Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Üç türlü *Sevap* var efendim. Biri, insan kendisi için Rabbine ibâdet yapar, bir sevap alır. İkincisi, bir din kardeşinin sıkıntısını giderir, yâni onun *Dünyâsı*’na yardımcı olur, daha çok sevap kazanır. 


Ama birinin *Âhireti*’ne yardımcı olursa, meselâ ona bir *Din kitâbı* verirse, bunun ölçüsü yok. Nitekim harpde, er meydanında düşmanla savaşan, çok kâfirleri öldüren bir eri düşünün. 


O er, sonunda kanlar içinde atından düşüp şehîd olsa, bu mücâhide verilen sevap ne kadar çokdur değil mi?


İşte bu *Cihâd* sevâbı, *Emr-i mâruf* sevâbının yanında, yâni birine dînini öğretmenin, meselâ bir kitap vermenin sevâbı yanında, deryâ’da *damla* gibi kalır.

 

Elhamdülillah, bu bize nasîb oluyor işte. Bütün dünyâya çeşitli dillerde kitaplar gönderiyoruz kardeşim, hem de bedava. Cenâb-ı Hak, bize bu büyük hizmeti nasîb ediyor.


Bunun için çok bahtiyârız. Çünkü çok sevap kazanıyoruz. Ama bu sevâba, hepimiz ortağız. Bu, bir *Şirket*’dir ve bu büyük sevâblara, bütün arkadaşlar *Ortak*’dır kardeşim. 


İnsan, her zaman, her yerde, hep *Sevdiği zât*’dan bahsedilmesini ister, mevzû hep ona açılsın arzu eder. Ya kendisi bahseder, ya da birinden dinlemek ister. Ama hep *Onu* ister. Ondan bahsetmeyi sever. 


Bu, onun elinde değildir. Çünkü *Âşıkdır* ona. İşte, bu sevgiyle işbâ’ hâlinde olanlar, kabir’de de, mahşer’de de, Cennet’de de, hep sevdikleriyle berâber olacaklardır. Bu, ne büyük *Müjde* kardeşim.


*El-mer’ü mea men ehabbe*, buyurulmuş. Kim buyuruyor bunu? Sevgili peygamberimiz. Yâni kişi, dünyâda kimi seviyorsa, âhiretde de onunla berâber olacakdır. 


*Mürşid-i kâmil* odur ki, iki talebesinden biri *Şark*’da, biri de *Garb*’da olsa, ikisine de aynı anda *emr-i Hak* vâki olsa, ikisinin de imdâdına yetişip, *Îmân* ile vefât etmelerini te’min eden kişidir. 


Nasıl ki, Azrâil aleyhisselâm, aynı anda rûhlarını alıyor. Bunun gibi Allahü teâlâ, *Mürşid-i kâmil*’lerin rûhuna da, bir anda çeşidli yerlerde bulunma kuvvetini vermişdir. 


İnsan demek, *Rûh* demekdir, beden değil. *Rûh*, biz dünyâya gelmeden evvel de vardı. Biz öldükden sonra yine devâm edecek. 


Evliyâların da, büyük zâtların da rûhları ölmez. Onun için, onların rûhlarından dâima istifâde etmek mümkündür. Yeter ki, İrtibât kurmayı Allah nasîb eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder