Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir *Büyük zât*’ın kabrine gitdiğiniz zaman, onu *Kabr*’in içinde düşünmeyin kardeşim. Onu, *Arş-ı âlâ*’da düşünün. 


Aksi hâlde *İstifâde* edemezsiniz. Evet, kabirle *İlgisi* var. Bedeni kabirde çünkü. Ama *Rûh*’u, *Arş-ı âlâ*’da. Kabirden istifâde etmek çok *Zor*’dur 


Bir kere o *Zâtı*, kabrin içinde yatmış vaziyetde düşünmek olmaz. Evet *Kabir*’le irtibâtı var. Ama o zât, *Ceset* demek değil ki. İnsan demek, *Rûh* demekdir. *Rûh* da *Arş*’dadır. Böyle düşünülürse, *Feyz* alınır. 


Biz kabre *Niçin* gidiyoruz? O büyük zât ile *Bağlantı* kurmak için. Çünkü o zâtın *Rûh*’u, kabirdeki *Beden*’iyle irtibâtlıdır. Rûh, aslında *Arş-ı âlâ*’dadır. Onun için, o zâtı *Arş*’da düşünün.


Kabrine gitdiğiniz zaman, sizi mutlaka *Tanıdığı*’na, sizi *Gördüğü*’ne, duâlarınızı *İşitdiği*’ne inanarak gidin. O zaman *İstifâde* edersiniz. 


Bu yolda, *Kabir*’de olanla, kabir yoluyla olgunlaşmak *Mümkün* değildir. Bizzât *Görmek* ve *Görüşmek* lâzım. Meselâ *Selmân-ı Fârisî* hazretleri, Peygamberimizin eshâbı idi. 


Tasavvufda mükemmeldi. Ama Peygamber aleyhisselâm *Vefât* edince, *Ebû Bekr-i Sıddîk*’ın *Talebe*’si oldu. Hâlbuki Peygamber Efendimizden alacağını *Almışdı*. Ama Efendimizle bizzât *Temâsı* yokdu artık. 


Görüşmek *Yok*’du. Onun için *Ebû Bekr-i Sıddîk*’a gitdi? Ona *Talebe* oldu. Niçin? O *Noksan*’lığı tamamlamak için. O noksanlık da, bizzât *Temas* idi. Temas olmazsa, *Kemâl* olmaz kardeşim. 


*İlim*’den maksad, hâllenmekdir. *İlm-i hâl* diyoruz ya, *Hâl ilmi*. İki kelimedir o. Biri *İlim*, ikincisi *Hâl*. Yâni o ilmi, *Hâl'e* çevirmek, bilfiil *Yaşamak*. 


O mânâda *İlmihâl* diyoruz. Onun için büyüklerimiz, *Lisân-ı hâl, lisân-ı kâl’den entakdır*, buyurmuşlar. 


Yâni insanın *Yaşayış* şekli, *Hâli*, *Tavrı*, *Güzel ahlâkı*, lisânla anlatmasından çok daha *Etkili*’dir, çok daha *Te’sîrli*’dir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder