Anlaşılmıyan şeyi inkâr etmek câhillik ve ahmaklık olur

Dinde reformcu,

*(Ne garîbdir ki, sizin şeyhlerinizin çoğu, dünyânın en meşhûr ve fâideli coğrafyasından yüz çeviriyor, görülemeyen âhıret için harîtalar çiziyorlar)* diyor.


Cevap: *İslâm âlimlerinin, aklın, fennin sınırları dışındaki ince bilgilerini, harîta çiziyorlar diyerek alay mevzûsu* yapmak, *zındıklıkdan ve islâm düşmanlığından başka ne olabilir?* 


İnsanın gözü, sıhhatte olduğu zamân, aydınlıkta görür. Karanlıkda göremez. İnsanın göğsünde *(Kalb)* denilen uzv içinde, *(Hakîkî kalb)* ve *(gönül)* denilen bir kuvvet vardır. 


Bu kuvvet sıhhatde iken ve *(kalb nûru)* varken birşeyler görür. 


Bunun görmesine *(Basîret)* ve gördüklerine *(Mükâşefe)* ve *(Şühûd)* denir. 


Hakîkî kalbinin sıhhatli, kuvvetli olması; zikr etmekle olur. 


Nemâz kılmak, Kur’ân-ı kerîm okumak da zikrdir. 


Kalblerin nûru, Resûlullahın mubârek kalbinden çıkar. Bu kalb nûruna *(Feyz)* denir. 


*Feyze kavuşmıyan kimse, mükâşefe sâhibi olamaz*. 


*Feyzler, Resûlullahın mubârek kalbinden yayılınca, muhabbet yolu ile Evliyânın kalblerine gelir.* 


*Hayâtdaki veyâ kabrdeki bir Velîyi seven müslimân, feyze kavuşur, mükâşefe sâhibi olur.* 


İnsanlara mahsûs olan *(Îmân)* inanmak ve *(muhabbet)* sevmek sıfatlarının mahalli de, gönül dediğimiz kuvvetdir.


*Abdülvehhâb-ı Şa’rânî ve bunun gibi, Allahü teâlânın çok sevdiği büyükler biz Cenneti, Cehennemi, Mevkıfı, Sırâtı, bu gözümüzle gördük demiyor. Hattâ, bu dünyâda görülemez diyorlar*. 


Bilinemez, anlaşılamaz, anlatılamaz bir hâlde kalblerimize keşf olundu. Rü’yâ gibi gösterildi diyorlar. Bu sırrı, sevdiklerine, mahremlerine haber veriyorlar. *(Men-lem yezuk lem-yedri)*, buyuruyorlar. Ya’nî *tatmıyan anlamaz* diyorlar. 


Anlaşılmıyan şeyi inkâr etmek câhillik ve ahmaklık olur. Anlamadığına, imkânsızdır, olamaz demek ise, bir taassubun, bir inâdın, yobazlığın ifâdesidir. *Bunun için, dinde reformcuya, fen yobazı diyoruz.* 


Faideli Bilgiler -Sayfa 108,109,110

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder