*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Birgün *Hayri Paşa* nın kabrini ziyârete gitdim. Selâm verip, *Fâtiha* okudum. Başındaki kitâbedeki yazı da *Benim yazım* dır. Hayri Paşa, emekli tümgeneral idi.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Personel Dâire Başkanı idi. Bütün personel *Ta’yîn* leri, bunun elindeydi. Ben kendisini görmemiştim, tanımıyordum.
Birgün Efendi hazretleri bana; *Hilmi, Ankara’ya gitmeden önce bana uğra!* buyurdu. Gideceğim gün Efendi hazretlerine uğradım. Bana, ağzı açık bir *Zarf* verdiler.
Zarfın ağzının *Açık* olmasından anladım ki, okumama izin veriyorlar ve verilen vazîfe *Benim* le alâkalı. Zarfı açdım. Mektûbda; *Hayri, Hilmi ne derse yap!* yazıyordu.
Kara Kuvvetlerine gitdim. Kapıda nöbetçi subayı bir üsteğmen vardı. *Ben Hayri Paşayı görmeye geldim*, dedim. Üsteğmen, Paşanın yâveri olan binbaşıya arzetdi.
Binbaşı bana; *Hayrola, bir arzûnuz mu var?* diye sordu. Ben de; *Paşama bir zarf getirdim*, dedim. Zarfı alıp içeri girdi.
Binbaşı içeri girdikden biraz sonra, *Kapılar* heyecanlı heyecanlı açıldı. *Paşa* önde, *Maiyyeti* arkasında, dışarıya çıkdılar.
Beni görünce; *Hilmi sen misin?* dedi. Evet dememe fırsat kalmadan, elimden tutup, beni makâmına götürdü.
Oradakiler hep şaşırdılar. İçeride bir *Yarbay* vardı. O da ayağa kalkdı. Bana, *Hürmet* li bir şekilde bakdı. Ne diyeceğini merak ediyordum.
Nihâyet saygı ile; *Siz öyle bir yerden yazı getirdiniz ki, arzû ve isteklerinizin yerine gelmemesi mümkün değil*, dedi.
Bu sözünden anladım ki, o *Yarbay* da Efendi hazretlerini tanıyor ve seviyor. *Hayri Paşa*, Efendi hazretlerini işte böyle çok severdi. *İlmihâl* de, onun münâcâtını yazdık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder