*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Kabir azâbı, *(Mü’min)* lere, perşembe günü *(İkindi)* vaktinde kalkıyor ve bir daha olmuyor.
*(Kâfir)* lerin azâbı ise, *(Cumâ)* günü geçdikden ve *(Ramezân)* ayı geçdikden sonra tekrar başlıyor.
Kabir azâbı, *(Kâfir)* lere ve *(Ehl-i îmân)* ın bâzı *(Âsi)* lerine yapılacakdır. Demek ki, kabir azâbı müslümânların *(Hepsi)* ne değil.
Mü’minler, kabirde *(Râhat)*, hiç korkmasınlar. O hâlde *(Ölüm)* den korkulmaz ki. Kabir, (*Mü’min)* lere nedir? *(Cennet)* bahçelerinden bir *(Bahçe)* dir.
Kabirden *(Maymun)* ve *(Hınzır)* şeklinde kalkacak olanlar, harâmlara ehemmiyyet vermeyip, *(Nehy’e)* kâdir iken *(Nehy)* etmiyenlerdir.
Bu, hadîs-i şerîfdir efendim. *(Harâm)* işliyenleri görüyor, ama *(Men)* etmeye *(Kâdir)* değil, o zaman *(Mâzur)* dur.
*(Kâdir)* olduğu hâlde bir şey demiyorsa, kızmıyarak, tatlılıkla onları günahtan *(Men)* etmeye kâdir iken men’etmiyorsa, o zaman *(Mes’ul)* olur, günah olur.
● ● ●
Ankara’da *(Bağlum)* da bulunuyorduk. *(Zelzele)* den sonra gitmişdik. Arkadaşlar bizi görmeye gelmişler. *(Kitap)* okuduk, *(Sohbet)* etdik.
*(Büyük)* lerden bahsetdik. Büyüklerin *(İsmi)* nerede anılırsa, *(Rûh)* ları orada *(Hâzır)* olur efendim.
Bakın *(Gelir)* demiyorum, çünkü zâten oradadır. İsmi söylenince *(İrtibât)* başlar. Çünkü *(Rûh)* zamansızdır, ruh’da zaman yok.
Yeter ki, o *(Büyük)* lerin ismi anılsın, o anda irtibât kurulur ve *(İstifâde)* başlar. Ne gibi?
*(Radyo)* dalgaları her yerde var. Radyonun düğmesini çevirdiğin anda *(İrtibat)* kuruluyor ve *(Yayın)* başlıyor, onun gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder