Merhum Necip Fâzıl anlatıyor:
Yıl, bin dokuz yüz kırk bir.
Ben, gazetenin birinde yazıyorum.
İkinci Dünya Harbinin patladığı günler.
Almanlar sınırımıza dayanmış.
Harbe girmemiz (an) meselesi.
Muhakkak gözüyle bakıyoruz.
Günlük yazılarımda bunu savunuyor ve muhakkak harbe gireriz diyordum.
Zîra durum bunu gösteriyordu .
Başka bir ihtimâl yoktu.
Fakat yanılmışım.
Herkes de yanılmış.
Nitekim bir gün Efendi’ye gittim.
Oturup sohbetini dinledim.
Sonra mevzûyu açtım ve bu büyük velînin huzûrunda fikrimi savundum.
“Biz de harbe gireriz” dedim.
Mübârek, sabırla dinledi beni.
Sonra bana bakıp;
“Hayır Necip, biz bu harbe girmeyiz” buyurdular.
Şaşırmıştım!
“Girmeyiz mi efendim?”
“Hayır, biz harbe girmeyiz. Ama bu defâ da pahalılık ve yokluk olur” buyurdu.
Bir şey diyemedim.
Zaman, onu haklı çıkardı.
Ve biz harbe girmedik.
Ama müthiş bir pahalılık, yokluk ve kıtlık oldu memlekette.
Benim tahmînim (boş) çıktı.
Onun buyurduğu gibi oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder