Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Kıble-i teveccühü müteaddit kılmak, kendini tefrikaya bırakmakdır*. Büyükler böyle buyuruyor. Peki, ne demek bu? Şu demek: 


Yâni bir kimse, kendi *Hoca*’sı varken, başka *Hocalar*’a da soruyor. O *Başka* söylüyor, öbürü *Başka* türlü söylüyor. Kafası karışıyor. 


Böyle olan kimse, tabii ki şaşırır, *Tefrika*’ya düşer. Onun için, sâdece bir *Kimse*’ye güvenmeli, herşeyi ona *Sormalı*. Herkese sordu mu, herkesden *Başka* türlü işitir, ne yapacağını şaşırır. 

● ● ●  

*Âlim*’lerin *Zînet*’i nedir? Âlimlerin zîneti, *Bilmiyorum!* demekdir. İşte bütün hâdise bu. Bilmiyorum demesi, onun *Âlim* olduğuna alâmetdir. 


Büyükler; *El câhil-ü cesûrün*, buyurmuş. *Câhil* ne olur? *Cesur* olur. Her şeye *Cevap* verir. Atar atar, *Söyler*. 


*Âlim* ise, her *Kelime*’sinden korkar. Bir kelime söyliyecek olsa, *Vesîka*’sını bulmadan söyliyemez. Onun için soruyorlar İmâm-ı Şâfiî’ye; 


Sen *İmâm-ı Mâlik*’i gördün, *Nasıl* biriydi? Gerçekden medhetdikleri kadar *Âlim* miydi? diyorlar. 


İmâm-ı Şâfiî de; *Ben Onun, medhetdiklerinden daha fazla âlim olduğunu bir yerde iyi anladım*, diyor. Nasıl anladın? diyorlar. 


Şöyle anlatıyor: *İmâm-ı Mâlik*, bir yerde *Ders* veriyordu, *Sohbet* yapıyordu. Yüzlerce dinleyici vardı. Kendisine *Otuz* tâne suâl sordular. 


O suâllerden *Yirmi iki*’sine cevap verdi. Geri kalanlarına ise, *Bilmiyorum* dedi. Bunların *Cevâb*’ını bilmiyorum.


Araşdırayım, öğreneyim, o zaman *Söylerim*, dedi. İşte ben, Onun *Bilmiyorum* demesinden, derin *Âlim* olduğunu anladım, diyor *İmâm-ı Şâfiî* hazretleri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder