Sa’lebe Bin Abdurrahman "radıyallahü anh"

“Sa’lebe Bin Abdurrahman isimli genç bir Sahabe, Resûlullah Aleyhisselam efendimizi çok sever, devamlı yanında ve hizmetinde bulunurdu. Bir gün Medine’nin dar sokaklarında yürürken, bir evin içerisine baktığında, içeride bir kadının yıkandığını gördü. Bir kaç defa tekrarladığı hareketinden çok utandı, pişman oldu. Utancından;

-“Ben artık Resûlullah’ın huzuruna çıkamam” diyerek şehirden uzaklaşıp, Mekke ile Medine arasında bir dağda yaşamaya başladı. 

Kırk gün Resûlullah Efendimiz Sa’lebe’yi sordu. Fakat kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Cebrâil Aleyhisselam gelip durumu haber verdi. Peygamber Efendimiz hemen Hazreti Ömer ve Selman-ı Fârisî’yi görevlendirdi ve; 

- “Gidin Sa’lebe’yi bulun, getirin” buyurdu. 

İki büyük sahabî hemen aramaya çıktılar. Şehir dışında Züfâfe isminde bir çobana rastladılar, Sa’lebe’yi sordular. O da;

- “Siz herhalde cehennemden kaçanı soruyorsunuz” dedi.

Hazreti Ömer; 

-“ Cehennem’den kaçtığını nereden biliyorsun? deyince,

Züfâfe; 

-“ Gece yarısı olunca, şu taraftan

elleri başında ve ağlar vaziyette bir genç gelir;

-“ Keşke rûhum âlem-i ervâhda, cesedim âlem-i ecsâdda kabzolsaydı ve rûhum bu iki âlemden ayrılmasaydı” diye söyler. Ondan biliyorum.” dedi.

Hazreti Ömer; 

-“ Biz onu bulmak istiyoruz” deyince, Züfâfe;

-“Benimle beraber geliniz, sizi ona götüreyim” dedi. 

Gece yarısına doğru gencin bulunduğu yere vardılar. Hazreti Ömer’i karşısında gören gencin ilk sözü:

 -“Ya Ömer, Resûlullah benim günahımı biliyor mu?” oldu. 

Hazreti Ömer; 

-“Bilmiyorum ancak Resulullah dün akşam seni bulmak üzere bizi gönderdi.” dedi.

Sa’lebe;

 -“Yâ Ömer! Beni Resûlullah namazdayken veya Hz.Bilâl kâmet  okurken içeri sokun.” dedi. Hazreti Ömer de kabul etti. 

Mescide Resûlullah namaz kılarken girdiler. Ancak Sa’lebe Resûlullah Efendimizin sesini duyunca heyecandan bayılıp düştü. Namaz bitiminde ayılan Sa’lebe ile Resûlullah Efendimiz arasında şu konuşma geçti:   

- “Benden neden uzaklaştın?” 

-“Günahım sebebiyle”.

 -“Sana öğretmedim mi? Allahü teala hatâ ve günahları bağışlıyor.”

-“Evet öğrettiniz, yâ Resûlallah”

-“ Yâ Sa’lebe, “Ey Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru”(Bakara Suresi 201) âyet-i kerîmesini oku.”

-“Ya Resûlallah, günahım bundan büyüktür.”

“-Bilakis Allah’ın kelâmı (rahmeti ve mağfireti) daha büyüktür. Şimdi git evine dinlen.”

Genç sahabe Sa’lebe Bin Abdurrahman evine gitti. Üzüntüden yatağa düştü hastalandı. Üç gün dışarı çıkamadı. Durumu öğrenen Rahmet Peygamberi: 

-“Kalkınız Sa’lebe’ye gidelim” buyurdu. Arkadaşlarıyla eve varınca, Sa’lebenin başını kucağına aldı. Fakat Sa’lebe hemen başını çekti ve;

- “Ya Resûlallah! Başım sizin mübarek kucağınıza lâyık değildir.” Dedi. Resûlullah Efendimiz;

-“Ne arzu ediyorsun?” deyince Sa’lebe; 

-“Rabbimin mağfiretini” dedi. 

Bunun üzerine Resûlullah;

- “Cebrâil Aleyhisselam geldi ve; “Ey kardeşim, Rabbin sana selam ediyor ve; “Şayet kulum yer (dünya) dolusu hata ile bana kavuşursa, ben de onu yer dolusu mağfiretle karşılarım.” buyuruyor  dedi” deyince, Sa’lebe (radıyallahü anh), “ALLAH” diye feryad edip orada ruhunu teslim etti. 

Resûlullah Aleyhisselam Sa’lebenin  gasl, teçhiz ve tekfînini yapıp cenaze namazını kıldırarak kabrine defnetti.

Kabristandan dönerken Resûlullah Efendimiz, ayak uçlarına basarak yürüyordu. Niçin böyle yürüdüğünü soranlara: 

-“Sa’lebe Bin Abdurrahman’ı karşılayan melekler o kadar çok ki, onların kanatlarına basıp incitmeyeyim diye bu şekilde yürüyorum.” buyurdu.

(Ebu Nuaym, Hilye, 3/277-278; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l Gâbe, 1/278; İbn Hacer, El-İsâbe 1/520

...

Allahü teala samîmi tevbe ederek, takvaya uygun yaşayıp; can emanetini kendisine teslim etmemizi bizlere de nasip ve müyesser eylesin.

Amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder