Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Eshâb-ı kirâm Mekke’den Medîne’ye hicret edince, Medîneli müslümânlar, evlerinin arsalarının yarısını onlara verdiler. Odayı verince, *(Bunun kirâsı ne kadar?)* diye sordu Mekkeliler. 


Onlar da; *(Ne kirâsı, burası eşyâsıyla birlikde sizin)* dediler. Kendi evlerini verdiler. Mühim olan da zâten, kendine lâzım olmıyanı değil de, kendine lâzım olandan verebilmekdir. 


Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri zamânında, bir adada yaşıyan bir *(kutub)* varmış. Bir gün, denizin üzerine yağmur yağarken, bu kutub, kalbinden;


*(Yâ Rabbî, hikmetinden suâl olunmaz ama, Afrikada çöller susuzlukdan kavrulurken, burada suyun üzerine yağmur yağıyor)* diye düşünürken, bir anda derecesi düşmüş. 


Gene evliyâlıkdan çıkmamış da, sâdece derecesi aşağı düşmüş. Kendisi de bunu fark etmiş, o düşüncesine pişmân olmuş ve Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinden yardım istemiş. 


O büyük Velî de, o esnâda talebeleriyle sohbet ediyormuş. O anda penceredeki perde kıpırdamış. Perdenin  kıpırdadığını bâzı talebeleri görmüşler, merak edip, hocalarına, *(Bu neydi?)* diye sormuşlar. 


O da, bu hâdiseyi anlatmış ve *(Biraz önce o zât buraya geldi, benden yardım istedi. Ben de ona duâ etdim. Eski derecesine kavuşdu)* buyurmuş. 


Bu zamanda *(küfr’e)* girmek çok kolay kardeşim. Meselâ insan, bir harama, *(ne güzel)* dese, mâzallah küfr’e girer. Fakat efendim îmâna gelmek de çok kolaydır. Bir tövbe etse, küfrden kurtulur. 


Meselâ *(Yâ Rabbî, bilerek veyâ bilmiyerek bir günâh işledimse veyâ küfr’e girdimse çok pişmânım, beni affet)* dese, o anda günâhları affolur, îmânı gitdiyse, geri gelir. 


Yalnız iki şey geri gelmez. Kılınmayan namazların *(kazâsı)*, bir de *(kul hakkı)*. Öyleyse helâllaşacığız, kazâmız varsa, bir an önce kılıp bitireceğiz kardeşim. Namâzını kazâya bırakan, iki suç işlemişdir. 


Biri, Allahın *(namaz)* emrini yerine getirmemekdir ki, ancak kazâsını kılmakla affolur. İkincisi, o namâzı vaktinde kılmamak suçudur ki, o da, *(emr-i mâruf)* yapmakla affolur. 


Meselâ bizim kitapları dağıtmak, hem *(cihâd)* dır, hem *(emr-i mâruf)* dur, hem de büyük günâhların affına sebepdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder