Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*

Bir mü’min, bir mü’min için duâ ederse, melekler *(âmin)* der. Melekler âmin dediği ve günâh işlemedikleri için, o duâ kabûl olur. Günahkârın duâsı kabûl olmıyabilir ama mâsumunki kabûl olur. Melekler *(mâsum)* dur.


*(İhlâs)* nasıl elde edilir? İhlâs ne zaman düzelir? İhlâsı elde etmenin tek bir yolu var, o da büyüklerin *(sohbeti)* dir. Peki, sohbet nedir?


Bu büyüklerle sohbet demek; severek kitaplarını okumak, sözlerine uygun yaşamak, onların yolunu öğrenmek ve onlarla berâber bulunmağa çalışmakdır. 


Sohbet demek, illâ bir şeyler dinlemek, bir şeyler öğrenmek demek değildir kardeşim. Sohbet, o büyüklerle *(berâber)* olmak demekdir. İsterse hiç konuşulmasın. 


Nitekim *(Şâh-ı Nakşibend)* hazretlerine, uzak yoldan bir tüccar gelmiş. İçeri girmiş, ama bakmış ki, hiç konuşma yok. Herkes başını önüne eğmiş, sessizce oturuyorlar. 


Tüccar içinden; *(Bu kadar uzak yoldan geldim, bir şeyler anlatsa da, istifâde etsem)* diye düşünmüş. O anda Şâh-ı Nakşibend hazretleri başını kaldırmış. O adama dönmüş ve;


*(Bizim sükûtumuzdan istifâde edemiyen, konuşmamızdan hiç istifâde edemez)* demiş. Meğer Şâh-ı Nakşibend hazretleri, ordakilere kalbinden *(feyz)* akıtıyormuş. 


Müslümânın sîmâsında *(feyz)* vardır. Bu sîmâya bakan, bu feyzden istifâde eder. Hiç konuşmasa da, kalbinden yayılan feyz, çevresine çok fâideli olur. Çocukların kalbi, daha günah pisliğine bulaşmadığı için çok *(temiz)* dir. 


Büyüklerin kalbinden *(feyz)* gelir efendim. Evliyânın kalbinden feyz alınır. Eğer kalbinize feyz geliyorsa, bütün dünyâyı, herkesi ve her şeyi *(resim)* gibi görürsünüz. 


Eğer o feyz yoksa, her şey *(diken)* gibi batar. Büyüklere âşık olan, Allaha âşık olan, Peygambere âşık olan bir insan ne görür? Sâdece *(güzel)* şeyler görür. 


Büyükleri sevmek için, o büyüklerin hayâtını çok okumak lâzım, *(Mektûbâtı)* çok okumak lâzım, arkadaşları çok sevmek lâzımdır. 


Çok şeyler öğrenmek o kadar mühim değildir. Şeytan da çok şey biliyordu. Yâni *(ilmi)* vardı, *(ameli)* de vardı, ama buna rağmen Cehenneme gitdi. Niçin? Çünkü *(ihlâsı)* yokdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder