Nefs ve Muhalefet-i Nefs /Tasavvuf Bahçeleri İsimli Kitaptan

NEFS
Lûgatta, beden ve ruh; ve birşeyin varlığı, aynı, mânâlarına gelir. Tasavvuf ıstılahında(teriminde) ise, nefsten, kulun çirkin vasıfları ve kötü ahlâkı kastedilir.
Bu vasıfların bir kısmı, Şeriat emirlerine karşı gelmek, onlara aykırı davranmak gibi, kulun kendi kazancıyla olan şeylerdir. Bu kısmı da kulun, kötü ahlâkı, çirkin huylarıdır ki, bunlar, kınanmış vasıflar olarak bulunur. Bu kısım, sıkı bir gayret ve mücahede, aralıksız bir çalışmayla yok edilebilir ve Allah’ın lûtfuyla bunların yerine, iyi, güzel ahlâk ve yüksek vasıflar kazanılabilir.
İşte, ”onların kötülüklerini Allah iyiliklere tebdil eder” meâlindeki ilâhî ifade buna işarettir.
Birinci kısım: Şeriatte tahrimî ve tenzihî bir nehy ile yasaklanmış olan zina, şarap ve benzeri şeylerdir ki, bunlar fıkıh kitaplarında anlatılmıştır.
İkinci kısım: kötü ve düşük ahlâk olan, kibir ”nahvet-böbürlenme”, gazap, ”hıkd-gizli düşmanlık”, haset ve benzerleridir ki, bunlar tasavvuf ve ahlâk kitaplarında genişçe anlatılmıştır.
Nefsin düşmanlıklarından en şiddetlisi, ileri gelmek ve imtiyazlı olmak gibi hususlarda kendinde bir hak ve ehliyet bulunduğunu kabul etmektir. Bu da kemâle ermemiş zatların eliyle bu yola girenlerde çokça görülür.
Nefsin, kötü ve çirkin ahlâka yuva olmak üzere insan kalıbına verilmiş lâtif bir şey olması da muhtemeldir. Ruhun, yüksek ve iyi ahlâkın merkezi olmak üzere, insana verilmiş şerefli bir ”latife” olması gibi…
Bu şekilde ruh ve nefs, her ikisi, insanda bir araya gelebilir. Göz görme, kulak işitme, burun koklama, ağız tatma mahalli olması ve bunların her biri diğerinden başka olmamakla beraber, ”işitici, görücü, tadıcı, koklayıcı” olarak, hepsinin bir insanda toplanmış olması gibi; iyi-güzel vasıfların mahalli olan ruhla, kötü-çirkin vasıfların mahalli olan nefs de insanda birleşmiş ve insan bunlarla insan olmuştur.
Nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme bu ikinci kısımdandır.
MUHALEFET-İ NEFS
Allah, ”nefsi, boş isteklerden neheytti” meâlindeki âyette işaret buyurduğu üzere, Rabb’inden korkan ve başıboş isteklerine uymamakla nefse karşı gelen kullarını cennet makamıyla müjdelemiştir.
Derin bir şefjkat örneği Peygamber’in ”ümmetim adına en fazla korktuğum şey, nefslerinin hevâlarına uymalarıdır” meâlindeki sözleri bunu ifade eder. Zira nefsin hevâsına uymak, insanı Hak’tan alıkor ve uzaklaştırır.
Nefs ve onun isteklerine karşı çıkmak, ibadetin başı ve esasıdır. ”Nefsin karanlığında yıldızlar doğan kimsenin ufkundan, ilâhî dostluk güneşi guruba çekilir.” denimiştir. Nefsâni isteklere meyl, Rabbâni dostluk ve huzura mânidir.
Bu yola yeni girenin, nefsinden razı ve hoşnut olması, nasıl makul ve doğru olur ki, Hazret-i Yusuf, o üstün makama yükseldiği halde, ”ben nefsimi temize çıkaramıyorum. Çünkü nefs gerçekten kötülüğü şiddetle emreder” buyurmuştur! Bu kelâm, -Zeliha’nın da olsa – nefsin emmârelik vasfını ispata, kâfidir.
Bu üstün irfan yoluna girenlerin her an ortada olan kötülüklerden ve iki cihanın da kaybına sebep olacak tehlikeli şeylerden kaçınmaları ve uyanık olmaları, selim akıl sahiplerince yegâne makbul yol ve biricik kurtuluş istikâmetidir.
”Hikem’i Atâiyye” sahibinin, nefsin tuzaklarından bahseden bir eseri vardır. Orada der ki, ”Nefs, edep aykırılığına mâhkûm ve kul da edepli olmaya memurdur. Nefsin seciyesi gereği, sürekli sahibini isyan ve muhalefet meydanına çekme isteğine karşı, kul da onu, kötü isteklerinden döndürmeye ve yıldırmaya cehdeder. Onun için, nefsin yularını salan kimse, onun kötülüklerine ortak olmuş olur.” 

(Seyyid Abdülhakim Arvasi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder