*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Birgün yine *Efendi* hazretlerine gitdiğimde, kapı kapalı idi. Kapıyı çaldım, açılmadı. Biraz bekledim, yine açılmayınca, kapının dışından, yüksek sesle şu beyti okudum:
*İnnilte yâ rîhessabâ, yevmen ilâ erdıl harem*.
*Belliğ selâmî ravdaten, fîhennebiyyil muhterem*.
Yâni ey sabâh rüzgârı, birgün yolun Haremeyne, yâni *Mekke* ve *Medîne* ye uğrarsa, oradaki *Ravda* ya benden selâm söyle.
Ey yeryüzünü dolaşan melekler, yolunuz *Mekke* ve *Medîne*’ye uğrarsa, o *Resûle* benden *Selâm* söyleyin.
*Efendi* hazretleri sesimi duymuş. *Şâkir Efendi*’ye kapıyı açdırdılar, içeri girdim. Bakdım, Efendi hazretleri kahvaltı ediyorlardı. Kahvaltıda *Yoğurt* da vardı.
********
*Üd’ûnî, istecib leküm*. Yâni benden isteyiniz, veririm buyuruyor Allahü teâlâ. Ama istemesini bilmek lâzım. Evliyâ-i kirâmdan *Ebül Hasan-i Harkânî* hazretlerine sormuşlar.
Yâ İmâm, Allahü teâlâ *(İsteyiniz veririm)* buyuruyor, ama istiyoruz vermiyor.
Buyurmuş ki; İstemesini bilmiyorsunuz. Allahü teâlâ *Duâ* yı kabûl eder, ama hangi ağızdan çıkan duâyı kabûl eder? Duâmızın kabûl olması için ağzımıza *Hâkim* olacağız.
Ağzımıza *Harâm* girmiyecek. Meselâ alkollü içkiler. Sonra başkasının hakkı. Yalanla, hîleyle, fâsid alış verişle kazanılan şeyler. Şerîate uygun olarak çalışıp kazanacağız.
Sonra *Harâm* çıkmıyacak ağzımızdan. Gıybet, iftirâ, dedikodu, yalan. Bunlar da olmıyacak.
İşte bu ikisine dikkat ederseniz, duâlarınız kabûl olur buyuruyor Peygamber Efendimiz.
********
Allah, *Enver âbi*’den râzı olsun. Bütün bu işlerimiz, ictimâlarımız, hizmetlerimiz hep Enver âbi’nin sâyesinde oluyor. Onun sâyesinde bu *Sevâpları* kazanıyoruz.
Allahü teâlâ bizim tarafımızdan ona bol bol *Mükâfat* versin. Ben *Enver âbi*’yi görünce kalbim ferahlıyor. Onu gördüm mü kalbim ferah.
İki gün görmesem, *Mâtem* tutuyorum. Onu görmesem sıkıntı basıyor bana. Enver âbi’ye ne kadar *Hizmet* edersek, Allahü teâlâ da bizden o kadar *Râzı* olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder