Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Peygamber aleyhisselâma; (Siz mi, yoksa Yûsüf aleyhisselâm mı daha güzeldi?) diye sordular. Efendimiz aleyhisselâm cevâbında; 


*(Kardeşim Yûsüf daha güzeldi. Ben ondan daha sevimliyim)* buyurdular. Hazret-i Ebû Bekr radıyallahü anh, bu hususda buyurmuşdur ki: 


(Peygamber aleyhisselâmın güzelliğinin hepsi görülmedi, sâdece bir *(zerre)* si görüldü. Yûsüf aleyhisselâmın ise güzelliğinin *(hepsi)* görüldü.) 


Rûh üç çeşiddir kardeşim: Biri *(bitki)* rûh’u, biri *(hayvan)* rûh’u, biri de *(insan)* rûh’u. İnsana mahsûs olan rûh, arş-ı âlânın altından gelmişdir. 


Bugün, *(Ehl-i sünnet)* îtikâdında olanların hepsi, ya eshâb-ı kirâmın soyundandır veyâ büyük bir evliyânın soyundandır. Eshâb-ı kirâm, dünyânın her yerine yayıldılar. 


Eshâb-ı kirâm öyle şereflidir ki, Allahü teâlâ onları, Resûlüne *(arkadaş)* olarak yaratdı. Çeşitli yerlerden toplandılar. Selmân-ı Fârisî *(Îran)* dan geldi.


Bilâl-i Habeşî *(Afrika)* dan gelip sahâbî oldular. Hâlbuki Resûlullahın en yakın akrabâları, amcaları, *(Îmân)* etmedi. Eshâb-ı kirâma, bu şeref bile yeter. 


*(Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz)* buyuruluyor hadîs-i şerîfde. Dolayısıyle herkes çobandır ve emri altındakilerden mes’uldür. 


Öğretmen *(talebe)* den mes’uldür. İşyeri sâhibi, *(işçiler)* den mes’uldür. Enver Bey de bizim gazetede çalışanlardan ve bütün âbilerden mes’uldür. 


Hubb-u fillah, *(Îmân)* ın alâmetidir kardeşim. Îmânın şartı altı derler. O, inanılacak şeyler altı. Îmânın esas şartı, hubb-u fillah ve buğd-u fillahdır. 


Yâni mü’minleri, ehl-i sünnet yolunda olanları, Allahın dînine hizmet edenleri, Allahın dînine tâbi’ olanları sevmeye, *(Hubb-u fillah)* denir. 


*(Buğd-u fillah)* ise, Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemekdir. Kâfirleri, 72 fırkada olanları, Allahü teâlâ sevmez. Çünkü onları Cehenneme sokacak. 


Allah, sevdiği kulunu Cehenneme sokar mı? Elbette sokmaz. Demek ki, onları sevmiyor. Öyleyse biz de onları sevmiyeceğiz. 


Ama sevmemek demek, döğüşmek veyâ kavga çıkarmak demek değildir. Döğüşmek şöyle dursun, münâkaşa etmek bile yok. 


Evet, *(Dost)* larla münâkaşa etmiyeceğiz, *(Düşman)* ları sevmiyeceğiz. Düşmanları sevmiyeceğiz ama, onlarla da münâkaşa etmiyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder