Yâdigâr mektûblar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yâdigâr mektûblar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yâdigâr mektûblar 63.mekûb

 Kuleli'den talebeleri Zeki Celep'e Arabî harflerle yazılmışdır.

Mektûbunuzu okudum. Temiz rûhunuzun ızdırablarını çok güzel ifâde eden yazılarınız kalbimi ferâhlandırdı. Nurlu müslimânlardan gelen müteaddid mektûbları okudukça bir gülistanda meşrûh [gül bahçesinde açmış] çiçekleri koklayıp mest olan bîçâreler gibi meserrete [sevinçlere] gark oluyorum.

Cenâb-ı Hak cümlemizi ebedî felâketden muhâfaza buyursun. Kalbimizi, rızâsı ve sevgisi ile doldursun. Koyu karanlık bir gecede, bir ziyâ menbâına mâlik olan bahtiyârlar ne kadar mes'ud ve ne kadar râhatdır. Cenâb-ı Hak, hak ile bâtılı tefrîk eden nûrunu bizlere ihsân buyursun. Lutf etmiş olduğu ni'metlerini artdırsın. Bizler şükrden gâfiliz, küfrân-ı ni'met ediyoruz. O, rahmet sıfatını saçıyor. Gece gündüz şükr etmeliyiz. Şükr etmek, ni'meti mahallinde kullanmak demekdir. Aklımızı, her a'zâmızı, gençliğimizi onun emrlerini yapmakda, çok çalışmakda sarf edelim.

Mektûblara Besmele-i şerîfe ve bütün mübârek kelimeleri yazmamalıdır. Esmâ ve sıfât-ı ilâhî yerlere düşmemelidir.

1- Tahlîk, takdîr etmek demekdir. Mühendisin plânı takdîr, ta'yîn,keşf etmesi gibidir. Hak teâlâ Hâlık'dır, ya'nî var edeceği şeyleri takdîr ve ta'yîn edicidir. Yok iken var etdiği zemân, ademden [yokluktan] vücûda getirdiği zemân, (Bârî) ismi ve sıfatı söylenir. Mevcud maddelerden de bir şey yapar meydana getirir, evvelce var etmiş olduğu bu maddelere sonradan yeni bir şekil ve sûret de verir, bu zemân Musavvir'dir. Hâlık,Bârî,Musavvir ismleri Kur'ân-ı kerîm'de ayrı ayrı vardır.

2- Diş arasındaki taşlar herkesde olmaz. Dişlerini temizlemeyenlerde olur. Bir kere esaslı temizledikten sonra misvak kullanınca teşekkül etmez. Misvak kullanırken misvakin temâs etmediği yerde teşekkül edebilir. O halde misvâki dikkatle kullanmalı,ibâdet olarak ehemmiyetli kullanmalıdır. Özr değildirler. Mezheb taklîdine lüzum yokdur.

3- İbni Âbidîn'de uzun zemân evvel okudum. Buyuruyor ki, [kıraati] kendisi veya kulağını yaklaşdıran bir başkası işitmez ise nemâz kabûl olmaz, iâde lâzımdır. 

4- Farz nemâzdan sonra sünnet kılacak ise oturmaz, kazâ kılacak ise oturur. 

5- [Celsede] Ziyâde durunca secde te'hîr edileceğinden, secde-i sehv lâzım olur.

6- Yatsı farzını, kış geceleri sülüs-i leyle te'hîr [gecenin ilk üçte birine geciktirmek] efdal demişler ise de, her nemâzı vaktin evvelinde kılmak efdal olduğu Mektûbât'da yazılı. [Efendi Hazretleri] Öyle buyururlardı.

Yâdigâr mektûblar 62.mektûb

 Kuleli'den talebeleri İsmail Hakkı Erdoğan'a Arabî harflerle yazılmıştır.

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim İsmâil Hakkı

Zâhir bâtının aynasıdır. Mektûbunuz, yazılarınız, temiz mayanızı, yüksek isti'dâdınızı i'lân etmekdedir. Cenâb-ı Hak, sizlere ihsân etmiş olduğu ni'metleri artdırsın.

1. Nemâzda niyyet yalnız kalb ile olur. İftitâh tekbîrini alırken (bugünki öğle nemâzının farzını kılıyorum. Onun benim nemâzıma, hiçbir şeye ihtiyâcı yoktur, emr etdikleri için onun emirlerini yapmakla, onun huzûrunda durmakla şerefleniyorum) diye kalbden geçirib hemen tekbîr almalıdır. Tekbirin ma'nâsı budur. Fâtiha'nın ma'nâsını düşünerek okumalı. Böylece nemâzın zevki hâsıl olmaya başlar. Cenâb-ı Hak hepimizi nemâzın zevkine, hakîkatine kavuşmakla şereflendirsin. Âmin!

2. Farz nemâzdan sonra Allahümme entesselâm ve minkesselâm [tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm] okumalıdır. Sünneti evde kılmak efdal olduğundan, eve gidip kılacak ise veya farzdan sonra sünnet yok ise veya kazâ kılacak ise farzdan sonra hemen âyetülkürsî okunur ve tesbihler çekilir ve duâ edilir. Tesbihler ile duâ arasında başka şeyler okunabilir. Meselâ Kul eûzüleri, İhlâs ve Fâtiha sûrelerini üç kere okumak iyidir. Diğer duâları, başka tesbihleri, nemâz duâsından sonra yapmalıdır.

Yâdigâr mektûblar 61.mektûb

 Kuleli'den talebeleri Mehmed Gündoğan'a Arabî harflerle yazılmıştır.

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Mehmed Gündoğan

Mübârek mektûbunuzu okumakla şereflendim. Cenâb-ı Hak sizlere ihsân eylediği ni'meti arttırsın. İnsanın ömrü rü'yâ gibi geçiyor. Hayatımızın geçen kısmı hayâl oldu, gelecek kısmı da hayâl olacak. Hayatımız rü'yâ gibi. İnsanlar uykudadır. Dünyâ hayatı rü'yâ gibidir. İnsanlar ölünce uyanacaklar; hakîkî hayât, uyanıklık, ölüm ile başlayacaktır.

1- Kerâhet-i tahrîmiyye olan [ya'nî vâciblerinin kasden terkedildiği] nemâzın iâdesi vâcibdir. Meselâ kavme, celse yapılmayan ya'nî ta'dîl-i erkân ve tumânînet yapılmayan nemâzların iâdesi vâcibdir. Nemâz içindeki vâcibi terk etmek de tahrîmen mekrûhdur.

Kerâhet-i tenzîhiyye ile kılınan nemâzı iâde ise sünnet, hattâ müstehabdır buyurmuşlardır. Bazı âlimler de, [kerâhet-i tahrîmiyye bulunan nemâzı] vakit çıkmadan önce iâde etmek vâcibdir, vakit çıkdıktan sonra iâdesi sünnet veya müstehabdır buyurdu. İâde edilen farz, birinci farzın yerine geçmiyor; onun yerini temâmlıyor. Vakit çıkdıktan sonra iâdesi vâcib diyen âlimlerde vardır. 

2- Süt kardeş yalnız nikâh edilemediği, alınamayacağı için kardeş olur. Yoksa süt kardeş ile konuşmak da fitne şübhesi olunca mekrûhdur. Mürted olunca da evlenmek harâmdır. [Mürted olunca] (Süt kardeşlik kalmaz) demek câiz değildir.

3- Niyyet kalb ile olur. Kalb ile niyyet farzdır, lisân ile niyyet müstehab, demişlerdir. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) değil de âlimlerin sünnetidir, âdetidir demişler. Feth-i Aliyye gibi kitâblar bid'at diyor. İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) bid'atdir buyuruyor. Birçok kitâblar da kalb ile niyyeti te'min etmek için söylese mekrûh olmaz diyor. Kalb ile niyyet etmez, yalnız ağız ile söylese nemâz kabûl olmaz.

Âilenizin yanına gitmek, pederinize itâat etmek, onlara fâideli olmak sevâbdır. Sıla-i rahm sevâbına kavuşursunuz. Onlara fâideli olmak ayrıca sevâbdır. Zemânın, mekânın zulmetini hissetmek büyük lûtf-i ilâhîdir.

" İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar." Hadîs-i şerîf. 

Yâdigâr mektûblar 60. mektûb

 Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Ali Aygün

Mektûbunuzu okudum. Maşa[allah] ne güzel yazmışsınız. Bu yazılar [yani İslâm harfleri], ne büyük hazînedir. Zemânla artık yazınız terakki eder. Cenâb-ı Hak hepinizi câhillerin, ahmakların sözlerine aldanmaktan muhâfâza buyursun.

1- Sabah ve ikindiden başka nemâzların farzlarını kıldıktan sonra cemâat yapıldıkda,nâfile olarak cemâate uyulur. Sevâb olur. Sabah ve ikindi farzından sonra [nâfile] nemâz kılmak mekrûhdur.

2- Dağda ve tarlada giyilen mest çizme üzerinde necâset bulunmadığı ma'lûm ise, bunlara mesh edilir. Necâset varsa edilmez. Meshin yolcu iken müddeti üç gün üç gecedir.

3- Oruç adayan kimse, gün adedi söylemedi ise, bir gün oruç tutar. Adak yaparken gün adedi söylemelidir. 

4- Kitâblı kâfirlerin hediyyeleri kabûl edilir. Onlara birşey ısmarlanır. Sadaka, hediyye verilir. Zekât verilmez.

5- Büyük günâh işleyenin geçmiş amelleri bozulmaz. Hiçbirini kazâ etmez. Fakat bir kimse mürted olursa geçmiş amelleri bozulur, yok olur. Tekrar İslâma geldiği zemân, kâfirlikde geçen nemâzları ve oruçları ve kâfir olmadan evvel kıldığı nemâzları ve tuttuğu oruçları kazâ etmez. Ya'nî müslimân olunca bu ibâdetler tekrar geri gelir. Kâfir olmadan evvel kazâya bırakdığı nemâzları ve oruçları tekrar müslimân olunca kazâ etmesi lâzımdır. Kâfir olmadan evvel yapdığı hac geri gelmez, tekrar hac etmesi lâzımdır.

Ali Karaduman'ın mektûbunu aldım. Duâlarınıza şükr etdim. Onun sualini bir yerde okumadım. Zannedersem, İslâm memleketlerinde velî bulunur. Ahkâm-ı şer'iyye tatbik edilmeyen memleketlerde [kolay kolay] bulunmaz. O halde bugün, Seâdet-i Ebediyye 164'ncü sahîfede yazılan kutbü'l-aktâb vardır; diğerleri yokdur. Hakîkî mü'min, Ehl-i sünnet pek az, evliyâ nerede olacak? Hadîs-i şerîf, [müslümanların] kıyâmete doğru garîb olacağını bildiriyor.

Hüseyn Hilmi 

Hilmi Efendi'nin, Enver Bey'in kızıyla izdivac talebine verdiği cevap

 Enver Ören Bey'in izdivac talebine cevab mahiyetinde Arabî harflerle yazılmıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Selâmün aleyküm kıymetli oğlum Enver Ören bey

Esselâmü aleyküm ve alâ ittibea'l-hüdâ vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve ezvâcihi ve etbâihi ecmaîn. Âmin.

Muhterem vâlideniz hanım, fakirhânemize teşrîf ederek kerîmem Âişe Dilvin Hanım'a tâlib olmuşlar. Sizin selâmınızı getirerek kerîmem ile izdivâc etmek istediğinizi bildirmişler. Siz, ahbâbım ve talebem arasında İslâm ahlâkını, insanlık fazîletlerini câmi bulunmakla, din ve dünyâ seâdetini te'min eden tarîk-i müstekîme sâlik olmakla [doğru yolda bulunmakla], mümtâz,afîf,nezîh ve halîm bir şahs-ı âlisiniz. Maddî ve manevî ni'metlere mazhar, güzide ve bahtiyarsınız. Cenâb-ı Hak size olan ihsanlarını artdırsın. Râzı olduğu yoldan ayırmasın. Veliyy-i kâmil Seyyîd Abdülhakîm Efendi (kuddise sirruh) hazretleri ve silsile-i aliyyesi ekâbirinin [büyüklerinin] feyzleri, teveccühleri ve himâyeleri altında bulundursun. Seâdet-i dâreyn ihsan buyursun. Şeytan ve düşman ve nefs-i emmâre şerrinden muhafaza buyursun. Âmin.

Sizin bu arzu ve teklîfiniz, bizim de arzumuzdur. Kerîmem Âişe Dilvin Hanım naz-u ni'am [nimetler] ile büyüdü. Ulûm-i diniyyesini iyi öğrendi. İslâm ahlâkı, iffet, edeb, nezâket sahibi olarak ve bir İslâm hanımına lâzım ve lâyık mezâyâ ve mekârim ve kemâlâtı iktisâb ederek [meziyetleri, şerefleri ve olgunlukları kazanarak] yetişdi. Bütün hayatı müddetince, hiçbir kimseden hiçbir tekdîre ve ihtâra bile sebeb olacak nâ-ma'kul bir hareketi sâdır olmadı. Ailemizden ve ahbablarından kimseyi incitmedi. Hiç kimse tarafından, hiçbir zaman, hiçbir suretle incitilmedi. Bir inci, bir pırlanta gibi yetişdi.

Böyle misli bulunmayan bir cevherimizi, büyük ihtimamla yetiştirdiğimiz gözbebeğimizi, ancak sizin gibi seçilmiş, kıymetli bir müslimâna aile ve zevce yapmağı muvâfık buluyorum. Mahbubum olan kerimem Âişe Dilvin Hanımı, makbulüm olan Enver Bey'e zevceliğe uygun görüyorum. Bu arzunuzu kabul ediyorum. Çünki kerimemin hayatı müddetince mes'ud ve bahtiyar olması, din ve dünya seâdetine kavuşması birinci emelimdir. Onun hiçbir suretle incinmemesini, ölünceye kadar rahat ve neş'eli kalmasını istiyorum.

O daima tatlı dile, güler yüze, iltifata, ikrama alışmışdır. Acı bir söz, sert bir nazar, onu çok kırar, perişan eder. Biricik mahsul-i hayatım olan ve ömrüm boyunca üzerine toz kondurmadığım, her arzusunu seve seve karşıladığım, gözümün nuru kızımın, dünyada ve âhiretde mes'ud olmasını istiyorum. Sizin nikâhınızda kalmakla bu seâdete kavuşacağından emin olarak Cenâb-ı Hakka şükr ediyorum. Onun ibâdetlerinde kusur yapmamasına, şerî'atden aslâ ayrılmamasına dikkat ve itinâ etmenizi ehemmiyetle ricâ ediyorum. Allahü teâlâ her ikinize hayırlı ömür, helâl rızk, rahat ve huzur ve selâmet-i îman ihsan buyursun. Yevm-i kıyâmetde Habîb-i Ekrem'in havz-ı kevseri yanında hepimizi cem' eylesin. Âmin ve'l-hamdü lillahi rabbi'l-âlemîn. 26 Şevvâl-i Mükerrem 1386-Pazartesi. 6 Şubat 1967.

Muhtac-ı duâ Hüseyn Hilmi Işık 

Yâdigâr mektûblar 59.mektûb

 Kuleli'den talebeleri Ali Aygün'e Arabî harflerle yazılmıştır.

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Ali Aygün

Zonguldak'dan gönderdiğiniz mektûbunuzu okudum. Cevâbda tekâsül ettiğim [üşendiğim] için afv ediniz. Tekâsül etmiyorum, mektûbu sıraya koyuyorum. Vakt, fırsat bulunca yazıyorum. Elhamdü [lillah] güzel yazmışsınız. Cenâb-ı Hakka şükr ediniz. Şükr edince ni'metini artdırır. Şükr demek ni'metin kıymetini bilmek, ni'meti emr olunan mahalde kullanmak demekdir.

1- Bayram nemâzında altı tekbîrin herbiri ayrı ayrı vâcibdir. İmâm bunlardan birini terk etse cemâ'at de imâma tâbi' olur. Nemâzdan sonra secde-i sehv yaparlar; imâm secde-i sehv yapacağını da bilemez ise, secde-i sehv yapmadıkları için iâde etmezler ve günâh olmaz. Çünkü nisyân [unutmak] afv olunur.

2- Secde-i tilâvet lâzım iken imâm terk etse, cemâ'at da imâm okurken duymuş olsa bile terk eder. 

3- Cenâze nemâzında cemâ'at şart değildir. Bir kişi de kılabilir. Birden ziyâde kimse varsa üç saf üzere cemâ'at yapmak müstehabdır.

4- Tanımadığımız bir mü'minin cenâze nemâzından sonra imâm sorunca, "iyi biliriz" deriz ve onun îmânının iyi olduğunu kasdederiz. Küfrü sâbit olmayan kimse mü'min addolunır.

5- Bir cenâzenin kefeni içine Besmele-i şerîf ve sâir âyet-i kerîmeler,zikrler,duâlar,mübârek isimler yazılı kağıd koymak veya kefenine yazmak doğru değildir, câiz değildir.

Ramezân-ı şerîfin hakkımızda ve cümle din kardeşlerimiz için hayırlı olmasını duâ eder, duâlarınızı beklerim kardeşim.

Hilmi 

Yâdigâr mektûblar 58. mektûb

 Kuleli'den Bülend Ünal'a yazılmışdır.

Kıymetli talebem Bülend 

Geçen gün yolda gördüğünde, sivile çıkacağınızı ve eczacı okuluna gireceğinizi söylemişdiniz. Size imtihana hazırlanmanız, başka kitâb okumayıp, yabancı dil ve meslek derslerinize çalışmanızı söylemişdim. Benim sözüme ehemmiyet verdiğinizi gördüğüm için, sizin dünyada ve ahirette, seâdetinizi düşünüyor, aşağıda göstereceğim yolda yürümenizi ehemmiyetle arzu ediyorum.

1- Bütün kuvvetinizle eczacı imtihanına hazırlanınız.

2- Beş vakit nemâzınızı kılınız, fakat imtihana hazırlanmak için çalışmayı da bir ibadet biliniz. Dini korumak için, istikbali kurtarmak şarttır. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, "Fakirlik, küfre sebep olur" buyurmuşlardır.

3- Derslerinize ve yabancı dile çok çalışınız. Ben subay iken de dört sene üniversitede okudum.  Ve bayram günleri bile derslerime çalışırdım. Ve kimya derslerimi Fransızca kitaplardan çalışırdım. Subay iken Almanca öğrendim. Sizin de böyle çalışmanızı istiyorum. Önce dünya bilgilerini öğrenip, hayatı kazandıktan sonra istediklerinizi okursunuz. Sizin bugün dini vazifeniz beş vakit namaz kılmak ve Ramezân-ı Şerîfte oruç tutmaktır. Nafile namaz kılacak, nafile oruç tutacak bir yaşta değilsiniz. Za'îf düşmemeniz, uykusuz kalmamanız lazımdır. İmtihana hazırlanmanız, nafile ibadetten daha sevaptır. Siz za'îfsiniz, kuvvetli ve doyuncaya kadar yemezseniz hasta olur, farzları da yapmaktan mahrum kalırsınız.

4- Yukarıdaki nasihatlarım, Seâdet-i Ebediyye kitabında yazılıdır. Bu kitap, genç müslimânların cahil kalmaması, bir yere kapanıp hurafe kitapları okumakla, nafile ibadetlerle ömrünü çürütüp, farz olan çalışmaktan kaçanları gaflet uykusundan uyandırmak için yazılmıştır. Bu kitap, yalnız okumakla değil, anlayıp ona göre çalışmak, fen bilgilerinde kafirlerden ileri geçmek için yazıldı. Dinimiz hiçbir zaman idâme-i hayâtı te'min edecek faaliyeti aksatan bir ibadet emretmiyor. Allahü teâlâ sizleri müşkil duruma sokacak bir ibadet emretmedim, buyuruyor. Dini vecibelerin, ifâsında her şeyi kolaylaştırmış, sadeleştirmiştir.

5- Radyonun faidesiz şey çalmasından, başkalarının uygunsuz, ahlaksız hallerde bulunmasından, müslimânın imanına zarar gelmez. Bunlardan kaçmak, soğuk durmak fitneye,fesada sebep olur. Onlara [böyle yapanlara] kızgın durmamalı, iyi olmaları için dua etmelidir.

6- Müslimânlık, dünya ile alakasını kesip, herkesi, herşeyi kötü gören, üzülen, hayatı kendine zehir eden, yaşayan ölü gibi olmak değildir. Her müslümanın gelecekte ekmek parası sahibi olmak; İslâmiyyete ve müslimanlara fâideli olmak için düşündüğü gayeye varması için çalışması, birinci vazifesidir. Batı'nın çalışmalarına katılmak, onlara ulaşmak ve hatta onları geçmek, her müslümanın ideali olmalıdır. Evliyalık, dünyadan vazgeçip, bir yere kapanmak, başkalarını kötü bilmek değil, herkesin arasına karışıp, zekanın her ilminde yükselip, insanlığa doğru yolda rehber olmaktır. Kilometrelerce uzaktaki tanımadığı kimselerin, yaptıklarını, düşündüklerini, bulunduğu yerden anlamak, evliyalık değildir. Bunu Hind kafirleri, Hristiyan papazları da yapar. Asıl evliyalık, Muhammed aleyhisselâmın yolunu, ahlakını, çalışmasını göz önünde tutup, O'na benzeyebilmektir. Bunlar Seâdet-i Ebediyye'de yazılıdır. Ve rü'yânın kıymeti olmadığı ve uyanık iken, ele geçen şeylerin makbul olduğu yazılıdır.

7- Size her fırsatta ana, baba hakkında, onlara hürmet ve ihsanın, lüzumunu anlatmıştım. Müslimânın, Allahü teâlâya imandan sonra birinci vazifesi, ana babanın kalbini kırmamaktır. Baba ne kadar kötü olsa da, yine her şeyin üstünde hakkı vardır. Hristiyan olsa dahi sırtımızda taşımamız lazımdır. Hele senin ve benim gibi müslimân doğmamıza ve müslimân terbiyesi ile yetişmemize asıl sebep olan ana babanın kalbini kıran Cennete giremez. Onlar bizi döğse,söğse dahi bizim onları okşamamız, yalvarmamız lazımdır. Tekrar söylüyorum ki, en büyük ibadet, ana babanın kalbini almaktır. Evet, şerî'at dışı emreden, cahil, kültürsüz ana baba yok değildir.  Fakat bu zamanda dahi onlara özür dileyip yalvararak, kusurumuzu afv edin demelidir. Namazını kıl diyen, bir babaya sû-i zan olur mu? Sû-i zan etmek haramdır. Anasının, babasının kalbini kıranın ibadeti kabul olmaz. Babanın kalbini almak demek; onun dostlarına, çocuklarına, komşularına, hüsn-i muamelede bulunmak demektir. Zaten, kafir bile olsa herkese, hüsn-i muamelede bulunmamız emrolundu. Açık gezenlere, hoşuna gitmeyen hareketlerde bulunanlara, iğbirar, küskünlük göstermek hakkınız değildir. Kur'ân-ı kerîmde, fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha günahtır, buyuruluyor. Evet, günah işleyenlere, kötülük yapanlara, muğber olmanız [darılmanız] lazımdır. Fakat, bu iğbirârınızı [dargınlığınızı] bildirmeniz lazım değildir.

8- Allahü teâlâ, peygamberlerine (aleyhimesselâm) buyuruyor ki: "Doğru yolu başkalarına inandırmak tatbik etmek için, uysal, mutî' ve tatlı olunuz, kimseyi kırmayınız" [Nahl sûresi,125].  Bizim de o büyüklere uymamız, dost ve düşmanlarla, iyi geçinmemiz lazımdır. Herkes kendinden mes'ûldür. Zamanın icabına göre giyinen kadınlara, kızlara kötü, ahlaksız demek kimsenin hakkı değildir. Günahsız, kusursuz insan olmaz. Kendi günahımızı görmemiz, kendimizi kötülememiz lazımdır. Kendini beğenmek büyük günahtır. Milli kahraman tanınanları büyük bilenleri kötülemek, tahkir ederek söylemek, ahmaklıktır. Fâidesi hiç yok; zararı pek çok olur. Şahsi fikirler ulu orta söylenmez; hele zararlı olursa, hiç söylenmez. Yezîd'e bile la'net etmek ibadet değildir. Müslimân akl ile hareket eder. İnsana en büyük bela dilinden gelir.

9- Size yabancı dile, en çok çalışınız diye her dersimde, tekrar tekrar söylemiştim. Sözümü dinlediniz mi? Her gün kaç saatinizi yabancı dile ayırdınız ve şimdi yabancı dil ile hangi eserleri okumaktasınız?

10- Radyoda, sinemada ahlaki, dini, fenni, kültürel gösteri ve konferansların dinleneceği, bunların aksi fâidesiz olanların caiz olmadığı, kitaplarda yazılıdır. O halde, radyo dinlemek, sinemaya gitmek haramdır, diye kestirip atmak dine iftiradır. Dinimizin radyodan çok istifade edeceği Seâdet-i Ebediyye'de yazılıdır.

11- Peygamberlerimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) " imanı üstün olanınız, ahlakı güzel olanınızdır" buyurdu. O halde, dost düşman herkesle iyi geçinmeli, bilhassa akrabayı hiç incitmemelidir. İnsan bir suçluyu elbet sevmez, fakat sevmediğine de iyilik yapar. Sevmek kalble olur. Müslimânı, dost düşman herkes sevmelidir. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sokakta papaza yol verip kendisi arkada kaldığını ve evine gelen bir din düşmanına nasıl iltifat ettiğini hepimiz biliyoruz.

12- Namazda iken, her zaman siyah takke giyiyorum. Renkli şeyler, huzuru, ciddiyeti giderir. Bazı arkadaşları çeşitli renkli başlıklarla namaz kılarken görüyorum, bunu da hatırlayarak yazıyorum.

13- Seâdet-i Ebediyye kitabının, her kısmında, çeşitli yerlerinde yazdığı ve benim her fırsatta söylediğim gibi bugün Türkiye'de ve bütün dünyada bir tane [hakiki] tasavvuf ehli kalmamıştır. Tarikatden bahsedenlerin çoğu cahil ve yalancıdır. Kim olursa olsun, evliyalıkdan, tasavvuftan dem vuranlara aldanmamalıdır ve bunları bir şey bilir sanmamalıdır.

14- Evet, eskiden tarikat ve tasavvuf ehli vardı. Bugün bunların ancak kitapları kaldı. Fakat benim ve sizin gibi din cahilleri bu kitapları anlamaktan çok uzağız. Bu kitapları okuyarak çıkaracağımız yanlış ma'nâlara göre, hareket edersek, dinimizi de, dünyamızı da harâb ederiz. Seâdet-i Ebediyye 157'nci sahifede bu hakikat yazılıdır. (3. kısımda). O halde, bizim de bu kitapları okumak değil, din ve dünyamızı kazanmak için zaruri olan bilgileri öğrenmeye çalışmamız lazımdır. [Tasavvuf kitabı] Okumak için emr de yok.

15- Yukarıdaki yazılanların hepsi Seâdet-i Ebediyye kitabında yazılıdır. Bunlar, o üç kitabın (üç kısmın) özü demektir. Geçen gün sokakta gördüğüm zaman nasihat istemiştiniz. Samimiyetinizi bildiğim için düşüncelerimi yazdım.

Bu yazımın da özü şu iki şeydir:

A- Yüksek tahsili bitirinceye kadar yabancı dil ve yalnız derslerinize çalışınız. [Zaruri olmayan] Din kitaplarını hayata atıldıktan sonra okursunuz. 

B- Ananızı babanızı, hiçbir surette incitmeyiniz. Şunu unutmayınız ki, ananız babanız, sizden razı olmadıkça Allahü teâlânın sevgili kulu olamazsınız.

Din ve dünya seâdetine ermenize dua ederim, kıymetli yavrum. [1960]

Not: Bülend Ünal, hassas tabiatlı bir gençti. Kuleli'de, Hilmi Efendi'nin talebeleriyle tanışıp, namaza başlamıştı. Arabî öğrenmeye meraklıydı. Hilmi Efendi kendisini İsmet Efendi camii imamı Nuri efendi'ye göndermişti. Ailesini idare edemeyen Bülend'in heyecanlı tavırları, ailede huzursuzluğa sebebiyet verdi; dine uzak birisi olan istihkam binbaşısı babasını endişelendirdi. Bir yandan oğluna baskı yaparken, diğer taraftan oğlundan uzak durmasını ihtar etmek üzere Hilmi Efendi'nin evinin kapısını çaldı ise de, hayalinde canlandırdığını karşısında göremeyince, hiddeti hayrete döndü. 27 Mayıs öncesinin hassas vasatında yazılmış bu çok hususi mektubu, bir de o ciheti nazara alarak okumalıdır. Psikolojik hali giderek kötüleşen babası intihar eden Bülend Ünal, 1960'da Kuleli'yi bitirdiyse de, eczacılık okumak üzere Harbiye'den ayrıldı.  Burayı da tamamlayamayıp, Almanya'ya gitti. Motosiklet aldığı işitilince, Kur'an-ı kerîm, kendisini tehlikeye atmayı yasakladığı için, Hilmi Efendi, "Motosiklet kullanan kimse, vasiyetnamesini de cebinde taşımalıdır" buyurdu. Nitekim babasının asabiyetini tevârüs ettiği anlaşılan Bülend, motosiklet kazasında vefat etti.

Yâdigâr mektûblar 56.mektûb

 Ve aleykümselâm kıymetli Hulki [Demiray]

Güzel yazılarınızı okudum. Çok istifâde etdim. Nasıl güzel olmasın ki hem zâhiri güzel, hem bâtını, ma'nâsı da rûha güzel geliyor. Mektûblarımdan istifâde ediyormuşsunuz. Burada da sizin yazılarınızdan istifâde ediyoruz. Mektûbunuzu saklamak, her zemân okumak ve okutmak isterdim. Fakat hüsn-i zan ederek yazdığınız satırlar buna mâni' oluyor.

Duâlarınıza çok teşekkür ederim. Ali İhsân'ın [Göksaltık] arkadaşlarını ilme, fazîlete teşvik etmesi, onun îmânının çokluğuna, ibâdullaha olan şefkatine alâmetdir, çok iyidir. Fakat zarûretler icâbı buna imkân olamıyor. Cenâb-ı Hak niyyetinin ve ona ni'metinin mükâfâtını elbette ihsân eder. Ali İhsân'a kimse kırılmaz. O, ancak sevilir. Ne yapalım sohbet herkese nasîb olmuyor. Binde bir kimse o ni'metle şereflenir. O halde hâlimize çok şükr edelim.

Mektûba verdiğiniz adrese çok memnûn oldum. Diğer arkadaşlar da öyle adres vermeli, müslimânlar uyanık olmalıdır. Siyâsî görüşlü olmak [ilm-i siyâsete, insanların ve zamanın hallerine dikkat etmek, fitneye sebep olmamak] lâzımdır.

1- Kâfirlerin işi demek kâfirlik işi, ibâdetleri ve dine bağlı hareketleri demekdir. İslâmiyyetin beğendiği şeyleri kâfirler yapsa da beğenmek, yapmak lâzımdır. Bir malı güzel yapmış demek küfr olmaz. Halbuki bir müslimân bir harâm işlese, bu harâma güzel diyenler kâfir olur.

2- Özürleri aynı olanlar birbirlerine imâm olabilir. Dişleri [ndeki dolgu veya kaplama] sebebiyle Şâfi'î mezhebini taklîd edenler birbirlerine imâm olabilir. Fakat dişleri özürsüz bir imâm intihâb etmek efdaldir.

3- ilimleri unutmak, tereddüd gelmek, kalb kararmasından olduğu gibi; bu zemânda muhîtin zulmetinin kalbe aks etmesinden de olur. Sâlih insanların yazıları, sözleri, muhatabın ihlâsı nisbetinde unutulmaz.

4- Tekbîr getirirken niyyet etmiş bulunmak şartdır, demek istiyor. Ya'nî tekbîrden sonra niyyet olmaz. Tekbîrden biraz evvel de niyyet edilebilir. Fakat tekbîr getirirken niyyet etmek daha iyi olur. Tekbîr ile niyyet arasında başka hareket yapmamalıdır. Tekbîr getirirken niyyet etmeli; biraz evvel etmiş ise Cenâb-ı Hakdan gâfil olmamalıdır.

5- Eshâb-ı Kirâm 4'ncü sahîfesindeki satırlar Mir'at-i  Kâinât'dan alındı. O zemân bütün âlimler böyle biliyordu. Fakat İmâm-ı Rabbânî (radıyallahü anh) Eshâb-ı kirâmın kemâlâtını herkesden iyi anlayıp, meleklerden yüksek olduklarını bildirdi. Keşki Eshâb-ı Kiram kitâbına böyle yazsaydık iyi olurdu.

Tevbe eden, seher vakti ağlayan günâhkârlar makbûldür. Günâh işlememek için nemâzı iyi öğrenmelidir. Nemâz günâhdan korur. Bütün arkadaşlara selâm ve duâlar ederim efendim.

Yâdigâr mektûblar 55.mektûb

 Bu üç mektûb Kuleli'den Hulki Demiray'a Arabî harflerle yazılmıştır.

23 Cemâzi'l-Âhire 1378 [3.1.1959]

Ve aleyküm selâm kıymetli Hulki [Demiray]

Mübârek yazılarla tezyîn edilmiş olan temiz mektûbunuzu tekrar tekrar okudum. Cenâb-ı Hakka nihâyetsiz şükrler olsun ki küfr zulmeti, irtidâd sizin lâtîf rûhunuza ızdırâb vermekdedir. Letâfet ne kadar artarsa ızdırâb ve teessür de o derece ziyâde olur. Çalışınız, Cenâb-ı Hak çalışana elbette in'âm eder. Siz isteyiniz. O elbette matlûbunuza îsâl eder [kavuşturur]. Tâlib olduğunuz cevherler, çok kıymetlidir. Elimize giren çok az olsa da pek çok ve pek kârlı demekdir. Gayret ediniz, kazancınız az olsa da kıymeti pek fazladır. Ya kazancı çok olanlara ne diyelim?

Eski dersleri tekrar edip unutmamak da büyük ni'metdir. Cenâb-ı Hak sizi ve arkadaşlarınızdan sizin gibi olanların hepsine bütün iyilikleri bütün kemâlâtı nasîb eylesin. Onun ihsânı sonsuz, rahmeti nihâyetsizdir. O kadar verir ki, akl hayret eder. Karanlık ormanlarda âb-ı hayât akıtır; küfr ve ma'sıyet içinde evliyâ yetişdirir. Yâ Rabbi, Sen bizi nefislerimize mağlub etme, onun hîlelerine aldanmakdan bizleri koru. O senin düşmanındır ve bizim düşmanımızdır. Bir dakikalık zevki için bizi helâke, bir sâniyelik lezzeti için sonsuz felâkete sürükleyen azılı ve gaddar bir düşmandır. Bizleri doğru yoldan ayırma! Kalblerimizi sevdiklerinin sevgisi ile doldur!

Bütün arkadaşlara tekrar selâm ve duâlar ederim. Hepinizin duâlarınızı beklerim.

Deniz hayvanlarından yalnız balık cinsinden olanları yemek helâl olup, başka cinsleri yemek helâl değildir, ya'nî harâmdır. Köpek balığı, yılan balığı, yunus balığı, velhâsıl her balık helâldir. Midye, istakoz ve sâir şeyleri yemek harâmdır. Câiz değildir. Bütün [Hanefî] fıkh kitâbları câiz değildir, helâl değildir diye yazmakdadır. Mekrûh diye yazan yokdur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem pazarda yengeç satan birini men' buyurdu, sattırmadı.

[Kâdızâde] Âmentü Şerhi'nde 14'ncü sahîfede diyor ki, cism iki kısmdır. Cism-i latîf, cism-i kesîf. Cism-i kesîfde rûh yok ise büyür, üremez ise cimâd denir. Dağlar, taşlar, yerler, gökler, yıldızlar, sular cimâddır. Büyür, ürer ise nebât denir. Demek ki nebâtât rûhsuzdur, cansızdır. Büyümesi, üremesi, hareketi tabî'at kanunlarına bağlı olup irâdesizdir. Tav'an değil tab'an'dır [İsteyerek değil, tabiî olaraktır].  Cism-i kesif rûhlu ise hayvandır. Hayvan ve insan rûhludur, canlıdır. Bunlar ma'lûmât-ı şer'î değil; hikemî, ya'nî tecrübîdir. Bunları kabûl ve red, şerî'ati kabûl ve red olmaz. Hepinize ve doğru yolda gidenlerin hepsine selâmetler, selâmlar olsun.

Yâdigâr mektûblar 112.mektûb

 Van vilâyetinde bulunan Seyyid Fehim Arvâsî'nin torunu Vehbi Arvas'a yazılmışdır.

Ve aleyküm selâm kıymetli ve muhterem Vehbi bey 

Mübârek ellerinizle yazdığınız saf kalbinizin tercümanı olan mektûbunuzu almakla şereflendim. Size muhatab olmak, teveccüh lerinizi ve duâlarınızı almak, kazanmak ni'metini ihsân eden Rabbime nasıl şükredeceğimi bilemiyorum.

Abdülhakîm Efendi Hazretlerinin sohbetinde ve hizmetinde bulunmak seâdetinin sayısız bereketlerinden birisi de sizin iltifatınıza kavuşmak oldu.

Her insanın bir aslı, bir mayası, bir maddesi vardır. Bir de sıfatlar, huylar vardır. Bunun ikisinin de kıymetli olması çok az kimselere nasîb olur. Çünki, birincisi pek nadirdir, pek azdır. Bizler bu ni'metten mahrumuz. Sıfatlarımızı, huylarımızı, niyetlerimizi ve işlerimizi düzeltebilirsek, kıymetli insan olmamız umulur. Buna kavuşabilsek bile, yarım insan oluruz. Siz böyle değilsiniz. Cenâb-ı Hak insanlığın en kıymetli tarafını size ihsân etmiş. Sizi habîbinin, sevgili peygamberinin mübârek kanından yaratmış. Aslınız temiz, ayrıca büyük bir velînin,mübârek kalbinden nurlar, feyzler fışkıran bir mürşid-i kâmilin torunusunuz. Sizin ufak iyiliklerinize, az bir ibâdetinize o kadar sevâblar verilir ki, bizler seneler ile çalışsak, canımızı feda etsek onun yarısına bile kavuşamayız. Sizin az bir gayretiniz ile kalbiniz açılır, dedenizin (kuddise sirruh) nurlandırıcı feyzlerine gark olursunuz.

Aman kardeşim, kıymetini biliniz. Sizin için her ni'met,her seâdet hazırdır. En büyük ve başkaları için imkânsız olan seyyidlik ni'meti size ihsân edilmişdir. Bu fevkalâde ni'met, diğer bütün ni'metlerin ve seâdetlerin müjdecisidir. Sizin kandiliniz hazırlanmış, yağı ve fitili kudret hazînelerinden ihsân edilmişdir. Ufak bir kıvılcım, sizi ve etrafınızı nurlandıracakdır.  Bu kıvılcım da sizin elinizdedir. Başkasından beklemeyiniz.

İşinize devâm ediniz. Sebeblere yapışmakla emrolunduk. Boş zemânlarda tahsile de sarılınız. Sarf ve nahv çok kolaydır. Fakat mâhir ve müşfik bir üstad lâzımdır. Siz niyyet edin ve çalışın. Cenâb-ı Hak kolaylaşdırır. Mektûbât tercemesini ve Seâdet-i Ebediyye kitâbını hergün, gece gündüz okuyunuz. Kalbinizde ve ruhunuzda çok değişiklikler olur. Mübârek dedenize (kuddise sirruh) râbıta yapınız. Size söz veriyorum, önce rü'yalarda, sonra uyanık iken sizi kabûl buyururlar. Hiç kimseye nasîb olmayan devletlere ve ni'metlere kavuşursunuz. Bizlere de o ni'metlerden serpersiniz,ihsân edersiniz, bizleri o karanlıklardan kurtarırsınız. Vesselâm. 

Dâdîm tûra zi genc-i maksûd nişan,

Ger ma neresidîm,tû şâyed bi-resîd

[Aranılan hazînenin nişânını gösterdim sana/Sen belki kavuşursun, biz kavuşamadıysak da]

Hayat bir hayaldir, ona aldanma

Nefsine uyarak, şeytana kanma

Her duyduğun söze Hak gözle bakma 

O, sözler içinden Hakkı ara bul. [1969]


Not: Bu mektûb yazıldığında 17 yaşında bulunan Vehbi Arvas, Van müftüsü Seyyid Nizameddin Efendi'nin oğlu ve Seyyid Fehim Arvâsî hazretlerinin torunudur. Mektubun akabinde Hilmi Işık Efendi'nin kitaplarını okuyup, kendisi ile de müteaddit görüştü. Müstesna bir şahsiyetti. Erzurum edebiyat fakültesini bitirdi. Van'da ziraat teknisyeni olarak çalıştı. 1995'te tekâüde ayrıldıktan sonra TGRT'de çalıştı. 12 Nisan 2008'de İstanbul'da kalp krizinden vefat etti. Bağlum'da medfundur.

Yâdigâr mektûblar 54.mektûb

 Ve aleyküm selam kıymetli Hüseyin Yaşar 

Mektûbunuzu okudum. Ni'met ve ihsânın kıymetini takdir etmek ve şükr etmek büyük meziyyetdir. Ve asıl insanlık budur. Cenâb-ı Hak bütün dünyâdaki insanlara adâlet ederek akıl vermiş, din-i İslâmı, seâdet  yolunu bildirmekdedir.

Radyoları ve bu muazzam matbû'âtı insanlara keşf etdirerek herkesi seâdete da'vet ederek adl ve merhametini izhâr buyurmuşdur. Âkıl bâliğ olup bu da'veti işitdikden sonra red edenler,beğenmiyenler elbette mes'ûl olacakdır. Cenâb-ı Hak bizlere, bu adlden fazla olarak ihsânda bulunarak müslimân evlâdı yapmış, müslimân muhîtinde yetişdirmiş ve İslâm terbiyesiyle büyütmüş ve sevdiği, seçdiği bir insanı tanıtarak seâdet şerâbını ruhumuza içirmişdir. Bu ihsânı çok az kimselere yapmakdadır. Fakat ihsân yapmak mecburî değildir. İhsân yapmamak zulm değildir. Kâfir ve mürted çocuklarına bu ihsânı yapmaması zulm olmaz. Adl yapmamak zulmdür. Bakkalın bir kilo yerine 900 gram vermesi zulmdür. Bir kilo vermesi adldir. Bir kilodan fazla vermesi ihsândır. Kimsenin, bana ihsân yapmadın demeğe hakkı yokdur. Bizler ne bahtiyârız ki ihsânlar, ni'metler içindeyiz. Çok şükr etmeliyiz.

Müteaddid arkadaşlarınızdan sualler alıyorum. Cevâb yazmağa vaktim olmuyor. Lûtfen arkadaşların hepsine söyleyiniz, beni ma'zur görsünler, afv etsinler. Ta'tilde görüşünce tekrar sorsunlar. Şifâhen söylerim hem de yazmak bazen doğru olmaz.

Kardeşim, müslimân kâfir herkes bizden hak alacak. Mürted, [tekrar] müslimân olursa, o da alacak. Mürted iken hakkı olmaz, kâfirin hakkı olur. Kimsenin küfr malına da karışmamalı, fitneye sebeb olmamalıyız. Şerâb ve içkiler ve lâşeden [kendiliğinden ölen hayvandan] başka her şey maldır. Küfr alâmeti olsa da maldır, tecâvüz etmemelidir [ilişmemelidir].

Özrü olan kimse zor ile imâm olmamalı, günâhı yüklenir. Hasm, alacaklı demekdir.

Bayram hilâli görülmez ise Ramezân-ı şerif 30 gün tutulur. Biz Salı başladık. Ramezân-ı şerîfin 29'ncu gecesi arayacağız; göremez isek herkesle berâber bayram yapacağız.

Annesi Zeki'yi vekîl ta'yin etsin; Zeki [zekâtını] altın olarak versin.

Hüseyin: Şifâ âyetleri 6 dânedir. Mektûba yazmak doğru değildir.

Âdem aleyhisselâmın hareketi kendi makamına, derecesine göre yanlış idi, onun hatâsı bizim ibâdetimizden iyidir. Kitâblar âsim oldu [kabahat işledi] diyor.

Sılaya gidince babanıza söyleyiniz uşr versin. Vermez ise siz yiyiniz. Yidiğiniz mikdâr ya'nî masrafı tahmin edip, onda bir mikdâr altın gümüş fukaraya veriniz. Yememek fitneye sebeb olur.

Orhan Fındıklı'nın mektûbunu aldım, kendisine duâlar ederim. Ona çalışmak, öğrenmek yakışır.

Ahmed Süren: Farzların yalnız tatbik şeklinde ayrılık vardır. Her mezheb aynı emri yapmakda, yalnız emri anlayış farkları olmakdadır. Dünyâ işlerinde de böyle şeyler olur. Hepsi emri yapmak arzusunda olduğundan hepsi makbuldür.

İmâm beşinci rek'ate kalkınca, rükû'a varmadan dönerse berâber selâm verilir. Rükû'dan sonra doğru secdeye varınca biz selâm veririz. Sebebini bilmiyorum.

Köye yapılan câmi' kapısına "İnne's-salâte kânet ale'l-mü'minîne kitâben mevkûtâ" âyetini yazmak muvâfıkdır.

Hanefî mezhebinde birkaç parmak yerden yüksek olursa mihrabda imâm her yerden görülür, daha iyi olur. Ya'nî her ikisi de câizdir. 

Hava teğmeni Köksal Alparslan Ankara'dadır. Mektûb aldım. Adresini yazmamış. Bir ay geçdi; cevâb yazmak istiyorum. Adresini bulursanız bildirirseniz iyi olur. Bütün arkadaşlara selâm ve duâlar eyler duâlarınızı beklerim efendim.

Yâdigâr mektûblar 148.mektûb

 Büyük Doğu Mecmuası'na yazılmıştır (13 Ocak 1971)

Huzûr-ı âlîlerine

[Mevcut hükûmetin aleyhinde yazılmasını] emrettiğiniz arîzayı yazmak için kalemi elime aldım. Fakat kalemim ve dilim bana isyan ettiler. Vicdanımdan fetva istedim; Haddini bil! Yüksek âlimler, namlı edipler ve ileri gelen velilerin, esrar hazinelerinden derleyip devşirerek gençlere saçtıkları ulu sözleri anlamak ve övmekten âciz olduğun halde bu ağır yüke nasıl dayanabilirsin? cevâbı ile suçlandırıldım.

Hakkımdaki yazılarınızı bir ikaz, hattâ iltifat telâkki eder, hakikat güneşinin bir aynasına muhatap oluşum müjdesini kendime ebedi bir şeref bilirim, efendim.

İrfan meydanının süvarilerine tutkun ve büyük velilere hayran, iz'an yoksunu Hüseyin Hilmi.


Not: Hilmi Işık ile Necib Fazıl Kısakürek, Seyyid Abdülhakîm Efendi'nin talebeleri olmak dolayısıyla tanışırlardı. Necib Fâzıl, O ve Ben kitabında Hilmi Işık efendi'yi, Abdülhakîm Efendi'nin müstesnâ bağlıları arasında övgüyle zikreder. Necib Fazıl Bey, 1969'dan itibaren kurulan küçük sağ partileri desteklerdi. 1970'de kurulan Hakikat Gazetesi'nin merkez sağ yanında duruşuna karşı çıktı. Hükümet aleyhinde yazmasını istediği yazıyı yazmayı Hilmi Efendi nazikçe kabul etmeyince, Büyük Doğu'da, 1971'de Hakikat Gazetesi ve Hilmi Işık Efendi aleyhinde ağır bir yazı yazdı. Hakikat Gazetesi de kendisini müdafaaya girişti. Böylece bir polemik doğdu. Necib Fazıl Bey, Hilmi Işık Efendi ile görüşmek istedi. Hilmi Işık Efendi, Necib Fazıl Bey'i dinledikten sonra, merkez sağı, tek parti iktidarının tekrar kurulmaması için desteklediğini anlattı. Bunun üzerine Necib Fazıl Bey yumuşadı. Zamanla kendisi de merkez sağı destekledi. Birkaç sene sonra, "Sen haklı çıktın" dediği Hilmi Efendi ile tekrar görüşüp helalleştiler. [Bkz. Ekrem Buğra Ekinci, Ebedî Seâdet Yolunda Bir Ömür-Hüseyn Hilmi Işık, s.137,203.]



Yâdigâr mektûblar 53.mektûb

 Bu iki mektûb, Kuleli'den Hüseyin Yaşar'a Arabî harflerle yazılmıştır.

17 Cemâzi'l-Âhire Pazar 1378 [29.12.1958]

Ve aleyküm selâm kıymetli kardeşim Yaşar Efendi

Mektûbunuzu okudum. Ruhunuzun çırpındığı, figân etdiği ma'lûm oluyor. Nur ile zulmet bir arada sükûnet bulur mu? Nur ne kadar nûrânî ise, zulmet de ne kadar çok şiddetli ise, ızdırab o nisbette fazla olur. Cenâb-ı Hakka sonsuz şükrler olsun ki bizlere hakkı tanıtdı ve bâtıldan nefret duyurdu. Hakkı, bâtılı, fâideliyi, zararlıyı ayırabilmek en büyük bir ni'metdir, en büyük seâdetdir. Kalbin pası giderse, nûrâniyyeti zâhir olursa, zulmetin sıkleti his olunmağa başlar. Cenâb-ı Hak hepimizi zulmetten, dalâletden kurtarsın ve zulmet ve dalâlete alışmak felâketinden muhâfaza buyursun. Peygamber efendimiz, bugünün mü'minlerine müjdeler veriyor, zemânımızı bize haber veriyor ve âhır zemân fitnelerinden kurtulmanın en büyük seâdet olduğunu müjdeliyor. O halde hâlimize çok şükr edelim, hem yalvaralım, hem şükr edelim.

Seâdet-i Ebediyye'yi hepiniz her zemân okuyunuz. İlik, kemik, bütün vücud, Seâdet-i Ebediyye kitâbının tadını tatmalı, onu ezber etmelidir. Sarf ve avâmili okumak, bugün Cenâb-ı Hakkın seçdiği, sevdiği kimselere nasîb olmakdadır. Birgivî Vasıyyetnâmesi çok lâzımdır ve çok fâidelidir. Fârisî'yi şimdilik bırakınız, hoca bulunca okursunuz.

Fenâ zan ve düşünceler günâh değildir. Fakat şeytanın tekarrubunun [yaklaşmasının] alâmetidir. Bunun için Kul eûzüleri okumalıyız. Nemâz kılmayan, zararlı arkadaşlarla güler yüzle konuşmalı, fakat yakın arkadaşlık etmemeli ve Seâdet-i Ebediyye'nin 36 ve 42'nci maddelerine göre hareket etmelidir. Cenâb-ı Hak size ve oradaki müslimân kardeşlerinize maddî ve ma'nevî iyilikleri ihsân buyursun ve nefs ve İblis ve sû-i karîn [kötü arkadaş] şerrinden muhâfaza buyursun. Âmin.

Yâdigâr mektûblar 52.mektûb

 Kuleli'den Edhem Kırçın'a Arabî harflerle yazılmıştır.

23 Cemâzi'l-Âhire Pazar

Ve aleyküm selâm kardeşim Edhem

Cenâb-ı Hak, erhamürrâhimîndir. Rahmet deryâsı nihâyetsizdir. Duâları,tevbeleri kabûl edicidir. Onun habîbi, sevgili Peygamberi sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyor ki "Günâh edip de pişman olan, tevbe eden, günâh işlememiş gibidir". Ya'nî günâhı muhakkak afvedilir. Günâhlara tevbe etmeliyiz. Bir daha yapmamağa karar vermeliyiz. Günâhlarımızın afvını ondan beklemeliyiz. 

Yazılarınız çok hoşuma gitdi. Cenâb-ı Hakkın sevdiği şeyleri güzel yapanlara ve mutlu çalışınca zâhir ve bâtın ma'mûr olur. Taklîdden tahkîka kavuşulur, ârızâlardan halâs bulup selâmete varılır. Sualleriniz çok  mufassal cevâb ister, fakat karınca kaderince kısaca arz ediyorum.

1- Müftiyüssekaleyn Ebussu'ûd Efendi (kuddise sirruh), 1264 senesinde basılmış (Kazâ ve Kader) risâlesinde buyuruyor ki: (İlm,ma'lûma tâbi'dir ve haber vak'aya tâbi'dir. Bir ressam bir at resmi yapacağı zemân, zihninde atın sûretini tasavvur eder. Sonra bu tasavvuruna muvâfık olarak resmi yapar. Ressamın zihninde tasarladığı sûret, at o şekilde olduğu içindir, yoksa ressam o şekilde düşündüğü için atlar o şekli almamışdır.

Cenâb-ı Hakkın kâfirlerin ebedî îmân etmeyeceklerini bilmesi ve Kur'ân-ı kerîmde bunu haber vermesi, onları kendi ihtiyârları ile kâfir oldukları ve îmân istemedikleri içindir. Bunların kâfir olması Cenâb-ı Hakkın, bunları kâfir olarak bildiği ve haber verdiği için değildir.

Eğer bunlar, ilm-i ilâhîde ezelî olarak kâfir olacakları bilindiği için cebren ve ilme tâbi' olarak kâfir oluyorlar denirse, Cenâb-ı Hak kendi yapacaklarını ve yaratacaklarını da ezelde biliyordu. O halde kendisi de fâil-i muhtâr olmayıp hâşâ ilmine uygun olarak yaratmağa mecbur olurdu. Cenâb-ı Hak fâil-i muhtâr olduğu gibi insanlarda fâil-i muhtârdır. Cenâb-ı Hak kendi yapacaklarını ezelde biliyordu ve bu bilgisi kendisinin ve kulların irâde sâhibi olmasına mâni' değildir.)

2- [Ecnebilerin kıymet verdiği gecelerde bir tacir] Âdeti olan malı çok getirir satarsa câizdir. O geceye âid husûsî şeyleri getirir satarsa para kazanmak için ise günâhdır. O geceye ta'zîm niyyeti olursa kâfir olur. Müslimâna lâyık olan, âdeti olmayan şeyler fazla getirmemelidir.

3-  Fîsebîlillah [Allah yolunda] harbe gitmek ibâdetdir. Harâm olmayan emirlere itâ'at lâzımdır. Ma'lûmât vermek ise zemânda,mekâna, şartlara göre tehavvül eder ve cevâz ile takvâ farklıdır. 

4- Seâdet-i Ebediyye 215'nci sahîfede bildirildiği gibi uşrda, İmâm-ı A'zâm, nisâb yokdur, buyurdu. İmâm-ı Ebû Yûsüf ile İmâm-ı Muhammed'e göre ise bir sene dayanabilen mahsul mikdârı beş veskden ziyâde olursa uşr lâzım olur. Bir vesk de, 60 sâ'; bir sa', üç buçuk kilodur.

5- [Namazın bozulduğunu] Haber veren kimse âkıl, bâliğ ve sâlih müslimân ise nemâzı iâde etmek lâzımdır.

6- Mudâ'afların her bâbında fiilin sonu sâkin olunca hem nasb, hem cer, hem de ref' okumak câizdir. Ekseriya nasb, ya'nî fetha okunuyor. Maksud'da îzah edilmekdedir.

Cenâb-ı Hak hepimizi afv buyursun, doğru yoldan ayırmasın. Fenâ, zararlı kitâb, söz ve yollardan muhâfaza buyursun.

Yâdigâr mektûblar 51.mektûb

 Kuleli'den Mehmed Batır Gürgezeroğlu'na Arabî harflerle yazılmıştır.

Kıymetli kardeşim Mehmed Efendi (Batır)

Güzel harfler ile yazmış olduğunuz tebriğinize teşekkür ederim. Ben de sizin kandil-i şerîfinizi tebrîk eder sizin ve bütün arkadaşlarımızın mübârek Ramezân-ı şerîf ayını elemsiz, kedersiz idrak etmenize duâlar ederim. Cenâb-ı Hak hepimizi bu bereketli günlerin ve gecelerin feyz ve ni'metlerine kavuşdursun ve insan ve cin şeytanlar şerrinden muhafaza buyursun.

Diş diplerinde hâsıl olan beyaz ve sarı cisimler kefeki'dir. Bunların altına su girmezse gusl kabûl olmaz. Bunları ayna karşısında kürdanla temizlemeli ve misvak kullanınca bir daha hâsıl olmaz. Dişlerin sarı, siyah renk olması kefeki değildir. Bu renklerin gusle zararı yokdur. Cism halinde olunca mâni' olur. Temizlemek için çok uğraşmamalı, mümkün olduğu kadar temizlemelidir. Bir diş tabîbine temizletmek daha iyi olur. Daha önceki nemâzları kazâya lüzum yokdur. Vesveseye lüzum yokdur.

1- Hacda 13'ncü vâcib, tavâfdan sonra iki rek'at nemâzdır.

2- Başkasına veled-i zinâ diyene [şer'î devlette] 80 sopa had vurulur. Kendisine derse cevâbını kitâblarda bulamadım, bilmiyorum.

3- Kağıd para da [necâset bulaşmak ve temizlenmek bakımından] bez gibidir.

4- [Müezzin] kendi tesbihini yüksek sesle söylerse dâhil olur, ilân için ayrıca söylerse [tesbih mikdarına dahil] olmaz.

Kunutu bilmeyen, Rabbenâ âtina fiddünyâ haseneten sonuna kadar okursa vâcib ifa edilir. Veya üç kere Allahümmağfir lî demek de olur.

[ Bir şeyi unutmamak için] Parmağa ip bağlamak memnu' değildir.

Tabîb-i müslime mürâceat lâzımdır.

[Radyo ve televizyon] Alıp satmak ve ta'mir etmek uygun değildir.

[Mushafdan başka içinde] Âyet-i kerîme bulunan kitâblar abdestsiz tutulur; fakat yere konmaz.

[Mü'minin] Sıfatı, harâmlardan ictinâb, ibâdetle iştiğal,Mevlâ-yı teâlâya itâ'atdir.

Yâdigâr mektûblar 50.mektûb

 Ve aleyküm selâm Beşışık [Mehmed Ali Karaduman]

Cenâb-ı Hak,Mehmed Ali isimlerinin sâhiblerinin feyz ve kemâllerine kavuştursun. Sizi onlarla berâber etsin. 26 Şa'bân-ı şerîf tarihli mektûbunuzu bugün aldım. İki gün evvel de bir mektubunuzu almıştım. Lütfi [Uyan] ile de daha evvel almıştım. Cevâb yazamadığım için çok mahcûbum. Fakat gelen mektûblara cevâb yazmaktan izhâr-ı acz ediyorum. Sizlerin ma'sûm mektûbunuzu okumakla zevk alıyorum, memnûn oluyorum, duâ ediyorum. Tekrar tekrar okuyorum. Fakat her birine cevâb yazmaya muvaffak olamadığım için üzülüyorum. Oradaki kardeşlerim bu hususta ma'zûr görsünler. Hele Ramezân-ı şerîfte daha âciz olacağım.

1-Dün Cum'a olup gurûb zamanında garb tarafı açık hava idi. Hilâli aradık, göremedik. Bunu nazaran oruca pazar günü başlamak muvâfık oluyor.

2-Yatsı namazı vakti Şâfi'î mezhebinde kırmızılık kaybolunca, Hanefî mezhebinde beyazlık kaybolunca başlar. İmam-ı Ebû Yûsüf ile İmam-ı Muhammed de, İmam-ı Şâfi'î gibi buyurmaktadır. İki mezheb arasında 3 derece, yani 20 dakika kadar fark vardır. Seâdet-i Ebediyye ikinci kısım 121.sahifede vakit bahsini okuyunuz. Bizler de Şâfi'î'ye göre kılıyoruz.

3-Yalnız kılan da sesli olan yerde sesli okumakta serbesttir. Kendisine birisi uyarsa, muhakkak sesli okumalıdır.

4- Özürlü özürlüye İmam olur. İmamlığa niyete lüzum yoktur. Kabul olur.

5- Doktora gitmek sünnettir. [Gitmeyip] Vefat ederse günah olmaz. Fakat şifâyı doktordan değil, Cenâb-ı Hak'dan beklemelidir.

6- Güneş doğarken namaz kılınmaz. Her türlü kitâb ve duâlar okunur.

7- Ağlamak istemek, ağlamak gibidir.

Yâdigâr mektûblar 49.mektûb

 Kıymetli M. Ali Bey kardeşim

Mektûbunuzu okudum. Sıhhat ve âfiyette olduğunuza ve Seâdet-i Ebediyye okumakla ve cihâd yapmakla şereflendiğinize çok memnûn ve mesrûr oldum.

Kardeşim, birinci sualinizin cevâbı şöyledir ki:

Tevrat, İncil ve Zebûr'un mu'cize olmadıkları, sahîfenin sonunda açıklanmışdır. Ya'nî bunların lafızları, okunuşları mu'cize değildir. Bunun için tam ve devâmlı mu'cize yalnız Kur'ân-ı kerîmdir. Bu husûsda geniş bilgi almak isteyenlere Zerkânî'nin (Mevâhib-i Ledüniyye) şerhini ve Yûsüf Nebhânî'nin (Hüccetullahi ale'l-Âlemîn) kitâblarını okumalarını tavsiye ederim. Her iki kitâbda uzun yazılıdır. İkisi de Arabîdir.

İkinci sualinize gelince:

İmâm-ı Gazâlî ve Kâdı İyaz'ın yazılarından, peygamberlerin zelle ve hatâ üzere devâm etmedikleri anlaşılmakdadır. Peygamberlerden birkaç zelle ve hatâ zâhir olduğu Kur'ân-ı kerîmde bildiriliyor. Buna hiçbir âlim karşı gelemez.

Bütün âlimler peygamberlerin zelle ve hatâda devâm ve sebât etmeyeceklerini bildiriyor. Câiz değildir diyenler, devâm ve sebât etmeleri câiz değildir demişlerdir. Câizdir diyenler de, ictihâdda hatâ veya zellenin câiz olduğunu, fakat sonradan Allahü teâlâ tarafından tashîh edildiğini bildirmişlerdir. Meselâ, Beydâvî tefsîri ve Zerkânî şerhi böyle yazmakdadırlar.  O halde bütün âlimlerin sözleri aynı olmakdadır.

Zelle demek, küçük günâh demek değildir. Günâh olmayan şeyi, en iyi şekilde yapmamak demekdir. Hiçbir peygamber bütün ömründe hiç bir günâh işlememişdir.

Seâdet-i Ebediyye ikinci kısım 21. maddede de bu husûsda bilgi vardır.

Din ve dünyâ seâdetinize duâ eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Yâdigâr mektûblar 47.mektûb

 Kıymetli kardeşim [Ali Karaduman]

Bu dünyâ bir zindandır. Zindanda seâdet aramak hayâldir. Mes'ûd görülenlerin hemen hepsi elemli ve kederlidir. Eğlence aramalar bunun en büyük delilidir. Bu dünyâda seâdet, kadere rızâ göstermektir. Bu dünyâ imtihân yeridir. Hayatın en tatlı zemânları,elemli, kederli hallerde, Rabbine şükr olunduğu zemânlardır. Bu zemânlar ölünceye kadar hep lezzet ile hatırlanır.

Sebebe yapışmak lâzımdır. Şerî'atin hemen bütün mes'elelerinde,hem azîmet, ya'nî takvâ; hem de ruhsat, ya'nî fetvâ yolları vardır. Bulunduğu yerin şartlarına göre her işi ayarlamak lâzımdır. Aklî bilgisi, siyâsî zekâsı bulunan, her işinde takvâ veya fetvâ şeklinden birini seçer ve râhat eder. [Oğlan] Çocuğu mektebe vermek fetvâ, vermemek takvâdır.

Müziğe mübtelâ olmıyan kadın, yok gibidir. Akl ve siyâset ve mehâretle ve yumuşaklıkla, bunun imkânlarını azaltmağa çalışmalıdır.

Hemşirelerinizin ve yeğenlerinizin bekâr kalması doğru değildir. Sâlih bir dâmâd nasîb olması için duâ ediyoruz. Hayat mücâdelemizi şerî'ata uygun olarak yapmamız lâzımdır. Ne mutlu yapanlara!

Cenâb-ı Hak din ve dünyâ işlerinizde yardımcınız olsun.

Yâdigâr mektûblar 46.mektûb

 Ve aleyküm selâm kıymetli talebem Ali

Mektûbunuza ve bilhassa duâlarınıza çok teşekkür ederim. Bağlum'u ziyâretinize ve [Abdülhakîm] Efendi Hazretleri'ne ve [orada medfun bulunan] anneme duâlarınıza çok memnûn oldum. Hem onlar sizden istifâde etmiş, hem de siz Efendi hazretlerinden çok istifâde etmişsiniz.

Kardeşim, bu zemânda dünyânın her tarafı berbad. Hele orası pek feci! Sizin orada nefsinize ufak bir muhalefetiniz, size dağlar kadar sevâb kazandırır. Ben de sizin gibi fakültede okurken kızlar etrafımızda cıvıl cıvıl dolaşırlardı. Efendi Hazretlerinin teveccühleri bizi korudu. Cenâb-ı Hak, sizin yardımcınız olsun.

Bu günler çabuk geçer. İnsan yapdığı ile kalır. Sonra pişman olmak fâide vermez. Çok dikkatli ve uyanık olunuz. Sabr edin. Subay olunca helâlinden herşeye kavuşursunuz. Nefs çok şeyler ister. Fakat çabuk bıkar. Sonra daha fenâsını ister. Ve insanı felâkete sürükler. Aman kardeşim, nefse aldanmayın. Sonra insan dünyada ve âhiretde mahcûb olur. Allahü teâlâ müslümanlara dünyâ zevklerinin helâl yolunu göstermişdir. Aklı olan helâl yoldan zevklenir.

Sapık olan ahbâb ve akrabâ ziyâret edilmez. Onlar dost değil, düşmandır. Onlarla görüşme! Darılırsa darılsın! Allahü teâlâyı darıltmamalıdır. Seâdet-i Ebediyye'nin 42'nci maddesini iyi okuyunuz.

Din ve dünyâ seâdetinize duâlar eder, duâlarınızı beklerim efendim.

Yâdigâr mektûblar 45.mektûb

 Kıymetli kardeşim Ali Karaduman

Güzel harflerle yazmış olduğunuz mektûbu ve duâlarınızı ve hepinizin sıhhatde ve âfiyette olmanızı seve seve okudum. Cenâb-ı Hak din ve dünyânızı ma'mûr eylesin. Büyüklerimiz hürmetine, zemânın zulmetinden,nefs ve şeytan ve düşman şerrinden hepimizi muhâfaza buyursun.

İmtihânlarınız inşaallah iyi olarak geçmişdir. Hayri [Aytepe] Bey'e bir def'a daha gidiniz. Seâdet-i Ebediyye de götürürseniz iyi olur. Ona da tebrîk yazdım, bakalım almış mı?

[Dizlerinizdeki] Hastalığınız için arı balı ile tuz çok muvâfıkdır. Her ikisi de şifâdır, inşâallah fâideli olur. Hastalığınızı Bekir Sıdkı [İzmirli] Bey'e de anlatınız. Benden de selâm söyleyiniz. Sizi iyi bir dâhiliyeciye muayene ettirsin. Ben de şimdi ona tebrîk yazacağım, sizden bahsedeceğim.

Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn'in her baskısında tanrı diyor. Eskiden bu kelimeyi ma'bûd yerine kullanırlardı. Günâh olmazdı. Şimdi ise lâfz-ı celâl yerine kullanılıyor, çok çirkin oluyor.

Kızkardeşinizin düğününe hediye götürünüz. Kendiniz de gidebilirseniz çok iyi olur. Erkekler ayrı, kadınlarda ayrı evde oturursunuz. Koltukda [dâmadın gelini almak üzere kız evine geldiği merâsimde] yalnız siz ve babanız ve kardeşiniz bulunabilirsiniz. Fakat kadınlar içinde oturmayınız.

Sizin mektûblarınızdan çok zevk alıyorum. Duâ gidiyorum, fakat cevâb yazmağa vakit bulamıyorum. Kusura bakmayınız.

Hilmi