Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


İmâm-ı âzam Ebû Hanîfe hazretlerinin iki büyük halîfesi var efendim, iki büyük talebesi var. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretleri. 


O zamanlar bir *âdet* vardı. Sevdikleri bir cümleyi yüzüklerine kazır, *imzâ* yerine o *Mühr’ü* kullanırlardı. 


Meselâ İmâm-ı âzam Ebû Hanîfe hazretlerinin yüzüğünde; *Kulil hayr ve illâ feskût* yazılıydı. Ne demek bu? Yâni, ya hayır söyle, ya da sus!


İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretlerinin mühründe de; *Men amile bi re’yihî nedime* yazılı idi. Yâni, kim aklına göre hareket ederse, pişmân olur. 


Azrâil aleyhisselâm, Peygamberimize geliyor ve rûhunu almak için *İzin* istiyor. Çünkü izinsiz alamaz. İzin isteyince, Efendimiz aleyhisselâm;


*Peki, yalnız bir duâ edeyim, sonra rûhumu al*, buyuruyor ve şöyle duâ ediyor:


*Yâ Rabbî, günâhlarımı afv ve mağfiret eyle, yâ Rabbî bana merhamet eyle ve bana refîk-i âlâyı ihsân et*. 


Böyle duâ ediyor. *Refîk-i âlâ*, Peygamberlerin rûhunun yükseldiği yerdir. Hiç bir rûh oraya çıkamaz. Efendimiz, vefâtından önce bu *üç duâ’yı* yapıyor. 


Efendim, *Din Kardeşliği* mevzû bahis olunca, ne anne, ne baba, ne hanım, ne çocuk sevgisi, hepsi aradan kalkar. Önce *din kardeşliği*, sonra diğerleri. Bu, birinci sıradadır kardeşim. 


Onun için âbileri *üzen*, âbileri *kıran* ve onları *şikâyet* eden, benim muhâtabım değildir.


Âhiretde *Şefâat izni* verilirse, onlara şefâat etmiyeceğim. Neden? Çünkü bir kardeşimizin üzülmesine, ben de çok üzülüyorum da ondan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder