*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*(Mü’min)* in alâmeti nedir? Efendimiz aleyhisselâm buna cevap veriyor; Mü’minin alâmeti, *(Güler yüzlü)* olmakdır, buyuruyor.
Peki, *(Münâfık)* olanın ve yetmişiki *(Bid’at)* fırkasından olanın alâmeti nedir? O da, *(Çatık kaşlı)* olmakdır.
Bir *(Evliyâ)* dan istifâde edilebilmesi ve ondan *(Feyz)* gelebilmesi için, iki *(Şart)* vardır kardeşim.
Birincisi, o evliyânın yolu, *(Sahîh)* ve *(Sağlam)* olmalı, yâni *(Silsile)* si, Peygamber aleyhisselâma kadar sağlam ve belli olmalıdır.
İkincisi, feyz almak istiyen kimse, o zâta tam *(Teslîm)* olmalı ve teslîm olduğu zâtda bir *(Kusûr)*, bir *(Eksik)* lik görmemelidir.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Bu kâinatda yaratılan her şey *(İnsan)* için, yâni insana *(Fâide)* li olması için yaratılmışdır.
Ama insanoğlu, *(Kalbi)* ni, islâmiyetin beğenmediği, Rabbimizin sevmediği şeylere bağladığı *(Müddet)* çe ve bağladığı *(Miktar)* ca, Allahü teâlâdan uzaklaşır.
Kalbi kararır. Kalp *(Bozuk)* olursa, hocasında *(Kusûr)* ve *(Eksik)* lik görürse, ne olur? Yine o feyz gelir, ama bu sefer ters *(Te’sîr)* yapar, yâni onu *(Zehir)* ler.
Nasıl ki *(Şeker)*, şeker hastasına *(Zarar)* verirse, o feyz de, kalbi bozuk olan kimsede *(Zehir)* şekline döner. Nitekim, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde;
*(Kur'ân-ı kerîm, îmânı olanların îmânını artdırır, kâfirlerin de küfrünü artdırır)* buyurdu. Çünkü Kur'ân-ı kerîm, *(Nûr)* dur.
Şâh-ı Nakşîbend hazretleri; *(Hocasını imtihân eden, mel'ûndur)* buyurdu. İnkâr eden, kavuşamaz. Ona gelen feyz, dahâ çok *(Sapıtma)* sına sebep olur.
İlk önce arkadaşlarını *(Tenkîd)* etmeğe başlar. Sonra *(Hizmet)* leri beğenmez olur. En sonunda *(Hocası)* nı ve bu *(Büyük)* leri beğenmez ve inkâr eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder