Enver Ören etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enver Ören etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bu denge bozukluğunu gidermenin ilacı da eczanelerde satılmıyor

 Enver Ören “rahmetullahi aleyh” Ağabeyimiz* Buyurdu ki:

Sabahtan akşama kadar hep yemek yiyoruz, su içiyoruz, her türlü gıdalarımızı alıyoruz. Vücudumuzu beslediğimiz gibi eğer rûhumuzu beslemezsek, onu aç bırakırsak, o da ölür. Rûh, âlem-i emrden, vücut, topraktan yaratılmıştır. *Vücut; topraktan yaratıldığı için gıdası toprak maddeleri, rûh; âlem-i emrden yaratıldığı için onun da gıdası, âlem-i emrdendir. Yani Kur’ân-ı kerîm okumaktır, din kitabı okumaktır, namaz kılmaktır, sohbet etmektir. Velhasıl dengeli insan, olgun insan, kâmil insan, bedeni ve  rûhu sıhhatte olan insandır.* Bu asırda stres hastalığı, bunalım yaygın. Her ailede bu dert var. Sebep? Beden besleniyor, rûh beslenmiyor, denge bozukluğu meydana geliyor. Bu denge bozukluğunu gidermenin ilacı da eczanelerde satılmıyor. Dünyada kurulan bütün hastaneler, tıp fakülteleri, buna bir çare bulamıyor.

Arkadaşlarımız kurtuldu. O da yakında belasını bulur

 *Bir gün Hocamız Beylerbeyi'nde bizim eve gelmişlerdi. Oğulları Abdülhakîm geldi, "Baba, [Harbiye kumandanı] Albay Talat Aydemir üç tane arkadaşımızı namaz kıldıkları için Harbiye'den atmış" dedi. Hocamız'ın renginin birdenbire değişmesini Ben orada gördüm. Çok üzüldüler. Durdular, sükût ettiler. Biz korktuk, eyvah dedik. Arkasından, "Arkadaşlarımız kurtuldu. O da yakında belasını bulur, rezil olur" buyurdular. Az zaman sonra darbeye kalkıştı; muvaffak olamayıp idam edildi.

[Hüseyn Hilmi Işık Efendi ile Hatıralar,1.cild,sf:407]

(Damadı merhum Enver Ören beyin hatıralarından bir kesit)

Enver ağabeyden bir sohbet

Enver abi buyurdu ki;

Mekkî Efendi vardı, Allah rahmet eylesin Kadıköy müftüsüydü. Bir gün beraber Fatih Câmii’ne vaaza gidiyorduk. Bir çeşmenin önünden geçiyorduk. Metruk, harap olmuş bir çeşme, suyu da akmıyor. Dedi ki bana, “Bak, bu çeşmenin üstünde ne yazıyor?” Okuyamadım dedim. O  okudu. Yazıyordu ki:

*“Acibtü limen talebe’d-dünyâ, ve’l-mevtü yatlübühû*

Şaşarım dünyâya tâlib olana, ölüm de ona tâlibdir.


*Acibtü limen bene’l-kasre, ve’l-kabrü menzilühû*

Şaşarım köşk, kasr, binâ ile uğraşana ki, menzili kabirdir.


*Acibtü limen zenebe ve’r-Rabbü şâhidühû*

Şaşarım günâh işleyenlere, oysa Allah onları görüyor.


 *Ve’l-mevtü bâbün ve küllü’n-nâsi dâhilühû*

Ölüm bir kapıdır, herkes oradan geçecektir.”İnsanlar dünya peşinde, ölüm de onların peşinde koşadursunlar, bir gün gelir ömür biter. Vallahi biter, billâhi biter. Nitekim bitti de. Ben babamdan ayrılacağımı hiç düşünemezdim. On dört, on beş yaşındayken vefat etti gitti. Annemden ayrılacağımı hiç düşünemezdim. O da vefat etti. Şimdi bizim Mücahid, “Ben babamın öleceğini düşünemem” diyordur. Sanki Enver Abi bu dünyada kalacak. Elbet bir gün o da ölecek. Bütün çalışmalarımız, bütün gayretlerimiz, bütün uğraşmalarımız, hem dünyada üç beş gün rahat huzur içinde yaşamak, hem de öldükten sonra rezil ve rüsva olmamak için. Nasıl olmayacağız? Cenâb-ı Hak merhamet etmiş, onları Kur’ân-ı kerîmde bildirmiş. Bize bir dua öğretmiş. Böyle dua okursanız, kurtulursunuz diye. Nedir o dua? 

 O dua Kur’ân-ı kerîmde var: *“Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr: Ey Rabbimiz! Dünyâda ve âhirette ne iyilik varsa bize ver. Âhirette yakma ve bizi ateşten koru.”* [Bakara, 201] Biz yanmayalım diye, böyle dua etmemizi istiyor Cenâb- ı Hak. Ne güzel merhamet. Çünkü Cenâb-ı Hak ezelde, *“Cennet’i de, Cehennem’i de cinnîlerle ve insânlarla dolduracağım”* [A’râf, 18] diye takdir etmiş. Onun takdiri, Onun dediği olur. Fakat kullarının yanmasını istemiyor. Merhameti çok. Bu sefer Peygamberler “aleyhimüsselâm” göndermiş. Kitaplar, âlimler, evliyâlar göndermiş. Kullarım yanmasın istemiş. Kim Onun emir ve yasaklarına uyarsa, kim Onun emrettiği şekilde dua ederse, onlar ateşte yanmayacaklar. Kim inkâr ederse, “Olmaz böyle şey” derse Cehennem’e hazırlansın. Çok pişman olacaklar. Ama dünyaya bir daha gelmek yok ki.

Vefâ

Son derece vefâkâr idiler. En başta İslâm âlimleri ve Osmanlılara “Osmanlılar olmasaydı, biz şimdi Müslüman ve Ehl-i sünnet olamazdık” derlerdi. Hocası Seyyid Abdülhakîm Efendinin talebeleri ve aile efrâdına hürmet ve ihsanlarda bulunmayı bir vefâ vecibesi addederlerdi. Bursa’da gezerken rastladıkları, aldığı emre rağmen, sahurda suları kesmeyen ve kendilerine bir bardak çay ikram eden su deposu bekçisini, maaş kuyruğunda sırasını kendilerine veren yüzbaşıyı vefatlarına kadar unutmadılar ve ruhlarına okudular. Hısım akrabayı arayıp sorar; talebelerini gönderip bir arzuları varsa, yerine getirmeye çalışırlardı.

İşbu hikmetli ve faziletli yazı, büyük islam âlimi merhum ve mağfur Hüseyin Hilmi Işık Efendinin mümtaz ve kıymetli talebelerinden nakildir Efendim..

Hilmi Efendi'nin, Enver Bey'in kızıyla izdivac talebine verdiği cevap

 Enver Ören Bey'in izdivac talebine cevab mahiyetinde Arabî harflerle yazılmıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Selâmün aleyküm kıymetli oğlum Enver Ören bey

Esselâmü aleyküm ve alâ ittibea'l-hüdâ vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve ezvâcihi ve etbâihi ecmaîn. Âmin.

Muhterem vâlideniz hanım, fakirhânemize teşrîf ederek kerîmem Âişe Dilvin Hanım'a tâlib olmuşlar. Sizin selâmınızı getirerek kerîmem ile izdivâc etmek istediğinizi bildirmişler. Siz, ahbâbım ve talebem arasında İslâm ahlâkını, insanlık fazîletlerini câmi bulunmakla, din ve dünyâ seâdetini te'min eden tarîk-i müstekîme sâlik olmakla [doğru yolda bulunmakla], mümtâz,afîf,nezîh ve halîm bir şahs-ı âlisiniz. Maddî ve manevî ni'metlere mazhar, güzide ve bahtiyarsınız. Cenâb-ı Hak size olan ihsanlarını artdırsın. Râzı olduğu yoldan ayırmasın. Veliyy-i kâmil Seyyîd Abdülhakîm Efendi (kuddise sirruh) hazretleri ve silsile-i aliyyesi ekâbirinin [büyüklerinin] feyzleri, teveccühleri ve himâyeleri altında bulundursun. Seâdet-i dâreyn ihsan buyursun. Şeytan ve düşman ve nefs-i emmâre şerrinden muhafaza buyursun. Âmin.

Sizin bu arzu ve teklîfiniz, bizim de arzumuzdur. Kerîmem Âişe Dilvin Hanım naz-u ni'am [nimetler] ile büyüdü. Ulûm-i diniyyesini iyi öğrendi. İslâm ahlâkı, iffet, edeb, nezâket sahibi olarak ve bir İslâm hanımına lâzım ve lâyık mezâyâ ve mekârim ve kemâlâtı iktisâb ederek [meziyetleri, şerefleri ve olgunlukları kazanarak] yetişdi. Bütün hayatı müddetince, hiçbir kimseden hiçbir tekdîre ve ihtâra bile sebeb olacak nâ-ma'kul bir hareketi sâdır olmadı. Ailemizden ve ahbablarından kimseyi incitmedi. Hiç kimse tarafından, hiçbir zaman, hiçbir suretle incitilmedi. Bir inci, bir pırlanta gibi yetişdi.

Böyle misli bulunmayan bir cevherimizi, büyük ihtimamla yetiştirdiğimiz gözbebeğimizi, ancak sizin gibi seçilmiş, kıymetli bir müslimâna aile ve zevce yapmağı muvâfık buluyorum. Mahbubum olan kerimem Âişe Dilvin Hanımı, makbulüm olan Enver Bey'e zevceliğe uygun görüyorum. Bu arzunuzu kabul ediyorum. Çünki kerimemin hayatı müddetince mes'ud ve bahtiyar olması, din ve dünya seâdetine kavuşması birinci emelimdir. Onun hiçbir suretle incinmemesini, ölünceye kadar rahat ve neş'eli kalmasını istiyorum.

O daima tatlı dile, güler yüze, iltifata, ikrama alışmışdır. Acı bir söz, sert bir nazar, onu çok kırar, perişan eder. Biricik mahsul-i hayatım olan ve ömrüm boyunca üzerine toz kondurmadığım, her arzusunu seve seve karşıladığım, gözümün nuru kızımın, dünyada ve âhiretde mes'ud olmasını istiyorum. Sizin nikâhınızda kalmakla bu seâdete kavuşacağından emin olarak Cenâb-ı Hakka şükr ediyorum. Onun ibâdetlerinde kusur yapmamasına, şerî'atden aslâ ayrılmamasına dikkat ve itinâ etmenizi ehemmiyetle ricâ ediyorum. Allahü teâlâ her ikinize hayırlı ömür, helâl rızk, rahat ve huzur ve selâmet-i îman ihsan buyursun. Yevm-i kıyâmetde Habîb-i Ekrem'in havz-ı kevseri yanında hepimizi cem' eylesin. Âmin ve'l-hamdü lillahi rabbi'l-âlemîn. 26 Şevvâl-i Mükerrem 1386-Pazartesi. 6 Şubat 1967.

Muhtac-ı duâ Hüseyn Hilmi Işık 

Yâdigâr mektûblar 10.mektūb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey

Bugünki Pazar ertesi günü yedi dâne mektûb geldi. Cevâb yazmağa sizden başlıyorum. Sonra eve yazacağım. Diğerlerini sıraya koyacağım. Artık cevâbı geç kalan kusurumu afv buyursun. Sıhhat ve selâmet haberlerinize ve atölye hakkındaki ma’lûmâtınıza memnûn oldum. Cenâb-ı Hak hepimizi hakîkî ve sermedî [ebedî] ni'metlerini artdırmakla şereflendirsin.

Orada bulunduğum zaman atölyeye bir kumaş almışdık. İsmini hâtırlayamıyorum. Kot mu idi, yoksa duble mi idi? O kumaş zararına çalışılmışdı. Bayram ustaya sıkı tenbîh etmişdim. 300 kuruş dahi olsa bunu alma demişdim. Tezgâhları da kırıyordu. Acaba şimdi yine ondan mı almış hayret etdim. Aktarmacı lâzım diye sizin yanınızda ısrar etmişdi. Şimdi onun 40 lirasını paylaşmak için onu, ya'nî masuracıyı almıyorlar. Buna da hayret etdim. Zâten zemânın insanlarının her işine hayret etmemek kâbil mi? Ne yapalım masuracı parasını yine onlara verelim. Ama iş de yapsınlar. İş az olunca boş yere vermeyelim. Bunun için orada iken yazdığım gibi yüz bin atkı atana 5 lira hesâbıyla her işçi hesâbına siz aktarma parasını yazarsınız. Onbeşer liraya masuracı alıp ona 40 lira veririz. İsterlerse onlara 5 liradan hesâb ederek atkı adedine göre veririz. Bu işlerle sizi rahatsız ettiğimden çekiniyorum. Derslerinize mâni olmasın diye düşünüyorum. Cenâb-ı Hak yardımcınız olsun. Mübârek kayınpederimin oturduğu masa, onun nefesi ile şereflenen atölye olduğundan inşaallah maddî ve ma'nevî istifâdenize sebeb olur.

Oradaki kardeşlerime ve [Abdülhakîm Efendi'nin ehibbâsından] Sâlim ve Mehmet [İnce] beylere ve Fıstıklı [Câmii] imamı Mustafa [Güneş] efendiye selâm ve duâlar ederim. Seâdet-i Ebediyye'den bugüne kadar  iki formadan fazla gelmedi. Her hafta dört forma bekliyorum. Artık gelince konuşuruz.

Hüseyn Hilmi 

Yâdigâr mektûblar 8.mektûb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey 

Sıhhat ve selâmet haberlerinizi ve hayırlı duâlarınızı bildiren mektûbunuzu okudum. Bu harfler [İslâm harfleri] elinize çok yatkın, çok uygun olmuş; diğer harfleri bu kadar muntazam yazmamış idiniz. Cenâb-ı Hak sizi her bakımdan, İslâmiyyetin her kemâline uygun olarak halk etmiş. Bu mektûbunuz çok kıymetli bir eserdir. Diğer mektûbunuzun zulmeti nerede, bu mektûbunuzdaki nûrâniyyet nerede!

1- Zarûrî olan malzemeyi şübhesiz almak lâzımdır.

2- İplik, zarûret olmadıkça haricden almayın. Muhtelif tüccarların iplikleri birbirine karışabilir. Bayram usta için müşkil olur. Fakat zarûret müstesnâdır.

3- Bayram Usta'ya selâm ve duâlar ederim.

4-Sizin zahmetlerinizi, yorgunluklarınızı düşününce sizden utanıyorum. Hakkınızı nasıl helâl ettirebileceğim diye üzülüyorum. Derslerinize iyi çalışınız. Bizim yüzümüzden dersten geri kalmayınız. Kuleli'de Orhan'dan [Dilmaner] mektûb aldım. Memnûn oldum. Duâlar ederim. Cevâb yazamıyorum. Özür dilerim. Çok mektûblar geliyor. Okumağa bile vakit bulamıyorum. Haftada 29 saat dersim var. Seâdet-i Ebediyye'nin fihristi de meşgul ediyor. Onun için kusuruma bakmasınlar. 

Arkadaşlarıma, hepinize selâm ve duâlar eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Birâder-i dînî [din kardeşiniz]

Hüseyn Hilmi 

Yâdigâr mektûblar 7.mektûb

 Salı 

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Enver bey 

Bâlâsını [yukarısını] mübârek selâm lafzı ile tezyîn eylemiş [süslemiş] olduğunuz zâhiri muzlim [dışı karanlık], bâtını münevver [içi aydınlık] olan mektûbunuzu bugün aldım. İnşaallah kelimeler de ma'nâları gibi temiz olur. Tayyîb olanlara tayyîb yakışır. Ne kadar üzülseniz azdır. Bu ta'tilde (yaz ta'tilinde) bu mübârek yazıları öğrenmeniz inşâallah nasîb olur. Böyle fırsat, müsâid zemân ele geçmez. Bu zemânlardan herhalde istifâde etmek , zâyî etmemek lâzımdır. Heleke'l-müsevvifûn hadîs-i şerîfinden Cenâb-ı Hakka sığınırız. Kardeşlerinizin vazîyeti sizi seâdetten meşgul etmesin. Onlardan size hayır olmaz. Mes'uliyetiniz de olmaz. Ve en leyse lil-insâni illa mâ se'â. Ancak çalışmanızın mükâfatına kavuşur, ancak sa'yinizden müstefîd olursunuz. Cenâb-ı Hak sizlere ihsân eylemiş olduğu ni'metleri artdırsın. Seçdiği sevdiği kulların tarîkinde bulunmak ve terakki etmek nasîb eylesin. Kardeş hakkından mes'ul değilsiniz. Fakat anaya ihsândan mes'ulüz. Siz bu hususda bahtiyarsınız; ananızın duâsına mahzarsınız.

Kardeşim size çok zahmetlerimiz oluyor. Hakkınızı helâl ediniz. Şunları düşünüyorum:

1- İşçiler tezgâhın saati ile oynarlar. Prim almak için fazla mekik gösterirler. Bunun için her hafta küçük deftere dikkat edip her top çıkarken saat kaçı göstermiş diğer defterdeki metresine göre mekik adedi çok olmasın. Haftada işlenen birinci topun mekik adedi ile sonuncu topun mekik adedi para hesâbına esas olan büyük deftere yazdığımız adedlere tevâfuk ediyor mu? Cüz'î fark ile uyması lâzımdır. Bu küçük defterler iyi tedkîk edilirse hîle yapmazlar.

2- İplik yok ise işçileri ve masuracıyı hemen çıkarsın. Yalnız Bayram usta kalsın.  Ya'ni atkıcı da çıksın.

3- 300 liralık malzeme kâfidir. Artık fazla malzeme alınmasın. Fazla masraf olmasın. Nisan'da birkaç bin lira vergi vereceğiz. Halbuki paramız yok.

4- Eve gelen vergi zarfını sizin Altay bey'den alıp Hikmet Bey'e göstermenizi dün eve yazmışdım. Halbuki siz Hikmet Bey'e göstermişsiniz. O halde Altay bey'den tekrar istemeyiniz.

5- Altay bey'e lûtfen sorunuz. Her iki firmanın kazanç vergileri çok olmasın. Mağazadan alacak paramız yok gibi.

6- Sizin firmanın vergisi az olmak için Altay bey dul çocuklu muâmelesi yapacak mı?

7- 25 lira avans verdiğinize memnun oldum. Bayram usta avans isterse Nisan'da vergi vermeden evvel hiç avans verecek halde değiliz. Vergi veremez isek birkaç misli cezâ isterler.

8- Seâdet-i Ebediyye (yanlış-doğru) cedvelinin birinci sahîfesini Hüseyn Şener'e göndermişdim. İkinci sahîfesini size gönderiyorum. Lūtfen Hüseyn'e veriniz. Hepinize selâm ve duâ ederim efendim.

Hüseyn Hilmi

Yâdigâr mektûblar 6.mektûb

Salı 

Ve aleyküm selâm muhterem kardeşim Enver bey 

Mübârek Cum'a günü yazmış olduğunuz mektûbunuzu bugün aldım. Öğle ta'tilinde hemen cevâbını yazıyorum. Daha evvel de bir mektûbunuzu almışdım. Vâlideniz ile hayırlısı ile kavuşmanıza duâ ederim. Kuleli'den Mahmut Sağlam'dan mektûb aldım. Şimdi yalnız derslerine çalışsın. Başka bir şey ile meşgul olmasın. İkmâle kalırsa müteessir olurum. 

Atölyenin işleri ile üzülüyorsunuz diye müteessir oluyorum. Yoruluyorsunuz. Ben de sizin gibi bu işlerin acemisiyim. Şimdiki insanlar ile muâmele yapmak çok müşkil. 

Bizim Altay Bey'e verecek hiç paramız yok. O da beraber hesâb görürken vergiyi zaten 3.000 liraya düşürmüşdük. Fakat Bayram Usta'nın faturasından 6 bin lira kadar kesecektik. Şimdi demek ki 3 bin 500 liradan fazla kesemeyeceğiz. 2000 liralık fatura daha keserse iş hallolur. Kendisinden ricâ ederim. Bayram usta bize sormadan niçin fazla fatura kesmiş? O fatura defterini biz alarak ona emânet bırakdık. Yalnız bize fatura kesecekdi. Az miktarda hârice kesecekdi. Bunları kendisine sorunuz ve müteessir olduğumu, bizi zarara sokduğunu söyleyiniz.

Bayram usta yine başka yerlere gidiyor mu, işten ayrılıyor mu? Ayrılıyor ise son ihtâr ediniz. Fatura mes'elesinden aksi konuşursa, işçi çıkarsa, bize sormadan birisini almasın ve müezzin Ziyâ Efendi'nin kardeşini getirirsiniz ve kendisine sıkı tembih edin de Bayram usta ile iyi geçersin. Bir ay sonra Bayram usta'yı çıkarırız. Atölyeyi ona teslim ederiz. Fakat siz güveniyor iseniz teslim ederiz.

Cümlenize selâm ve duâlar eder duâlarınızı beklerim efendim.

Hilmi 

Yâdigâr mektûblar 4.mektûb

 Ve aleykümselam kıymetli kardeşim Enver bey

Sizlere mektup yazmağa yüzüm yok. Bizim için çok yoruluyorsunuz. Cenâb-ı Hak ecrin'i ihsan buyursun. Her haberden çok rü'yânıza sevindim. Mektubun sonunda, yarım satır idi. Fakat mektubun kalbi idi. İkimiz için de müjdedir.

Seâdet-i Ebediyye'nin basılmağa devam etmesi Cenâb-ı Hakkın lütfudur. Bu hayırlı işe sizin de hizmetiniz oldu. Fakat ben sizin yorulmanızı istemiyorum. Cengiz'e [Mehmed Yücel] Edirnekapı'daki evine yazdığım cevâbda, tashihleri Faruk'la [Koca] ikiniz yapınız dedim. Aziz Bey'i görür iseniz ona da bu ikisi yapacak, işi hafif olan bunlardır dersiniz. Efendim, düşündüm, Aziz bey, benle Ercan beyle münakaşa edip muğber olmuştur [kırılmıştır].Ercan Matbaası'nda basılması için ısrar etmeyi hatalı buldum. Bu sebepten Aziz Bey'in kalbini almak için ona mektup yazarak sizin tensib edeceğiniz matbaada basılsın dedim.

Eminönü vergi dairesinde, Hikmet Bey'in oturduğu odanın karşısındaki odada, 200 lira âlât-ı sâbite vergisini Mayıs nihayetine kadar yatırmaz isek bizden ceza alırlar. Bu verginin geçen seneki makbuzunu Altay bey'den alarak cümle hesabından 200 lira alarak oraya yatırmanızı size yazmıştım. Bunu yatırmadınız ise hemen yatırınız. Geç kalırsanız kalabalık olur. Tabela vergisinden haberim yok. Bayram usta hatırlarsa ne âlâ! Ne vergi isterler ise tabii vereceğiz.

Zahmetinize teşekkür ederim. Din ve dünya seâdetinize acizane dua eder, dualarınızı beklerim efendim.

Bayram günü İstanbul'dayım. Bayramda hiçbir gün hiçbir kimse eve, atölyeye misafir gelmesin. Bütün arkadaşlara söyleyiniz. Bu mes'ele mühimdir. Nâzikdir. Hepinize rica ederim. Arkadaşlara selam ederim.

Damadı Enver beye yazdıkları bir mektub

 Pazartesi

Ve aleyküm selam kıymetli kardeşim Enver bey

Mektubunuzu okudum, harfler, kelimeler, cümleler ve ma'nâlar hepsi hoşuma gitti. Cenâb-ı Hak size her hususta terakki nasîb eylesin. Valide hanımın afiyetle avdet etdiğine, iyi olduğumuza memnun oldum. Cenâb-ı Hak iyiliklerinizi artdırsın.

Altay bey'den mektûb aldım. Onun vergileri azaltdığına memnun oldum. Fakat mahsus sert yazdım. Öyle icab ediyor. Vergileri siz yatırsanız iyi olur. Henüz bir atölyeninki gelmiş. Diğer ikisi de gelir. Bayram usta ile beraber mağazaya gidip katibten para isterseniz. Kâtibden alıp yatırırsınız.Ayrıca Eminönü maliye şu'besine de ikiyüz lira yatırılacak. Defterde sahifesini kolay bulmaları için Altay bey'den geçen seneki makbuzu istersiniz. Makbuzu gösterince sahifesini kolay bulurlar. Ankara'dan Süleyman [Kuku] ve İstanbul'dan Salahaddin [Aydın] buraya geldiler. Âkif [Güler] Efendi'nin evinde misafir kalıyorlar. Geldiklerine razı değilim. Fakat bir şey diyemiyorum.

Salahaddin'in söylediğine nazaran Hüseyn Şener memleketine gitmiş. Fakat bu hafta gelecekmiş. Eğer geldi ise ona, gelmedi ise [Tam İlmihal'i basan kitabevinin sahibi] Bozkurt Aziz beye lütfen söyleyiniz. Buraya gelen 3. Kısım cildsiz kitablarda bir forma noksan çıkıyormuş. Kitabcı söyledi. Mesela iki aded yirmiyedinci forma var. Yirmisekizinci forma yok. Aziz bey de kitapları kontrol etsin. Böyle hatalı cildler yüzde yirmi kadar imiş. Cildci hepsini bitirmedi ise hemen söylesinler dikkat etsin. Ve cildciye ceza lazım.

Seâdet-i Ebediyye kitabının ikinci kısmı ikinci tab'ı müsveddelerini tamamladım. Hepsi otuz altı forma olacak. Ercan matbaası bir formayı 80 liraya dizmişti. Bu fiyata razıyım. Çünkü Ercan bey demişti ki; başka kitabları ucuz yapıyoruz. Sizin kitab ağır, yabancı kelimeleri aynen harfi harfine dizmek için vakit gayb ediyoruz. Dediği haklıdır. Aziz bey'e benden selam ediniz. Rica ediyorum. Eğer başka matbaa bulmadı ise yine aynı fiyata Ercan matbaasına otuz altı forma, aynı kâğıda basmaya başlasınlar. Müsveddeler Hüseyn'dedir. Hüseyn [Şener] yok ise, Şâdi'den [Güngör] alırsınız. Aziz bey ne cevap verirse lütfen bana bildiriniz.

Matbaa ile geçen sefer olduğu gibi mukavelee yazılırken hepsi iki ayda tamam olacak diye yazdırılsın. Çünki iki aydan sonra tashih yapacak kimse kalmayacak dersiniz. Rica minnet ile bastırabilirsen çok iyi olur. Cenâb-ı Hakkın lütfu ile İnşaallah basılır. Sizi eziyete soktuğum için üzülüyorum. Derslerinize çalışınız. Cenâb-ı Hak din ve dünya saadetine kavuşdursun. Amin.

Hepinize selam ve dua ederim efendim.

Not:  Zevcesine,1958'de vefat eden babası Ziya Akışık bey'den sirkeci'de bir iplik dokuma atölyesi intikal etmişti. Bunu, Hilmi Işık efendi vekâleten idare ederdi.

Enver abi benim mutlak vekilimdir

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Enver âbi* benim mutlak *Vekîlim* dir. O bir şey söyleyince, onu *Ben* söylemiş olurum. Ben öldükden sonra da vekîlimdir. Benim vekîlim bir tâne, o da belli, *Enver âbi*. 


Bir işi *Vekîl* yapınca, o işi *Asıl* yapdı denir. Allahü teâlâ, Enver âbiyi bize yardımcı yaratdı. Sizi de hepinizi, Enver âbi ye yardımcı yaratdı. 


Bülbülsüz kafes nasıl olur? Enver âbisiz *Gazete*, bülbülsüz *Kafese* benzer. 


İnşallah bugün *Bülbül* gelir Amerika’dan. Sıhhatle, selâmetle gelir de, kafesimiz şenlenir. Gazete şenlenir inşâallah. Allahü teâlâ buyuruyor ki: 


*Ben affedeceğim, fakat afv olmayı istiyen afv olur, mağfiret istiyen mağfiret olur. Siz istiğfâr okuyun ki, ben de sizi afv edeyim!* diyor. 


Onun için Allahü teâlâdan *Ümit* kesmek olmaz. Hattâ O’nun mağfiretinden ümit kesmek, *Küfr* olur mâzallah. 


Ne büyük *Ni’met* yâ Rabbî! Elhamdülillah. İslâm âlimlerinin kitapları dünyâya yayılıyor. Arkadaşlar gitmişler Beşiktaş’da bir *Kur’ân kursu* na. 


Kursta, *Bin talebe* varmış. Herbirine kitaplarımızdan birer tâne vermişler. Kitaplarımız *Bin eve* giriyor, ne büyük *Ticâret*, ne büyük *Kazanç*. 


Allahü teâlâ bu hizmetleri kime nasîb etdiyse, gece gündüz *Şükr* etsin kardeşim. Bu kitapları basdıranlar, yükliyenler, yayanlar, götürenler, hepsi *Sevap* kazanıyorlar. 


Şoförleri dahî bu *Hizmet* lere, bu *Sevap* lara dâhil. Ne büyük hizmet yâ Rabbî! 


Hele bu *Fitne* zamânında, bu hizmetleri yapmak, cenâb-ı Hakkın çok büyük bir *Lutf-ü ihsânı* kardeşim. Çok seviniyoruz, çook. 


Öyle ki, *Sevincim* den dünyâyı unutdum. Hiç, dünyâ varmış, yokmuş, hâtırıma gelmedi, o kadar çok *Sevindim*, elhamdülillah. 

● ● ● 

Hastalıklar, Cenâb-ı Hakkın mü’minlere lutfüdür. Âhiretde; *Âh keşke biraz daha hastalık çekseydim de, daha çok ni’mete kavuşsaydım!* diyecekler. 


Cenâb-ı Hak’dan gelen her şey, bize *Şer* gibi gelse de, aslında *Hayr* dır. Yeter ki, biz sebebiyet vermiyelim. 


Kur’ân-ı kerîmde; *Ve mâ zalemehümullah!* buyuruluyor. Yâni Allahü teâlâ kullarına *Zulm* etmez. *Kötülük* yapmaz, *Zarar* vermez. 


*Ve lâkin kânû enfüsehüm yazlimûn!* Ve lâkin onlar, benim emir ve yasaklarıma uymadıkları için, kendi kendilerine *Zulm* ediyorlar.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Ankarada, gazetemizin bir abonesi, rüyâsında, örtülü, nûr yüzlü bir *Teyze* yi görmüş, meğer o, Enver âbinin *Annesi* ymiş. O kimseye demiş ki: 


Oğlum Enver'e söyleyin, Çankaya semtinde, uzun uzun sütunlar, direkler varmış. Çocuklar, oraya tırmanıp tırmanıp yere düşüyorlarmış. Çoğunun kolu bacağı kırılmış. 


Oğlum Enver'e söyleyin de bir *Hastâne* yapdırsın, o insanları *Tedâvi* etdirsin, demiş. İşte, Enver âbi, *Türkiye Hastânesi* ni bunun üzerine kurdu kardeşim. 

********

Allahü teâlâ, müslümânlara her ihtiyâcını gönderse, kâfirlere göndermese, o zaman arada *Fark* olur. Hâlbuki cenâb-ı Hak *İmtihân* ediyor. 


Biz müslümânlar da sebebe yapışacağız, fakat sebebin te’sîrini *Allah* dan bekliyeceğiz. Onlar, *Sebep* den bekliyor, aradaki fark bu. 


Görünüşte aynı. Onlar da sebebe yapışıyor, biz de. Ama onlar, *Sebep* den bekliyor, biz ise *Müsebbib* den bekliyoruz. Müsebbib, *Allahü teâlâ* dır. Sebepleri gönderene, *Müsebbib* denir. 


Bu dünyâ fânî, her şey geçer. Ne *Beyi*, ne *Paşası*, hiç kimse kalmaz bu dünyâda. Gördüklerimizden, tanıdıklarımızdan kimler gitdi, kimler gitdi. 


Her şey geçer gider, fakat büyüklerimizden gelen *Feyz* ve *Nûr* ayrı, o geçmez, o gitmez. 

********

Dünyâda kimi severseniz, âhiretde de onun yanında olacaksınız. *Hadîs-i şerîf* bu. *El mer’ü me’a men ehabbe* İnsan dünyâda kimi severse, âhiretde de onun yanında olacak. 


Bu, büyük bir *Müjde* bizim için. Biz onları seviyoruz. İnşallah dünyâda onların *Himmet* leri bizimle berâber olduğu gibi, âhiretde de *Şefâat* leri olacak, kendileri bize yardım edecekler. 


O büyüklerin *Rûhâniyet* leri şimdi burada hazır. Onların rûhâniyetleri hâzır olur. O gün de hepimize *Şefâat* leri olur inşallah. 


Ben yukarı gidiyorum, size, *Enver âbi* yi vekîl bırakıyorum. Enver âbi den gelir *Feyz* ler.