Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bizim hizmetlerimizin esâsı, *(Sünneti)* ihyâ etmek ve *(Bid’ati)* yok etmekdir. Bu da çok zordur, gayret ister. Zor olduğu gibi, çok da kıymetlidir. Niçin kıymetli? Çünkü bu, *(Emr-i mâruf)* dur efendim. 


Bir insan çok zengin olsa, öyle ki, bütün dünyânın serveti onun olsa ve hepsini muhtaçlara dağıtsa, kazandığı *(sevap)*, bir sünneti ihyâ etmenin sevâbına yetişemez. Hattâ onun yanında *(damla)* gibi kalır. 


Kaldı ki, bizim kitâblarda yalnız sünnet yok efendim, *(vâcib)* ler var, *(farz)* lar var, alınacak sevâbı bir düşünün. *(El mer'ü mea men ehabbe)*. Hadîs-i şerîfdir bu. 


Yâni insan, sevdiğiyle berâberdir. Gece de berâberdir, gündüz de berâberdir. Neş’eli zamanda da, sıkıntılı zamanda da, dünyâda da, kabirde de, âhiretde de berâberdir. 


Sevince, berâberlik böyle olur. Büyükler buyuruyorlar ki: Hiçbir üstünlük, hiçbir şifâ, *(sohbet)* inki kadar olamaz.  


İnsan kendi başına kitap okuyabilir. Buna, kitap okumak derler. İyidir, fâidelidir. Ama biri okur, diğerleri dinlerse, buna *(sohbet)* denir. Her türlü feyz ve bereket, sohbetdedir, yâni birlik ve berâberlikdedir. 


Peygamberimiz aleyhisselâm eshâb-ı kirâm ile sohbet ederken, kuşlar gelir, Eshâbın üzerine konarlardı, hem de defâlarca. Biri uçardı, öbürü konardı. Çünkü onları *(ağaç)* zannederlerdi. 


Niçin? Hiç hareket etmezlerdi ki. Edeblerinden kıpırdamazlardı. Mümkün olsa, nefes almıyacaklar. Hattâ nefes almaları zorlaşırdı efendim. Eli böyle kalmışsa, aşağı indirmezdi, saygısızlık olmasın diye. 


İşte o edebe riâyet etdikleri için *(feyz)* aldılar ve vâsıl-ı ilallah oldular. Efendim, ben kitâplarda okuduklarımı unutuyorum, ama Efendi hazretlerinden duyduklarımı unutmuyorum. 


Meselâ şimdi size Efendi hazretlerinden duyduğum bir hadîs-i şerîfi söyliyeceğim, onu hiç unutmuyorum. Peygamberimiz aleyhisselâm; *(İnnallahe yuhibbu en yürâ esera ni’metihî alâ abdihî)* buyuruyor. 


Yâni Allahü teâlâ, muhakkak ki, verdiği *(ni’met)* in eserini, kulunun üzerinde görmek ister. O ni’meti, kulunun üzerinde görmeyi sever. 


Çok kitap dağıtalım kardeşim. İşimiz bu bizim. Bu kitaplar, ehl-i sünnet âlimlerinin sözleridir, o büyüklerin kelâmıdır. Nasîbi olan *(feyz)* alır. Dağıtdığımız bu kitâpları herkes okur zannetmiyelim. Nasîbi olan okur. 


Çünkü miknatıs, *metal* parçasını çeker, *(cevheri)* çeker, saman çöpünü çekmez efendim. Bu, bir nasîb meselesidir. Peygamber aleyhisselâm herkese anlatıyordu. Anlıyanlar *(eshâb-ı kirâm)* oldu, anlamıyanlar ise *(düşman)* oldular.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder