şuuru yerinde iken namazını kılar, orucunu da tutar. Şuuru giderse orucunu bozması, namaz kılmaması günah olmaz. Zekâtını verecek kadar şuur sahibi ise, zekâtını da verir. Kurban Bayramı'nda şuuru yerinde olup da, (Kurbanımı kesin!) derse, kurbanı da kesilir.


Mehir borcu ve zekât

Sual: Tam İlmihâl’de, (Mehir alacakları nisap hesabına katılır. Nisap miktarı teslim aldıktan bir yıl sonra yalnız o yılın zekâtı verilir) denirken, İslam Ahlakı’nda, (Zevc, mehir borcunu zekât nisabına katmaz. Zevce ise katar. Fakat nisap miktarı teslim aldıktan bir sene sonra elinde kalırsa, yalnız o senenin zekâtını verir) deniyor. İkisi aynı mı yoksa farklı mı?

CEVAP

İkisi farklı değildir. Nisab hesabına katılır ve nisaba katılmaz ifadeleri açıklanırsa ikisinin aynı olduğu görülür.


Alacaklar için (Nisab hesabına katılır) demek, (Alacaklar da dâhil edilince, yani mevcut paraya ilave edilince, tamamı nisabı bulursa, onun da zekâtı verilir) demektir. Nisaba ulaşmazsa zekâtı verilmez.


(Erkek mehir borcunu, nisab hesabına katmaz) demek, (Borcu mevcut malından düşer. Kalanın zekâtını verir) demektir. Mesela bir erkeğin 180 gram altını olsa, 80 gram da mehir borcu olsa, borcunu bu hesaba katar, mehir borcu olan 80 gram altını çıkarır geriye kalan 100 gram altının zekâtını verir. Demek ki, (Nisaba katmaz) demek, borcu olan 80 gram altının zekâtını vermez demektir. Çünkü borçlar nisaba katılmaz. Yani nisaptan düşülür, eldeki paradan çıkarılır.


Kadın, mehir alacağını nisap hesabına katar. Mesela bir kadının 20 gram altını olsa, 80 gram da mehir alacağı var. Bununla 100 gram eder. Nisabı bulduğu için, sadece 20 gram altının zekâtını verir. Alacağı olan 80 gramın zekâtını vermez. Nisaba katar demek onu alacak olarak kabul eder demektir.


Zekât, hicretten sonra farz oldu

Sual: Zekât ne zaman farz oldu ve zekât verilecek malın, paranın mutlak helal yoldan mı elde edilmesi gerekir?

Cevap: Zekât vermek, hicretin ikinci senesinde Ramazan ayında farz oldu. Her Müslümanın tam mülkü olan nisap miktarındaki zekât malının, belli zamanda, belli miktarını, zekât niyeti ile ayırıp, emredilen Müslümanlara vermektir. Tam mülk, helal yoldan gelip, kullanması mümkün helal malı demektir. Gasp, hırsızlık, rüşvet, kumar ve fasit olarak satın aldığı mal gibi, haram malı kendi helal malı ile veya çeşitli kimselerden aldığı haram malları birbirleri ile karıştırmamış ise, bu haram mallar, mülkü olmaz. Kullanması, nafaka yapması helal olmaz. Bunlarla cami ve başka hayırlar yapamaz. Bunların zekâtını vermesi farz olmaz, zekât nisabının hesabına katılmazlar. Sahipleri veya vârisleri belli ise, kendilerine geri vermesi farzdır. Belli değilse, hepsini sadaka olarak fakirlere dağıtırsa da, sonra sahibi çıkıp, ödemesini, tazminini isterse, öder. Sahiplerini buluncaya kadar dayanamayıp bozulacak malı, kendi kullanıp, sonra tazmin etmesi, yani benzerini, benzeri yoksa kıymetini ödemesi caiz olur.


Sual: Bir şirkete ortak olan, sadece kendi hissesine düşenin mi zekâtını verir?

Cevap: Bir ticaret şirketine ortak olanın, hissesi nisab miktarı ise, kendi hissesinin zekâtını hesap ederek vermesi lazımdır.


Zekâtı verilmeyen mallar

Sual: Bazı kimseler, dünyada zekâtı verilmeyen malların, ahirette azap aleti olarak, insana geri çevrileceğini söylüyorlar. Gerçekten böyle midir, böyle bir şey var mıdır?

Cevap: Konu ile alakalı olarak Riyâd-un-nâsıhîn kitabında deniyor ki:

“Hazret-i Ali naklediyor: Resûlullah efendimiz Veda Haccında buyurdu ki: (Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı ve cihadı ve imânı yoktur.) Yani, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez, günaha girdiğini bilmezse, imanı gider. Senelerle zekât vermeyenlerin zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Malı kendinin sanıp, Müslümanların hakkını hatırına bile getirmezler. Böyle kimseler, Müslüman olarak tanınır. Fakat bunlardan, imanını kurtaran pek nadir olur. Zekât vermek, Kur’ân-ı kerimin otuziki yerinde, namazla birlikte emredilmektedir. Tevbe sûresi, 34. âyet-i kerimesi, böyle kimseler için olup, burada mealen; (Malı, parayı biriktirip zekâtını, Müslüman fakirlerine vermeyenlere çok acı azabı müjdele!) buyurulmaktadır. Bu azabı, bundan sonraki âyet-i kerime bildirmekte olup, mealen; (Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır) buyurulmuştur.” İmâm-ı Gazâlî hazretleri de buyuruyor ki:

“İnsanlardan her biri, dünyada sımsıkı sakladıkları malı boyunlarına geçirmişlerdir. Deve zekâtını vermeyenlerin, boynuna deve yüklenir. Sığır, koyun zekâtı vermeyenler de, böyle olur. Bunların feryatları âdeta gök gürlemesi gibidir. Ekin zekâtını, yani uşrunu vermeyenlerin boynuna ekin denkleri yüklenir. Eğer buğday ise, buğday, arpa ise arpa yani hangi cinsten ise o dolmuştur ki, ağırlığından altında, vâveylâ, vâseburâ diye bağırırlar. Altın, gümüş ve kâğıt para ve sair ticaret malı zekâtından vermeyenler de, dehşetli bir yılanı yüklenirler ki, değirmen taşlarını yüklenmiş kadar ağırlığı vardır. Feryat edip bağırırlar, bu nedir, derler. Melekler onlara; (Bunlar, dünyada zekâtını vermediğiniz mallarınızdır) derler. İşte bu hal, Âl-i îmrân sûresinin mealen; (Dünyada esirgedikleri, kıyamet günü boyunlarına takılır) olan, 180. âyet-i kerimesi ile bildirilmiştir.”


Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden para, mal dağıtsa, bu verdiği para ve mallar zekât yerine geçer mi?

Cevap: Her ibadete mahsus olan farzların yerine getirilmesi şarttır. Zekâtın da farzı yerine getirilmezse, zekât verilmiş olmaz. Zekâtın farzı birdir, bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken; “Allah rızası için, zekât vereceğim” diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken hediye veriyorum dese, caiz olur, söze bakılmaz. Zekât ve sadaka diye birlikte niyet ederse, İmâm-ı Ebû Yûsüf'e göre, zekât olur. İmâm-ı Muhammed'e göre, sadaka olur, zekâtını vermemiş olur.


Sual: Zekâtını vermeden ölen kimsenin zekât borçlarını, mirasçıları ödeyecek midir?

Cevap: Vasiyet etmemiş meyyitin, bıraktığı maldan zekât borcu verilmez. Çünkü niyet etmesi lazım idi. Vârisleri, kendi mallarından ödeyebilirler. Bu takdirde, zekâtın iskatı yapılmış olur.


Sual: Zekât parası ile ölen birisi için kefen alıp, zekâta sayılabilir mi, zekât yerine geçer mi?

Cevap: Zekât parası ile meyyite kefen alınmaz, meyyitin borcu ödenmez ve cami de yapılmaz.


Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden, fakirlere çokça mal, para verse, dağıtsa, bunlar zekât yerine geçer mi?

Cevap: Bir kimse, zekât niyeti ile kırkta bir ayırmadan veya verirken niyet etmeden, fakirlere milyonlarla lira dağıtsa, zekât vermiş olmaz. Çünkü zekâtı ayırırken veya kendi vekiline yahut fakire, fakirin vekiline verirken niyet etmesi farzdır.


Sual: Bir fakire, onu dinen zengin edecek miktarda zekât vermek uygun olur mu?

Cevap: Fakirin, hiç olmazsa, bir günlük ihtiyacını karşılayacak kadar vermek müstehabdır. Borcu olmayan ve çoluk çocuğu bulunmayan fakire, nisap miktarı veya malını nisap miktarına tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Çoluk çocuğu olan fakire, bunların her birine bölünce, nisap miktarı düşmeyecek kadar, çok zekât vermek caizdir. Zekâtı, fakir olan kardeşe ve hala, amca, dayı ve teyze gibi yakın akrabaya vermek daha sevaptır. Yakınları muhtaç iken, başkalarına verirse, sevabı olmaz.


Sual: Bir kimsenin, zekâtını, bulunduğu yerdeki fakirlere vermeyip de, başka şehir veya yerdeki fakirlere göndermesinin, vermesinin dinen mahzuru olur mu?

Cevap: Zekâtı başka şehre göndermek mekruh ise de, akrabaya vermek için veya kendi şehrinde fakir Müslüman bulamazsa, başka şehre göndermek caizdir. Zekâtı, borcu olana vermek, fakire vermekten daha iyi olduğu Bezzâziyye fetvasında yazılıdır. Malını israf edene, haramda kullanana zekât vermenin layık olmadığı Dürr-i Yektâda yazılıdır.


Sual: Zengin olan bir kimse, zekâtını verdikten sonra elindeki malı istediği gibi harcayabilir mi veya nasıl, nerelerde kullanmalıdır?

Cevap: Bu konuda, Süleyman bin Cezâ hazretleri, Eyyühel Veled kitabında buyuruyor ki:

“Allahü teâlâ, sana fazla mal verirse bahil yani cimri olma! Din uğruna sarf et! Halis Müslümanların yazdığı doğru ilmihal kitaplarını al, dağıt, cihat sevabına kavuşursun. Peygamber efendimiz bir gün, (Yâ Ebâ Hüreyre! Müminlerin büyüğü, benden sonra o kimsedir ki, Allahü teâlâ ona mal verir, o da gizli ve aşikâre, açıktan Hak yoluna harcar ve yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmaz) buyurdu.”


Zekâtı verilen mal, temizlenmiştir

Sual: Din adamı geçinen bazı kimseler, “zekâtı verilen malı, parayı elinde tutmak, saklamak da çok büyük günahtır” diyorlar. Bunların bu sözlerinin aslı var mıdır?

Cevap: Zekâtı verilmiş olan mal, ne kadar zaman saklanırsa saklansın, sahibine zarar vermez. Zekâtı verilmiş olan malı tedavülden çekmek suç olmaz. Suç olmaz demek, ahirette bunun için, suale çekilmez ve azap olunmaz demektir. Fakat, bu mal ile hayırlı işler yapmanın, ticarette ve sanatta kullanmanın, İslâmiyete ve Müslümanlara yardım etmenin sevaplarına kavuşulamaz. Hadîka kitabında diyor ki:

“Zekât, malı zarardan korur. Resulullah efendimiz; (Zekâtını vermekle mallarınızı zarardan koruyunuz) buyurdu. Bu hadis-i şerif, Münâvîde de senedi ile yazılıdır. (Altınlarını, gümüşlerini saklayıp Allah yolunda dağıtmayanlara çok acı azap vardır) mealindeki âyet gelince, Resulullah efendimiz; (Zekât Müslümanların mallarını temizlemek için emrolundu. Zekâtı verilen mal kenz olmaz, yani saklanan mal sayılmaz) buyurdu. Bir hadis-i şerifte; (Zekâtı verilmeyen mal için kıyamette çok acı azap vardır) buyuruldu. Resulullah efendimiz, zekâtı verilen mal biriktirilmiş mal sayılmaz buyuruyor, bazı mezhepsizler ise, ‘bu söz doğru değildir’ diyor. Böylelerinin nasıl bir kimse oldukları, bu sözünden de anlaşılmaktadır.”


Sual: Zengin olan bir Müslüman, zekâtını bizzat kendisi, dilediği gibi, dilediği kimseye veremez mi?

Cevap: Konu ile alakalı olarak Dürri yektâ kitabında deniyor ki:

“Dört çeşit zekât mallarından ikisine, yani altın ile gümüşe ve ticaret eşyasına, Emvâl-i bâtına (gizli mallar) denir. Bir kimsenin gizli mallarını araştırmak ve zekâtlarını istemek caiz değildir. Böyle malların miktarını hesap etmek ve zekâtını vermek işi, bunların sahiplerine bırakılmıştır. Sahibi, zekâtını dilediği fakire vermekte serbesttir. Zekât hayvanlarına ve topraktan yetişen maddelere Emvâl-i zâhire denir. Emvâl-i zâhirenin miktarını anlamak ve fakirlere dağıtmak, bunların sahiplerine bırakılmamıştır. Bu işleri, o zamanki devlet yetkilisi tarafından gönderilen, vazife verilen memur yapardı. Bu memurlara Âmil denirdi.” Zamanımızda böyle vazifeli memurlar olmadığı için, zengin olan kişiler, bu malların zekâtını da, bizzat kendileri verir.


Sual: Zekâtı verirken, fakire hediye diye verilse, yine zekât verilmiş olur mu?

Cevap: Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyet etmektir. Niyet kalp ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya Müslüman fakire verirken “Allah rızası için, zekât vereceğim” diye niyet edip de fakire veya zekâtını fakirlere vermek için vekil ettiği kimseye verirken borç veya hediye veriyorum dese de, caiz olur, söze bakılmaz.


Sual: İhtiyaç eşyası, zekât ve kurban hesabına katılmaz deniyor. İhtiyaç eşyası ne demektir ve neler ihtiyaç eşyasına girmektedir?

Cevap: İnsanı ölümden koruyan şeylere, ihtiyaç eşyası denir. Bunların birincisi nafakadır. Nafaka da üçtür. Bunlar da, yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek deyince, mutfak eşyası da anlaşılır. Ev demek, ev eşyası da demektir. Binek hayvanı veya arabası, silahları, hizmetçisi ve sanat aletleri ve lüzumlu kitapları da ihtiyaç eşyası sayılır.


Sual: Zengin bir kimse, zekât malını veya parasını hesaplayıp ayırsa, bu kimse zekât malını ayırmakla zekâtını vermiş olur mu?

Cevap: Zekât ayrılmakla verilmiş olmaz. Ayrılan zekât, kendinde veya vekilinde iken kaybolursa, tekrar ayırıp vermesi lazımdır. Vekili kaybedince, öder.


Sual: Ergenlik çağına girmiş olan kız ve erkek çocukların, eğer malları varsa zekât vermeleri gerekir mi?

Cevap: Hanefi mezhebinin âlimleri; “Mükellef, yani akıl, baliğ ve hür olan Müslüman erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır” dediler.


Sual: Zekât malı mutlaka fakire teslim edilmeli midir?

Cevap: Zekât vermek, malı Müslüman fakire temlik etmekle olur. Yani, malı fakirin eline vermek lazımdır. Îzâh kitabında; “Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veya velisi olan akrabasına veya vasisine verilir” denmektedir.


Sual: Evin ihtiyaçları için ayrılıp biriktirilen paranın da zekâtı verilir mi?

Cevap: İhtiyaç eşyasını almak için ve cenaze masrafının yapılması için ayırılan para nisap hesabına katılır. Yalnız bu parası bulunan kimse, nisap miktarı olduğu günden bir sene sonra, yine nisap miktarından az olmazsa, elinde kalan bu paranın zekâtını verir. Çünkü, zekât, fıtra ve kurban için, ihtiyaç eşyasına malik olmak şart değildir. Bu eşyadan elde bulunanı nisaba katılmaz.


Sual: Kaybolmuş, yeri unutulmuş olan paraların, malların zekâtı verilir mi?

Cevap: Kaybolmuş, denize düşmüş, gasbolunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, tam mülk olmadıkları için, zekâtta nisap hesabına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekâtları verilmez.

Online zekât ve fitre vekaleti

 Sual: İhlas Vakfı’nın internet sitesinde, kredi kartıyla online olarak zekât ve fitre verilebileceği bildiriliyor. Kâğıt parayla zekât verilemediğine göre, kredi kartıyla zekât verilir mi?

CEVAP

Zekât bedeli kredi kartıyla veriliyorsa da, vekâlet verilen kimse, kredi kartıyla gönderilen miktarda altını, fakir bir öğrenciye veriyor, böylece zekât veya fitre dine uygun verilmiş oluyor. www.ihlasvakfi.org.tr adresindeki Bağış bölümünden vekalet verilebilir.

Zekâtı gizli mi vermeli?

 Sual: Zekâtı gizli vermek açıktan vermekten iyi midir, açıktan vermek riya olur mu?

CEVAP

Farz olan zekâtı açıkça vermek riya olmaz, daha sevap olur. Zekâtın böyle alenen verilmesi, zekâtını vermemiş olmak töhmetinden kurtarır, başkalarına da örnek teşkil etmiş olur. İbni Abbas hazretleri, gizlice verilen nafile sadakanın sevabı, alenen verilenden 70 kat fazladır buyurdu. Açıktan verilen zekâtın sevabı ise gizlice verilenlerine göre 25 kat fazladır.


İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Bir kuruş zekât vermek, milyonlarla sadaka vermekten, daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, ün, saygı ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, açıktan vermek lazımdır. (2/82)


Sual: Zengin zekât olarak ayırdığı altını masa üstüne koysa, fakir de galiba bunu bana zekât olarak bıraktılar diyerek alsa, zekât sahih olur mu?

CEVAP

Zengin, altını masa üstüne koysa, bir fakir de gelip, masadan alsa, sahih olmaz. Fakir alırken, zenginin görmesi lazımdır. Fakir görmeden fakirin evine koymak da böyledir.

Uşur

 Sual: Uşur nedir?

CEVAP

Toprak mahsullerinin zekâtına uşur denir. Fakir veya borçlu olanın da uşur vermesi gerekir. Fakat ticaret malı ve hayvan zekâtı böyle değildir. Borçlar düşüldükten sonra kalanı, nisap miktarını buluyorsa zekât verilir. İmam-ı a'zam hazretleri buyuruyor ki:

(Mahsul topraktan alındığı zaman, az olsun, çok olsun onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü Müslüman fakirlere vermek farzdır.)


İmameyn’e göre, uşur vermek için mahsulün bir yıl dayanıklı olması ve miktarının 1250 litreden [yaklaşık bir tondan] çok olması gerekir. Mesela yarım ton buğdayı çıkan fakir, İmameyn’in kavline göre uşur vermezse günaha girmez. Fakat zenginin yüz kg. buğdayı olsa onda birini vermesi gerekir.


Uşur veren fakir, başkalarının verdiği uşru alabilir. Fakat zenginin zekât alması haramdır.


Bir kimse tarlasının veya bahçesinin onda birini bir fakire verse, tarlasının veya bahçesinin kalan kısmının uşrunu yine her sene vermesi gerekir.


Uşrun nisabı yoktur. Mahsul az olsa da, uşru verilir. Uşur, onda bir olarak verilir. Yapılan masraflar düşülmez. Sadece paralı sulama olursa veya motorla sulanırsa, yirmide bir verilir. Uşur vermek, Enam suresinin 141. âyeti ile emredilmiş, onda birinin verilmesi de hadis-i şerif ile bildirilmiştir.


Sual: Akrabalarım, bahçemi ücretsiz ekip uşur vermiyorlar. Ben mesul müyüm?

CEVAP

Hayır.


Uşru verilmeyen ürün

Sual: Uşru verilip verilmediği bilinmeyen veya verilmediği bilinen üründen bize hediye edilirse, yemek caiz olur mu?

CEVAP

Bilinmiyorsa yemek caizdir. Uşrunu vermediği biliniyorsa, onda birini ayırıp, fakire verdikten sonra yemek iyi olur. (S. Ebediyye)


Sual: Buğday, arpa ve hurmanın uşrunu kilo ile tartarak vermek caiz midir?

CEVAP

Evet caizdir.


Sual: Zeytine yaptığımız masraf, mahsulden fazladır. Uşur vermek gerekir mi?

CEVAP

Toplanıyorsa vermek gerekir.


Sual: Çok masraf edip çok az mahsul alanın, yine uşur vermesi gerekiyor mu?

CEVAP

Masraf ne kadar çok, mahsul de ne kadar az olursa olsun, her mahsulün uşrunu vermek farzdır.


Sual: Gülün uşru verilir mi?

CEVAP

Ticaret niyetiyle olduğu zaman zekâtı verilir.


Sual: Buğday ve arpanın uşrunu, arpadan vermek caiz midir?

CEVAP

Evet.


Sual: Buğdayın uşrunu, başka yılın buğdayından vermek caiz midir?

CEVAP

Evet. Undan da vermek caizdir.


Sual: Zeytinin uşrunu, zeytinyağı olarak vermek caiz midir?

CEVAP

Evet.


Sual: Mal sahibi ile kiracı eşit mahsul almışsa, uşru kim verir?

CEVAP

Yarı yarıya verirler.


Sual: İhtiyaç için yetiştirilen sebzenin uşru olur mu?

CEVAP

Olmaz.


Sual: Ortak tarladan çıkan mahsulün yarısının uşrunu veriyoruz. Diğer yarısını öteki ortak vermezse bize de günah olur mu?

CEVAP

Ortağı da razı edip tamamının uşrunu vermeli. Razı olmazsa, yarısının uşru verilir. Razı olmayanla ortak olmamalı.


Sual: Çiftçinin zekâtı buğdayla vermesi farz mı, para ile veremez mi?

CEVAP

Buğdayın zekâtına uşur denir. Buğdayın uşru ya buğday olarak verilir veya değeri altın olarak verilir.


Sual: Baba malının uşrunu vermiyor. Oğlu da onu bu günahtan kurtarmak için ona şöyle diyor: "Sen uşrunu ver, onun tutarı kadar ben sana para vereceğim". Bu durumda fıkhi hüküm nedir?

CEVAP

Baban uşrunu vermiş olur.


Sual: Odun, ot, saman için uşur verilir mi?

CEVAP

Verilmez.


Sual: Haşhaşın tohumu veya kabuğunun uşru verilir mi?

CEVAP

Para eden kısımların uşru altın olarak verilir.


Sual: Yenilen sebzeyi tahmini hesap edip uşrunu vermek caiz mi?

CEVAP

Zannı galip ile yapılan tahmin muteber olur.


Sual: Uşur verirken, biçerdöver anbarının ölçüsüne itibar edilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Borcu mahsulün uşrundan fazla olan önce uşrunu mu verir?

CEVAP

Evet.


Sual: Tarlayı ortağına verince uşrunu mal sahibi mi verir?

CEVAP

Hayır.


Sual: Zekât gibi uşrun da devir ve iskatı yapılır mı?

CEVAP

Evet.


Sual: Buğday ucuzdur. Bir aylık namaz iskatı için, verilen 315 kilo buğdayın rayice göre değerini altın olarak vermek caiz mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Fakir müstahsil, uşur verip uşur alabilir mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Altı vesk mahsulü çıkan fakir, uşur alabilir mi?

CEVAP

Nisaba malik olmayan uşur ve zekât alır.


Sual: Buğdayın uşrunu vezin olarak vermek de caiz mi?

CEVAP

Evet.


Sual: Uşur altın ile devir olur mu?

CEVAP

Evet.


Sual: Uşrunu verdiğimiz buğdayı satıp para haline getirsek, bu paranın da zekâtı verilir mi?

CEVAP

Uşru verilen buğdayın bir daha uşru verilmez. Fakat satılıp para haline getirilince, zekât gününde nisaba dahil edilerek zekâtını vermek gerekir.


Sual: Tarlada ekilen marulun uşrunu her seferinde vermek yerine, o seneki marulun uşrunu toptan takdir edip, mesela 100 kg. takdir edip, 10 kg.ı uşur olarak verebilir miyiz?

CEVAP

Evet.


Sual: Kiraladığım tarlanın uşrunun tamamını benim mi vermem gerekir?

CEVAP

Fıkıh kitaplarında, (Bir kimse, tarlasını kiraya verirse, mahsulün uşrunu, imam-ı a'zama göre, mal sahibi verir. Kira ücreti yüksek olan yerlerde, böyle fetva verilir. İmameyne göre, kiracı verir. Kira az olan yerlerde, böyle fetva verilir) buyuruluyor.


Mesela, kira ücreti olarak 20 lira verip, masraflar çıktıktan sonra 60 liralık mahsul almışsanız, mahsulün uşrunu siz verirsiniz. Masraflar çıktıktan sonra 30 liralık mahsul almışsanız, tarla sahibi verir. Çünkü kârın yarısından fazlasını mal sahibi almıştır. 10 liralık masraf yapıp 50 liralık mahsul almışsanız, 40 lira almışsınız demektir. Bunun 20 lirasını mal sahibine verdiğiniz için, mahsulün yarısının uşrunu siz, yarısınınkini de mal sahibi verir.


Uşur verilirken kira ücreti ve masraflar düşülmez. Fakat uşru hangi tarafın vermesi gerektiği hesap edilirken, masraflar nazar-ı itibara alınır.


Sual: İşlettiğim arazilerden ayrıca hatta çalışan minibüsüm var. Bunun yanı sıra çok nadir olarak sıhhi tesisat, motorla ağaç kesme, gibi küçük işlerle uğraşıyorum. Buradan elde ettiğim gelirin zekâtını ayrıca mı vereceğim yoksa mahsullerin kazancıyla birleştirerek mi vereceğim?

CEVAP

Uşur ile bu kazançlar ayrıdır. Bu kazançlarla nisabı buluyorsanız zenginsiz, nisap 96 gr altın veya o değerde paradır.


Uşrun zekâtı da olur mu?

Sual: Uşru verilen mahsul birkaç yıl saklansa günah olur mu? Satılsa parasının zekâtı verilir mi?

CEVAP

Uşru verilen mahsul birkaç yıl saklansa da günah olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Zekâtı verilen mal kenz değildir.) [Ebu Davud, Taberani, Hâkim, Hatib, Münavi]

Kenz; biriktirilmiş, istif edilmiş, stok edilen mal demektir.


İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Ticaret malının zekâtı verilir. Uşur vermesi gereken topraklardan hâsıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz; çünkü ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, uşrunu veren veya mirastan eline uruz [herhangi bir mal] geçen kimse, satmak niyetiyle saklasa, nisab miktarından fazla olsa ve bir yıldan fazla kalsa, zekâtlarını vermek gerekmez. (Redd-ül-muhtar)


Bunları satınca veya kiraya verince, ele geçen mal ticaret malı olur. Zekât gününde nisaba dâhil edilir. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.


Az mahsulün uşru

Sual: Zekâta muhtaç bir fakir, tarlasından, bahçesinden elde ettiği az ürünün uşrunu da vermek zorunda mıdır? Mesela böyle bir fakirin, 20 kilo domatesin, 30 kilo patlıcanın, 50 kilo elmanın, 500 kilo buğdayın uşrunu vermesi gerekir mi?

CEVAP

İmam-ı a’zama göre, her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsul topraktan alındığı zaman, onda birini veya kıymetini altın olarak Müslüman fakirlere vermek farzdır. Hayvan gücü ile, dolap veya motor ile sulanan yerdeki mahsul elde edilince, yirmide biri verilir. Uşur verirken, hayvan, tohum, alet, gübre, ilaç ve işçi masrafları düşülmez. Bir sâ’dan az ürünün uşru verilmez. Bir sâ, 4 litreden biraz fazladır.


İmam-ı Ebu Yusuf ile imam-ı Muhammede göre uşur vermek için, topraktan çıkan mahsulün, [normal şartlarda] bir yıl dayanıklı olması ve miktarının beş veskten çok olması lazımdır. Vesk, 250 litrelik bir hacim ölçüsüdür. Beş vesk, 5 x 250 = 1250 litre eder. Buna göre, iki imam, uşur için nisâbın 1250 litre olduğunu bildirmektedir. Fakat fetva İmam-ı a’zamın ictihadına göredir.


Her ne kadar fetva İmam-ı a’zama göre ise de, zekât almaya muhtaç fakir, İmameynin ictihadına uyarak, bir yıl dayanıklı olmayan meyve ve sebzeler ile, 1250 litreden az olan buğday, arpa, mercimek gibi hububatın uşrunu vermezse günah olmaz. Diğer üç mezhepte ise, sebze çok olsa da uşrunu vermek gerekmez. Hanbeli'de cevizin uşru olmaz. Maliki ve Şafii’de, badem, susam, fıstık, keten tohumu, kimyon ve anasonun uşru olmaz. Hanbeli'de zeytinin uşru olmaz. Şafii ve Maliki’de ise zeytinin uşru verilir ve verilmez diye farklı iki kavil vardır. Maliki ve Şafii'de balın uşru olmaz. Üç mezhepte, meyvenin uşrunu tahminen vermek caizdir. Hanefi mezhebinde tahminen vermek caiz değildir, tartmak veya ölçmek gerekir. Bir zaruret veya ihtiyaç olunca, başka mezhep taklit edilir.


Ev bahçesinin uşru

Sual: Tam İlmihal'de, (Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için uşru verilmez) deniyor. Bizim Karadeniz’de, hemen herkesin evi bahçenin içindedir. Çok büyük olan bahçelerdeki fındıkların, diğer meyve ve sebzelerin uşru verilmez mi?

CEVAP

Verilmesi gerekir. Ev tarlaya, bahçeye yapılmışsa, bunun uşru verilir. Fakat evin yanındaki bahçede yetiştirilen meyve ve sebzelerin uşrunu vermek gerekmez. Çünkü bu meyve ve sebze ev halkının ihtiyacı için ekilmiştir. Hatta bir kısmı satılsa da yine uşrunu vermek gerekmez. Ancak ev bahçesinde sırf ticaret niyetiyle yetiştirilen ürünün uşru verilir.


Saman ve yaprağın uşru olmaz

Sual: Biz üzümü de asmanın yapraklarını da satıyoruz. Her ikisinin uşrunu da verecek miyiz? Bir de ektiğimiz buğdaylardan elde edilen samanları da satıyoruz, bunların da uşru verilir mi?

CEVAP

Üzümün uşru verilir, satılan üzüm yaprağının uşru verilmez. Buğdayın uşru verilir satılan samanının uşru verilmez. Üzüm yaprağı ve samandan elde edilen para ile eldeki mevcut para, nisabı bulursa zekâtı verilir. Yani saman ve yaprağın satılması ile elde edilen para nisaba katılır.


Üzüm yaprağı ve kavak

Sual: İpek böceğinden elde ettiğimiz ipeklerin, dut yaprağının, üzüm yaprağının ve satmak üzere yetiştirdiğimiz kavakların uşru verilir mi? Dağlardan toplanan meyvelerin uşru olur mu?

CEVAP

Meyvesi olmayıp ticaret için yetiştirilen kavak gibi ağaçların ve istifade edilen dut yapraklarının uşru verilir. İpeğinin uşru verilmez. Üzüm yaprağının uşru olmaz. Üzüm yaprağı çok olup satılırsa, parası nisaba eklenerek zekâtı verilir. Dağlardan toplanan meyvelerin de uşru verilir.


Uşru verilen malın zekâtı da verilmez

Sual: Uşru verilen bir ürün, senelerce elde kalsa zekâtı verilir mi? Bu ürünü satıp paraya çevirince para nisaba dahil edilir mi?

CEVAP

İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

Zekâtla uşur, bir arada bulunamaz, yani bir malın hem uşru, hem de zekâtı verilmez. Çünkü bir malda zekât farz olursa uşur farz olmaz. Bir kimse tarlasından çıkan mahsulün uşrunu verir de kalan mahsulde ticareti niyet eder ve üzerinden seneler geçse de, o mahsulün zekâtı olmaz. Keza uşur yeri satın alır da onunla ticareti niyet eder; üzerinden sene geçerse hüküm yine böyledir. Zira uşur arazisinden çıkan mahsulde iki hak bir araya gelmesin diye ticareti niyet etmek sahih değildir. Bunun gibi ticareti niyet ederek uşur arazisi satın alır da oraya bir şey ekerse o arazi ticaret için olmaz. (Redd-ül muhtar)


Tam İlmihal’de de diyor ki:

Eşyanın ticaret niyeti ile satın alınması lazımdır. Uşur vermesi lazım gelen topraklardan hasıl olan ve miras olarak ele geçen veya hediye, vasiyet gibi kabul edince mülk olan şeylerde, ticarete niyet edilse de, bunlar ticaret malı olmaz. Çünkü, ticaret niyeti, alışverişte olur. Mesela, tarlasından buğday alıp uşrunu veren veya mirastan eline mal geçen kimse, satmak niyeti ile saklasa, nisap miktarından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek icap etmez. Ticaret niyeti ile [yani satmak için] satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veya ticaret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmaya niyet etse, ticaret malı olmaktan çıkarlar. Sonra bunları satmaya niyet ederse, ticaret malı olmazlar. Bunları satınca veya kiraya verince, eline geçen mal ticaret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıktan sonra ve miras olarak eline geçen malı veya hediye, vasiyet, sadaka gibi kendinin kabul etmesi ile malik olduğu malı alırken veya tarlasından aldığı buğdayı satmaya niyet etse, ticaret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken semenleri olan uruzu ticarette kullanmayı niyet etse, bu bedelleri ticaret malı olurlar. Çünkü ticaret bir iştir. Yalnız niyet ile olmaz. Başlamak da lazımdır. Ticareti terk etmek ise, yalnız niyet ile olur. Altın ve gümüş eşya ve kağıt paralar, her ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.


İbni Abidin’den ve Tam İlmihal’den açıkça anlaşılacağı gibi, uşru verilen ürün, senelerce ambarda saklansa yine zekâtı verilmez, fakat bu ürün satılıp altın veya kağıt para haline getirilirse, ele geçen bu bedel ticaret eşyası olur. Zekâta dahil edilir.


Ticaret malının zekâtı verilir

Sual: Zeytin bahçesi olan bir bakkalım. Zeytinlerin uşrunu dün verdim. Kalan zeytini satıp parasıyla bakkaliye malzemesi aldım, satıyorum. Yarın zekât günümdür. Dükkândaki malların zekâtını yarın vereceğim. Uşrunu verdiğim zeytinlerden elde ettiğim paranın yine uşrunu veya zekâtını verecek miyim? Kitaplarda, uşru verilen mal satılıp paraya çevrilince veya ticaret malı olunca zekâtı verilir deniyor. Zeytinlerin uşrunu dün verdim. Şimdi, bir de yarın zekâtını vermek yanlış değil mi? Uşru verilen bir ürün, yıllarca elde kalsa zekâtı verilir mi? Bu ürünü satıp paraya çevirince para nisaba dâhil edilir mi?

CEVAP

Ticaret bir iştir, yalnız niyetle olmaz. Başlamak da gerekir. Ticareti terk etmekse, yalnız niyetle olur. Altın ve gümüş eşya ve kâğıt para, ne suretle ele geçerse geçsin, zekât malı olur. (S. Ebediyye)


Siz o parayı ticarette kullanıyorsunuz, zekâtını da vermeniz gerekir. Zaten paraya çevrilince ticaret malı oluyor. Nisabı bulmuşsa zekâtını vermek gerekiyor. Uşru verilen mal, satılıp paraya dönünce zekât malı yani ticaret malı oluyor. Malın vasfı değişiyor. Vasfı değişmeseydi, yıllarca kalsa zeytinin tekrar uşru verilmezdi. Ticaret malı olmadığı için zekâtı da olmazdı; ama şimdi vasfı değişti, zekâta tâbi oldu.


Kâfire namaz, zekât, oruç gibi hiç bir ibadet farz değildir. Kâfir Müslüman olunca iş değişir, namaz, oruç farz olur. Çünkü kâfir değişti, Müslüman oldu. Bunun gibi, nisabı buluyorsa zekât vermek de farz olur. Tersi de olabilir. Müslüman, kâfir olursa, artık ona hiç bir ibadet farz olmaz; çünkü eski özelliğini kaybetti.


Yabancı bir kız, yabancı erkeğe haramdır. Nikâh yapılınca helali olur; çünkü konumu değişti. Tersi de olur. Yani karı koca nikâhlıyken, boşandıkları an yabancı olurlar. Yine konumu değişmiş oldu.


İmam Fatiha okuyunca cemaatin âmin demesi sünnettir. İmamın sesi mikrofona verilince sesin özelliği değişiyor, âmin diyenlerin namazı bozuluyor. Mikrofon, ses enerjisini elektrik enerjisine dönüştürüyor, Hoparlör de, elektrik enerjisini ses enerjisine dönüştürüyor. Mikrofona, mikrofondan hoparlöre verilen ses, tıpa tıp sahibine benzese de farklı bir sestir. Meydana gelen yeni ses, konuşanın kendi sesi değildir. Elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği demir levhanın, meydana getirdiği başka bir sestir. İşte başka bir sese âmin diyen cemaatin namazı bozulmuş oluyor.


Şarap haramdır, sirke haline dönüşürse helal olur. Çünkü vasfı değişip başka bir madde halini almıştır.


Domuz yağı sabun olursa, temiz olur, kullanılması caiz olur, çünkü vasıf değişerek ayrı bir madde haline geldi.


Netice: Uşru verilen mal, kırk yıl kalsa, uşru da zekâtı da verilmez; ama ticaret malı olursa veya satılıp paraya çevrilirse zekât malı olur. Bir gün sonra da zekât günü gelse zekâtını vermek gerekir.


Balın uşru

Sual: Balın uşru verilirken, yapılan fenni tesisat ve diğer masraflar çıkarılır mı? Kaçta kaçı verilir?

CEVAP

Hiçbir masraf çıkarılmaz. Balın miktarı az olsa da, onda birini uşur olarak, zekât alması caiz olan bir veya birkaç fakire vermek farzdır.


Fidanın uşru

Sual: Fidan alıp, bunları bakıp büyüterek satan kimse, ticaret yaptığı için bunların zekâtını mı verir, yoksa uşrunu mu verir?

CEVAP

Toprak ürünlerinin uşru olur, çünkü kendi yetiştiriyor. Eğer kendi yetiştirmeyip, hazır fidan alıp fidan satsaydı, ticaret malı olup, zekâtı olurdu.


Yaprakların uşru

Sual: Çay yaprağı, tütün yaprağı, dut yaprağı, pamuk ve yoncanın uşru verilir mi?

CEVAP

Evet, verilir.


Uşru mislinden vermek

Sual: Uşru verilmeyen malın mislini satın alıp vermek caiz olur mu? Yani elimizdeki mahsulden değil de, çarşıda aynı vasıfta olan başka mahsulden satın alıp uşur vermek caiz midir?

CEVAP

Caiz olmaz, fakat o senenin mahsulünden geçmiş senelerin uşru verilebilir.


Buğdayın uşru

Sual: Buğdayın uşrunu undan veya başka bir yılın mahsulü olan buğdaydan vermek caiz midir?

CEVAP

Evet, caizdir.


Toprak mahsulünün zekâtı

Sual: Topraktan elde edilen tahıl, sebze ve meyvelerin de zekâtı olur mu?

Cevap: Topraktan alınan mahsulün zekatına uşur denir ve uşur vermek de farzdır. Borcu olanın da uşur vermesi lazımdır. İmâm-ı a'zam hazretleri buyuruyor ki:

“Her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsul topraktan alındığı zaman, onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü, Müslüman fakirlere vermek farzdır.”


Hayvan gücü ile veya dolap, motor ile sulanan yerdeki mahsul elde edilince, yirmide biri verilir. İster onda bir, ister yirmide bir olsun, hayvan, tohum, alet, gübre, ilaç ve işçi masraflarını düşmeden evvel, vermek lazımdır. Bir sâ'dan az mahsulün uşru verilmez. Toprağın sahibi çocuk, deli, köle olsa da, uşru verilir. Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için, odun, ot ve saman için uşur verilmez. Balın masraflar yapılsa dahi, pamuğun, çayın, tütünün, dağdaki ağaç meyvelerinin mesela zeytinlerin, üzümlerin onda biri, uşur olarak verilir. Zift, petrol ve tuz için uşur yoktur. Uşru verilmeyen mahsulü yemek haramdır. Yedikten sonra da, vermek lazımdır.


Sual: Bir kimse, tarlasından, bahçesinde elde ettiği mahsulün uşrunu vermezse, sadece verilmeyen uşur miktarı mı yoksa o mahsulün tamamı mı haram olur?

Cevap: Bu konuda İmâd-ül-islâm kitabında deniyor ki:

“Çift sürmekle hasıl olsun, bağdan hasıl olsun, mahsulün onda birini fakir Müslümana vermeden önce yemek haramdır. Eğer ölçü ile çıkarıp, ölçü ile yedikten sonra, yediğinin de uşrunu hesap edip verirse, önce yemiş olduğu helal olur.


On kile buğday alan, bir kilesini Müslüman fakire vermezse, yalnız o bir kilesi değil, on kilenin hepsi haram olur. Sahibinin rızası yok iken, onun yerini ekip mahsul alan kimseye, elde ettiği mahsulden yalnız masrafı, sermayesi kadarı helal olup, fazlası haram olur. Fazlasını fakirlere sadaka vermesi lazımdır.”


Sual: Toprak mahsulünün zekatı için, çıkan mahsulün belli bir ölçüde, belli bir miktarda olması gerekir mi?

Cevap: İmam-ı Ebû Yûsuf ile imam-ı Muhammede göre uşur vermek için, topraktan çıkan mahsullün, bir sene dayanıklı olması ve miktarının beş veskten çok olması lazımdır. Vesk, bir deve yükü demek olup, altmış sâ' alan bir hacim ölçeğidir. Altmış sâ', ikiyüzelli litre olur. Buna göre, iki imam, uşur için binikiyüzelli litre nisap olduğunu bildirmektedir. Fakat fetva îmâm-ı a'zamın ictihâdına göre verilmiştir.


Uşur, ne zaman farz olur?

Sual: Topraktan elde edilen mahsulün, tahılın, meyvenin uşrunu vermek ne zaman farz olur, bunlar toplanınca mı yoksa toplanmadan önce mi?

Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:

“Meyvenin ve ekinin uşru, İmam-ı a'zama ve İmam-ı Züfer'e göre, bitki üzerinde meydana geldikleri ve çürümekten emin oldukları zaman farz olur. Toplanacak hâle gelmese de, faydalanacak, yenecek hâle gelince uşrunu vermek farz olur. İmam-ı Ebû Yûsuf'a göre olgunlaşınca, toplamadan önce farz olur. İmam-ı Muhammed'e göre ise, hasattan sonra, yani hepsini toplayınca farz olur. Hasattan önce, yerinden koparıp yemesi veya başkasına yedirmesi caizdir. Fakat, İmam-ı a'zama göre, bunun uşrunu da sonra verir. İki imama göre, bunun uşrunu vermesi lazım olmaz ise de, mahsulün beş vesk olması için, bu da hesaba katılır. Olgunlaştıktan sonra koparmış ise, İmam-ı Muhammed'e göre, yine uşrunu vermek lazım olmaz. Hepsini topladıktan sonra telef olanın ve çalınanın uşrunu vermek lazım olmaz.”


Fakir olanlar, uşurlarını iki imama göre hesap edip verir. Zenginler ise, İmam-ı a'zama göre vermelidir.


Sual: Kesilip satılan meyve ağaçlarının, evin bahçesindeki meyvelerin uşru verilir mi?

Cevap: Tarladaki meyve ağaçları kesilip satılınca uşru verilmez, sadece meyvelerinin uşru verilir. Meyvesi olmayıp satmak için yetiştirilen ağaçların ve istifade edilen dut yapraklarının uşru verilir. Evin bahçesindeki meyvelerin uşru verilmez.


Sual: Uşur vermek de zekât vermek gibi midir, nelerden verilir, burada da ölçü kırkta bir midir?

Cevap: Yağmur suyu veya nehir, dere suyu ile sulanan, bütün topraklardan elde edilen mahsulün zekâtına uşur denir. Uşur vermek, Kur’ân-ı kerimde, En'âm suresinin 141. âyetinde emir edilmiş, onda birinin verilmesi de hadis-i şerifte bildirilmiştir. Uşur, mahsulün onda biridir. Kul borcu olan, borcunu düşmez, uşrunu tam olarak verir.


Anadolu toprağı uşurlu mudur?

Sual: Bazıları, Osmanlı döneminde Anadolu’da uşur verilmezdi ve şimdi de verilmez diyorlar. Bu işin aslı nedir ve şimdi bu topraklarda tarım yapanlar uşur verecek midir?

Cevap: Bu konuda, Beyt-ül-malın, yani mîrî toprakların kullanılmasını gösteren eski Arazi kanununun çeşitli şerhleri arasında, mülkiye mektebi mecelle muallimi, Atıf beyin 1319 baskılı kitabında deniyor ki:

“Bir memleket harp ile alınırsa, toprağın beşte biri beyt-ül-malın olur. Geri kalan üç türlü olabilir:

1- Askere veya başka Müslümanlara taksim edilir. Bunların mülkü olur. Böyle topraktan, her sene uşur alınır.

2- Toprak gayr-i müslimlerin elinde bırakılır. Böyle topraktan haraç alınır.

3- Devlet reisi toprağı kimseye vermeyip, beyt-ül-mala verir. Böyle toprağa mîrî toprak da denir. Uşurlu veya haraçlı toprağın sahibi ölüp, hiç varisi kalmazsa, bu toprak beyt-ül-malın olur ve mîrî toprak olur. Sultanın tespit edeceği bedel ile satılır veya kiraya verilir. Semeni ve ücreti haraç olur. Yani, beyt-ül-malın üçüncü kısmına konur. Yahut, her sene kira olarak mahsulün yüzdesi alınmak üzere, tapu ile, müslim ve gayr-i müslim vatandaşlara kiraya verilir. Kiraları askerin ve subayların olurdu. Kira almak hakkı bulunan askere Timarcı, subaylara Za'îm denirdi. Askerin toprağına Timar, subay toprağına Ze'âmet, general toprağına Hâs denirdi. Müftî-üssekaleyn Ebüssü'ûd efendi, Nûr-i Osmâniyye kütüphânesinde bulunan fetvalarında buyuruyor ki:

“Beyt-ül-mala ait mîrî toprakları tapu ile kiralayanların, her sene timarcılara mahsulün onda birini vermelerini sultanlar emir etmişlerdir. Bu verilenlere uşur denilmekte ise de, uşur değildir, kira ücretidir.”


Son zamanlarda mîrî arazinin çoğu, devlet tarafından vakfedilmiş veya millete satılmış, her iki şekilde de, uşurlu olmuştu. Böylece, Anadolu ve Rumeli’deki toprakların hemen hepsi, milletin mülkü olup, uşurlu olmuştu. Görülüyor ki, tarladan uşur veya haraçtan birini vermek lazımdır. Bazıları, Anadolu toprağı, uşurlu toprak değildir, diyor. Halbuki, şimdi memleketimizde mîrî toprak yoktur. Herkesin tarlası, bostanı, kendi mülküdür, yahut kiracıdır. Mahsulün uşrunu vermeleri farzdır.”

Fakire nisap miktarından fazla zekât vermek

 Sual: Zekât olarak vereceğim miktar, borcu olmayan bir fakire nisap miktarından fazla olabilir mi?

CEVAP

Fazla olamaz, fazla olursa zekât mekruh olur. Eğer o fakirin çocuğu, hanımı varsa, mesela bir evde üçü de fakir iseler, verilen zekât üçe bölünür, her birine verilen miktar nisabı geçmezse mekruh olmaz. Çocuğun küçük olmasının mahzuru olmaz, yeter ki fakir olsun.


Sual: Fakire 100 gr altın zekât verilse, sahih olur mu?

CEVAP

Sahih olur; fakat borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek mekruh olur. Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçlu fakire borcunu ödeyip nisabı bulmayacak kadar zekât verilebilir. Mesela fakirin 80 gram altın borcu var ise, o fakire 170 gram altın vermek mekruh olmaz; çünkü borcunu ödedikten sonra elinde nisap kadar parası kalmıyor.


Sual: Fakire vereceğim zekât miktarı onu dinen zengin konuma getiriyor. Ne yapmam lazım?

CEVAP

Fakirin hanımı, çocukları da fakirse her birine, zengin olmayacak miktarda verilebilir. Yahut fakire zengin olmayacak kadar para verirsiniz, o parayı harcadıktan sonra, tekrar yine verirsiniz.


Sual: 1 kg altın borcu olan fakire,1 kg altın zekât vermek caiz mi?

CEVAP

Evet.