Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki*:


*Türk-İslâm* âleminde en büyük İslâm âlimi *İmâm-ı Birgivî* hazretlerdir. Kitapları var efendim. Fakat bir *Mürşid-i kâmil* görmediği için *Hatâ* işlemiş. Kitâbının bir sayfasında vehhâbîliği methetmiş. 


Evet, *Vehhâbî* olarak değil, ama *Îzâhı* bunu gösteriyor. Demek ki, bir *Mürşidi* olmıyan, *Hatâ* yapabiliyor. Onun için Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri ne derdi? 


Bir *Mü’min*, islâmiyetin tamâmını *Bilse* ve *Tatbîk* etse, kurtulmak *İhtimâli* vardır. Fakat bir *Mürşid-i kâmili* tanımış ve sevmişse, onun kurtulmamak *İhtimâli* yokdur, buyururdu. 


Bir kimse, *Allah rızâsı* için size bir şey sorarsa, siz de *Allah rızâsı* için cevap verirseniz, velev ki *Yanlış* cevap verseniz de, Allahü teâlâ, onu *Doğrultur* kardeşim. Yâni netîcesi *Hayrlı* olur. 


Niçin? Çünkü esas olan, *İhlâs*’dır, *Niyet*’dir. Siz *Allah için* cevap verdiniz, niyetiniz *Hâlis*. Eğer nefsinize uygun cevap verseydiniz, doğru da olsa, *Yanlış* olurdu. 


Çünkü *Allah için* olmadı, *Nefs için* oldu. Onun için bizim arkadaşların yapdığı işler, hep *İsâbet*’lidir. Hepimiz aynı *Gemide*’yiz kardeşim. 


Bir gün Peygamber aleyhisselâma sordular, dediler ki: *Yâ Resûlallah, en efdâl ibâdet nedir?* Buyurdu ki: *Kelime-i tevhîd* söylemekdir. Yâni *Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah* demekdir. 


Bir başka zaman da sordular. Buyurdu ki: *Namaz kılmak*’dır. Bir başka zaman yine sordular. *Allahın dînini yaymak*’dır, buyurdu. 


Peki, aynı suâle niçin değişik cevaplar verdi? Cevâbı şöyledir ki; *Her suâle verilen cevap, o zamânın şartlarına uygun olarak verilmişdir*. 


Yâni namâzın *Terk* edildiği zaman, en efdâl ibâdet, *Namaz*’dır. Cihâdın terk edildiği zaman en iyi ibâdet, *Allahın dînini yaymak*’dır. 


Hiç kimsenin *Îmân* etmediği bir zamanda en efdâl ibâdet, *Kelime-i tevhîd* söylemekdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder