Bu mektûb,Mirzâ Muhammed Faruk'a gönderilmiş olup, kullukla irâdenin birlikte olamayacağını ve ayrıca İmâm-ı Rabbânî'nin "kuddise sirruh" mübârek mezarlarını medhetmekte,Serhend'in şerefini bildirmektedir:
Allahu teâlâ, sizi, arzularınıza kavuştursun. Belki bütün arzulardan kalbinizi boşaltsın ve kendi irâdesi ile bulundursun. Kulluk makâmı olan yokluk ve kendinden haberi olmamak, varlık ve kendinde olmanın işaret ve alâmeti istek ve arzuyla bulunmak gibi değildir. Varlık noktası ve benlik davası, muhibbin, ya'nî sevenin kalbinde Kafdağı gibi ve Sedd-i İskender gibidir. Ezelî bir ihsân olmayınca, bunları aşmak imkânsızdır.
Ma'nevî kuvvetle bir çekilme olmadan, yalnız sûrî ameller ile bu girdâbdan kurtulunmaz. Aşk ateşi kalbde, alev alev parlamayınca, sevgiliden başka bütün sevilenler bu ateş ile yanmayınca, bu kasırga ve fırtınadan kurtulmak muhâldir. Sâlik, kendi arzusuna bağlı olduğu müddetçe, irâde, istek sahibidir. İrâdeden, istekten ve bütün arzulardan geçer ve Allahu teâlânın irâdesi ile sıfatlanırsa, irâde, istek ve müridlik makâmından kurtulur. Üstâdlık makâmına lâyık olur.
Bu zamanda evliyâlığın ilk kemâl mertebesi olan bu hâl ve bunun gibi evliyâlığın diğer olgunlukları, yüksek önderimiz, imamların imamı, doğru yolu göstericimiz İmâm-ı Rabbânî'nin (kuddise sirruh) feyizli mezarından, elde edilmektedir. O nûrlu bahçede hizmet edenler, hattâ etraftan, civârlardan sıdk ile gelen talebeler, o temiz yüksek yere ihtiyac yüzlerini iştiyakla sürünce, bu saâdet ve devletten istifâde ediyor, o feyze kavuşuyorlar. Muhabbet şarabından, o huzûrda bir yudum içince, yüzlerce coşma, kaynama ve dalgalanma ile kendilerinden geçiyor, matlûb ve maksuduna götürülüyorlar.
Bugün, Serhend şehri, feyiz ve nûrun fazlalığından, sırların zuhûrunun çokluğundan Hindistan'ın ve diğer memleketlerin gıbta edecekleri bir yerdir. Onu Hindistan'dan bilmemelidir. Çünkü o velâyetin kapısıdır. Hind toprağı, velâyet suyu ile birleşti ve muhabbet şarâbı onun tıynetindeki afyon ile bir araya geldi. Sekrin, sarhoşluğun, ya'nî aşk ve muhabbet sarhoşluğunun coşmasından, dalgalanmasından, taleb edenlerden ayn ve eser alınır, orada muhabbetle yanan, dönen ve dolaşanın başından ve sarığından haberi olmaz. Onların hâllerini şu beyit ne güzel anlatıyor:
Beyt:
Vakta ki sâkî şaraba afyon kattı,
Sarhoşlarda ne baş ne sarık kaldı.
Bununla beraber, cem'ül cem' şerbetinden doymuştur. Uyanıklık ve davet sütü ile taze ve yenidir. Bütün bu irşâd ve hidâyet o mübârek mezardan geliyor. Bu görünen ve elde edilenler, bu memleketin (bu toprağın) tıynetinin letâfetini gösteriyor. Gerçek talebelerin anladıkları gibi, onun feyizleri, vücûdunun sırları ve ihsânları olduğu açık ve şübhesizdir. Safâ yolunda gidenlerde bunu gayet iyi görmektedirler. Onun esrar denizinden elde edilen cevher, diğer yerlerde bulunmaz. O muhabbet meclisinden, arzû edenlerin şevk ile arayanların damağına değen bir yudum şerbet, âlemi de, kendini de unutturuyor.
Beyt:
Burada bitsin artık, aklı olanlar anlar,
İki kere seslendim, duymak isteyen duyar,
Vesselâm evvelen ve âhıran!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder