– B –
● Baba Âbrîzin Âdem aleyhisselâmın çamuruna su dökmesi rûhu iledir. 2/28 [Se’âdet-i Ebediyye: 745.]
● Bâtılın hiçbir sûretle doğruluğu yokdur. 2/42 [Se’âdet-i Ebediyye: 933.]
● Bâtın için hâllerin hâsıl olması vardır. O ahvâlin ilmi yokdur. [Hâsıl olmakla anlaşılır.] Eğer zâhir olmasaydı, bilmek ve ayırmak yolu açılmazdı. 1/284 [Mektûbât Tercemesi: 414.]
● Bâtının tasfiyesine münâfi olan [temizlenmesine mâni’ olan] herşeyi düşman kabûl etmek gerekir. 1/182 [Mektûbât Tercemesi: 221.]
● Bâtına [kalbe] meşgûl olup, zâhiri terk eden [zâhirin, bedenin yapacağı emrleri terk eden] mülhiddir. Ve ahvâli [hâlleri] istidrâcdır. 2/87 [Se’âdet-i Ebediyye: 288.]
● Bâtının imdâdı olmaksızın ahkâm-ı islâmiyye ile süslenmek güçdür. 2/87 [Se’âdet-i Ebediyye: 288.]
● Bâgîler ile kıtâl [savaş] farzdır. 2/96 [Se’âdet-i Ebediyye: 505.]
● Bâyezîd-i Bistâmînin (Sübhânî) kavlinin ma’nâsı, Hakkı tenzîhdir. Kendini tenzîh değildir. 1/43 [Mektûbât Tercemesi: 72.]
● Bâyezîd-i Bistâminin (Sübhânî) sözü, tesavvuf yolunda kemâle ulaşmadan söylenmişdir. Dahâ sonra, kemâle ulaşdı. 3/118
● Bâyezîd-i Bistâmînin (Sübhânî) kavli, hâllerin galebesinden dolayı olduğundan ma’zûrdur. (Afv edilip, mes’ûl olmaz). 3/118
● Bâyezîd-i Bistâmî buyurur ki, arş ve arşda olan şeyler, ârifin kalbinin bir köşesine konsa, kalbin genişliğinden dolayı hissetmez. Burada arşın misâllerini arş üzere hükm eylemişdir. 2/21.
● Putperest olan, aslında kendine tapmakdadır. ./154
● “İslâmiyyet garîb olarak başladı. Garîb olarak döner. Garîblere müjdeler olsun.” Hadîs-i şerîf. 2/39 [Se’âdet-i Ebediyye: 913.]
● “Bid’at dalâletdir. Her ne ki, benden sonra olursa merdûddur [red edilir].” Hadîs-i şerîf. 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● Bid’at ehlinin aslı dokuzdur. Hâricîler, şî’a, mu’tezile, mürci’e, müşebbihe, cehmiyye, dırâriyye, neccâriyye, kilâbıyye olup, cümlesi, Eshâb ve tâbi’în ve fükahâ-i seb’anın vefâtından sonra, açığa çıkdılar. (Gunye). 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● Bid’at ehlinin en kötüsü Eshâb-ı Resûle [Eshâb-ı kirâma] buğz üzere olanlardır. 2/36 [Eshâb-ı Kirâm: 222.]
● Bid’at ehline hurmet göstermek, islâmın yıkılmasına yardım etmekdir. (Bu ise) amelin boşa gitmesine sebeb olur. 2/23 [Se’âdet-i Ebediyye: 775.]
● Bid’atden ictinâb [kaçınmak] lâzımdır. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Bid’atin terki, sünnetin işlenmesinden dahâ iyidir. 1/313. [Mektûbât Tercemesi: 502.]
● Bid’at, sünneti ortadan kaldırıyor ise, bid’at-ı seyyie, sünnetden sâkıt ise [ortadan kaldırmıyor ise] bid’at-i hasenedir. İkisi de dalâletdir. 1/186. [Mektûbât Tercemesi: 223.]
● Bid’at-i hasene dahî olsa, sünnetin kalkmasına sebeb olur. 2/23. [Se’âdet-i Ebediyye: 775.]
● Bid’at ehli sohbetinin fesâdı, kâfir sohbetinin fesâdından dahâ ziyâdedir. 1/54 [Mektûbât Tercemesi: 90.]
● Bid’at yayılıp, zulmeti, âlemi kuşatmışdır. 3/96.
● Berâhime (Berehmenler) hakkında îzâh. 1/313 [hâşiyesinde]
● Bast [ilerlemek] ve kabz [durmak], bu tarîkde [yolda] uçulan kanatdır. Kabz ile üzgün ve bast ile sevinçli olmıyalar. 2/23
● Basît ve mürekkeb cismlerin cümlesi [her ne var ise cümlesi], Hak sübhânehûnun îcâdıyla mevcûddur. Ve ademden vücûda gelmişdir. 3/57
● Bi’set-i Peygamberi, her zemânda, her memlekete vâki’ olmuşdur. 1/259. [Mektûbât Tercemesi: 323.]
● Bekâ-yı şey, vücûd-ı şey’in zemân-ı sânî ve sâlisinde... ilâ Mâşâallah istikrârından ibâretdir. 3/57 [Se’âdet-i Ebediyye: 116.]
● Bekâ-billâh. 2/99, 3/79. [Se’âdet-i Ebediyye: 515.]
● Bekâ-billâh hâsıl olmadan önce devâmlı huzûr mümkin değildir. 1/285. [Mektûbât Tercemesi: 415.]
● Bilâlin sin harfi, indallah [Allahü teâlâ indinde] şindir. 3/100.
● Belânın kalkmasına düâ edip, afv ve âfiyeti ricâ ederiz. 3/15
● Belânın kalkmasını ârif kimse istemez. Zîrâ ârif, belâları mahbûbdan bilir. Ve onun murâdı olduğunu düşünür. Onun def’ine nasıl tâlib olur? Sûretâ [ya’nî görünüşde] düâyı dili ile söylese de, düâ emrine uymak içindir. Aslında hiç tâlib değildir. Her belâdan lezzet duyar. 3/15
● Belâlara sabr, kazâya rızâ ve tâ’atda sebât ve ma’siyyetlerden ictinâb [kaçınmak] lâzımdır. 2/18
● Belâdan güç yetdiği kadar ve kudreti mikdârı ictinâb edeler ki [kaçınalar ki], el firârü mimmâ lâ yutâku min sünenil mürselîn. [Tâkat getirilemiyen şeyden firâr (kaçmak) Peygamberlerin âdetleridir.] 3/19.
● Bir beldede bilinen âdetler, dînî delîl olamaz. Bir şeyin câiz olmasına delîl olan, eskiden beri devâm ede-gelen bütün beldelerin âdetlerinin icmâ’larıdır. 2/54
● Bühtân ve iftirâ zemm edilen sıfatların en kötüsüdür. Bu iki sıfat, yalanı içine aldığı içindir ki, bütün dinlerde harâmdır. 3/41 [Se’âdet-i Ebediyye: 778.]
● Beyt-il mukaddesdeki sahratullahın [taşın] kemâlâtı, kemâlât-ı Kâ’beye dâhildir. 2/72
● Bîçûn ve bîçûnegî ta’biri, Leyse kemislihî şey’ün [Ona benziyen hiçbirşey yokdur] âyet-i kerîmesinin fârisî tercemesidir. 1/38 [Mektûbât Tercemesi: 65.]
● Bîçûnden [akl ile anlaşılamıyandan] ibâret-i çün ile bahs etmek, aynı küfr ve ilhaddır. [Akl ile anlaşılamıyanı akl ile anlaşılanlar ile anlatmak küfr ve ilhaddır.] 3/95
● Bî’at-i nisâ [kadınların bî’ati] yalnız söze bağlı idi. (Söz ile idi). Resûlullahın mübârek eli, bî’at eden kadınların eline dokunmadı.
Kötülenmiş sıfatlar ve kötü huylar, erkeklere nisbetle kadınlarda dahâ çok olduğundan, bî’at şartları erkeklerden dahâ çok oldu. 3/41. [Se’âdet-i Ebediyye: 778.]
● Bî’at-ür-rıdvânda, bî’at edenlerin cümlesinden Allahü teâlâ râzıdır. Cümlesi ehl-i Cennetdir. 2/96. [Se’âdet-i Ebediyye: 505.]
● Bî’at-ür-rıdvân ehli, mutlaka ehl-i Cennetdir. 3/24 [Hak Sözün Vesîkaları: 265.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder