*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Yeryüzünde bizim *Kitap*’lar gibisi yok kardeşim. Bu kitaplar, Efendi hazretlerinin *Hediye*’si bize. Onların *İhsân*’ları, *Lutf*’ları bu kitaplar.
Çünkü *Efendi*’yi görmeseydik, bir *Şey*’den haberimiz olmıyacakdı. Ne biliyorsak, hepsini *Ondan* öğrendik. Velhâsıl bu *Kitap*'lar, ehl-i sünnet âlimlerinin *Yazı*’larıdır.
Bir gün *Bâyezid* câmiinde, *Abdülhakîm Efendi* hazretleri cemâate buyurdu ki:
Bu gün, *İslâmiyet*’den bir tek *Kıvılcım* kaldı. Yâni söndü, söndü, söndü, bir kıvılcım kaldı. Bir *Gün* gelecek, bu *Kıvılcım* tekrar tutuşacak. İslâmiyyetin *Nûr*’u bütün dünyâya yayılacak.
Böyle buyurdu Efendi. Öyle *Zan* ediyorum ki, *Efendi*’nin buyurduğu o *Nûr*, işte bizim *Kitaplar*’dır kardeşim. Elhamdülillah, kitaplarımız bütün dünyâya gidiyor.
Allahın *Lutf*’ü. Bizim kitapları okuyanlara ne *Mutlu* kardeşim. Niçin? Çünkü onlar, bu *Kitap*’larda adı geçen mübârek *Zevât*’dan *Feyz* alacaklar.
70 sene evvel *Eyüp* câmiine gitdim. Efendi hazretleri *Vaaz* veriyordu. Tam karşısına diz çöküp oturdum. Anlatdıklarını o kadar *Zevk*’le dinledim ki, *Hazîne* bulmuş gibiydim.
Herkes *Câmi*’den çıkmağa başladı. Ben de kalkıp *Kapı*’ya gitdim. Ayağımda askerî *Postal*’lar var, onların *İpleri*’ni geçirmekle, bağlamakla meşgûl idim. Biri omuzuma eğildi ve;
*Küçük Efendi*, ben seni *Sevdim*. Bizim evimiz, yukarda, mezarlık içinde. Arada bir *Gel* de seninle konuşalım, *Sohbet* edelim, dedi.
Bir de *Bakdım* ki, az önce vaaz veren hoca, *Abdülhakîm Efendi*. Bana; *Seni Sevdim* diyor. Ben hem şaşırdım, hem de sevindim. Bir Hoca efendi beni *Sevmiş*.
Hâlbuki böyle *Büyük* zâtların *Sevgi*’sini, teveccühünü kazanabilmek için Ona senelerce *Hizmet* etmek lâzımmış. Ama ben, *Bedava*’dan kavuştum kardeşim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder