*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*Sünnet* demek, *Yol* demek, yâni *Îtikâd*’da ve *Amel*’de *Ehl-i sünnet* yolu demekdir. Ehl-i sünnet vel cemâatin tutduğu *Yol*. Peki nerden öğreneceğiz bu yolu?
İşte bizim *Kitap*’larımız, bunu yazıyor, bunu bildiriyor. Kur’ân-ı kerîmin *Mânâ*’sını anlamak istiyen, *Mezheb imâm*’larının kitaplarını okumalıdır kardeşim.
Başka kitaplardan *Kur’ân-ı kerîm*’in mânâsı anlaşılmaz. Niçin *Mezheb imâm*’larının kitaplarından öğrenmeliyiz?
Çünkü mezheb imâmları, kitaplarına yazdıklarını, doğrudan *Eshâb-ı kirâm*’dan veyâhut da kendi *Hocalar*’ından yâni hocaları vâsıtasıyla *Eshâb-ı kirâm*’dan almış ve yazmışlardır.
Eshâb-ı kirâm da, doğrudan *Resûlullah Efendimiz*’den işitip aldılar. Velhâsıl bütün bu yazılanlar, hep Resûlullah Efendimizden öğrenilen *Bilgiler*’dir.
Onun için Kur’ân-ı kerîmin *Mânâ*’sı, bu zamanda ancak *Fıkh kitapları*’nı okuyarak anlaşılır. Yetmiş iki fırka, hep kendi *Kafa*’larına göre *Mânâ* vermiş, Cehenneme gitmişlerdir.
● ● ●
Efendimiz aleyhisselâm ekseriyâ elinde *Asâ* taşırdı. bir gün *Kum*’lu bir arâzide, elindeki asâ ile, yere düz bir *Çizgi* çekdi.
O çizginin sağına ve soluna da, *Balık kılçığı* gibi eğik çizgiler çizdi ve *Ey Eshâbım, yerde çizdiğim şu doğru çizgi, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yoldur*, buyurdu.
Sonra yanındaki balık kılçığı gibi olan *Eğri* çizgileri gösterip; *Bunlar da bozuk yollardır. Doğru yol, tekdir. Geriye kalan yetmiş iki yol, bozukdur*, buyurdu.
Eshâb-ı kirâm efendilerimiz bir gün; *Yâ Resûlallah! Doğru yol hangi yoldur?* diye sordular. Peygamber aleyhisselâm cevap olarak; *Mâ ene aleyhi ve eshâbî*, buyurdu.
Ne demek bu? *Mâ*, o yol, şu yoldur ki: *Ene aleyhi*, ben o yol üzerindeyim. Yâni doğru yol, benim bulunduğum yoldur. *Ve eshâbî* ve eshâbımın bulunduğu *Yol*’dur.
Benim ve eshâbımın yolunda bulunanlar, *Doğru yolda*’dırlar ve bunlar, *Allah*’ın *Sevgi*’sine kavuşurlar. Diğerleri *Sapık yol*’dur ki, bunlar *Yetmişiki* fırkadır ve hepsi *Cehennemlik*'dir.
Efendimiz aleyhisselâm buyurdu ki: Benden sonra bir zaman gelecek ki: *Setefteruku ümmetî*, ümmetim fırkalara ayrılacak, bölünecek.
*Selâsete seb’îne*, yâni yetmişüç fırkaya ayrılacak. Ama *Müslümân*’lar ayrılacak, *Kâfir*’ler değil. Kâfirler hasâba dâhil değil. *Müslümân*’ım diyenler, yâni *Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah* diyenler.
Bunlar, yetmişüç fırkaya ayrılacak. *Küllühüm finnâr*, bu yetmişüç fırkanın yetmişikisi Cehenneme gidecek. *İllâ firkaten vâhideten*, yalnız tek bir fırka müstesnâ.
Onlar Cehenneme gitmiyecek. O fırkada olanlar *Cennet*’e gidecek. *Kâlû*, Eshâb-ı kirâm, Peygamber aleyhisselâma sordular:
*Menhüm yâ Resûlallah?* O tek fırka hangi fırkadır yâ Resûlallah? *Kâle*, Efendimiz buyurdu ki:
*Hüm*, onlar şu yoldadırlar ki: *Mâ ene aleyhi*, ben o yoldayım. Yâni benim bulunduğum yolda olanlardır, *Ve Eshâbî*, ve benim Eshâbımın yolunda bulunanlardır.
Efendimiz aleyhisselâm buyurdu ki: *Benim ve eshâbımın yolunda olan o tek fırka, Cehennemden kurtulacak, geri kalan yetmişiki fırka ise Cehenneme gidecekdir*.
Bu yetmişiki fırkada olanlar da *Müslümân*’dır, ama *Îtikad*’ları bozuk olduğu için, onlar muhakkak *Cehennem*’e gidecekler. Fakat müslümân oldukları için Cehennemde *Sonsuz* kalmıyacaklar. Tekrar çıkıp *Cennet*’e gidecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder