*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Şöyle bir göreyim diye sizi çağırdım kardeşim. İnsan *Hasta* olunca, her şeyden *Ümit* siz ve *Âciz* oluyor, sâdece *Ölümü* düşünüyor.
Rabbime sonsuz *Şükür* ler olsun ki, *Hasta* iken de *Secde etmek* lezzetini bize ihsân eyledi. Hasta iken de ibâdet etmenin *Lezzeti* ni, hiçbir şeyde bulamıyorum.
İnsan bir şeyi yapmak ister. Ama Allahü teâlâ o şeyi yaratmaz. O da üzülür ve *Hay kör olası şeytân! Ben bunu istiyordum, istediğim olmadı!* der.
Hâlbuki Allahü teâlâ, onu *Sevdiği* için ve o şey ona *Zararlı* olduğu için dilemedi ve yaratmadı. O işin olması, bu kimseye *Hoş* geliyor, ama aslında o şey ona *Zararlı* idi.
*Kur’ân-ı kerîm* de Cenâb-ı Hak meâlen buyuruyor ki:
Siz, çok şeyleri *Hayırlı* zannedersiniz, onun üzerine koşarsınız. Hâlbuki o size *Zararlı* dır. Rabbiniz size *Merhamet* eder ve sizi, istediğiniz o zararlı şeye kavuşdurmaz.
Çok şeylerden de ürkersiniz, *Zararlı* dır dersiniz ve onlardan kaçarsınız. Hâlbuki onlar, sizin için *İyi* dir ve *Fâideli* dir. Allahü teâlâ onları size nasîb eder.
Siz ise; *Vâh vâh! bu felâket başıma nerden geldi?* dersiniz.
Hâlbuki bilmezsiniz ki, o sizin için *Hayrlı* dır. Allahü teâlâ sizi *Seviyor* ve size o *Hayrlı* işi nasîb ediyor, siz ise üzülüyorsunuz.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmde meâlen; *Bu Kur’ân-ı kerîmi sana ben gönderdim. Kıyâmete kadar da ben bunu muhâfaza ederim!* buyuruyor. Neden muhâfaza ederim? Değişdirilmekden.
Hiç kimse, bunun bir *Harfi* ni bile değişdiremez. Bunu da hadîs-i şerîf bildiriyor. Cenâb-ı Hak bir *Kavim* yaratır, bir *Cemaat* yaratır. Bu cemâat, kıyâmete kadar islâmiyeti doğru olarak, bütün dünyâya yayar.
İşte bize, dünyâdan çok *Mektup* lar geliyor kardeşim. Afrika’dan, Asya’dan, dünyânın her yerinden mektuplar geliyor. Hepsi de bu âyet-i kerîmeyi söylüyorlar.
Allahü teâlâ, kıyâmete kadar bu dîni muhâfaza edecek bir kavim yaratır, bir cemâat yaratır, diyorlar ve ardından da; *İşte o cemâat, sizsiniz!* diyorlar kardeşim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder