Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinden Mîr Alay [Alay kumandanı] HİLMÎ BEY'E

Yazın indimde çok kıymetli olduğundan buraya derc ettim.

 Din-i islâmda tevbeden daha mühim ve ziyâde müşkül [çok zor] bir ibâdet yoktur.

Tevbenin birinci rüknü [şartı] nedâmettir [pişmanlıktır]. Ciddî nedâmet, büyük helâke sebeb olmuş ihtiyârî bir kabahatten daha büyük bir pişmanlık ve nedâmet hissi duymaktır.

İkinci rüknü, bir daha o cürme avdet etmemek [o günâha dönmemek] azminde bulunmaktır. Ciddî ve hakîkî bir azim ve o azim de kararlılık ve metanet etmek.

Tevbenin üçüncü rüknü, sırf Hak teâlânın rubûbiyyet hakkını edâ etmek; ne dünyevî, ne de uhrevî bir maksad için olmamak.

Bu üç rükün tedrîcen hâsıl olur. Bir anda olmaz ve işlenebilen günâhlarda olur.  Kudretin hâricinde hiçbir kimse mükellef değildir. Bu bildirilenleri göz önünde bulundurmak sühûlete [kolaylığa] sebeb olur.

Tekarrub-i ilahîye sebeb-i hakîkî [ Allah'a yaklaştıran hakîkî sebeb ] kalbinin Allahu teâlâya müteveccih olmasıdır. Onun dahi esbab-ı muhassalası [ onu da ele geçirten sebeb], onu tezekkür etmek [hâtırlamak], her işinde Onu hâtırına getirmek ve emirlerine mümkün olduğu kadar imtisâl ve nevâhîden ictinâb ile [yasaklardan sakınmakla] olur. Bunu teysîr ve teshîl eden [kolaylaştıran] Onun ism-i Celîlinin çok zikr edilmesidir. Veyahud Onun mukarreblerinin simâlarını hâtırlamaktır. Ona râbıta ismini vermişlerdir.

Bu vazîfenin en mühimmi, en zoru, en müşkülü ve fâidelisi budur. Bu da mürür-i zamanla ve devâm etmekle hâsıl olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder