En büyük günah; Günahın, günah olduğunu bilmemektir. Ondan büyük günah ise;
Günahı, ibadet olarak yapmaktır. "Bidat işlemek" böyledir işte.
(Emir Hayali Çelebi hazretleri "rahmetullahi aleyh")
En büyük günah; Günahın, günah olduğunu bilmemektir. Ondan büyük günah ise;
Günahı, ibadet olarak yapmaktır. "Bidat işlemek" böyledir işte.
(Emir Hayali Çelebi hazretleri "rahmetullahi aleyh")
Tekkelere müzik sokuldu. Çalgı çalarak, tegannî ederek, dans ederek yapılan taşkınlıklara ibâdet denildi. (Dînî türk mûsikîsi) diye bid’atler uyduruldu. Bunların bid’at olduğu, Kâdî-zâdenin (Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhinde uzun yazılıdır.Sultân Üçüncü Muhammed hân “rahimehullahü teâlâ” zemânında yaşamış olan Itrî efendi, bir din âlimi değildi. Meşhûr Beethoven gibi, bir mûsikî üstâdı idi. İslâm tekbîrini, segâh makâmına bestelemekle, islâmiyyete bir hizmet yapmamış, dîne bir bid’at karışdırmışdır.
(Se’âdet-i Ebediyye)
● “Bid’at dalâletdir. Her ne ki, benden sonra olursa merdûddur [red edilir].” Hadîs-i şerîf. 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● Bid’at ehlinin aslı dokuzdur. Hâricîler, şî’a, mu’tezile, mürci’e, müşebbihe, cehmiyye, dırâriyye, neccâriyye, kilâbıyye olup, cümlesi, Eshâb ve tâbi’în ve fükahâ-i seb’anın vefâtından sonra, açığa çıkdılar. (Gunye). 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● Bid’at ehlinin en kötüsü Eshâb-ı Resûle [Eshâb-ı kirâma] buğz üzere olanlardır. 2/36 [Eshâb-ı Kirâm: 222.]
● Bid’at ehline hurmet göstermek, islâmın yıkılmasına yardım etmekdir. (Bu ise) amelin boşa gitmesine sebeb olur. 2/23 [Se’âdet-i Ebediyye: 775.]
● Bid’atden ictinâb [kaçınmak] lâzımdır. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Bid’atin terki, sünnetin işlenmesinden dahâ iyidir. 1/313. [Mektûbât Tercemesi: 502.]
● Bid’at, sünneti ortadan kaldırıyor ise, bid’at-ı seyyie, sünnetden sâkıt ise [ortadan kaldırmıyor ise] bid’at-i hasenedir. İkisi de dalâletdir. 1/186. [Mektûbât Tercemesi: 223.]
● Bid’at-i hasene dahî olsa, sünnetin kalkmasına sebeb olur. 2/23. [Se’âdet-i Ebediyye: 775.]
● Bid’at ehli sohbetinin fesâdı, kâfir sohbetinin fesâdından dahâ ziyâdedir. 1/54 [Mektûbât Tercemesi: 90.]
● Bid’at yayılıp, zulmeti, âlemi kuşatmışdır. 3/96.
*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bizim hizmetlerimizin esâsı, *(Sünneti)* ihyâ etmek ve *(Bid’ati)* yok etmekdir. Bu da çok zordur, gayret ister. Zor olduğu gibi, çok da kıymetlidir. Niçin kıymetli? Çünkü bu, *(Emr-i mâruf)* dur efendim.
Bir insan çok zengin olsa, öyle ki, bütün dünyânın serveti onun olsa ve hepsini muhtaçlara dağıtsa, kazandığı *(sevap)*, bir sünneti ihyâ etmenin sevâbına yetişemez. Hattâ onun yanında *(damla)* gibi kalır.
Kaldı ki, bizim kitâblarda yalnız sünnet yok efendim, *(vâcib)* ler var, *(farz)* lar var, alınacak sevâbı bir düşünün. *(El mer'ü mea men ehabbe)*. Hadîs-i şerîfdir bu.
Yâni insan, sevdiğiyle berâberdir. Gece de berâberdir, gündüz de berâberdir. Neş’eli zamanda da, sıkıntılı zamanda da, dünyâda da, kabirde de, âhiretde de berâberdir.
Sevince, berâberlik böyle olur. Büyükler buyuruyorlar ki: Hiçbir üstünlük, hiçbir şifâ, *(sohbet)* inki kadar olamaz.
İnsan kendi başına kitap okuyabilir. Buna, kitap okumak derler. İyidir, fâidelidir. Ama biri okur, diğerleri dinlerse, buna *(sohbet)* denir. Her türlü feyz ve bereket, sohbetdedir, yâni birlik ve berâberlikdedir.
Peygamberimiz aleyhisselâm eshâb-ı kirâm ile sohbet ederken, kuşlar gelir, Eshâbın üzerine konarlardı, hem de defâlarca. Biri uçardı, öbürü konardı. Çünkü onları *(ağaç)* zannederlerdi.
Niçin? Hiç hareket etmezlerdi ki. Edeblerinden kıpırdamazlardı. Mümkün olsa, nefes almıyacaklar. Hattâ nefes almaları zorlaşırdı efendim. Eli böyle kalmışsa, aşağı indirmezdi, saygısızlık olmasın diye.
İşte o edebe riâyet etdikleri için *(feyz)* aldılar ve vâsıl-ı ilallah oldular. Efendim, ben kitâplarda okuduklarımı unutuyorum, ama Efendi hazretlerinden duyduklarımı unutmuyorum.
Meselâ şimdi size Efendi hazretlerinden duyduğum bir hadîs-i şerîfi söyliyeceğim, onu hiç unutmuyorum. Peygamberimiz aleyhisselâm; *(İnnallahe yuhibbu en yürâ esera ni’metihî alâ abdihî)* buyuruyor.
Yâni Allahü teâlâ, muhakkak ki, verdiği *(ni’met)* in eserini, kulunun üzerinde görmek ister. O ni’meti, kulunun üzerinde görmeyi sever.
Çok kitap dağıtalım kardeşim. İşimiz bu bizim. Bu kitaplar, ehl-i sünnet âlimlerinin sözleridir, o büyüklerin kelâmıdır. Nasîbi olan *(feyz)* alır. Dağıtdığımız bu kitâpları herkes okur zannetmiyelim. Nasîbi olan okur.
Çünkü miknatıs, *metal* parçasını çeker, *(cevheri)* çeker, saman çöpünü çekmez efendim. Bu, bir nasîb meselesidir. Peygamber aleyhisselâm herkese anlatıyordu. Anlıyanlar *(eshâb-ı kirâm)* oldu, anlamıyanlar ise *(düşman)* oldular.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)
Seyyid Sıbgatullah-i Arvâsî hazretleri buyurdular ki:
"Bid'atlerin hepsi karanlıktır. Onlarda güzellik yoktur. Bizim yolumuzun üstünlüğü, bid'at karışmamış olmasıdır. Ortadan kalkan her yol, bid'at yüzünden kalkmıştır. Farzlarla yetinip, bid'atlerden kaçınan kimse, bir bid'at işleyip, birçok tâatler yapıp hâl ve mevâcide kavuşandan üstündür."
Bid’at ehliyle arkadaşlık yapmak caiz değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İyi biliniz ki, bid’at ehli ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, kat kat daha fenadır. Bid’at ehlinden yılandan, canavardan kaçar gibi kaçmak gerekir. (1/260)
Bid’at ehlinden başka herkese, dosta ve düşmana, Müslümana ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil göstermelidir. Bid’at ehline ve münafıklara ve açıkça günah işleyenlere tatlı dil ve güler yüz caiz olmadığı için, zaruret olmadıkça, bunlarla karşılaşmamaya, görüşmemeye çalışmalı, görüşülürse, zaruret miktarını aşmamalıdır. (Nikaye)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Okul, kitap gibi dinin izin verdiği faydalı şeylere bid'at dememeli, Sünnet-i hasene, yani iyi iş demeli. Bid'atler, faydalı görünseler de, hepsinden kaçınmak gerekir. Hiçbir bid'atte fayda yoktur. Bugün kalbler karardığından, bazı bid'atler güzel görünse de, kıyamette hepsinin zararlı olduğu anlaşılacaktır.
Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din adına uydurulan her şey bid’attir, her bid’at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai]
Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır!
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)