Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*(Kitap)* okuyan kimse, o kitâbı yazan *(Zât’ı)* düşüneceği için ve onların kelâmı olduğu için, hep *(Râbıta)* hâlinde olur. 


Onların *(Rûh’u)*, anıldığı yerde *(Hâzır)* olur. Her zaman hâzırdır denmez, böyle söylemek *(Küfr)* olur. O, Allaha *(Mahsûs)* dur. Evliyânın rûh’u, anıldığı zaman gelir. 


Efendim, Evliyâlar, Büyükler, vefâtlarından sonra daha çok *(Feyz)* verirler. Ama alanlar, daha az alırlar. Onlar *(Çok)* verirler; alanlar *(Az)* alırlar. Yâni alma güçleri azalır. 


Onun için *(Kabir)* lerden, hiçbir zaman, hayâtdaki gibi *(İstifâde)* edilemez. Çünkü, hayâtlarında olduğu gibi, memâtlarında da aynı *(Edebi)* gösterebilmek zordur. 


Hâlbuki *(Feyz)*, ancak *(Edeb)* sâhibine gelir. Edebsize feyz gelmez. Vefâtlarından sonra kabirlerine gidildiğinde, aynı *(Edebi)* gösteremezler. 


Akılları dağılır, fikirleri dağılır, başka *(Şey)* ler düşünürler. Hâlbuki *(Hayât)* da iken her şeyi unutup, sırf *(Ona)* bakdıkları, karşısında *(Edebli)* oldukları için, çok *(Feyz)* alırlar. 


Bir *(Kabr)* in başına gitdiğiniz zaman, *(Birleşik kaplar)* usûlü, eğer gelenin derecesi yüksekse, *(Kabir)* dekine *(Feyz)* verir. Eğer kabirdekinin derecesi yüksekse, *(Gelene)* feyz verir. 


Mutlaka bir *(Akım)* olur, kanun böyledir. Bir büyük zâtın kabrine gitdiğimiz zaman, o *(Zât’ı)* kabir içinde düşünürsek, onu *(Aşağı)* da ve *(Hakîr)* görmüş oluruz.


Bunun için de *(İstifâde)* edemeyiz. İstifâde edebilmemiz için, o zâtı kabirde değil, *(Arş-âlâ)* da düşünmemiz lâzım, *(Feyz)*, Arş’dan gelecek. Çünkü *(Rûh)* Arş’dadır.


Yâni *(Cennet)* dedir. *(Kabir)* de değildir. Kabirdeki, *(Ceset)* dir. Ceset, çamurdan, toprakdan yapıldı, *(Toprak)* olmaya mahkûmdur. Peki, biz niye kabre gideriz? 


*(Rûh)*, devâmlı sûretde içinde bulunduğu bedeni, yâni *(Cesedi)* tanıdığı için, yâni o cesetle *(İrtibâtı)* olduğu için, o irtibât vâsıtasıyla, biz o büyüklerin rûhlarından *(İstifâde)* ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder