*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri zamânında, bir *(Ada)* da yaşıyan bir *(Kutub)* varmış. Bir gün, denizin üzerine *(Yağmur)* yağarken, bu kutub, kalbinden;
Yâ Rabbî, hikmetinden *(Suâl)* olunmaz ama, Afrikada çöller *(Susuz)* lukdan kavrulurken, burada *(Su)* yun üzerine *(Yağmur)* yağıyor, diye düşünmüş.
O anda mânevî *(Derece)* si düşmüş. Gene *(Evliyâ)* lıkdan çıkmamış da, sâdece derecesi *(Aşağı)* düşmüş. Kendisi de bunu fark etmiş.
Bu düşüncesine *(Pişmân)* olmuş ve Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinden *(Yardım)* istemiş. O büyük *(Velî)* de, o esnâda talebeleriyle *(Sohbet)* ediyormuş.
O anda penceredeki *(Perde)* kıpırdamış. Perdenin kıpırdadığını bâzı talebeleri görmüşler, merak edip, hocalarına, *(Bu neydi?)* diye sormuşlar.
O da, bu *(Hâdise)* yi anlatmış ve biraz önce o *(Zât)* buraya geldi, benden *(Yardım)* istedi. Ben de ona *(Duâ)* etdim, eski *(Derece)* sine kavuşdu, buyurmuş.
● ● ●
Bu zamanda *(Küfr’e)* girmek çok kolay kardeşim. Meselâ insan, bir harama, *(Ne güzel)* dese, mâzallah *(Küfr)* e girer.
Fakat efendim *(Îmân)* a gelmek de çok kolaydır. Bir *(Tövbe)* etse, *(Küfr)* den kurtulur.
Meselâ; Yâ Rabbî, bilerek veyâ bilmiyerek bir *(Günâh)* işledimse veyâ *(Küfr)* e girdimse çok *(Pişmân)* ım, beni affet, dese, o anda günâhları affolur.
Îmânı gitdiyse, *(Geri)* gelir. Yalnız iki şey geri gelmez. Kılınmayan namazların *(Kazâ)* sı, bir de *(Kul hakkı)*. Öyleyse helâllaşacığız, kazâmız varsa, bir an önce kılıp bitireceğiz kardeşim.
Namâzını *(Kazâ)* ya bırakan, iki *(Suç)* işlemişdir. Biri, Allahın *(Namaz)* emrini yerine getirmemekdir ki, bu günah ancak kazâsını *(Kılmak)* la affolur.
İkincisi, o namâzı *(Vaktinde)* kılmamak suçudur ki, o da, *(Emr-i mâruf)* yapmakla affolur.
Meselâ bizim kitapları dağıtmak, hem *(Cihâd)* dır, hem *(Emr-i mâruf)* dur, hem de büyük *(Günâh)* ların affına sebepdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder