Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Rabbimize nasıl şükredeceğimizi bilemiyorum. Çok rahatız, ni’metler içinde yüzüyoruz. Nereden geliyor bu ni’metler? Hep *(Efendi)* hazretlerinden. 


Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinden geliyor. O büyüklerin himmeti, onların teveccühleri, çok şükür bizleri böyle mesrûr ediyor. Öyle seviniyorum ki, nerdeyse uçacağım.


Yâni sevincimden uçacağım. Bu kardeşlerimizin hizmetleri beni o kadar sevindiriyor. Hepinizden Allah râzı olsun. Efendi hazretleri, dünyaya  *(Nûr)* saçıyor kardeşim. Onun *(Nûr’u)* bunlar. Onun *(himmeti)* ile oluyor bu hizmetler. 


Allahın dînini yaymak ni’metınin devâm etmesi için, bu ni’mete *(Şükr)* etmek lâzım. Nasıl şükredeceğiz? Ni’mete şükretmek nasıl olur? O ni’meti yerinde kullanmakla olur. Yerinde kullanmanın birinci şartı nedir? 


*(Fitne)* den sakınacağız. Fitnenin sebepleri var. Fitne demek, müslümâna zarar gelmesi demekdir. Birinci sebep, müslümânların birbirlerine olan sevgilerinin azalmasıdır. 


Öyleyse, fitne çıkmaması için, birbirimizi çok seveceğiz. Ayrıca sevgimizi de onlara bildireceğiz. Peygamber Efendimiz buyuruyor bunu. Yâni hadîs-i şerîf. Lâlettâyin bir söz söylemiyorum size.


Resûlullah Efendimizin mübârek ağzından çıkan cümleyi söylüyorum: *(Men ehabbe ehâhü, fel yuhbir iyyâhu.)* Yâni bir kimse, bir din kardeşini seviyorsa, sevdiğini ona bildirsin. 


Ona sevdiğini bildirmek, (Seni seviyorum) demekle olmaz. Sevginin şartlarını yerine getirmek lâzım. Meselâ biri, bir din kardeşimizin aleyhinde konuşursa ne yapacağız? O kimseye;


*(Sus! Din kardeşimin aleyhinde konuşma!)* diyeceğiz. Onu susturacağız. Mümin kardeşimizi bir müşkilâtda görünce, hemen imdâdına koşacağız, onun için arkasından *(duâ)* edeceğiz. 


Bakın, ben namazda duâ ederken ne dedim? Siz de duydunuz. *(Mesâimize, hizmetlerimize iştirak eden din kardeşlerimize)* diye, sizlere duâ etdim. Beş vakit namazda ben size duâ ediyorum kardeşim.


Neden? Sizleri seviyorum da onun için. Hadîs-i şerîfde öyle buyuruluyor. *(Bir kimse, bir din kardeşini severerse, sevgisini ona bildirsin.)* Ama bu, lâfla olmaz ki. 


(Ben seni seviyorum) demek kâfi değil. Sevgisini ona bildirsin demek, sevginin şartlarını yerine getirsin demekdir. Ben seni seviyorum demeye, *(Lisân-ı kâl)* denir. Kâl, söz demekdir.


Ama sevginin şartlarını yerine getirirse, buna da *(Lisân-ı hâl)* denir. Yâni biz sevgimizi, hâlimizle tavrımızla davranışımızla bildireceğiz kardeşim. Âlimlerimiz; *(Lisân-ı hâl, lisân-ı kâlden entakdır)* buyuruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder