KAPININ EŞİĞİNDE KAVUŞULAN NİMET

Hazret-i şeyh Seyyid Fehîm-i Arvâsî (kaddesallahu teala sirreh) Seyyid-i Büzürk Tâhâ-i Hakkârî (kaddesallahu teala sirreh) hazretlerine olan muhabbetlerinde çok ileri idiler.

Seyyid-i Büzürk hazretlerinin yattıkları odanın dış tarafında pencereye mukabil, sabaha kadar ayakta bekler, onun güneş gibi nûr saçan feyizlerinden istifade ederdi. Bununla da yetinmeyip, soğuk bir gecede şiddetli kar yağarken, kapının dışında uzanır, mübarek başını kapının eşiğine koyarak yatar. Şiddetli yağan kar, vücudunu örter. Ama o, muhabbetle yanan kalbi ile, kar altında çeşit çeşit feyz ve bereketler ile ısınmaktadır.

Seyyid Tâhâ (kaddesallahu teala sirreh) hazretleri teheccüd namazını, husûsî mescidlerinde eda etmek maksadıyla gece kalkar. Ayağını kapıdan dışarı atınca, hazret-i Şeyhin üstüne basar. Seyyid Fehîm (kaddesallahu teala sirreh) hazretleri hemen kalkıp edeb tavrını takınır.

Seyyid-i Büzürk ciddî bir edâ ile;

“Yeter molla Fehîm! Benim kanaatime göre siz bugün ilimde bir ummansınız. Seyyid Şerif Cürcânî’den (rahmetullahi teala aleyh) sonra, Seyyidlerin yüzünü, ilimde siz güldürdünüz. Bu kadar ilmi, bu kadar yere sermeğe hakkınız var mı?”

diye sorar. Hazret-i şeyh cevaben;

“Ben kendi menfaatimi düşünüyorum”

der 

“Nasıl yani?”

Hazret-i şeyh buyurur;

“Bu kadar ilimden bütün istifadem, hazretinizin bir nazarıyla, yahud şu kapınızda bir yatışımla olana yetişemez.”

Bunun üzerine Seyyid Tâhâ (kaddesallahu teala sirreh) hazretleri onu muhabbetle kucaklar ve bu kalblerin üst üste gelmesiyle ona, o gecenin karanlığında cihanı aydınlatacak, göktekileri ve yerdekileri imrendirecek nûrlar bahşeder ve kolkola husûsî mescidlerine gelirler.”

(Son Halkalar, sf 100, Süleyman Kuku)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder