Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Kardeşim, *(Tam İlmihâl)* Seâdet-i Ebediyye’de, büyüklerin *(İsim)* leri de, *(Kitap)* ları da, her *(Şey)* leri belli. *(Kaynak)* ları belli. Bu kitâbı okuyan, *(Âlim)* olur. 


Hele hele içindekileri tatbîk eden, *(Evliyâ)* olur. Çok *(Lüzûmlu)* varken, az *(Lüzûmlu)* yu okumak, dünyâ ile meşgûl olmakdır. 


Bugün *(Fıkh)* okumak varken, *(İlmihâli)* öğrenmek varken, İslâm Ahlâkı kitâbımızdan *(Küfr)* bahslerini okumak varken, 


*(Gülistân)* okumak, *(Bostan)* okumak, başka bir kitap okumak, yine de *(Lüzûmsuz)* dur, yâni *(Fuzûliyât)* dır. Benim ömrüm *(Aramak)* la geçdi. 


Neyi aramakla? Efendi hazretlerinden öğrendiklerimin *(Vesîka)* sını aramakla. Biliyorum, ama benim, vesîkalarını göstermem gerekir. *(Efendi hazretlerinden işitdim)* diyemem. 


Efendi hazretlerinden öğrendiklerim elbette *(Doğru)* dur. Fakat başkalarına *(Anlatmak)* için vesîkalarını bir bir aradım, buldum. Onun için bizim *(İlmihâl)*, kalıcı bir eserdir kardeşim. 


Ben *(Erzincan)* da iken Kayseri’li bir *(Asker)* vardı, bana *(Hizmet)* ederdi. Bir gün geldi ve; 


Efendim, çamaşırhânede sizin yatak takımlarını falan yıkayan bir *(Hanım)* var, sizi görmek istiyor. Sizi çok merak ediyor, dedi. 


Ben de; *(Hay hay, buyursun)* dedim. Bir de bakdım ki, akşam üzeri Kayserili asker geldi; Efendim o hanım geldi dedi. *(Buyursun gelsin)* dedim. 


Kapıdan *(Dev)* gibi, *(İri yarı)*, uzun boylu bir hanım girdi. Beyaz iş gömleği vardı arkasında. *(Nasılsın anneciğim?)* dedim, yaşlıydı. Cevap olarak ne yapdı bilseniz. 


Başladı hüngür hüngür *(Ağlama)* ya. Dedim ki: Elhamdülillah de, sevin, ağlıyacak ne var? O da; *(Elhamdülillah)* dedi. *(Sevincimden ağlıyorum)* dedi. 


*(Sizin gibi, müslümân bir albay görmek nasîb oldu)* dedi. Benim babam Erzincan’da *(İmâm)* dı dedi. Başından geçenleri anlatdı. Allah rahmet eylesin o kadıncağıza.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder