*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bizim arkadaşlar, *(Sevgi)* ve *(Muhabbet)* le bir araya geldiği zaman, hiç konuşmasalar da, açıp bir *(Kitap)* okumasalar da, dînî *(Sohbet)* etmeseler de.
Hattâ başka *(Şey)* lerden konuşsalar da, gene birbirlerinden *(Feyz)* alırlar. Bu, ellerinde değildir. *(Kalp)* leri arasında kendiliğinden bir *(Akım)* başlar.
Bileşik kaplar usûlü, kalpden kalbe *(Feyz)* akar. *(İhlâsı)* fazla olanın *(Kalb)* inden, diğerlerine akar. Tâ ki *(Eşit)* leninceye kadar.
*(Feyz)*, sevgi demekdir. *(Allah)* sevgisi, *(Resûlullah)* sevgisi demekdir. Sûre-i Bekara’da Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki:
İnsanlar, âhiretde şeytânın yakasına yapışacaklar ve; *(Ey mel’ûn, biz senin yüzünden bu Cehennemde yanıyoruz!)* diyecekler.
O da, onlara cevap verip; Siz, beni gördünüz mü? Hayır. Siz dünyâda *(Ezân)* sesini duyardınız, *(Câmi)* ye gitmezdiniz.
Size, islâmiyeti anlatan *(Kitap)* verirlerdi, siz *(Kabûl)* etmezdiniz. Şimdi gelmiş, beni *(Suçluyor)* sunuz, diyecek.
Kur’ân-ı kerîmin tefsîri, *(İlmihâl)* dir, *(Fıkh)* dır kardeşim. Bu bozuk *(Fırka)* lar, hep Kur’ân-ı kerîmin yanlış *(Tefsîr)* inden çıkmışdır.
Efendimiz aleyhisselâm; *(Men fesseral kur’âne bi re’yihî, fekad kefere)* buyuruyor.
Yâni, kim Kur’ân-ı kerîmi, kendi kafasına göre *(Tefsîr)* etmeye kalkarsa, *(Kâfir)* olur. O, *(Âlim)* lerin işidir, *(Bizim)* işimiz değil.
*(İlk)* müfessir, Peygamber Efendimizdir. İlk *(Müfessir)* Odur. Peki, nasıl tefsîr etmiş?
Hadîs-i şerîfleriyle, *(Yaşayış)* ıyla, *(Konuşma)* sıyla, *(Anlatma)* sıyla, her *(Hâli)* yle. Kur’ân-ı kerîmi O anlatdı bize.
Çünkü O, *(İslâmiyet)* in tâ kendisiydi, *(Yaşıyan)* şekliydi. O, *(Eshâb-ı kirâma)* öğretdi. Eshâb-ı kirâm da *(Âlimlere)* öğretdi, mezheb imâmlarına öğretdi. Bu iş bitdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder