*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Tasavvufdaki *Nübüvvet* yolunun aslı, insanlara fâideli olmak, onlara bir şeyler öğretmekdir. *Vilâyet* yolunun aslı ise, kendisini kurtarmakdır.
Onun için büyükler, bu hususda; *Vilâyet yolunun, Nübüvvet yolu yanındaki büyüklüğü, okyânusa nazaran bir damla bile değildir*, buyuruyorlar.
Bir mü’minin sîmâsına, yüzüne, sevgiyle bakanlar, âhirette *Arş’ın* altında gölgelenecek. Onlara hiç *Azâb* yok kardeşim.
Allahü teâlâ bu *Göz*’leri yaratmış. Ama insan kendini görmüyor. Hep başkasını görüyor. Bir de dönüp kendine baksa, kendini görse, o zaman kurtulacak.
İyi de, kendini nasıl görsün? *Ayna*'ya baksın. Peki ayna nedir? Ayna, *Mürşid-i kâmil* olan zâtlardır. Kendileri yoksa, o büyüklerin *Kitapları*’dır.
O büyükler, *Ayna* gibidir. *Kitapları* da öyledir. Onlara bakarsan, yâhut kitaplarını okursan, kendini görürsün ve ne kadar *Bozuk* olduğunu anlarsın.
Şâh-ı Nakşibend hazretlerine soruyorlar. *Efendim, insanı Allahın rızâsına ulaşdıran yüz derece olsa, siz hangisine tâlip olurdunuz?* diyorlar.
Şâh-ı Nakşibend hazretleri de cevâben; *Sevgiye ve muhabbete tâlip olurdum*, buyuruyor. Ve ilâve ediyor.
Bir de; *Genç yaşta, günahlarına tövbe eden bir delikanlının ayağındaki kıl olmayı isterdim*, buyuruyor.
Öyleyse bizim genç arkadaşlarımız çok kıymetli kardeşim. Çünkü hem *Tövbe* ediyorlar, hem *Namaz* kılıyorlar, hem de islâmiyete *Hizmet* ediyorlar.
*Kitaplar*’ımız da çok kıymetli. Bizim kitaplarımızın bulunduğu yerde, büyüklerin rûhâniyeti *Hâzır* olur. Çünkü bu kitaplar, o büyüklerin sözleridir, kelâmlarıdır.
O rûhâniyetlerin bulunduğu yerde olanlar, *Feyz* alırlar, yâni istifâde ederler. *Feyz* ne demek? Feyz, *Nûr* demekdir, *Allah sevgisi* demekdir.
Nasıl ki, *röntgen* ışınları, mikropları öldürürse, onların rûhâniyetleri de kalbdeki günâhları, karartı ve pasları siler, temizler.
Onun için *Işık* kitâbevine, *Hakîkat* kitâbevine gelen, mutlaka bereketlenir ve *Feyz* alır kardeşim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder