SABÂHAT / MELÂHAT


Sohbetten nakil...
...
Mektûbâtta bir cümle var.
Eğer dikkatli okuduysanız, Kıymetsiz Yazılar'da da o cümle var:
"Peygamber Efendimiz, Allahu teâlânın cemâlinin, yeryüzünde temsilcisi idi."
Onu görmek, Allahu teâlâyı görmek gibi idi.
Onun için, Peygamber Efendimiz'i, herkes muhabbeti, imânı kadar görürdü güzel görürdü.
Yoksa eğer güzelliği zâhir olsa idi, güzelliği Allahu teâlânın cemâlinden, güzelliğinden olduğu için ona kimse dayanamazdı.
Hani o, Aişe Vâlidemizin o şiiri ona işarettir.
"Yûsuf Aleyhisselâm'ın güzelliğini görüp, ellerini doğrayanlar, senin güzelliğini görselerdi, hepsinin kalbleri doğranır, düşer ölürlerdi, hayatta kalamazlardı."
O güzellik ordan geliyordu, efendim.
Onun için, ona melâhât dediler.
Bir gün Mektûbâtı yazıyorum, bu bahsi yazıyorum. Melâhat ve sabâhat bahsini yazıyorum. Gittim, hocamıza dedim ki;
-Hocam, bu sabâhatı biraz anladım da melâhatı iyi anlamadım. Onun için geldim.
-Efendim, dediler,
-Ben de Mektûbâtı okurken burayı iyi anlayamamıştım da gittim Efendi'ye. Bana sorduğunuz gibi ben de Efendî'ye sordum. Şimdi size Efendî'nin kullandığı cümlelerle ifade edeyim.
-Bana ait değil, efendim, dediler.
-Efendi Hazretleri'ne aittir:
Yûsuf Aleyhisselâm sabih idi
"Ahi Yûsuf esbaha minnî ve ene emlahâ minhu"
hadîs-i şerîfi var.
"Kardeşim Yûsuf benden sabih, ben ondan daha melihim."
Sabih; görünen güzelliğin ismidir, görünen güzellik, sabâhat.
Melâhat; görünmeyen güzellik.
Herkes, sevdiği kadar o güzelliği görür.
Efendî (Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri) buyurdu ki;
"Eğer, Peygamber Efendimiz sallallahu teâlâ aleyhi ve sellemin melâhatı, Yûsuf Aleyhisselam'ın sabâhatı gibi zâhir olsaydı, herkes tarafından görülseydi; insanlar düşer ölür, hayvanlar kaçacak yer arar, onu gören ağaçlar yanar, (aynen Tûr dağı'nda olduğu gibi) kâinât vartaya (tehlükeye, uçuruma) düşerdi. Allahu teâlâ onun için, herkese O'na olan muhabbeti kadar güzelliğini gösterdi de kâinâtın nizâmını bozmadı."

(Süleyman Kuku hoca efendinin sohbetinden nakil...)