Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


İmâm-ı Şâfiî’ye sormuşlar; *İmâm-ı Mâlik nasıl bir zâtdı?* diye. Cevâben demiş ki: Bir gün *Onu* görmeye gitdim, çok *Kalabalık*’dı. Herkes bir şey soruyordu. Dikkat etdim, dinledim.


*Otuz* suâl sordular. Bunlardan yirmi ikisine *Cevap* verdi. Sekizi için de; *Bilmiyorum* dedi. O zaman anladım çok büyük *Âlim* olduğunu. 


Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerine de suâl sorarlardı. Mübârek bâzen; *Bilmiyorum, kitaplara bir bakayım*, derdi. Hâlbuki biliyordu efendim. 


İşte bu *Büyük*’ler, bilseler bile, mütevâzı olduklarından bâzen *Bilmiyorum* derler. Bir gün Abdülhakim Efendi hazretleriyle oturuyorduk. Bana bakıp buyurdu ki: 


*Hilmi, beni iyi dinle!* Bu zamanda bir müslümân, bu *Büyük*’lerin buyurduklarını iyi anlarsa, onlara tam *Tâbi* olursa ve sâdece onlardan *Nakl*’ederse, işte o, *İlim* sâhibidir.


*Fazîlet* sâhibidir ve gerçek*Âlim*’dir. Sen, birine birşey anlatırken veyâ yazarken, dinliyene ve okuyana *Suâl* sordurma. Bir okumada, *Râhat*’lıkla anlasınlar. 


Eğer suâl sordurursan, bu, *İyi* anlatamadığını gösterir. Yâni iyi *Konuşmak* ve iyi *Yazmak*, hiç suâl sordurmamakla mümkün olur. 


Mübârek, bu *Söz*’leriyle, sanki tâ o zamandan, bize şöyle *Emir* buyurdular: *Hilmi!* Bir gün gelecek, sen, *Kitap* yazacaksın.


Sakın ola ki, kendinden bir şey *Yazma*, kendinden bir şey *Katma*, ancak o *Büyük*’lerden naklet ve anlaşılır şekilde yaz, diye bize *Îkâz*’da bulundular. 


Elhamdülillah, biz de, *Efendi*’nin bu *Emr*’ine uyduk. Buyurdukları gibi *Kendi*’mizden bir *Şey* söylemedik ve yazmadık kardeşim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder