Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Şu dört şey kimde varsa, korkmasın. Nedir onlar? *İlim, Akıl, Sabır, Edeb*. Bu din, bilmek dînidir, bilmeden müslümânlık olmaz kardeşim. *İlim* sâhiplerine hürmet edilir. 


Meselâ bizim arkadaşlardan *Mehmed Yücel* vardı, Allah rahmet eylesin. Daha Lisede iken *Arabî* öğrendi, *Fârisî* öğrendi. 


Bir gün bâzı arkadaşlarla bir evde oturuyorduk. Kapı açıldı, bu *Mehmed* içeri girdi. O gelince ben ayağa kalkdım, diğer arkadaşlar da kalkdılar. 


Tabii *Mehmed* şaşırdı, öbürleri de merak etdiler hâliyle. Ben Mehmed’e döndüm; *Kardeşim, ben sizin şahsınıza değil, ilminize ayağa kalkdım*, dedim. 

● ● ● 

Mürşid olgun, mürîd uygun olunca, yâni mürşid, *Kâmil* ve *Mükemmil* olunca, mürîdde de *Muhabbet* ve *Kâbiliyet* olunca, senelerin işi, sâatlere ve sâniyelere döner. 


*Mürşid-i kâmil* in bir bakışı yeter. Bütün ilimlerde de aynı kâide vardır. Hoca, *Mâhir* ve *Müşfik* olursa, talebe de *Zekî* ve *Çalışkan* olunca, öğrenilmiyecek hiçbir ilim yokdur. 


Efendi hazretleri bize *Husûsî* emek verirdi efendim, husûsî bir şekilde ilgilenirdi. *Abdülhakîm Efendi* hazretlerine her gitdiğimde, beni *Yanına* oturtur, *Elini* elime verirdi. 


Sonra cebinden *Kâğıt* çıkarıp birşeyler yazar, yazar ve bana verip; *Al, bunu oku!* derdi. Ben de okurdum, bâzan da okuyamazdım veyâ yanlış okurdum, *Gülerdi* Mübârek. 


Kendisi *Düzeltir*, doğrusunu öğretirdi. Ders vermeğe başlamadan önce bir müddet, sâdece elini tutdurup, *Sık!* derdi. Ben de sıkardım. Az sonra yorulup elimi gevşetince, tekrar *Sık!* derdi.

● ● ● 

Efendi hazretlerini tanıdıkdan bir sene sonra, *Ders* okutmaya, *Arabca* öğretmeye başladı bana. Başkaları, bahçede *Namaz* vaktini beklerdi. 


*Ezâna* daha yarım saat varken, Mübârek beni içeriye, odaya alır, *Arabî* öğretirdi, *Sarf* ve *Nahiv* öğretirdi. Cebinden kâğıt kalem çıkarır, üzerine birşeyler yazardı Mübârek.


Sonra bana verir ve; *Al bunları oku, ezberle!* derdi. Evvelâ kendi okurdu. O okurken, ben *Hareke* koyardım. Sonra çıkınca yolda, otobüsde, tramvayda, bunları *Okur* ve ezberlerdim. 


Ertesi gün yanına gidince, *Ne yapdın?* derdi. Ezberledim efendim, derdim. *Oku bakayım!* derdi. Bir okurdum, amân ne hoşuna giderdi Mübâreğin. *Nûr* içinde yatsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder