Kumaş, *Boya*’yı nasıl emerse, Peygamber Efendimizi aleyhisselâm bir kere gören *Kimse* de, aynen kumaşın boyayı emdiği gibi, başka bir *İnsan* olur.
Nasıl ki o *Boya*, artık o *Kumaş*’dan çıkmazsa, Eshâb-ı kirâmın, Eshâb-ı kirâm olma *Özelliği* de artık çıkmaz.
Dolayısıyla, Eshâb-ı kirâm *Günâh* işlese dahî, bu hâl, onun Eshâb-ı kirâm olma *Özelliği*’ni sarsmaz.
Biz, âyât-ı hırz okuyoruz, âyât-ı hırz’ın sonundaki duâda; *Yâ Rabbî, bana kendi sevgini ve sevdiklerinin sevgisini ver!* diye duâ ediliyor.
*Nefs*’in, Allahü teâlânın emrlerine *Uygun* olan istekleri yapılır, *Uymıyan* istekleri yapılmaz. Allahü teâlâ nefsi, ahmak-ı mahlûk olarak yaratmışdır.
Yâni *Nefs*, mahlûkların en *Ahmağı*’dır. Çünkü bütün istekleri kendi *Aleyh*’inedir.
İnsan doğduğu zaman, *İslâm* fıtratı üzere doğar. Sonradan anaları babaları, bunları *Hıristiyan* veyâ *Yehûdî* ve *Dinsiz* yapar. Burada ana-baba demek, çevre demekdir.
İnsanı, *Çevre*’si bozar. İnsanın *Yetişme* şekli çok mühimdir. Nasıl yetişirse öyle yaşar. Bâzıları *Fıtrat*’ını tamâmen kaybeder. Bunlar, aslâ müslümân olamaz, *Ebû Cehl* gibi.
Bir insan *Açlık*’dan ölürse, bu, bir *Ölüm* sebebidir. Fakat bir insan *Îmân*’sız giderse, mâzallah müslümân olmadan giderse, nereye gider? Sonsuz *Ateş*’e gider.
O hâlde *Mü’min*, mutlaka Allahü teâlânın emir ve yasaklarına *Uygun* yaşamalı ve Onun dînine *Hizmet* etmeli. Onun kullarına *Merhamet* etmeli ve *Acımalı*.
Her şey, nasiple olur kardeşim. Büyükler; *Nasîbüke yüsîbüke* buyurmuş. Ne demek bu? *Nasîbüke*, sana nasîb olan şey, *Yusîbü*; isâbet eder, yâni gelir, ulaşır. *Ke*; sana.
Yâni Allahü teâlânın takdîr etdiği şey, sana *Nasîb* olur, Ulaşır.
Hepiniz çok şanslısınız kardeşim. Çünkü *Hizmet* ediyorsunuz. *Enver âbi* başta tabii. Onu herkesden daha *Çok* seviyorum.
Çünkü bütün bu *Hizmet*’lerimizde o *Pîşivâ* oluyor. Sizin sâyenizde biz râhat ediyoruz. *Siz* çalışıyorsunuz, *Hepiniz* çalışıyorsunuz, biz de *Râhat* ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder