*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*Allahümmerzuknî hubbeke ve hubbe men yuhibbüke ve hubbe amelin yukarribünî ilâ hubbike*. Bu ne demek?
Yâ Rabbî, bana, kendi *Sevgi*’ni ver, seni sevenlerin *Sevgi*’sini ver ve sevdiğin amellerin *Sevgi*’sini ver, yâni o amelleri yapmayı bana *Sevdir* yâ Rabbî.
● ● ●
Mehmed Mâsum hazretleri; *En başarılı mü’min, Büyüklerin şadırvanına musluk olabilendir*, buyuruyor. Yâni *Büyük*’lerden nakledendir.
Eğer *Kendi*’nden söylüyorsa, ona yaklaşma! Büyüklerin şadırvanından *Su* veriyorsa, yâni ona *Musluk* olmuşsa, ona yapış. O, *Doğru* yoldadır.
Birini *Sevme*’nin üç alâmeti var kardeşim. Biri, sevdiğin zâtı *Seven*’leri de seveceksin, Onu *Sevmiyen*’i sevmiyeceksin. Bu, çok mühim.
Meselâ bir kimse, hocanı *Tenkîd* ediyorsa, sen de bunu bildiğin hâlde onunla berâber olabiliyorsan, hiç *Seviyor*’um deme! Zîra *Yalan*’cı durumuna düşersin.
Çünkü *Hubbu fillâh* ve *Buğzu fillâh* diye bir şey var. *Sevgi*’nin ikinci şartı, *İtâat*’dir. Seven, sevdiğine itâat eder, onun sözünü dinler.
Ben *Allah*’ımı çok seviyorum, diyorsun, ama *Namaz* kılmıyorsun, *Oruç* tutmuyorsun, her *Günâh*’ı işliyorsun. Buna *Sevgi* denmez. Neden?
Çünkü sevgi, *İtâat*’i gerekdirir. Seviyorsan, *İtâat* edeceksin. Hem seviyorsun, hem de sözünü dinlemiyorsun, *Olmaz* öyle şey. Demek ki, sen onu *Sevmiyor*’sun.
● ● ●
Üç türlü *Sevap* var efendim. Birincisi, mü’minin *Kendi*’si için yapdığı ibâdetlere verilen sevap. *İhlâsı*’na göre bir *Sevap* alır.
İkincisi, *Din* kardeşlerine, maddî veyâ mânevî yapdığı *Hizmet*. Bu, öbüründen daha çok *Sevap*’dır. Üçüncüsü de, Allahü teâlânın *Dîni*’ne yapdığı *Hizmet*.
En fazla sevâbı, bu *Hizmet*’den alır efendim. Yâni birincisi, *Kendi*’ne yapdığı, ikincisi, din *Kardeş*’ine yapdığı, üçüncüsü de, Cenâb-ı Hakkın *Dîni*’ne yapdığı *Hizmet*.
Yâni O’nun kulları Cehennemde *Yanmasın* diye yapdığı *Hizmet*. En kıymetlisi de budur. İşte birine, bir ehl-i sünnet kitâbı, meselâ bir *Namaz Kitâbı* vermek, çok *Kıymetli*’dir kardeşim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder